Afacana almışlardı. Bir gün gezmiye gittiler. Afa- can akşama kadar ahlıya, ofliya, topallıya, topallıya gezdi, niha- yet geç vakit eve geldiler Afacan merdiven başma çö- kerek ayağındaki ayakkabıyı sö- küp çıkardı ve taşlığın bir kö- şesine attı: — Haydi bakalım, yezit ayak- kabıl. Şimdi kendi kendini sık bakalım!.. - Sir Cingöz Afacana dedi ki: — Senin baban hiç sır sak- hamiyor!. Afacan güldü: — Evet amma, onun sakla- dığı tek bir sır var!.. — Ne o?.. — Bizim evin adresini saklar!, — Neden? — Alacaklılar bulamasın di- yel.. Neden ? Afacanı birkaç gün eyde gör- memiştim.. Hayret ediyordum.. Nihayet evvelki gün bakkaldan t leblebiunu alırken yakaladım.. — Nerelerdesin Afacan?. — Hiçl. — Nasıl oldu da seni evde göremedim.. — Evde yoktum da ondan göremedin!. : Arap — Geçen sabah kalkar kalkmaz bir dene göreyim?. Güneş tutulmamış mı?. sıkı bir. ayakkabı | -80 Ağustos 'rğyy;ı-ı_ Bayramında “Afacanın filosu,, böyle uçacak!.. | Afacanın Masalları I FENALIK PERİSİ KDi Eyilik perisinden hülâsa:; Çok eski szamanlarda Tenahık pe- risi ile eyilik perisi bahse tatuş- talar. Eyilik perisi bir köylünün enkesine bindi.. ona kıymelli bir taş kazandırdı, onu padişah ta- rafından paşa bile yaptırdı. Fukat bu sırada fenahk perisi, eyilik perjsine: — İn bakalım, sıra bende! dedi, Eyilik perisi okadar yalvardı- ği halde bir türlü sözünü geçire- medi.. ve nihayet köylünün ense- sinden inmeye mecbur kaldı.. fe- nalık perisi, zavallı adamın ense köküne yerleşir yerleşmez, köylü başını kaldırdı: — Ben bu taşı size getirme- dim hâkanım! dedi., — Ya kime getirdin?.. — Ahırnızdaki — katırlardan birine getirdim!.. *Hâkan hiddetle doğruldu: — Ne?.. Küstah herif!.. De- mek ahırımdaki katırlar benden daha yüksek, daha itibarlı?.. Köylü başımı dik dik kaldırdı: Afacan — Mutlaka seni gö- — Evet Hâkanım.. -Sizin ka- rünce yüzünü kapamıştır. Arapl.: KOVALAMACA Afacanla Cingöz koca evde habire — koşuyar- lardı.. Merdivenleri atlıyor, bahçe saksılarını de- viriyor, taşlıkta çamurlu ayaklarla biribirlerini ko- vahyorlardı.. ğ Nihayet Afacanın annesi bu işe dayanamadı.. Birdebire yukarı kattan gürültü ile aşağı indi.. Elindeki — maşayı — sallıya — sallıya — bağırmıya başladı: — Bu ne gürültü?.. Siz hiç utanmaz mısmız?, Evin içinde kovalamaca oynanır mı? Afacan nefes nefese cevap verdi: — Kovalamaca öoynamıyoruz. anne.. — Ya ne oynıyorsunuz? — Cingöz Belediye memuru oldu, ben de sa- tıcı., Mahmutpaşa yokuşunda imişiz gibi o koşuyor, ben kaçıyorum.. Neghıl oyun, değil mi anne?.. — Oğlum 0 cebir kitabından tırlarınız. sizden daha yüksek, daha itibarlı?.. Ortalık birdenbire - karıştı.. Hâkanın vezirleri korkuyla gözle- rinı açtılar.. Bu ne cür'etti?.. Hiç koca ülkelerin sahibi olan bir Hâkana bu tahkir yapılırmiydi?. Hâkan birdenbire: — Devirin şu herifi! Basın sopayıl. İ Diye bâğırdi.. Cellâtlar koşuştular.. Köylüyü ye- re devirdiler ve ayaklarını kalın sopalarla, — kırbaçlarla dövmiye başladılar.. Zavallı