Ziraat Bilgisi (*) Du;'gun Göz Aşısı.. Aşıların en çok yapılanı, en çok — tanımanı hiç şüphe yok ki göz aşısıdır. Bu aşının bahçıvan- larca bu kadar rağbet görmesi onun kolay yapıldığı — nisbette eyi neticeler vermesindendir. Fil- hakika her meyva ağacına tat- bik edile bilen göz aşısı diğer aşılar içinde en ziyade tutanı ve en eyi netice verenidir. Göz aşısı yapıldığı mevsime göre sürgün göz ve durgu göz diye iki türlüdür. Eğer aşı ilkbar harda yapılmışsa 0 mevsim için- de sürüp filiz vereceğinden buna sürgün gözlü denir. Eğer aksine olarak yazın veya n yapıla- cak olursa bu takdirde ıd“î& sene ıünbilec:ığinğm_ bu nevine de durgun gözlü denir. Durgun lü aşıların _dlh' iyi battakları teerübe edilmiş ol duktan başka bu nevide tut- mıyan fidanlar kıştan sonra yani ilkbaharda tekrar aşılanabilmek imkânını bulurlar. Bu suretle za: mandan çok tasarruf Od_ilmü ola- cağından diğerine tercih etmek lâzımdır. Elma, armut, erik, badem, kayısı, ayva, muşmula, Üvez gibi hemen bütün meyva ağaçlarının genç fidanlarına bu nevi aşı em- niyetle yapılabilir. Göz aşısının her iki nevinde de tatbik zama- nınin lâyıkile bilinmesinde ehem- miyet vardır. Bu cihet ağaçların can suyu ile pek alâkadar oldu- ğundan yapılış zamanını buna uydurmak icap eder. Umumiyetle sürgün göz aşısının vakti ağaçla- râ su yürüdüğü zaman ve dur- guün göz aşısının vakti de bunun aksine olarak ağaçlarda suyun yavaşlamıya başladığı zamandır. incisi 15 temmuzdan 15 eylüle kadar demektir. Maamafih her iklimde bu tarihlerin fasılası de- ğişebilir. Aşıyı yapmak pek basittir: nun için evvelâ kalemi hazır- lamak lâzımdır. Sürgün gözlü aşı- da kalem, geçen seneki dallardan seçilir. Durgun göz aşılarda ise bu sene süren dallardan alınır. Her ikisinde dalın ortasındaki dinç gözleri seçiniz. Gelişigüzel seçilen tomurcuklar fena bir ağaçtan başka bir şey olmaz. Gözleri üstünden ve altından kes- tikten sonra keskin bir çakı ile çıkarınız. ve suya atınız. Bu iş- ten sonra aşılanacak fidan üze- rinde tersine y şeklinde bir çizik yaparak kabuğunu kaldırırsınız ve hazırlanan gözü havi parçayı ihtiyatla buraya yerleştirirsiniz. Üzerini de rafya dediğimiz lifle güzelce sarınca aşı tamamlanmış olur. Sür zlü de aşı yerinden 20 ıınrâ?:yfîınıı kesilir. Durgun aöılüde ise dallar bağlanarak kbahara kadar bunlara doku- nulmaz, Aşının — tutmasına — gelince: ?er gözlerde bittabi sürme- en anlaşılır. Diğerinde de aşı göz üzerinde yaprağın sapını bı- nhtığuııızaı);l pı;ıidıu .= bu Yaprak sapına dokunulunca ken- d_'hüllîkn düşerse tutmüş demek- Nihayet aşılar büyüyünce Yyanlarına bir herk bağlamalıdır. Hülâsa durgun göz aşısı mu- Vaffakiyetli ve kıymetli bir aşıdır. acak fidanlarınız varsa on- L'l'l hemen aşılamakta; ve pek olay olan bu aşının tatbikatını nmekte gecikmeyiniz. Çitiçi AA rana el ZL ŞK © Zirast hususundaki MmüÜüşküllerinizi SOTUNUK. s..r..