28 Ağustos 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

28 Ağustos 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Z $. Bu Fato meydana getirildiği va- kit dikili taşların seti üzerinde biri esnaf, diğeri de derviş kiya- fetinde iki adamın kısa bir. mu- haveresinden bahsetmiştik. Meydanda mücadele başlar başlamaz, kısa boylu dervişin rengi sararmış, vücudu asabiyetle titremiye başlamıştı. Dişlerini g- cırdata gicırdata sıkmış: — Ne oluyor, İbrahim.. Orta- hığı kim karıştırıyor?. Diye sor- muştu.. Halbuki, birdenbire zu- — hur eden bu karışıklıktan İbra- him de bir şey anlamıyor; mey- danda boğuşanlara taaccüple ba- kıyordu. Tam Doğanla çorbacı Halil ağanın arasında kılıç mübarezesi başladığı zaman derviş bütün bütün hayretler içinde kalmış; parmağının ucile Doğanı göster- miş ve bağırmıştı: L — Görüyor musun, İbrahim?. — İleri atılanların arasında, o da yar.. Koş.. Kılıcınla kendine yol — aç.. Önüne geleni tepele.. Bugün — sbu piç, buradan sağ kurtulma- malı, Dervişin son sözleri, ağzında kalmıştı. İbrahim, derhal fırlamış, kılıcının - tersini savura savura kendine yol açmış.. O sırada Asesbaşi Halil ağayı deviren Doğanla — karşılaşmış; — fakat... omzunda Fatoyu taşımasına rağ- O men — aslan — gibi — çarpışan — Doğan, mahirane bir kılıç dar- besile onun kılıcını elinden fır- latmış.. Kara Cehennem denilen İbrahimi, ıstırap içinde bırakarak yakasını kurtarmıştı. Kara cehennem, yediği dar- — benin şiddetinden hasıl olan ser- “ gemliği geçirdikten sonra sağına soluna baktı. Elinden fırlıyan k- henı o kalabalıkta bulamıyaca- ğgını anladı. Biribirile boğuşanla- rın arasından geçti. Çeşmenin se- ti üzerinde heyecan ve ıstırapla &odîıini bökliyen “dervişin yanıs geldi. Büyük bir hicap ve teessürle önüne bakarak: B — Bu piç, beni bir daba mağ- — lüp etti; şevketlim. O zaman Derviş, bir daha diş- lerini gıcırdattı. Sap sarı kesilen çehresi, korkunç bir hal aldı; — Zarar yok.. aşıl mağlüp olan, sen değilsin, benim... De- mek ki, bana meydan okuyorlar. Pekâlâ... Eğer ben de bunları kendi — kanlarile — boğmazsam.. bana da bu tacütaht, haram olsun. Piyılıı—ıldınd. İkisi de başlarırı önlerine ey- — diler. Çadır ambarı - binasının yanındaki dik sokaktan, Binbir- direk Mmeydanına — doğru — hızlı hızlı yürüdüler. * Bu Kadın Kimdi?..” Tarihlere geçmiyen ve fakat, menkibevi bir halde büyükten küçüğe intikal ede ede bugünün — eskileri tarafından — daha hâlâ hikâye edilen ba hailevi vak'anın sebebi ne idi?.. Toprağa gömülen ve taşla öldürülmek istenilen bu din, kimdi?.. Bunü anlıyabilmek — için, bu Yoz Kara Cehennem Her Hakkı Mahfuzdur Kadın Kimdi? Bu hailevi vak'anın sebebi ne idi. Toprağa gömülen bu kadın kimdi ? “Tefrika No. B < kanlı vak'a gününden bir sene evvele dönmek icap ediyor.. Tam bir sene evvel, nisan ayının bir salı günü idi. Boğaziçinin her kö- şesi, baharın doyulmaz güzellik- lerine ayrı ayrı birer sahne ol- her tarafta açan güller ve ergu- vanlar; — nerkislerin, — leylakların baygın renklerile karışıyor.. Göz- lerden