Gâvur Mehmet Kara Kara Yürek Çetesi Bütün Yürek Çetesi Tefrika No. 97 Efradile Uçurulmuştu — Gâvur Mehmet eğ;r bekârsa, münasip bir saraylı ile evlendirilsin !.. Epeyce kalın bir taş ve top- rak yığınından ibaret olan mağa: ranın cidarını delmek, pek oka- dar kolay olmadı. Bir bölüğe yakın zaptiye efradı, münavebe ile çalışarak bu maniayı ortadan kaldırmıya.. Ve son kazma dar- besini vurarak son taş parçasını kırmıya muvaffak oldukları za- man şafak söküyordu. Gâvur Mehmetle Arşak, artık kazma darbelerile mukavemetini kaybeden siperin kenarında du- ruyorlar. Bir an evvel hayata ka- vuşmak için can atıyorlardi.. Son kazma darbesile büyük bir taş parçası kopup içeri düşerek za- yıf bir hasta nefesi gibi mağraya hafif bir hava dalgası girer gir- mez arkasından da muztarip ve | endişenâk bir ses işitilmişii: — Gâvur Mehmet!. Gâvur Mehmet, bu sesi derhal tamdı. Neş'eli bir haykırışla cevap verdi: — Hiç merak etme, Hüsnü Efendi. Hem sağ, hem de canlıyım. Tuhafı nerede?.. Yanımda da beni hiç sıkmıyan., Yalnız bir parça fazlaca ölümden korkan ,bir eğlencem var. Gâvur Mehmet bu sözleri söy- lerken, kazma seslerine kuvvet veriliyor.. Delik gittikçe büyü- yordu... Bu esnada sabah ta olmak üzere idi. Alaca karanlığın mah- mur aşıkları, mağaranın — içine solgun bir huzme halinde akıyor.. Mevcut eşyayı müphem bir şekilde aydınlatıyordu. Gâvur Mehmedin, derhal vazife damarları depreşmişti. Hayata yeniden avdetinden hasıl olması lâzım gelen meserreti bile düşün- meden hemen Arşağın kolundan kavradı: — Gel bakalım, dostum.. İşte yeniden dünyaya geldik. Dünyaya gelenler — ise Anlat bakalım, bunlar nedir?.. Gâvur Mehmet, bunları söy- lerken Arşağı baskı makinelerinin yanına kadar çekmiş, götürmüştü. | Burada bir tazyik makinesi, mü- teaddit cesamette para kesen keski aletleri, kalıplar ve sair bir takım kalpazanlık levazımı mun- tazam bir şekilde yerleştirilmi; olarak duruyor.. Arşak, bunların adını birer birer sayıyordu. Bu esnada, delik kâmilen açılmış, zabıta memurları birer birer içeriye atlamıya başlamıştı. Hepsi de ayrı ayrı Gâvur Meh- medin boynuna sarılıyor, yüzün- den gözünden öpüyorlardı. Or- talık artık tamamile ağardığı için gerek içeri gelenlerin siması ve gerek mağazada bulunan kalpa- zanlık takımları tamamen görü- nüyordu. Gâvur Mehmet, bütün arka- daşlarının kollari arasında buseli bir resmi geçit yaptıktan sonra , ilk sorduğu sual şu oldu: — Eh, anlatın bakalım, Kara Yürek çetesinden #kimleri ele geçirdiniz. Sçerteftiş Hüsnü EK. cevap verdiz. boş durmamalıdır. | | — Buradaki Karadağlılardan | başka Kara Yürek çetesinden bir tek adam bile cle miştir. Gâvur Mehmet, birdenbire bir endişeye kapılarak bağardı: — Niçin?.. merak ettik.. Ve Karadağlılardan sorduk... Meğer, tuhaf bir tezat olmuş.. O müthiş iştialden evvel, yüzü gözü kan içinde bir Kara- dağlı, tepeden koşa koşa inmiş.. Onlara bir şeyler söylemiş.. Çete efradı, 4 yavaş yavaş tepeye tır- manmışlar. Bir köşede toplan- mışlar. Fakat tam o sırada, müt- hiş iştial vukubulmuş.. Tepede toplanan Kara Yürek çetesi efradile siperlerdeki Kara- dağlılar, tamamile havaya uçmuş. Epeyce aradık, taradık.. Bunların kollarından, bacaklarından kop- muş kafalarından başka bir şey bulamadık. Gâvur Mehmet, içinden