Kara Yürek Çetesi Öümde Dar Ve Uzun Tefrika No. 50 Bir Dehliz Vardı Karanlıkta' ikİ gölge- beĞrdi l;emen kapının arkasına sindim Hüsnü, Kerim, liasa;ı Ef. ler | | büyük bir heyecan içinde Gâvur Mehmedi dinliyorlar, nefes al- maktan bile çekiniyorlardı. Gâvur Mehmet, elindeki kahve finca- nından, — gürültülü bir yudum daha çektikten sonra sözlerine devam etti: — Bereket versin ki, ben, çok ihtiyatlı bir adamımdır. Bu işte, bu meslekte, günün birinde başıma her işin gelebileceğini vaktile hesap ettiğim için birçok şeylerde meleke peyda etmiştim. Bunların biri de dişlerimle ip kesmek ve düğüm — çözmekti, Evvelâ, ipin düğümünü çözmeye uğraştım. Buna muvaffak olama- dım. Sonra, ipi köpek dişlerimin arasına aldım. Yavaş yavaş, adeta tel tel bunları kesmiye başladım, Serçe parmak kalınlığındaki bu ipin bir katımı hemen hemen yarıya kadar kesmiştim ki, ayak sesleri işittim. Derhal yere kapan- dım. boylu boyumca yattım. Bir demir kapı açıldı. İçeri, hafif bir işık yayıldı. Kapının önünde bir konuşma başladı. İki kişi şu söz- leri söylüyorlardı: — Bak, bakalım.. bir kerede sen dak balki tanırsın. — Canım, söz anlamıyor mu- sun?.. Ben oadamı, ömrümde bir kere bile görmedim. Belki, şüphelendiğin lardan biridir. — Farzedelim ki, öyle olsun.. bundan ne çıkar.. Gâvur Mehmet gibi. bunuda — öldürüvermek güç mü?... — Güç değil amma, bizim maksadımız — başka... Papas Coi bir yerden işitmiş ki, Güâvur Mehmet ölmemiş.. Şimdi biz. bu- nu anlamak - istiyoruz. — Bırak canım şu sarhoş pa- pazı.. Daha geçen gün, bana da bir gece şeytamı gördüğünü.. O- nunla bir masada şarap içtiğini söylüyor, hem de beş bin yemin ediyordu. — Demek ki, simdi sen bunu görmek istemiyorsun.. — Göreyim.. Bundan ne çı- kar ?... N İki kişi yanıma yaklaştılar. Ben, bir ölü gibi yatıyor, nefes bile almıyordum. Beni, ayaklarının ucile, hırpalıya hırpalıya arka üs- tü çevirdiler. Ellerindeki küçük hırsız fenerini yüzüme tuttular. Allah razı olsun o heriften. — Hayır.. Tanımıyorum... He- le gece yarısına kadar sabrede- lim. Gelecek arkadaşların içinde belki tanıyan olur. Dedi... O anda, içimden sevi- niyordum. Bahusus, çıkıp gider- lerken, kapıyı kapamıya lüzum görmediklerini hissedince, sevin- cimden adeta çıldırıyordum. Bu hal, bana büyük bir gayret ver« di, hemen kalktım, oturdum. İpi tekrar dişlerimin arasına aldım. Hem, yine tel tel kesiyor, hem de dişarıyı dinliyordum... Uzaktan ayak sesleri geliyor.. Vakıt vakıt, bi'r'ı;endr bqınır'eh'“ gibi uzunca bir hırıltı — işitiliyordu.. İpin diş- adam- lerimle kesilmesinin pek uzun sü- receğini anladım. Yavaş yavaş ka- piya yaklaştım. Parmaklarımın ucile demir kapmın kenarını ara- dım, Zaten yarısından fazlası kesilmiş olan ipi kapının keskinli- ğine sürtmiye başladım. İpi niha- yet kopardım amma, epeyce de canımı yaktım... Ellerim serbest kalır kalmaz, geniş hir nefes oldum. Takrar yattığım yere gelerek ka- ranlıkta ellerimi yere sürerek sal- dırmamı aradım, Bulamayınca bunu © heriflerin aldığını anladım... Ah, | Şu ihtiyat » eiyi iştir. Hemen yere oturdum. Sol ayağımdaki kundu- rayı çıkardım. her ihtimale karşı daima bu kunduramın içinde bu- lundurduğum — ustura — parçasını aldım. Bunu sağ elimin parmak- ları arasına yerleştirdim. Eğer beni tekrar ele geçirmek teşeb- büsünde bulunan olursa bir to- katta suratini ikiye ayırabilecek- tim,.. Başımı yavaş yavaş kapıdan çıkardım, baktım. Önümde, dar ve uzun bir dehliz vardı. Bu deh- lizin nihayetine yakın bir yerde geniş bir boşluk