i | | | | SON POSTA TETTANDEPA * Tavukçuluk: v Tavukların Sari Nezlesi Bundan evvelki yazılarımızda tavukçulukta muvaflakıyetle yü- rümenin en esaslı şartlarından biri tavukları hastalandırmamak, hastalandıkları takdirde yapılacak tedbir. ve kıidelîeri bilmek oldu- günuü söylemiştik. zımBııgiln bu hastalıklardan biri olan sari nezleden bahsedeceğiz. Sari nezleye en ziyade ilk ve sonbaharda tesadüf edilir. Hava- Tarın birdenbire ısınması, veya ıosıııııııı veyahut hararetin his- sedilir. derecede ve sür'atle inip çıkması tavukların nezle olmala- rım muücip olur. * Nezlenin birkaç nev'i varsa da “en ziyade telefat verdireni sari “nezledir. - Ekseri zayıf kalmış ve -vaktinde iştiri iş piliçler, kuvvetsiz, beslenmemiş tavuklar, istiabından fazla kümeslerde ya- tırılan hayvanlar kolayca yakalanırlar. * Sari nezleye tutulan bir piliç veya tavuğun — buyrunları - biraz sı| koyu sarı renkte bir mayi akar ve fena kokar. Hayvan mi , iştihası — azalmıştır, meyusane dolaşır, zayıflar ve bakılmadığı takdirde ölür. Bu hastalığa yakalanmamak için eylülden ıvveî piliç ve ta- vukların tüy değiştirmiş olmaları, kuvvetli ve besleyici gıdalarla beslenmiş olmaları, kümeslerin haddi istiabisinden fazla doldu- rulmamış olması vesaire gibi bir- takım - kaidelere riayet edilmiş olması icap eder. Tedavisi biraz zahmetli ob makla beraber eyice dikkat edi- lirse telefat nıîkj:ı.nı asgari bir hadde indirmek kabildir. Sari nezleye tutulma mevsimi bilhassa Eylül bidayeti yani ha- vaların soğuması zamanı — olduğ için tavuk besleyenler bu a 5: 'piliç Ve tavuklarım her sabah göz muayenesinden geçirmeli ve aksırma, mahzuniyet, iştihasızlık hallerden biri görüldüğü takdirde derhal hayvanı tutup muayene etmelidir. Muayene ne- ticesinde sari nezle olduğu anla- şılan piliç veya tavuklar derhal sürüden ayrılır, sıcak bir mahal- de muhafaza edilir. Sabahki la- [:luıııı hayvan başına iki gram dar kükürt çiçeği ilâve edilir. Bol yeşillik ve şaraplı - ekmek verilmekle beraber hayvanı kuv- vetlendirmek için çalışmak lâ- zımdır. Bundan başka sabah ve ak- şam burunlarını temiz bir pa- mukla sıkarak akan mayi alınır. Yüzde 15-25 nisbetinde saf kre- olini (Crtoline Tearson|) havi zeytin yağı mahlulü içine temiz ve sert bir tavuk tüyü batınlır ve hasta hayvanın evvelâ burun deliklerine ve damağı ile ağrzına iyiçe sürülerek iyi oluncıya kadar tedaviye devam olunur. Gerek pamuk ve gerekse tüyleri yak- malıdır. Bu ameliyattan sonra hayvan çırpınır. ve ibiği — morarırsa da ehemmiyeti yoktur, bir kaç da- kika sonra açılır. Hastaların — içecekleri sulara hafif pembe renkte permanganat ilâve edilir ve sık sık değiştirilir. Hastalık çıkan kümesi yüzde beş nisbetinde kreolinli kireçle badana etmek ve yem, su kapla- mnı kaynattiktan sonra koyu per- manganatlı su ile yıkamak lâzım- dır. Sürüyü hastalıktan kurtarmak için hayvanları