Kara — Âlâ.. çok âlâ... sonra ne olacak?.. — Haaa, sonrasına gelince.. bunlar evvelâ seni tamıyacaklar.. hakkında tahkikat yapacaklar.. Bir iki tecrübeden geçirerek bu işteki kiymet ve — kabiliyetini anlıyacaklar.. Sonra yemin ettire- cekler.. Ondan sonra da beraber- — çe iş görecekler. Gâvur Mehmedin birdenbire neş'esi kaçtı. Demek ki, çeteye kabulü, bir hayli zaman uzaya- caktı... Fakat Lünayı şüphelen- dirmemek için derhal cevap ver- di: ğ — Pekâlâ.. Yalnız bana iki gün müsaade et,, evvelâ, anamı ne yapacağımı düşüneyim.. Öyle değil miya?. Meselâ, olur,ki başı- mıza birdenbire bir iş gelir.. Ba- ri o kadın ayak altında sürünme- sin.. Onu bir yere yerleştirdikten sonra, bütün dünya bana vız gelir. Lüna, büyük bir sevinç içinde ona sarılarak: Demek ki, o zaman... — Evet, o zaman istedikleri ibi hakkımda tahkikat yapsınlar. Eılilıan etsinler... Hatta isterlerse tacrübe için karnımın bir tarafın- dan öbör tarafına bir de kızgın şiş geçirsinler, Gâvur Mehmet, üstü kılaptan işlemeli tütün kesesinden tütün — çıkararak hem cigara sarıyor, hem sözüne devam ediyordu: — Fakat aşkolsun, — Lüna.. Amucan çok mahir adammış., >Bukadar zaman şurada köşe ba- şında oturuyorum da, ne burada “çetenin toplandığını, ne de hiç kimsenin girip çıktığını görme- dim. — Tabü.. Çünkü çete, hiç bir zaman bu binada taplanmaz. Burası, sadece merkezdir. Burası, ancak mühim İşlere tahsis edil- miştir. Meselâ, çetenin bütün ser- veti burada gizlidir. Şayet çete efradı sıkışacak olursa, onları saklıyacak yerler vardır. Sonra... Gâvur Mehmet, Lünanın sö- zünü keserek: — Sevgilim, bir cigara içmez misin?.. Elimle senin için sardım. Dedi. Lüna, mestane bir puse ile Gâvur Mehmedin elini öperek cevap verdi: — Senin elinden zehir bile — olsa içerim. Gâvur Mehmet, Lünaya ver- diği cigarayı bir mumun alevinde “ yakdıktan sonra sordu: — Evet.. Sonra?.. — Sonra.. Arada sırada çe- — tenin misafirleri olur.. — Meselâ,. Ne idi o zengin v fr'ınımn adı.. Hani, canım çete Wşnfındııı kızı kaçırılmıştı. da, dliba birçok paralar alınmıştı. do. Gâvur Mehmet Başını Kapıya Soktu Ses Seda Gelmiyordu Yavaş 'yıvı-ş merdivenleri indi küçük _sıllı_yı _g_eldi_ Yürek Çetesi > Tefrika No. 48 #F olduğu için gevşek bir kahkaha koyuvererek: — Hay şeytan hay.. Ne bili- yorsun?. — Ben ne bileyim?.. Herkes söyliyordu. Ben de işittim.. Sonra, sevgilim?.. — Sonra.. Ne söyliyordum, Türkom.. Misafirler, diyordum.. Evet.. Misafirler gelir. Amma.. Bunlar.. Misafir değil.. Bunlar.. Şey.. Söyliyemiyorum — Türkom.. Hadi.. Sarıl Bana.. başım, fena dönüyor.. Gözlerimi açamıyorum.. Sarıl bana.. Sakın beni bırakma.. Sensiz.. Ben... Lüna, sözlerini ikmal edemedi. Yavaş yavaş Güâvur Mehmet'in göğsüne devrildi. Gâvur Mehmet, Lünayı hemen kucakladı. Karyolasının üstüne uzattı. Masanın üstündeki mum- ları söndürdü. Bir tanesini aldı, cebine yerleştirdi. Sonra saldır- masını çekti. Kapıya kulağını da- yayarak dışarıyı dinledi. Yavaş yavaş kapıyı açtı dışarı çıktı. Ko- ridoru geçti. Karşıkı salona girdi. Büyük tabloyu indirdi. O anda, büyük bir sevinç hissetti. Çünkü, sımsıkı kapalı bulacağını zannet- tiği kapı, aralıktı. Başını kapıdan soktu. Beş on saniye, öylece dur- du. Aşağıdan ses seda gelmiyor- du. Yavaş yavaş merdivenleri in- di. Üç demir kapının birleştiği küçük sofaya geldi. Karyolalı odanın kapısına kulağını dayadı. Kapı kalın olduğu için hiç bir ses duyamadı, Burada vakit ge- çirmek istemedi. Dehlize giden kapıyı yavaşça açarak içeri girdi. Koşa koşa dehlizi geçti, Bostana çıkan merdivene açılan demir kapının ününe geldi. Sürgüyü çekti. Fakat kapının kendi kendi- ne açılmaması için arkasına kü- çük bir taş yerleştirdi. Geri dön- dü. Küçük sofaya gelerek kula- gini tekrar kzrîolılı odanın ka- pısına dayadı. çerde şimdi hafif bir horultu vardı. Büyük bir dik- katle kapıyı yokladı. Fakat açmı- ya muvaffak olamadı: Dağcılık, Yürüyücülük Kulübü Çalışıyor. 'İıfl—aı;ş | Verildi — Suratı bırak, elendini iyi karşılamıya - bak, — kavgayı ayın x4 * ize Tabiatinizi Söyliyelim Resminizi kupon ile gönderiniz. Kupon diğer sayfamızdadır. ? Rizede Şerife H.: Uysal ve açık -. kalplidir.Sade BŞ — ve basit düşü- 4 nür, — işlerine e hile, riya ve : şeytanet — ka- rıştıramaz. Ar- kadaşlarile teklifli ve res- mi konuşmaz, olduğu — gibi görünür. u 9 Beşiktaşta Ahmet B.: Ağır baş- hdır. Muame- lesinde olgun- luk — gösterir, muhit ve mu- hatabına uyar gibi görünür, m üşkül pesent olmaz — fakat men faat le rini hesap etmek- te, kendisini alâkadar eden hâdiseleri tetkik- te zeki ve kurnaz davranır. İnti- zam dairesine çalışmasını sever, ı 8 Konya'da M. Tevfik Ef,; (Fo. toğcafının dercini istemiyor.) Alış veriş işlerinde işgüzar ve girgin- dir. Çok çalışır. Pek çok kimse- yi tamır ve çabuk ahbap bulur. Karşısındakini sıkmaz, konuşacak mevzular — bulur, tuhaf - fıkralar hikâyeler nakleder. Kulübün dağ sporlarına iştirak edenlerden bir kafile Türk dağcılık, yürüyücülük ve kış sporları kulübü yürüyüşlere ve dağ enezzühlerine devam etmektedir. Geçen cuma Büyükli- ilmiş, deniz banyonsu ve yürüyüş ?'Mg ” çe SON POSTA HİKÂYE | Tentanl e ü Ş hanaem l — | l Bu Sütunda Hergün İngilizceden Tercüme Eden :: Hatice Eksik Ayak Parmağı Manton'ların evi tekin değildi. Marsball şehrinde bu şeya herkes inanıyordu. Manton'ların köşkü on senedenberi bomboştu ve bu sebepten viran olmıya başlamıştı. | am on sene evvel bir gece bu evde Mösyö Manton karısını ve iki çocuğunu öldürmüş ve başka bir tarafa kaçmıştı. İşte o gecedenberi bu evin tekin olma- dığı söylenmekte idi. * Bir gece yarısı tekinsiz evin önünde bir araba durdu. Bu arabada dört kişi bulunuyordu. Bunlardan üçü araba durunca yere atladılar, dördüncüsü içeride kalmıştı. Adamlardan biri ona, hitap etti: —" Gelsenize... İşte burası! ,, arabanın içindeki adam indi. Kapıyı açmış — olan adam | cebinden bir mum ve bir kibrit çıkararak ışık yapmıştı. Antireye girdikten sonra sağ- daki kapıyı açıp ellerindeki mu- mun iyice aydınlatamadığı gayet geniş bir odaya girdiler. Odada hiçbir eşya, hatta bir şomine bile yoktu. Mumun kuvvetsiz ve titrek ziyası altında bu dört adam pek acayip görünüyorlardı. Bilhassa arabadan en sonra inen adam pek kor- kunçtu. Gür siyah kaşlarının al- tında gözleri gayet parlak görü- ııüyoı:u. Arkadaşlarından bir az ötede duran adam: —“Ey hazır mısınız M. Rosser? dedi. — Şüphesiz hazırım. Ya siz M. Grossmith? Şişman adam homurdanarak: —"Jaketlerimizi çıkarmak lâ- zım! Dedi ve bir an içinde iki adam şapkalarını, jaket ve yaka- larını çıkarmış — bulunuyorlardı. Biraz evvel Grossmith'i arabadan zorla indiren adam cebinden iki büyük hançer çıkarmıştı. Bunları kınından — sıyırarak - iki hasma uzattı. Posser ile Gross- mith hançerleri alarak iyice mua- yene ettiler. Sonra karşılıklı geçtiler. Arkadaşları tarafından üstleri aranıldı. Birdenbire mum söndü. Ortalık derin bir zulmet içinde kalmıştı. Bu aralık karan- hkta daha esrarli bir ahengi olan bir ses yükseldi: —Efendiler, diş kapının ka- pandığını duymadan — vuruşmıya başlamıyacaksınız! Bu sesi ayak sesleri takip etti. Önce odanın sonra da evin kapısı kapandı. * Bu düelloya sebep olan vak'a gayet sade idi. Bir akşam Marshall'de, bir otelin holinde üç arkadaş otur- muş, şundan bundan konuşuyor- lardı. İlk nazarda bu genç adam- ların, cenup eyaletlerinden birine mensup oldukları — anlaşılıyordu. Bunların isimleri: King, Sancher ve Rosser'di. Onlara yakın bir yerde de bir dördüncü —adam oturmuş, ve muhaverelerine işti- rak etmeden onları dinlemekte idi. Bu adamı burada hiç kimse tamımıyordu. Yalnız bu üç arka- daş, bu adamın bugün otele in- diğini, ve isminin Grossmith ol- duğunu öğrenmişlerdi. * King arkadaşlarına: sizliği, — bir kusuru affedemem, diyordu. Çünkü şuna kaniim ki maddi bir çirkinlik muhakkak manevi bir çirkinliğe delâlet eder. Vücudunda bir kusuru olan kim- senin muhakkak ruhundada bir kusuru vardır. Rosser gülerek: — Demek çirkin burunlu bir kadın madam King olmak şere- fine nail olamıyacaktır! Dedi. —Şakayı bir tarafa bırak, haki- kâten bu bende pek kuvvetli bir histir. Sevdiğim güzel bir kızı merhametsizce — terketmekliğime sebep bu kızcağızın ayak par- maklarından birinin eksik oldu- gunu tesadüfen bir başkasından öğrenmekliğim — oldu. Vakıa bu hareketim pek çirkindi, fakat onunla evlenmiş olsaydım haya- tımız. bir cehennem azabından daha beter olacaktı.,, Soncher : — Zavallı — kızcağız, dedi, bundan sonra evlenerek kocası tarafından öldürüldü. — Kimden bahsettiğimi anla- diniz. mi? Rosser arkadaşlarının sözünü keserek yavaşça: — Görüyor musunuz, dedi, bu adam bizim sözlerimizi din- liyor.. Hakikaten kendilerine yakın oturmakta olan adam bütün dikkatile onları dinliyordu. Rosser © adama yaklaştı: — Efendi başka bir yerde otursanız daha iyi olacak, dedi. Çünkü kibar insanların arasında bulunmıya alışık olmadığınız an- laşılıyor. Şişman adam sapsarı kesilerek yerinden — doğruldu, — Rosser'in üstüne atılmak için bir hareket yaptı. Soncher aralarına Arkadaşına : — Haksızsınız, dedi, bu kadar hiddetlenmeniz lüzumsuzdur. Bu efendi size bir şey yapmadı. Fakat Rosser sözlerini geri almak istemedi. Düelledan başka yapılacak bir şey yoktu. Şişman adam şehirde yabancı olduğu için Soncher'den şahidi olmasını rica etti. Genç adam istemiyerek bu şeyi kabul etmişti. Düellonun hançerle olmasına karar verildi. Ertesi akşam vuruşacaklardı. * Sıcak bir öğle zamanı komiser M. Adams yanında muavini M. King veymaktu! Madam Monto- nun biraderi Rosser'le Monton'la- rın evine giriyordu. Çünkü Ma- dam Monton'un biraderi, bugün onun mirasına vazıyet edebile- cekti. Çünkü bu ev bugüne kadar metruk bırakılmış ve Monton ele geçi ti. Garip bir tesadüf neticesi olarak düellonun ertesi bu şey oluyordu. Kapıyı açık bulan M. Adams'ın hayreti antre- de duran iki caket ve şapkayı görünce büsbütün arttı. Şimdi aralık duran sağdaki kapıyı açıp içeri girmişlerdi, ve çok geçme- den köşeye, yıkılmış bir insan cesedi — gördüler. Bu —adamın bir dizi yerde ve — vücudu duvara — dayanmış — bir. vazi- yette — idi. başı — kafasına ( Devzan 11 inci sayfada ) LAi atılmıştı.