köylü avaz avaz bağı- rıyor, içinden bir türlü: — Aman yapmayın! Affedin, ben ettim, siz etmeyin! Diyemi- yordu.. Çünkü fenalık perisi en- sesindeydi.. İkide birde: — İnat et, karşı gel, gül! diyardu.. Köylü hem ağlıyor, hem de gülüyordu. Nihayet dayak bitince hâkan ateş saçan gözlerini devirerek : — Boğun şu herifi, kesin ka- fasım!,. Diye emretti.. Derhal cellâtlar ar ve zavallının 11 elini kolunu bağlıyarak boynunu yere bastırdılar. Bu sırada iyilik perisi, can çekişir gibi koştu : — Aman fenalık kardeş, in aşağı!. Zavallı adam ölecek? Fenalık perisi güldü: — Benim senden kuvvetli ve kudretli olduğuma artık inamyor musun ? — Evet, evet inanıyorum !.. Sen benden kuvvetlisin? Fenahk perisi acı bir kah- kaha atarak aşağı indi. Köylünün gözleri derhal açılmıştı.. Gözle- rinden yaşlar boşanarak Hâkanın ayaklarına kapandı: — Hüâkanım, yüce Hâkanım!, Beni affeti. Ben bir küstahlık ettim, beni affet diye yalvardı. İyilik perisi derhal Hâkanın ensesine — binmişti. Hâkan bir- denbire yumuşadı. — Çözün şunu, dedi," affedi- yorum.. Ona konaklar yaptırın. O yine benim evlâdım olacak!, O gündenberi dünya yüzünde | — Bilemedi I ga l Afacanı bir gün imtihan et- mek istedim.. sordum: — Dünyanın kaç kıt'ası var Afacan? — Dört — Bilemedin? — İki. — Yine bilemedin? — Sekiz.. — Bilemedin? — On iki.. — Yine bilemedin.. Afacan birdenbire asabileşti: — A, dedi.. on iki — dedim hâlâ inanmadın!. Yirmi dersem yine olmaz değil mi? Derece Sıcaklar adam akıllı bastır- | mıştı.. * Hanımteyze boram — boram | terliyordu. Afacan da bir köşeye çekil- miş, sıcaktan pestil gibi bayılmıştı. — Hanımteyze Afacana seslendi: — — Git yukarı odadaki dere- ceye bak, yükseliyor mu, Afacan? Dedi. Afacan yukarı çıktı, geldi. — Yükselmiş mi?.. Afacan cevap verdi: — Yükseldiği yok anne.. Ha- ni o mıhlandığı yerde duruyor, biç te yükselmemiş.. Öksüz Afacan gazeteyi gösterdi: — Bak Cingöz bir adam ana- sını babasını öldürmüş!.. K 'Sen bu adama ne dersin? — Öksüz, derim!. — Baban yine bir bahane ile mi sen ne anlarsın?. O büyük adam- gezdiriyorum fenalık perisi daima insanların dövdü seni Cingöz ?.. başı üstünde gezmektedir. — Yok süpürge sapasile.. CENNETLİK Afacanın halası oldukça şişman bir kadındır.. Fakat beş vakit namazında, orucunda olduğu için herkes onun için: ; *“Cennete gidecek kadın!,, Derlerdi.. Afacan, halasını çok sever, bazan kokoz kaldığı zamanlar ona baş vururdu.. Nihayet bir cuma yine para koparmak bahane- sile gitti, halasının elini öptü, bir kenara oturdu.. Nereden geldise geldi. Afacanın aklına şu cen- net hikâyesini sormak geldi: * — Hala sen ölünce cennete gidecekmişsin, doğru mu? — Doğru oğlum ! — Seni kimler cennete götürecek hala? — Melekler evlâdım.. Afacan birkaç seniye sustu.. Şaşkın gözlerle halasının şişman vücudüne baktıktan sonra: — Nasıl olür. halacığım, dedi.. Melekler bu senin koca vücudünü nasıl kaldırırlar. Mutlaka cennetten bir kamyon getirirler de öyle kal-