temiz bir kümese nakletmek ve lapalarına keza bir mikdar kükürt çiçeği katmak ve sularını pembe renkte permanga- matli vermek suretile ihtiyati bir bu. hastalığa | İstanbulun- Köşebucağı DENİZ FENERLERİNDE.. Ahırkapı Feneri Kurünu Vus- tanın Muazzam Bir Kalesidir Tamam_ijç Gün üç Gece Azgîıi Bir Denizle Boğuşan Bir Fener Bekçisi... Fırtınalı, boralı ve kasırgalı gecelerde denizi kim bekler, bi- lirmisiniz?. Azgın dalgaların - bi- rer dev gibi sahillere hücumu, vapurların feci akıbetleri, birer fındık kabuğu gibi sallanan yel- kenlilerin sis ve fırtına ile parça- lanması, kayalara düşüp hurda- haş olması, deniz üstünde çalka- nanların mukadderatı kimin elin- dedir, bilirmisiniz?.. Okşandıkça ve sevildikçe bir kadın gibi şımarık deniz, bazan insafsız olur, gün- lerce- durmadan gökrer, durma- dan azar, dür- madan çıldırmış- çasıma kudurur, durur. Denizi bekli- yen deniz fener- cileridir.. gecenin zifiri — karanlı- ğgında çapkın bir göz gibi, iki de birde — kırpılan deniz — fenerleri, durgün havalar- da bizi hiç alâka- dar etmez.. gö- rüp geçeriz.. hal- buki, fırtına, sis bora olduğu za- man bu göz, tek bir deli gözü gibi gayri muntazam, açılıp ka- paniır, büyür, ufalır, dehşetle kır- pışır ve bazan da hiç görünmez. Geliniz, sizinle bu fenerlerden birine gidelim ve fenerle fenerci- lerin hayatlarını öğrenelim: * Ahırkapı feneri sanki Kurunu- vustanın muazzam bir kâlesidir. Dört tarafı bembeyaz surlarla çevrilmiş, mazgallardan yaban ot- darı fışkırmıştır. Mini mini bir ka- pıdan geçtikten sonra incir ve dut ağaçlarile çevrili, iğri büğrü bir bahçeye girdik.. burası fener- cinin evidir.. bütün şekiller ve cisimler şehirden ve şehir biçim- lerinden çok uzaktır. Karşı köşe- deki tel kümeste" küçük civcivler, kenar - topraklarda, - salatalıklar, soğanlar, maydanozlar var.. insan kendini âdeta bir köy. evinde, bir sahil kulübesinde zannediyor. Bizi birkaç başörtülü, kucağı çocuklu kadın karşıladı ve tel örtülü bir kapı göstererek: — Buyurun, Sait Efendi yu- karıdadır.. dediler. Bu tel örtülü kapıdan geçince deniz, Marmara, Adalar, Kadıköy, ve Fenerbahçe bütün küçülüşü ve sisile gözümüze çarptı.. Ahır- kapı fenerinif bembeyaz, biraz şişman vücudü, göke doğru yük- seliyordu.. biz Fener merdiven- lerine çıkarken hava kararmıştı.. hafif bir yağmur ve soğuk ko- tedbir yapılması faydalıdır. Sari nezle tedavi edilmezse ani ölümle netileneceği gibi dif- terinin de gelmesini mucip olur. Bunun için tavuk besle- yenlerin sürülerine, her zaman- kinden daha fazla, dikkat etmek zamanının yaklaşmakta olduğunu hatırlatırız. Erenköy: M. Nureitin () Terük ve Tavukçuluğa ait olan müşküllerinizi — sorumuz mütehaase siza cevap verecektir. deniz yavaş yavaş kararıp kabarıyordu. Demir merdivenleri çıkmak için de, insanda oldukça sporcu- luk hüneri bulunması lâzım değil Ahırkapı Feneri uzaktan böyle güzel