içinde, yere ko- nulmuş küçük bir hırsız feneri yanıyor orayı pek hafif bir surette aydınletiyordu. Dehlizin nihaye- tinde de bir kapı görünüyordu.,. Ben bunları tetkik ederken bir- denbire yine o zincir hırıltısı işi- | tildi.O hafif aydınlıkta iki gölge belirdi. Hemen geri çekildim. Kapının arkasına sindim. Ayak sesleri uzaklaşıyor. Hem de kırık dökük bir muhavere, dehlizin duvarlarına çarpıyordu. İşitebildi- ğim sözlerden de bu gece bütün çete efradınm burada toplanacak- ları anlaşılıyordu... Dikkat ettim, Uzaklaşan ayak sesleri, dehlizin nihayetindeki kapının önünda bir lahze durdular ve sonra kaybol- dalar... Başımı tekrar kapıdan çıkardım. Memnuniyetimden az kalsın bağıracaktım. O küçük fcaer, daha hâlâ orada duruyor hiç bir ses, seda işitilmiyordu... Yavaş yavaş dışarı çıktım. Dehliz- de yürümiye başladım. O, boşluğa gelir gelmez, hayrette kaldim. Burası, tıpki, kanatları çıkarılmış, büyücek bir kapıya benziyor, ve derin bir boşluğa — açılıyordu. Boşluğun — kenarından bir asma köprü uzanıyor, on arşın kadar geride duran bir kapıya dayanı- yordu,... Her tehlikeyi gözüme aldım. İhtiyatla köprüyü geçmiye başladım. —Köprünün nihayeti, tıpkı bu tarafta olduğu gibi yine ince ve uzun bir dehlize açılan kapıya — dayamıyordu. — Fenerin bafif ışığı buraya kadar uza- namadığı için, her taraf sim- siyahtı. Duvarları elimle yoklıya yoklıya — ilerledim. Nihayet bir kapıya tesadüf ettim. Evvelâ içersini dinledim. İçeride insan bulunduğuna dair bir ses işitme- yince hemen cebimden çakmak torbasını çıkardım. Çeliği taşa çaldım. Çıkan kıvılcımların saye- sinde, içinde birçok eşya bulunan ir odanın kapısında ol anladım... Defgıl geri döndüm. ( Arkâsı var ) — Azizim, şu Mehmet Halim dediğin zat artık beni aldatamaz. Ne mal olduğunu yüzüne karşı söyledim | — ŞÖĞ ETER SKK e N Resminizi Bize Gönderiniz * * ||Size Tabiatinizi Söytiyelim Reeminizi kupon He gönderiniz. Kupon diğer sayfamızdadır. B.: Muhit ve muha- tabına kolay- hkla uyar ve kendisini — ça- bük tanıtır ve sevdirir. müş- külpesent dav- ranmaz, arka- daşlığı — sıkıcı değildir. Ko- nuştuğu kim- selerle candan ve samimi konuşur, Hürriyetini takyit eden usul ve merasimden hoşlanmaz, eğlencelere, zevke ait mevzulara bayılır. Parayı daha ziyade sarfedar ve (adam sende) nazariyesine temayül cder. Mehmet B.; Kıı!neıı mağrurdu Kendisine e- hbemmiyet ve rilmesini ister, sert -muame- | leye, mukabe- le eder. Ha- zimkâr değik dir.Bazan >tax ve muvcadele- ci olur. Ta- hakküme, ten- * FETERN kide pek tahammüledemez. Hu- vardaca yaşamaktan hazzeder. H 12 Yusuf B.: Zahiren sakin ve L eR Z - İâkayt bir ta- ©o viralır. Ye- ) izliği ve in- Üzamı — sever. Her yere s0- kulmaz, işinde Decerikli olur. Sair hususlar- da — mahcup l) davranır, Baş- " — - çelerş için menfaatlerini israf etmez. Kadın ve sevgi meselelerine lâkayt kal- maz. n 15 “ Ankara'da,, Kütip Sadık Ef, (Fotoğrafının dercini İistemiyor. ) Hesap işlerinde para bahsinde titiz ve müdekkıktir. Mümkün ol- duğu kadar az para sarfetmek ister. Herkesle sıkı ve içli dışlı münasebet tesis etmez, etrafına uyar gibi bir tavır alırsa da, za- vahiri kurtarmak içindir. H İstanbul (N, M.) H.: (Fotoğ- rafının dercini istemiyor,) Neş'eli ve sevimlidir. Etrafını kendisile meşgul eder, Sade giyinir fakat iydiklerini yakıştırır, tavri hare- etleri güzeldir. Arkadaşlarına fazla itimat ve uysallık göstere- bilir. Misafirlerine ikram husu- sunda fedakârlık yapar. Göste- rişi ve alayışı sever, Bu Sütunda Hergin Yazan: Naci Sadullah AYNALI DOLAP — Ethem Kâmil Beyin evi burası mı ? — Burası efendim ! — Bu dolabı Beyefendi gön- derdi? Genç kadın; derecesi ortayı aşan bir sevinçle : — Ha, dedi, haberim var! Dört hamal, iki kanadı açılan kapıdan aynsı pırıl pıril parlıyan yepyeni ceviz elbise dolabım sok- tular, merdivenleri çıkardılar ve E:niı bir yatak odasında genç dının gösterdiği yere koydular. Hamalların sonuncusu merdi- venlerin son basamağını inerken Servet Hanım seslendi Baksanıza, anahtarları nerede? Hamalın kalın sesi evi dob- durdu : — Beyefendide ! x Genç kadın dolaba, dolabın aynasına, dolabın aynasında ken- dine uzun uzun baktı. Aynalı dolaptan ziyade koca- sının bu arzusunu böyle çabuk yapması hoşuna gitmişti. Evvelisi akşam bunu istediği zaman Et- hem Kâmil Beyin ağzından çı- kam — Bakalım, münasip bir za- manda alırım inşaallah! cevabı genç kadına kuvvetli bir ümit vermemişti. Fakat işte Etbem Kâmil ne yapmış ne etmiş, hafta- sına varmadan karısının istediğini yerine getirmişti! bu - dolabın Servet, pek sevdiği bir oyun- cağı ele geçirmiş çocukların bu- dutsuz sevincile oynak bir şarkı mırıldanarak aşağı indi. Kocasına hoşuna gidecek bir sürprizle mukabeleyi düşünüyordu. İki saat sonra çalınan ve açı- lan kapının önünde aynayı geti- ren hamalhırla karşılaştı.. Bir tanesi: — Affedersiniz. hanımfendi, diyordu, beyefendi getirdiğimizi değil başka bir dolabı seçmiş, müsaade ederseniz bunu götürüp onu getireceğiz! Dolabı götüren hamalların ar- kasından kapıyı kapıyan Servet Hanım! Konya Yerli Mallar Sergisi T — og:s gelecek dolap bundan fena a sukutu hayal acı olacak! Diyordu. * Galata meyhanelerinden birin- de, üzeri boş, dolu rakı şişelerile, boş dolu rakı meze tabaklarile, boş dolu kadehlerle, çatallarla dolu iki masanm başında dört beş hamalın ortalarında Ethem Kâmil Beyin hizmetçisi de vardı. Hepsi gülüyorlar, söylüyorlar, basit insanların iptizale 'amış nüktelerini savuruyorlar, bayağı şakalarını yapıyorlardı. İçlerinden biri: — Lâkin, dedi, ya tam dolap evde iken herifçi oğlu damlıyaydı. Hizmetçi kız güldü: — İmkânı yoktu, hiç vukuu görülmemiş bir tesadüf lâzımdı! Çünkü âdeti değil!... — Kadımnın ayağındaki pabuç- ların hiç sesi de çıkmıyor. Oda- da mı, çıktı mı bir türlü anlaşı- mıyor! lâkin dolabın içi de ayna- sız ha... Sıkıntıdan bunalacaktım, sizde gelmeyi amma uzattınız!.. — Eh, uzatma dayı, iki bin liralık mücevher için iki saat dolapta kalmışsın çok mu sanki ! — Aynalı dolapla pek ayna- sız bir dolaba girdi kal H Hizmetçi kız yine 8 — Hele, hele... Eğer ben ol- masaydım, kadının dolap istedi- ğini duyup ta size sö: esey- llm, mücevherlerin yerini anlat- masaydım hava ılııgıı yal — Yaşa.. — Yaşal.. — Haticenin şerefine haydi... * Servet Hanim güldü: — İşte böyle kocacığım, dedi, büyük tehlike atlattık, aptallar bütün mücevherlerin sahtelerini götürmüşler... Bu iş o şırfıntı hizmetçinin başının altından çı” tı. Bereket kör olası benim bü- tün — mücevherlerimin birer de sahtelerinin olduğunu bilmiyordu — Evet, farkına varmekl büyük bir kaza atlattık, ve ziyan etmeden istifadeli bir ders afr olduk.... p Sergi ve serginin küşadında bulunanlar Konya, (Hususi) — Konya ikinci yerli mallar sergisi pek fazla 'ağmete mazhar olmaktadır. îud:ı birçok ziyaretçiler gelmektedir. rağbet ve alâka sanayimizin atisi rgi de geçen seneye nisbetle M.Bulekhihılhığuli mallarımıza gös- vermektedir. Sergiye komşu vilâyet, kaza ve ekt; Halkı i köy- n yerli mallara karşı Fayak. bir” tekâmül