kay- niyan meserreti güç zaptetti. Maamafih, yine kendini tutamı- yarak, sadece: — Yaaa?.. Dedi. Deli Kerim Efendi sordu : — E, şimdi sen söyle bakalım Gâvur Mehmet.. O patırtıda, sen nerede idin.. Buraya nasıl girdin. Arşak, az kalsın daha evvel cevap verecekti. Ve, Gâvur Meh- medin düşüncelerini altüst ede- cekti. Gâvur Mehmet, yanında duran Arşağın usulcacık ayağına bastıktan sonra: — Hele sonra konuşuruz.. | Şimdilik işlerimize bakalım. Demekle iktifa etti. * Beşiktaş Kumandanı Hasan Bey, toprağın kazılması için tabur ağasına emir verdikten sonra, derhal binmiş.. — Şifahen izahat vermek için atını dörtnala sürerek saraya gitmişti. Fakat giderken, kazılma neticesinde ne zuhur ederse Aacele kendisine bildirilmesini de orada kalanlara sıkı sıkı tenbih etmişti. Saraydan doğruca Beşiktaş karakoluna dönen ve sabaha ka- dar sabırsızlıkla haber Bekliyen Hasan Bey, Gâvur Mehmedin sağ olarak mağaradan çıkarıldığı- nı haber alınca pek çok sevinmiş.. Derhal karakola gelmesi Gâvur Mehmede haber gönder- mişti. atına rakoluna geldiği zaman Hasan Bey tarafından büyük bir mem- nuniyetle karşılandı... Hasan Bey, okuyup yazması olmamasına rağ- men zeki bir adamdı. Gâvur Mehkmedin yaptığı işleri tamamen takdir ediyor.. Bir insan kudret ve cür'etinin fevkine çıkan bu fedakârlıktan dolayı şimdi Gâvur Mehmede büyük bir kıymet ve- riyordu. Netekim taşocaklarından saraya avdetinde, onun fedakâr- lığını bizzat hünkâra da ( Arkası var ) geçme- | — Bunu biz de senin kadar | için | Gâvur Mehmet” Beşiktaş ka- | anlat- | SON POSTA Bu Da Bir Lütufkârlık İSL — Değerli bir memursunz aldı- ğınız para yaptığınız işe nisbetle çok azdır. Size bir iyilik yapmak istiyorum .. — Lütufkârsmnız Müdür Bey.. — Hakkınz azizim, daha fazla para veren bir yer bulraanız için bugünden itibaren sizi müesse- semden çıkarıyorum. CMEKTEPİŞLERİ )İ Muallim Mektebi- 'ine Leyli Meccani | Nasıl Girilir Müsabakalar 9 Eylülde Açılacaktır Bu sene muallim mektepleri- nın dördüncü, beşinci ve altıncı sınıflarına müsabaka ile leyli mec- cani talebe alınacaktır. Müsaba- kalar 9 eylülde muallim mektep- lerinde, muallim mektebi bulun- mıyan vilâyetlerde maarif idare- lerinde veya ortamekteplerde bir komisyon huzurunda tahriri ola- rak yapılacaktır. Muallim mekte- bine leyli meccani girmek -i yorsanız bu makamlara müracaat ediniz. | Muallim mekteplerine girmek için şu şartları haiz olmak lâzımdır. Türk olmak. 15-20 yaş arasında olmak. Ortamektep mezunu veya Lise sınıf. ları talebesinden olmak. Pepeme kekeme, kör, s: i, topal, çolak ve kambur olmamak. Trahum verem gibi hastalığı olmamak. Her Muallim mektebi için bir mıntaka tesbit olunmuştur. Muallim mekteplerine ancak kendi mıntaka- larından talebe alınır. Mıntakalar şun- lardır: Adana Erkek ve Kız Muallim mektepleri için: Elâziz, Malatya, Kayseri, Sıvas, Seyhan, Ayıntap, Diyarıbekir, Mardin, Maraş, Siirt, İçel, Urfa, Balıkesir Er- kek Muallim mektebi için: Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Denizli, Kü- | tahya, Manisa, Muğla. Bursa Kız Muallim mektebi için: Balıkesir, Bolu, Bursa, Bilecik, Kütahya. Edirne Er« kek, Kız Muallim mektepleri - için: Edirne, Kırklareli, Tekirdağ. Erzurum Erkek Müallim mektepleri için: Beya- zit, Erzurum, Erzincan, Kars, Muş, Van. İstanbul