geçerek üllerde —tatlı bir inşirah yırıtış::du. O tarihte, seyir yerlerine kadınla erkek beraber gidemiyordu. İkin- ci Sultan Mahmut, tahta çıktık- tan birkaç sene sonra, birçok adet ve ananeleri tebdil ettiği gibi, seyir yerleri hakkında da Üçüncü Sultan Selimin bahşettiği hürriyeti tahdit eylemişti. Her seyir yerinin bir günü — vardı. O günlerde erkekler ve kadınlar © seyir yerlerine ayrı ayrı gi- derler; ayrı ayrı — eğlenirlerdi. Sal günleri Beykoz çayırı ka- dınlarındı. O gün oraya, hiçbir erkek ayak basamazdı. İşte - dediğimiz o salı günü de - daha erkenden kadın kafi- leleri Beykoz çayırına gelmiye başlamışlar.. Dere kenarlarına, ağaç altlarına öbek öbek yayıl- mışlardı. Her taraf rengârenk feraceler ve şemsiyelerle dalmuş- tu. Uzunca süren kış mevsiminin kasvetli günlerini, sık kafesli loş odaların huznengiz köşelerinde geçirmekten bıkıp usanan kadın- lar, şimdi bu bahar havasını do- ya doya emiyorlar.. büyük bir neş'e ve sürur içinde geziniyor- HL v Birdenbire çayırda, bir - fısıltı başladı: — Hünkâr gelmiş... Sakın köşkün pencerelerine bakmayın. Sözleri, kadınlar arasında kulak- tan kulağa dolaştı. Hakikaten — Sultan Mahmut tebdili kıyafetle gelmiş, (Dabak- hanenin çayıra nazır olan (dairci mahsusa) sının şahnişinine yerleş- mişti... İkinci Mahmut, tebdili kıyafetle gezmekten, yanında sa- dece bir iki mabeyincisi olduğu halde hiç ümit edilmeyen bir za- manda, hiç merasime tabi olma- dan seyir yerlerine » gelivermek- ten pek hoşlanırdı. Halk bunu bilirdi. Fakat bu hususta verilen bir çok emirlere binacn onu gö- renler bile götmemezliğe gelir- lerdi. İkinci Mahmut, hernedense bugün de neş'eli idi. Daha sedire oturup ta çayıra şöylece bir göz gezdirir gezdirmez hemen başımı ayakta duran iki mabeyncisine çevirdi. Bunlardan birine: — Feritl.. git Mehmede söyle.. bildiği gibi gelsin. Emrini verdi. Mabeynci Ferit B. — derhal odadan — fırladı. Mehmet Beyin yalısına doğru koşmıya başladı... Mehmet Bey, bir müddet evvel Sultan - Mahmudun — mabeynci- lerindendi. — Padişah —onu da- ima hususi — işlerinde istihdam ederdi, İ ( Arkası var ) SsSO! OSTA Nasıl Da Anla"dı ; “İ| — Siz Büyükadada idiniz değil mi Hanımefendi?.. — Nereden biliyorsunuz dok- tor Bey?.. — Kaşığın arkasında Büyük- &da oteli yazılı da. Karilerin Suallerine Cevaplarım İrşaat Usta Mektebi Ankarada İnşaat Usta mekte- bine imtihanla leyli meccani 40 talebe alınacaktır. Mektep me- zunları inşaatçı ustası olacaklar- dır. İlk mektepten yukarı tahsil görenler de yaşları müsait olmak şartile müsabek imtihanına gire- bilirler. Kayt için Sultanahmette mıntaka san'at mektebine Cumar- tesi, pazartesi, çarşamba günleri öğleye kadar müracaat lâzımdır. Kayıt 2 eylülde kapanacaktır. Terzilik Mektebi Mektebe girmek için İlk mek- tep mezunu ve 17 yaşından bü- yük olmamak Jlâzımdır. Mektep Sultarlahmette Dizdariye mahalle- sindedir. Kayit 1 Eylüle kadar- dir. Mektep resmidir, neharlidir, meccanidir ve muhtelittir. * İzmir Tilkilikde Burhan Cahit Beye: Şahadetnamenizi — görmeden bir şey söylemem. Ortamektebe gösteriniz. Kabul — edilmezseniz şahadetnamenizi — kaybettiğinize dair gazeteye ilân veriniz. Bu su retle yeni bir şahadetname alabi- Hirsiniz. * İzmir Tamaşalık No/ 30 Muzalfer Beye: Bu mektebin kayt ve kabul şeraiti henüz ilân edilmemiştir. İlân edildiği zaman bu şeraiti bu sütunlarda bulabilirsiniz. Maama- fih bir mektupla mektep müdü- riyetine müracaat ederek - şeraiti isteyiniz. Belki bugünlerde tesbit edilmiştir. € * Bahkesirde A. Feridun Beye: Leyli meccani girmek için bu- günlerde liselere ve Muallim mek- teplerine — Maarif müdüriyetine müracaat ediniz. Yakında müsa- baka imtihanı açılacaktır. Bu im- tihanları kazanırsanız - tahsilinize devam imkânını bulursunuz. * Sıvasta İsmail Hakkı Beye: Hukuk Fakültesine girebilirsi- niz. Hukuk Fakültesini bitirmek demek mutlaka hâkim, müddei- umumi veya avukat olmak de- mek değildir. Hukuk — mezunları adliyeci oldukları gibi, idareci, maliyeci, bankacı ve muallim de olabilirler. Bilhassa serbest haya- tını kazanmak istiyenler için de Hukuk tahsili çok lârımdır. Moktepçi elti Bu Sütunda Hergün Nakleden: Hatice —i HEYKEL Hikmet kendi kendine: — “Sanki niçin geldim? ,, diye sormakta idi. O ne zaman- dan beri, Boğazın en güzel bir tepesinde olan bu enfes koşke artık mütemadiyen gelmekte idi. O buraya, yalmız başına yaşa- makta olan Sanihayı görmek için geliyordu. Saniha uzun za- mandandan beri dul idi. Hikmet bu kadın ıseviyordu. Hem de ümit- siz bir aşkla seviyordu. Çünkü Sa- niha kendisine karşı son derece- de soğuk ve uzaktı. Acaba hâlâ ölen kocasına mı merbuttu. Çün- kü kocası öldüğünden beri genç dulun hiç kimse ile bir macerası duyulmamıştı. Hikmetin — dostluğundan — ve alâkasından müşteki olmamakla beraber —ona karşı fevkalade lakayt — ve hissizdil! Kaybetmiş olduğunu — Saadetin — hatırasını ilelebet merbut ve sadık kak mak istiyor gibi idi. Halbuki artık Hikmetin ta- hammülü kalmamıştı! O, bu ka- dını cidden seviyordu. Onunla ev- lenmek en büyük emeli idi, bu- nun için de kendisine aşkını iti- raf etmesi lâzımdı. İşte Hikmet bugün buraya bu fikirle gelmişti, Şimdi küçlı salonda, açık pen- cerelerden büyük ağaçlı serin bahçeyi seyrederken, bi bir heyecanla genç kadının kapıdan Einu[i anı düşünüyor, ve adeta orkuyordu. Söze nereden başlı- yacaktı? Nasıl ona aşkını itiraf =iyı cesaret edecekti? Nerede şa i ÇAP Eea UNĞ tebessümle ona elini uzataçak, ıo:: şu köşedeki koltuğa otu- ra 4 Ey söyleyiniz bakalım Hik- met Bey yeni ne var ? ,, Diyecekti. Acaba — Hikmet ona: — Saniha sizi ne zamandan- beri seviyorum !.. Demiye cesaret — edebilecek miydi ? Hayır buna imkân yoktu. Hikmet şimdiden ona hiçbir iti- rafatta bulunamıyacağını — iyice hissediyordu! Sanihanın o inamıl- mıyacak bir derecede olan lâkay- disi ve azameti karşısında bu şeyin ihtimali olamıyacaktı. Saniha onun nazarında hiçbir zaman harikulâde bir heykel gibi idi. Bu kadını ilk gördüğü günü hatırlıyordu. Onu bir ehbabının evinde bir ziyafette tanımıştı. Sa- lona girer