ve şirin görünür ve şen bir adam karşıladı: — Merhaba! — Aleykümselâm, hoş geldi- niz!. Buyurun. * Fenerci Sait Efendi, kurşuni pantalon üstüne Rus kazağı gibi işlemeli bir gömlek geymişti.. SB(IÜ.' bağrı apaçıktı.. yüzü biraz la uykusuzluktan olacak, şişmişti.. bize derhal yol gösterdi, birkaç basamak sonra bir kapıdan fene- rin daracık balkonuna çıktık.. rüzgâr bütün kuvvetile esiyor.. ıstanbul karanlık bulutlar altında parça ça görünüyor.. yalımz ilerde Boğaziçinde nefis bir ay- dınlık var.. güneşin batışı ancak oralardan görünebilecek olmalı- dır. Rüzgâr saçlarımı darmadağın ediyor.. ben balkonun taş basa- mıly(lınndın birine oturdum, Sait Efendi de taş parmaklıklara yas- landı.. konuşmıya başladık: — Sizin - hayatınız - hariçten ne güzel görünür, değil mi?. Fe- nerler hpEı yelkenlere benzer.. Uzaktan bembeyazdır yakına re- lince bütün kirlilik ve sefaletleri meydana çıkar. Sait Efendinin dilinde hafif bir Giritli şivesi var.. sesi tok ve kalın.. anlatırken kalın kaşları daima oynuyor: — Uyledir.. Ben on beş sene- den beri buradayıtn.. on beş se- neden beri fırtına, bora, kar ve kışta bu fenerin yanıp ışıldama- sile uğraşıyorum.. neler gördüm.. hele fener bozuldumu, benim için cehennem — azabı gösterir.. günlerce saatlerce, yağlara bula- narak, ter dökerim... bir dakika uyku uyumam.. — bunalırım.. fırtı- tınasda başladımı, bu ayrıca bir belâdır. Limana giren bütün ge- milerin mes'uliyeti bendedir. Sis olur, fırtına olur, tipi olur, ufağın- dan en büyüğüne kadar bütün vapurlar böyle günlerde banâ ıığımıluh:ıup mahvolmak, pııı— çalanı aların içine gömül- mek Eeı' ı: beklenilen bir faci- adır. Fener. ışığı, deş - dakika görünmese büyük bir hailenin büyük tehlike nedir?. — Tehlike mi?.. Durun baka- yım. Malüm ya, ihtiyarladık, Ha- Vakit ikindi olduğu — halde hava birdenbire kararmıştı. Evvelâ bir ıilıilı çıktı Le süratini arttı- rarak korkunç korkunç esmiye başladı. Bu koskoca fener her fırtınada dibinden tutulup sarsı- hyormuş gibi sallanır.. Sallanma- gı zamanlar tehlike var de- mektir.. Çünkü mutlak yıkılmıya teşnedir. O gün akşam olunca, rüzgâr azdı, deniz kudurdu, yağmur, şiddetli, büyük bir gürültü ile yağmasına devam etti.. Bilmiyo- rum, kaç saat geçmişti.. Ben fe- nerin ışığile, liman haricinde ve dahilinde bulunan vapurlara yol göstermiye çalışıyordum.. Böyle müthiş fırtmalarda vapur çok acaip oluyor, bazan büsbütün Infybolııyor. bazan yalnız kıç ta- rafı yahut önü görünüyor, direk- ler, bacalar, fenerler ve iskele köprüleri durmadan, dinlenme- den inip çıkıyordu. Şu aşağıda fener kapısı ta- mamile su ile kaplanmıştı. Ta mazgallara kadar azgın dalgalar hücum ediyor, fenerin orta pen- cerelerinden içeriye sular sıçrı- yordu. Bu aralık fener bidenbire bozuldu. Liman kapkaranlık kesildi. Etraftan vapur düdükleri çınla- mıya başladı.. Böyle müthiş bir a de :ı:l:ı'lıır i;idıliııl nasıl mu- 'aza © " Düşünün dalga; fırtına, rüzgâr ve karanlık içinde ne q_ıpılıilininiı?. 'amam Üç gün üç gece deniz durmadan kudurdu, yağmur dur- madan yağdı ve îimııı allak bullak oldu.. Ben bu üç içinde ağnmma ancak Mıçî:î ma ekmek atabildim. Bir dakika bile uyuyamadım. Fener bozul- dukça uğraştım, yaptım. Deniz azdıkça vapurlara yol göstermiye çalıştım.. — Tabii kurtuldunuz? — Görüyorsunuz ya, henüz sağım.. Bir defada kulede yangın çıktı. Ben aşağıda idim.. Âlevler birdebire küçük pencerelerden fışkırmıştı.. Şu demir merdiven- lere ne büyük zorlukla tırmanıp, yangımı ne büyük zorlukla sön- Karl Mektapları Sıhhat Müdürlü- v ee günde Dişçilik Masası Lâzım Sıhhat Müdürlüklerinde ecza- cılık ve doktorluk - için birer masa vardır. Bu masalarda bu mesleklere ait işler görülür. Bazı karilerimiz matbaamıza müracaat ederek şu temennilerde bulun- muşlardır : “ — Acaba Sıhhat Müdür- lüğünde bir dişçilik masası teşkil edilemez mi? Bu masa hem dişçileri teftiş ve murakabe ve hem de dişçiler hakkındaki şikâ- yetleri tahkik etmek suretile çok faydalı işler görür: Bugün bazı kimselerin ağzında eski köprü fişlerinden kuronlar görülmektedir. Buna mâni olmak muhterem Sıhhiye Vekilimizden bekleriz. ,, Akhisarda Göz Doktoru Yok Ege mıntakasının — oldukça mühim kazalarından biri olan ve bu beş altı sene zarfında müteaddit inşaatla bir kat daha küyüyen ve şirinleşen Akhisar, maalesef bir göz hekiminden mahrumdur. Aileler arasında tra- hom denilen hastalığa yakalanmış olanlar vardır. Halkın hepsi İzmire tedaviye gidebilecek kud- rette değildir. Bu husus Sıhhiye Vekâletinin nazarıdikkatini celbe şayandır. Akhisar: Halil dürmüştüm. O günkü yorgun- luğumu ve korkumu hiç unut- mam, —i gönlük hayatınız bu. rada nasıl - leri evimde bir az uyumak ve di temizlemek- le.. Geceleri tabii bu koca gözün göz kapaklarını kaldırıp uyukla- masına mani olmakla.. Ben on beş senedenberi bir gece şöyle uzanı| ıı:ıt bir uyku uyuduğu- mu hiç hatırlamıyorum. Daima sandalyaya urzanarak, kâh dalıp, kâh uyumakla ömrüm — Hayattan be: mı? — Allaha şükür, alıştık gitti. Papazlar manastırlarından şikâ- yet ederler mi?, İşte biz. de - onlar gibiyiz.. x Sait Efendi dua etsin ki, Ahırkapı Bahrimuhitin ortasında değildir.. Dünyanın öyle deniz fenerleri varki, aylarca, haftalar- ca, insan yüzünden insan sesin- den uzaktır. Bazan dalgalar bu ince narin fenerleri saatlarca kamçılar. Müthiş, korkünç tüyler ürpertici gecelerde bu deniz fenerinin bekçileri, cehennem a- zabı yaşarlar, çıldıracak dereceye gelirler. Bir Sait Ef, ile konuşurken birdenbire tepemizden bir marti çığlığı koptu ve mini mini bir balık, aşağıya doğru uçup gider- ken, hepsi de bütün hızlarile — yıldırım gibi toprağa doğru düş- — tüler ve tekrar birkaç çığlık koptu. Sait Efendi: — Ya bunlar olmasa, dedi.. — Büsbütün insan çileden çıkar burada!, YAK