Erkek Muallim mek- tebi içini Bolu, İrtanbul, Kocaeli, Kastamonu, Zonguldak, Sinop. . İstanbul Kız Muallim mektebi için: İstanbul, Giresun, Ordu, Sinop, Zon- guldak, Samsun, Amasya, Kastamo- | Bu, Tokat, Çoruh, Erzurüum, Beyanıt, Erzincan, Gümüşhane, Kars, Trabzon. | İzmir Erkek Muallim mektebi için: Burdur, İsparta, İzmir, De- n 1 k İ içini Ankara, Afyonkarahisar, Çan- kırı, Çorum, Eskişehir, Konya, Niğde Kırşehir, Yozgat. Sıvas Erkek Muallim mektebi için: Amasya, Ankara. Kirşehir. Çorum, Samsun, Sıvas, Tokat, Yozgat. Trab- Erkek — Mu, eson, Ordu, C İkmalli — talebö alınmaz. Muallim mekteplerinin talebe kad- rosu tahdit edilmiş bulunduğundan kazananlardan hepsinin kabulü müm- | kün aolmıyacak ve kazananlar kad- roların müsaadesi nisbetinde ve de- | rece sırasile mıntakalarında hulun- dukları Muallim mekteplerine yerleş- tirilecektir. müsabakalara Mektepçi Ağustos 29 e— ae ame < HİKÂYE Bu Sütunda İ—Hergün Yazan: N. 5. İ OTELDE UYANIŞ! Yarım saat evvel İstanbula ayak basan Cemal Kâzım, arka- sında bavullarını taşıyan bir ha- | malla otelin haline girdiği zaman kendisini karşılamıya kimse koş- madı. Kimse ona dikkat bile et- medi, ne otel sahibi gelip: “Hoş geldiniz,, diye hürmet ve itibar gösterdi, hatta ne bir fek garson hamalın elinden bavullarını almı- ya koştu. Ortalıkta büyük bir hareket ve faaliyet vardı, ve herkes ken- di havasında idi. Uzun boylu, geniş omuzlu, bir adamın etrahni çeviren büyük bir kalabalıktan çıkan neş'eli sesler, kahkahalar birbirine karışıyordu. Cemal Kâzım bu garip sahne- | nin aktörlerinden birine sokuldu: — AHedersiniz beyim, dedi, | için | burada bir oda kiralamak kiminle görüşmek lâzımdır? Beriki güldü: — Oh beyefendi, bu bu sırada kimsenin sizinle meş- gül olmasına imkân tevehhüm — ediyorsanız, halinize! Düşünün bir kere, şu gördü- anda, | uyandırmasını gayet iyi bilirler. olduğunu | acırım | larla ğünüz zat, meşhur sinema aktörü | | Güstav Frölih tir. — Öyle ni? — Ta kendisi — Kendisini görmüş olmakla bahtiyarım. Mütemadiyen bahsi — Kendisi Şimdi Almanyanın en büyük filim kumpanyalarından birisindedir. Bir filim çevirmek üzere bir haftadır İstanbulluların arasına karıştı. Her gün bu saatte burada — peresti: rını — kabul ediyor, arzu edenlerin getirdikleri kendi resimlerini imzalıyor onlarla konuşuyor... — Âlâ... Pekâl erleşmek ve biraz ğir oda istiyecektim de... Bu sırada Güstav Frölih mı havere esnasında isminin geçtiğ işitmiş, yanında — bulunanlardan birine sormuştu, meselenin ne olduğunu anlayınca etrafını çevi- rven kalabalığın arasından garson- lara seslendi: — Efendiler biraz beni bıra- karak başka müşterilerinize de baksanız olmaz mı? Cemal Kâzım aktöre yaklaştı, çok güzel Almanca biliyordu Almanca olarak: — Alâkanıza çok teşekkür ederim dedi, ve ilâve etti: — Sizi tanımış olmakla bah- tiyarım. Gıyabi bir muhabbet- kârınızım. İsmim Cemal Kâzım- dır, mühendisim, vaktim Ana- dolu içerlerinde demiryolu yap- makla geçer! Ne diyorsunuz, cidden eğlenceli ve faydalı bir meslek! — Faydalı olduğunu zanne- derim. Fakat sizinki — kadar eğlenceli olmadığı muhakkaktır. | Zira vaktimiz böyle kadınlar ara- sında değil, dağ tepelerinde ge- çer. Bakınız bu dakidada bile bir tetkik seyahatinden dönmüş bulunuyorum. Yollarda