girmez bütün nazarları kendisine celbeden bu güzel ka- dıinin kim olduğunu arkadaşına .M_Il.hl: “ Nasıl kendisini tanımazmı- sın? Meşhur Bülendin dul zevcesidir! Ne güzel kadın deği- mi? Fakat o nisbette de ıoğak ve hissizdir, tıpkı bir heykel gibil,, Hikmet uzun bir A se- yahatinden yeni avdet k.:i'.. bs: lunduğu için, şimdi: duğunu bile işitmiş değildi. Fakat o m sonra Sani- hanın güzel yüzü, nefis endamı bir daha aklından çıkmadı, fakat arkadaşının pek haklı olarak bu kadına “tıpkı bir heykell,, dediğini de unutamıyordu. * — O.. — Sizmisiniz. Hikmet Bey! Saniha birdenbire salona gir- miş, en tatlı bir gülüşile mi- safirine elini uzatıyordu. Bir müd- det şundan bundan konuştular. Fakat Hikmetin aklı, hep söyle- yeceği sözlerde olduğu için rahat l konuşamıyordu. Nihayet mahcup insanlara has olan bir cesaretle birdenbire; — Saniha Hanım, diye mırıl- dandı. Size birşey söylemek is- tiyordum. Genç kadın onun bu sözlerine hiç hayret etmeden, sükünetle: — Söyleyiniz Hikı , dedi, ıin'yâînliyonııı. e Fakat Hikmetin birdenbire ce- sareti kayboluvermişti. Birşey söy- lemiş olmak için heyecanla ke- - keledi: a İstanbuldan gidiyorum, de- di, yine Avrupaya avdet ediyo- rum. Size bunu hal için gelmiştim!.. — Ne diyorsunuz! Halbuki bana artık İstanbula yerleşmiye karar vermiş olduğunuzu söylü- yordunuz! Sânihanın sesinde ufak bir he ecan gölgesi bile hissedilmiyordu. ihmet acı acı: — Bana karşı öyle lâkayt ki! Diye düşündü. Kederli bir sesle: —Vakıa ıstanbulda kalmak is- tiyordum —« 1a, diye mırıldandı. gitmekliğim <cap ediyor.. Ve uzun müddet gideceg“ıoııkkedudeı konuş- tular. mütemadiyen seyahati hakkında sualler soran kadının. onun bu gidişinden zerrece mü- teessir olduğuna ihtimal verile- mezdi. Bunu gören Hikmet acı bir tebessümle: — Ne yazık, dedi. Sizin ya- '.ıî'ı:.m bütün kederlere rağmen, çaresizliği —arasında, — kendisini olan yalanı bulmuş olduğu için memnundu. Bir müddet sonra gitmek üzere ayağa kalktı. — Gitmeden evvel sizi bir dB:hı göremiyecekmiyim Hikmet ? 'a Kabilmi efendim, size veda için muhakkak geleceğim! Hikmet eğilerek genç kadının küçücük elini öptü. Bu el ken- disini tutmak istemiyordu, büyük bir yeis içinde kapıya d gitti. Genç kadın arkasından kaç adım atarak sakin sesile; — Bahçeden geçiniz dedi.. parmaklık açıktır! Hikmet büyük salonun taş merdivenlerinden indi ve arkası- na bakmadan uzaklaştı. Fakat bahçe kapısından çıkmadan şap- merdivenleri çıkarak girdi. Akşam ilerilemiş için sa- lon karanlıktı. Fakat - kapıları açık duran küçük salonun lâmba- ş Hikmet - orada, Sanihayı İlâkaydane bir kitap okur den barkayordu 'lhdbei b ik bir meserret ve hayretle genç dının kenardaki sedire yüzüstü uzanmış, küçücük bir kı;m. gibi hınçkırarak ağladığını O zaman, ayaklarının ucuna basarak salondan yavaşça çılıtı Sanihanın kendisini görmesini is- temiyordu. albi en büyük bir sevinçle çırpınırken, yarınki günün kendi- si için ne kadar büyük bir saa- det sakladığını düşünüyordu. BŞT : Kdi e bee

Bu sayıdan diğer sayfalar: