9 Temmuz 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

9 Temmuz 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'ı Seşla ONLARI... BEN ÖLDÜRDÜM! Yazan: Suat Derviş SON POSTA Artık Sır Gizli Kalamıyacaktı Nedret dehşetle genç kıza bakarken, o yavaş bir sesle kendi kendine söyler gibi mırıldandı; — Bana demin fena ve kor- kunç bir rüyadan bahsetmiştiniz. Ne kadar hakkınız var.. Acaba benim bu on yedi senelik haya- tımdan daha korkunç, daha fena bir rüya tasavvur edilebilir mi? * Büyük annemin yanında, bir gün o konuşacaktır. O bildiği dişesile geçirdiğim uzun seneler bilseniz bana ne büyük eza oldu. Bu ne korkulu, ne müthiş sene- lerdi, Yalnız bu endişe ile kalsa idi, ve kendisi korktuğum bu ihtimali yakın ” bir tehlike gibi önüme — sermeseydi, — şüphesiz ebediyen bu şeye tahammül ede- cektim. Fakat beni o felâkete sürükliyen yine kendisi oldu. Nihayet babamdan, senelerden beri hasta olacak derecede deh- şetli bir —hasretle beklediğim mektup geldi. Bize yakında avdet mektubu iki gün evvel aldım. Gelince beni amcamın yanından alacak, İstanbula yerleşecektik, Fakat artık obüyük evde değil, boğazda kiraladığımız küçük mü- tevazı güzel bir evde oturacaktık. Bu haber beni sevincimden, saa- detimden ağlatmıştı. Böyle güneşli küçücük bir ev, benim en yaşımın bile ideali olmuştu! Bütün istediğim şey bu idi! Babam mek- tubunda, eskisi gibi ghm ve parlak bir ha değil, sakin, mutevazı, tatlı bir hayat geçirmek istediğini yazıyordu. Yalnız . bir iki adamımız olacak, dadımı be- rabar alacaktık. Oh artık mes'ut olabilecektim! Allah çektiğim azabı, işkenceyi kâfi bulmuş, nihayet beni affet- mişti. Saadet muhakkak demekti! Yalınır bu büyük ve çok bek- lenilmiş saadeti ihlâl edecek bir tehlike vardı: Bu da babamın hakikati öğrenmesinde idi. Fakat dediğim gibi bu bakikati büyük annemden başka hiç kimse bil- miyordu. O da bunca senedir bu sırrı kendi sırrı imiş gibi sakla- * Genç kız teheyyüçle titriyen ellerle Nedretin ellerini tutuyor. Hummalı bir sesle; * — muhakkak ki bu olan felâketten yalmız. © — mes'uldür diyor. bir tasavvur ediniz, sene- lerce ilk cinayetimin vicdan azabile bu kadar işkence çekip, tam bil- yük bir saadete bukadar yakın olduğum bir zamanda o sebep olmasaydı hiç bu ikinci şeyi yaparmiydim? Emin olmuz bu işte bütün —mes'uliyet, — bütün — hata yalnız büyük annemdedir. Akşam geç vakit onun odasın- da, pencerenin önünde oturuyor- dum. Güneş henüz batmıştı. O, seccadesinin üstünde akşam na- mazımı kılıyordu Matuvak Ürütiyetl taralın .î.ı. tertip edilen 1933 MATBUAT ALMANAĞI çat Her kitapçıda hd usur. edeceğini bildiriyordu. Bu kıymetli - Kılbını heyecan içinde saa- detle babacığımı düşünüyordum. Nihayet geliyordu... Kavuşacak- tık... Oh bu ne büyük ne ümit Ben bunları düşünürken, far- Birden omuzlarımdan tutarak bana eğildi. Ve gayet ağır bir Adapazarı Diye mırıldandı. Evet büyük l annem bu sözleri söylemişti! ya- nilmıyordum.. O, bu büyük sırla ölmek, bunu bir başkasına tevdi etmeden mezara girmek istemi- yordu! Demek hakikatı söyle- yeeolıü? Bütün kanımın beynime ııudı 'ordum, a- larırmı I’.!u"ıını'dıııı Evel. evd © artık susmyacaktı. Bu müdııı hıkil:ıt ona artık çok ağır geliyordu.. Bu sım sakla- miya c klllıııııçb Ya babam?.. Babam bu ı; rendiği zaman ne yıpıulıl ( Arkası