bir hayli yoruldum. Şöyle dinlenebilecek bir yatak gösterecek olana epi dua edebilecek bir haldeydim. — Derhal mi?. — Niyetim yemekten sonra! Fakat mühendis bu cümleyi söylerken bu beynelmilel şöhreti haiz olan adamı biraz daha ya- kından tetkik etmek havesine kapıldı ve ilâve etti: — Yalnız mademki sizinle ta- nışmak fırsatını buldum, bu ye- meği de birlikte yemek isterdim. — Hay hay. Memnuniyetle! * Aktör sofrasında — mühendis için bir yer hazırlatmıştı. Ye- mekten kalkarken Cemal Kâzım: " — Sabahlevin filim çevirmeye n hsin | bütün işitmek tecessüsümü tahrik etmişti! | gideceğiniz zaman etmek isterdim! dedi. — Ob0, maalesef yarın Viyanaya hareket ediyorum! İstanbulda işe lerim bitmiştir. — Ya, vah vah, ne büyük kayıp... O halde yarın hareketi- nizden evvel sizi selâmlamayı ümit edebilirim. — Maalesef bu da mümkün olamıyacak, zira trenim saat se- kizde hareket ediyor, —Ne ehemmiyeti var, kalkarım. — Vazgeçin canım ! — Sebep? — İnsan pek mecbur olma- dıkça otelde kendisini uyandırt- mamalıdır. — Neden ? — Çünkü otellerde insan w yandırmasını hiç bilmezler. — Oo, ben de aksine kani- imdir. Bilâkis otellerde insanı size refakat — Uyandırmasını — bilmezler demedim. Gelirler kapıya yumruk- “güm güm ,, vururlar da vururlar. Halbu ki bu şekilde uykudan göz açış benim âsabımı bozuyor, bütün o gün zarfında andeta hasta oluyorum, — Biraz yavaş davranmalarını tenbih edersiniz olur biter... — Onu da yaptınız mı haliniz bütün dumandır. Hızlı ile yavaşın ortasını bulamıyan bu adamlar, böyle bir tenbihten son- ra kapınıza o kadar yavaş yavaş dokunurlar ki duymanız — gayri kabildir. O takdirde ise felâket daha büyüktür! ya randevünüzü, ya treninizi, ya vapurunuzu ka- çırırsınız! — Hakkınız - var... O halde sizi kim uyandıracak yarın sabah! — Yine garsonlar! — E siz istediğiniz şekilde uyandırılmamın çaresini — nasıl bulacaksınız! — O da benim sırrımdır. Hem saat ilerliyor. Siz artık gidip —ise tirahat ediniz... İnşallah o başka bir tesadüf bizi yine karşı kaşiya etirir, her halde yarın sabah enin yüzümdem rahatsız olma- yınız.. gücenirim doğrusu.. * Ertesi sabah Güstav Frölih oteldeki hesabını gördükten sonra | kendisini trene yetiştirecek olan | otomobiline doğru yürürken, mü- hendis Cemal Kâzımın kendisine yaklaştığını gördü: " — Ö, dedi, bakın bütün rt- calarıma rağmen yine rahatsız oldunuz, kendinizi uyandırttınız! — Ben ricalarınızı kabul et- tim, fakat, tenbih etmediğim hal- de beni uyandırdılar... Hem de nasıl bir bilseniz! derin bir uy- kuya dalmıştım, kapıyı yıkar gibi yumruklamıya — başlamazlar mı? Otelde angın çıktı san- dım. ataktan nasil — fırladı- ğımı — bilmiyorum. Her halde bir yanlışlık sayesinde sizin elinizi sıkmak saadetine kavuşmuş oldum. Aktör birkaç saniye düşündü ve sordu: — Odanızın numarası kaçtır? — On iki.. — Güzel.. O halde ayrılma- dan evvel size sırrımı tevdi et- mek isterim. İl, işinize yal hem de sükünetle uyandırılmak isterseniz. benim gibi yapınız: Garsona yanınızdaki odanın ka- pisini yurmasını tenbih ediniz.. — Teşekkür ederim. Fakat neye bana odamın numarasını sordunuz? — A, anlamadınız. mı.. Ben- de on üç numaradaydım da... Neyse, trenimin vakti gldi.. Be- yefendi.. Allahaısmarladık.. Sizinle tanışmış olduğuma bahtiyarım.