ı.-—.-cı'ııu. * Sİze cevap verecektir. I . — İstanbal Yangınları... —— İlâhi Bir Şeyciklere Acımadım Da, O Yaldızlı“Ya Hafız,,Lâvhasına İçim Gitti! SON POSTA Yemek Yiyordum.Birdenbire: “Amanin Dostlar,Yanıyoruz!,, Diye Bir Avaz İşitince Lokmalar Boğazıma Diğ e— —— MR p , î_,j.ğ), ldi Hemşirel, Z ! — Itfaiye yangını söndürmiye, 2 — Yüksek evlere hortum çıkarmıya çalışırken, 3 — Sokaklar hep bu eşgalarla dolar, 4 — Bazan “Harikzede,, lerin şiş gözlerle sabahladıkları olur.. Çoğumuz yangın gürmüşüzdür. Çoğumuzun ya kendi evi, ya komşusunun evi tutuşmuş, itfaiye keşmuş, gürültüler olmuş, alev saçağı sarmıştır. Dumanların or- talığı kapladığı, alevlerin mahal- leyi aydınlattığı zamanlarda ço- ğumuz bir rüya içinde imişiz gibi sağa sola başvurmuş, dilsiz ve hareketsiz kalmışızdır.. Bazen kulağın anide alıştığı, gözün ani- de aşina gördüğü gürültüler ve hâdiseler olmuştur.. Fakat yan- gından sonra kendinizi yoklıyacak | olursamız, bütün bu geçen hercü- merçten bir tanesini bile bulamaz- sınız.. Çünkü siz yalnız şuurzuzluk ve “ gayrühtiyarilik ,, içinde ça kanıp yuğrulmuşsunuzdur, buna emin olunuz. * Ben de bir yangında bulundum, ve. yangının bütün safahatını anlayıcı, tesbit edici bir gözle takip ettim.. ve notlarımı aynen yazıyorum : * Alevler saçakları yavaş yavaş koparıp düşürüyor, dumanlar ve kıvılcımlar gittikçe etrafa yay- hyordu. Yanan —evin cıvarındakiler kurtarabildiklerini bostan kenarı- na taşıyor, kadınlar sarı ve ger- gin yüzlerile olur olmaz, saçmasa- Eın bozuk :ı düzensiz çığlıklar — Kız Hasene, benim mushafı şerifi aldınız mı?.... Aaa, ilahi kı- zım, ne ağlıyorsun? üstüme iyilik hkl!.. kalabalıkta dokunan mı kızım?.. — ' Yazık anne, görsen Rem- ziyelerin evi kül oluyorl.. — Aaaa, delinin zoruna bak! yanarsa yansın!. Kaderi ilahil.. Arayan bulur hem mevlasını, bem de belasını.. fakir fikara ıı;:ıl— si içinde börekler pişiri na lI:ılılıçvuıı gönderir ınıi,??mgık ki, bizim eve birşey olmasın... sil öz arını.. g GY::: Nörbi m ve boyalı yözü öyle bir. darelş. derelş, lakları öyle bir geriliş geril â bu kıdyır çirğiı. bış kadar gadubet kadıı. ömrümde gör- m Bir aralık sokağın başından ol bir gürültü koptu: — Çekilin bet. bel. ıııçı su geliyorl. » ulan î andavallı, çek ayağını.. Muştaya basıyorsun!. İhtiyar bir kadın birkaç - san- dalya, bir iki bohçanin başında durmuş, ellerini dizlerine - vura vura dövünüyordu: — Rabbim, hikmetine kurban olsunlar!.. İçimde bu akşam bir sıkıntı vardı: Nedir? Demiye kal- madı, Remziyeciklerin evi tutuş- muş.. Aaa, oğlan nerede?.. Ha- san, Hasan!.. Hasan nerdesin! — Buradayım. büyük anne!.. — Ne yapıyorsun orada baka" yım yumurcak, gel buraya yanı- ma., — Yangını seyrediyordum büyükanne... A, a, al.. Bak itfa- iyeciler dama çıkıyorlar büyük anne |.. — Hay seyretmiyen — gözün çıksın emi oğlum !.. Gel buraya hınzır !.. * Yangının en ateşli kahraman- ları kopuk alayıdır. Tam alevler biraz saçakları adamakılh sar- masın! Bunlar hemen ciyardaki evlerin kapılarından dalarlar : — Tutuştu be!.. Haydin !.. Eşyayı cayır cayır yakacak mi- sınız be anner. Davranın da şu malları sokağa çıkaralım !. Çığlıklarile, — odalarına - girip çıkarlar, yükte hafif bahada ağır öteberiyi kemali edeple ceplerine, koyunlarına soküşturuverirler.. — İlâhi bir şeyciklere acıma- dım da, © yaldızlı. “ya hahız,, levhasına içim gittil. Her gözü. me Jıçmdq rahmetliyi hatırlar- dım.. Paşa efendimiz © konağı Remziyenin kocasına hibe etti- ğinde, sıkı sıkı da tenbih etmişti: “Bu İlevhayı zinhar kaldırayım dimeyin,* konağın uğüru kaçar!,, demişti. — Aaaa, Gülizar Hanım tey- ze, Remziyenin kocası onu çenlerde kaldırttiydi!.. B — Deme, ne zaman?.. diye kaldırttı?. — Hani kafesleri kaldırdığı n gözüne çarpmıştı da “ böyle f:hı işi soğan sarmısaklı levha olur mu?,, diye söktürüp attıydı.. — Demedim mi bin deme- İçindE yt 'paşar LAĞ için yatsın, y Hattakm lit fin ae ll keelüliren levhadan ne istersin?. Oh olsuuun! buldu belâsını!.. * — Amca buraya gel bel, Ev yanıyor be?.. Bizim ev yanıyor be? — Hortumu hortumu!.. — Dam tutuşmuş, nah şu alçak evin?.' — Annecece?, — Çekilin ulan, — değmesin, değmesin, değmesin!.. — Vay Tahtakaleli Nuri de itfayici olmuş!.. Ulan Nuri, se- lâm yok mu?. Bak ulan buraya?. Aşkolsun be, — görmemezlikten geldi.. — Ulan bu Zamanda senin kara gözüne bakacak değil al... Hele işine konmasın da bak, na- sıl arka kapıdan postu giydirirleri, Koca konak gittikçe yanıp kül oluyordu.. Vaktinde haber verilmediği için ateş dört tarafı sarmış, yağlı boyalar, her taraf- tan tutuşmuştu.. Entarili, pijamalı gölgeler ci- var evlerin kiıeıuitle;"iîıı dola- şıyor, ellerindeki kovalarla habire öteye beriye su serpiştiriyorlardı. — Ali su getirin!. Kalmadı.. Çabuk be?.. — Ahmet vuş, — merdiveni yetiştir... Şu davlambuz. evden hortum tutalım!.. — Mahmut, Mahmut!.. Motöre söyle sıkı bassınlar! — Kemal Efendi, yandan ver, yandan!.. Hah, o tar. ei * Yemek yiyordum, birdenbire “Amanın dostlar yanıyoruz!,, di- ye bir avaz işitince lokmalar dizi dizi boğazıma dizildi hemşirel.. — Sorma Kâmile Hanım, bi- zim kız da Allah şifa versin, taşıyorl.. avazı duyunca, “Ay dü- ıı'lruyr de, bir şeyler olur!,, Diye ödüm koptu.. “Korkma kızım!, Yine şarkı söyliyorlardır, !korkma,, Dedim de, hafakanlarını bastır- dim", — Kız, Gülter, benim şifon- larla blğzumu — getirmedin mi?, Gözün çıksınl. Koş yannıadan çıkarl. Şünt'cc — Hanımcığım, içerisi duman* BU —— © Geçen Bilmece- mizi Doğru Halledenler Birer kart alacaklar. Kula zafer mektebi — talebesinden 117 Sadettin, Salihli Mithatpaşa cad- desinde merhum Aril ağa mahdumu Yunus Nadi, Göztepe Yeşilbahar so- kak 16 - 18 numarada Zübeyde İsma- il, Beyoğlu 13 cü mektep talebesinden Harşit Kemal, Molatya Yenigün ma- Bazasında Muzaffer, Manisa Muradiye mektebi muallimlerinden Hüsamettin B. oğlu Celâl, Kayseri sarraf Nuri B. l_ııı Fatma, Ankara muhasebei husu- siye tahsil müfettişi İbrahim Ethem B. kızı Emel, Çemberlitaş Gedikpaşa ©a- mi sokak 68 numarada Necati, Fatih itfsiye sokak — 68 numarada Perihan, İstanbul 386 cı mektep talebesinden 131 Adnan, Kuleli aakeri Hsesi tale- besinden Edirneli İbrahim, — İstanbul Tinci mektep talebesinden Müeddep Galasaray lisesi talebesinden 65 Ham- mat, Beyazıt Saraçanebaşı - tramvay eaddesi Saip Salim, Salihli pul bayüi Mustafa — efendi kızı İsmet, Adana merkez eczanesi Nihat B. oğlu Ümer, ıl_’ıug:ııiy'ıl lisesi talebesinden 16 Ha- il, Denizli — Meb' Yusuf B. kım Türkân, İstanbul “î:ışit B. apartıman 1 numarada Meliha, İzmir Dibekbaşı İsmetpaşa —mahallesi birinci Morahane çıkmazında 90 numarada İsmail Şinas si, Büyükada ilkmektebi talebesinden 96 Neimt H. ve beyler. — Amanın dostlar!. İhtiyarı içerde bıraktık.. Kulakları kapa- hdır, duymaz!.. Eyvahlar ok sun, ihtiyar yanacak!. Hudam, sana emanetl. Ay, baygınlıklar bastı! Kız Melahat, koşsana, Sa- im ıâıbeyiııe söyle!. Ağababam içeride uyur kalmış del.. Koşsun çıkarsın!. — Ay, Ev Remziye Hanımla- rın evimi?. Acıdım tazeye doğ- rusu.. — Aaa, acınacak şey değil ki ayol. Kurumundan mahalle- de gözleri görmez oldu.. Kacası şirkette vurdu vurdu da, karun oldu amma, yanına kalmadı.. Bak nasıl, burnundan fitil fitil çıkıyor!. * Koca sokak hınmcahınç kala- balık.. Alevler büyüdükçe, yanan konak küçülüyordu. İşini, gücünü, yemeğini bırakan, çoluk çocuk, ihtiyar, kadın, buraya dolmuştu.. Gittikçe ıslanan, çamurlanan yol- larda koşuşan, bağıran, ağlıyan itip kakışanın bini bir paraya... Her işte old gibi, yangın esnasında da ka: çenc yarışı, erkek bilek işi yapar.. Civar ev- lerin bütün erkekleri, çocuğuna kadar mütemadiyen ceste ceste eşya taşıyor. Kadınlar, kanepe- ler, yataklar, sandalyeler üzerin- de çene çalıyorlar, — Deli Mutinin de ahı var hemşire !.. Remziyenin kocası olan o kuyu kovası kılıklı herif, zaval- hyı darülâcezeye attırdıydı.. — Onu bunu bilmem, bu tak- sirat hep örtüsüz baklava tepsi- lerini Lbıı fırma — taşımakta Cevriye Abla!.. Ne vardı o mü- barek tatlının üstünü açık bırak- makta:.. — Anne, Remziye Hanımların radyosu da yandı değil mi ?.. Oıgykıuı idi. — Yandı ya, yandı ya !.. Bari bir şey çalsalar.. Hep gâvur h- kırdakları. hep gâvur çiftetellileri! 4 Bu sırada birdenbire Günrr! diye bostan duvarı yıkılıverdi. Ortalıkta ikinci bir — telâştir L“P*“——l İhtiyar adamın — biri stonile taş yığınını tererek etrafına bılıundyı: gi — Yahu, kerem edin!. Belki şunun altında adam kalmıştır. Hele bir a yın da bakalım.. Fakat ihtiyarın bu sözüne ku- lak asan olmadı.. Çünkü birkaç çığlık, kalınlı inceli birkaç ses sevirçle bağrıştılar: — Maşallah, maşallah, sönü- yor bel, Haydi be, sönüyor bel.. AA ği l