var ) Bankasının Yıl Dönümü On dokuz sene evvel Adapa- zarında küşat edilen Türk Ticaret bankası dün İstanbul şubesinin dokuzuncu açılma yıl dönümünü tesit etti. Hususi mahiyette olan bu top- lantıda bulunmak için müdürü umumi Asım Bey Adapazarından gelmiştir. Davetlilere sigara, dondurma, kahve ikram edilmiştir. Anadoluda uoeludenben yir- mi Üç şubesile sessiz sedasız ça- hşan Adapazarı Türk Ticaret ban- kasının bu faaliyetinde umumi müdür Asım Beyin tecrübeli, vu- kuflu idaresinin büyük hissesi vırdı Bu Sene Susuzluk Tehlıkesı Yok ( Baştarafı 1 inci ııyfıd.ı ı de bazı mahalleler — sıkıntı çek- mişlerse de belediye — münave- be ile su vermek suretile bunun da önüne geçmııtır Belediye bq sene evvnl Ev- kaftan suları devraldıktan sonra şimdiye kadar şehrin muhtelif yerlerinde akmıyan (500) kadar çeşmeye su vermiştir. Bu sene de bütçede tasarruf yapılma mecbu- riyetine rağmen büyük masrafı mucip olmıyan eski susuz çeşme- lerin yollarını tamire karar ver- miştir. Bunlar arasında Hasköy- deki Fıstıkh çeşmeleri de vardır. * Memba sularının azalması üze- rine sular idaresi ayda kırkar lira maaşla kullandığı (40) su yolcusu ve üç mühendisini sefer- ber etmiş, maslaklara masuralar kaydurmuştur. «Su yolcuları maslakları hergün sıkı bir. kon- troldan geçirmektedirler. * Şehirin su vaziyeti hakkında Belediye erkânından bir zat bir muharririmize şunları söylemiştir: “ — Şehre bol ve temiz su verimek için imkânın müsaadesi nisbetinde çalışıyoruz. Bu sene kar yağmadığı için memba suları azaldı. Fakat bundap halk zarar görmiyecektir. Sular İdaresi ha- Ki ZN A A d S UC AA aSi 6 YD LA a bu | yerlen verilen memba - sularını azalan nisbet derecesinde kes- miştir. Şehir çeşmelerine kışın ne kadar su veriliyorsa bugün de yine okadar su veriliyor, - bir damla bile eksilmiş değildir. Su- ların azalmasından ancak hamam- lar ve bostanlar biraz müteessir oldular. Onlara da münavebe ile su veriliyor. Sular daha azalırsa bostanların ve hamamların suları büsbütün kesilir, fakat şehirliler | suvumu alır. .. | Resim — Tahlili — Kuponu Tablatinizi — öğrenmek — İstiyorsanız retminizi S adet kupon ile bir Üükle gönderiniz. — Resminiz #raya Vâbidir. ve lade edilmen dslin, meslak | — veya san'al? «Lucek mi f ı Resimih klişe BO — kuruşluz D1 mukabilinde gönderileolir. FEUM UUNANMA Şehzadebaş - HİLÂL sınemuuu geliyor. Va - AY ERTE D T—ı 9 Sadri Ethem Bey Dıyor Ki: Halka İstediği, Beklediği Kitabı Veremiyoruz! (Baştarafı 1 inci sayfada ) — O kadar çok ki, söabahtan- beri hangi bankaya koysam diye düşüne düşüne fıçı fıçı ter döktüm. — Onun çaresini buluruz, sen bana bir kahve ısmarla da biraz görüşelim! Sormıya başlayınca anket için görüştüğümü anlıyan ve: — Beni mazur görsen! diyen mütevazı muharriri söylemiye razı etmek kolay olmadı: — Şimdiye kadar kaç eser yazdın? — Vallahi an senedir hemea her gün en aşağı bir sütun yazı beşyüzden fazla küçük hikâyem neşredildi. Tahminen 27 ciltten fazla kita- bım Babıâli kütüphanelerinin vit- rinlerinde oturmaktadır. — Eserlerinden ne kazandın? — Hiç hesabını — tutmadım. Tahmin bile edemem. Maamafih kitaplarımı — basanlara — sormak zahmetini — gösterirsen yanlışsız bir cevap alabilirsin. — Peki sorması ayıp ama, ayda muntazam kazancın medir? — Ben yazdıkça kazanınm, yazmadığım zaman bir şey ka- zanmam! — Bunun aksi de, yani yaz- madıkça kazananlar, ve yazdıkça kaybedenler de var mı? Sadri Ethem güldü: — Vallahi hakkın var, ceva- halde çınlatıyor. Çok söylesem yalan olur, doğruyu — söylesem belki) çalıştığım müessese ken& şerefile mütenasip görmerz. İyisi mi bırak ta bu sualin cevapsız kalsın! — Demek doğrusu pek çok değil? — Sorma dedik a... Güldüm: — Peki, geçelim ! En çok hangi eserini seversin! Sadri Ethem, bir gürültüyü atlatmadan ötekine yakalanmış insanların hâlile — sandalyesinde vaziyet değiştirdi: — Bu suale cevap vermekte mesele... Çünkü derler ki bir insan kendi çocuğunu, sümüklü, topal, aptal da olsa severmiş. Fakat ben itiraf edeyim, çocuklarım demek olan eserlerim hakkında böyle bir muhabbet besliyemedim. Hayat mütemadiyen mükem- mele giden, mütemadiyen olgun- laşan bir şeydir. Ben dünkü beni sevmiyorum, yarınki beni arıyo- rum. Her gün yeni bir güzelliği, | güzel bir yeniliği bekliyorum. Ve bu daha güzeli, daha iyiyi yapa- | bilmek ihtirasile bütün içim do- | judur. İleriye koşanlar, geride bı- raktıklarile öğünmezler. Kim bilir belki bir gün, ruhlarımız ihtiyar- hyacak, ve ihtimal o zaman, geç- mişe karışan izlerle öğüneceğiz. Fakat bugün değil.. Bugün ru- hum henüz ç ve başımı arkaya dönmiyor... İleri, hep ileri bakı- yorum. 9 Güldüm: — Kulunç girmiş gibi desene.. Peki ya halk en çok hangi eser- Ierini beğendi? — Türkiyenin her tarafında nluıyılıllr- yekünu iki milyonu ya bulur ya bulmaz... Bunlar da kitap yüzü görmerz- ler ki eserlerden eser beğensinler! San GÜ eek - I — Çünkü evvelâ tâbiler iyi reklâm yapmazlar. Satış teşkilât- ları çok bozuktur. Üstelik te kitap fiyatları çok. yüksektir. Son seya- hatımda Anadoludaki kitapçı dük- kânlarının camekânlarında gör- düğüm son ciltler hep abur cubur şeylerdi. Bunlar arasında meselâ Falih Rıfkının “Roman,, ını, Yakup Malue gelince, kabulündenberi - okuma tıkça bu iştiha geliyor. Fakat kendi hesabını kendi tutmak isteyen köylünün okumak istediği şey Aşık Garip destanı değil ticari hesap kita- bıdır. Meselâ tarlasında nüfus fazla- hğının kıymetini kavrıyan köylü kendisine çocuğunum — sıhhatını korumayı öğretecek kitap arıyor, kö’hü saran M M' sında türeyen Üreyen frengiden tahaffuz çarelerini içinde bulaca- gı eseri bekliyor. Nihatsiz siyasi dedikodular, münevverlerin ka- falarında takla atan nükteler köylüyü piyasa haberleri kadar alâkadar etmiyor. Buna mukabil tâbiler köylere hâlâ batman bat- man Aşık Garip, Kerem ile Askı destanları gönderiyorlar. Köy delikanlılarını, çeşme baş- larında aşıktaşlık eden - şalvarlı kadınlara şiir- okumakla uğraşı- yor sanıyorlar.. Hülâsa halk oku- mak istiyor, fakat biz ona iste- diği kitabı veremiyoruz. Verdik- lerimiz hep aburcubur şeylerdir, hem de çok pahalıdır. Binaenaleyh halktan şikâyete hiç hakkımız yok, |herşeyden evvel kendimizi, kendi organizasyonlarımızı islâh edelim! — Mııhımrleı niçin şöhretle- “lerden meselâ Andre Moruva en aşağı 75 milyon insanın konuştu- ğu bir dille fortaya çıkar, Vels 200 milyon kişinin konuştuğu bir lisanla dünyaya bağırır. İngilterede, Almanyada okuma yazma bilmiyenler yüzde 6, bizde okuma yazma bilenler yüzde do- kuz nisbetindedir. Kazancı da bu nisbetle kıyar 4 Devamı 9 uncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: