t TTT Ç P AA W V TU CTT FN AYT ğ A SOR POSTA Şubat 20 — İTTİHAT ve TERAKK — Her hakkı mahfuzdur. — Tefrika No. 70 Nasıl doğda?.. Nasıl Yaşadı?.. Nasıl Ölda?.. Abdülhamid'i Devirelim Yerine Reşat Efendi'yi (Vatandaş!... Abdülhamidin, nihayetsiz zu- lüm ve istibdadına nihayet vere- rek memlekette kanunu esasiyi Nân etmek maksadile Selânikte bir cemiyet teşekkül etmiş ve faaliyete başlamıştır. İzmirde de teşkilât yapmak Üzere siz kar- deşimizi memur ediyoruz. Mek-» tubumuzu size veren arkadaştan lâzimgelen izahatı alınız ve bu mukaddes maksadın husulü için bütün varlığınızla çalışınız..) Hüseyin Lütfi Bay, heyecanini yavaş yavaş teskin etti. Sonra, misafirlerine renk vermemek için: — Teşekkür ederim efendim. Eğer yakında avdet edecekseniz, gevabını yine sizinle gönderirim. Dedi. Sözü, afâkt bir mecraya çevirdi. Bir aralık misafirinin kulağına eğildi: — İsminiz nedir?.. Diye sordu. Misafir, ayni tarı- da cevap verdi: — İamail Cambolat... Lütfi Bey, bu ismi tanıdı. Çünkü Edip Servet ve Salâhad- din Beyler, ona bu isimden bah- setmişler, teşekkül eden cemb yette mühim bir mevkü olduğunu söylemişlerdi... İsmail Cambolat Bey, çok oturmadı. Yorgunluğunu bahane ederek müsaade istedi. Kondisini teşyi eden Lütfi Beyle kapının önüne gelince durdu. Büyük bir heyecanla Laütfi Beyin düşündünüz. mü?.. Sonra Glüm var... Derken tehditkâr tavır aldı, Bu vaziyeti çirkin bulan Lütfi Bey, birdenbire sarsıldı. Derhal kaşlarını çattı: — İşte bu olmadı, azizim.. Böyle şeyler, tehditle olmar.. Kanaati vicdaniye ile olur. Eğer beni ölümden korkar bir adam zannediyorsanız, böyle bir vazi- feyi tevdi etmemelisiniz. Dedi İsmall Bay, büyücek bir gaf yaptığını anladı ve o sözle- rini başka türlü tefsire başladı. tanıştıracağım, Artık onunla teş- riki mesai edersiniz. Ertesi sabah, erkenden mek- tebe gelen İsmail Cambulat Bey yanında pejmerde kıyafetli bir hoca getirn işti Ba hocayı Lütfi Beye takdim etti: — Tütüncü.. Yakup bhoca.. O gün, cuma idi. Mektep tatildi. Bu üç iakılâpçı, harıl ha- # yanan sobamın karşısına geç Kiler. İzmirde yakacakları inklâp ocağının plânı GÜzerinde, uzun uzadıya görüştüler.. Komite iş- leri görüşülüp bittikten sonra, artır İsmail Cambulat Beyin var zifesi bitmiş, arkadaşlarına veda | ederek çıkıp — gitmişti. Şimdi, (Tütüncü Yakup hoca) ismini ta- şıyan (Doktor Nazım Bey) ile Lütfi Bey, başbuşa kalmışlardı. Nazım Bey, vaziyetten şu suretle gikâyet ediyor: Geçirelim, İstanbul - toşkilâtı n gizilce Paristan lılııh: ıı:n Bahsaetilin Şakir B, — İzmire geleli, tam iki ay oldu. ür gey — yapamadım, Gelir gelmez, Bursalı Binbaşı Tahir Beye mürâcaat ettim. Ce- miyetimizin en eski azasından olan Tahir Beyin — vazifesi bir müddet evvel buraya tahvil edilmişti. Her halde, “bu talr vil onu korkutmuş olacak ki, müracaatimi nazikâne reddetti: ( — İzmirde sürgün Şibi bir vaziyetteyim. Bu işte ortaya be- nim atılmam doğru değil. Cemi- yetin — çarçabuk — anlaşı!masına sebep oluruz. Başkalarına müra- caat etseniz daha iyl edersiniz,) Dedi ve teşkilât işinde bana yardım etmek istemedi. Maama- fih kendisini bir dereceye kadar haklı buldum. Birkaç kişiye baş vurdum. Fakat onları da arzuma muvafık bulamadığım için derhal kendilerinden uzaklaşmıya mec- bur oldum. Vaziyeti merkezi umu- Gençler!.. Bürhan CahitB.in Yüzbaşı Celâl Romanını muhakkak okuyunuz. Zarif ciltli 1,25 Ciltsiz Wlira Tevzi yeri KÖROGLU Tüathaası | Her kitapçıda bulıç_ İ | ." | | A Çarşamba akşamı GÜNDÜZ BENİM.. PAP MELE K Siremasında Senenin en büyük fümlerinden birini göreceksiniz : Neş'eli - gen, şuh * zengin - büyük Fraasızca sözlü film. “Mümesailleri : FERNAND GRAVEY - KATE de NAGY '“FRAIIIE_KA' GAAL Sözü Çimlarin yeni şıldın op kendisine mahsus mümtaz ve dahiyane tarzı tamsili ile Fakat.. miye yazdım. (Canbolat)ı gön- dermişler. Sizinle teşriki mesaimi münasip görmüşler. Diyordu. Ayni zamanda dok- tor Nâmın Bey, cemiyetin Rume- lide her tarafa dal budak saldı- ğından Üçüncü orduyu tamamen ele aldığındaa bahsediyor: — Eğer İzmirde de uvvetli bir teşkilât yapmıya muvaffak olursak, bir iki aya kalrsez, Ah- dülhamidim tahtını altüst oder. Yerine (Vellaht Reşat Efendi) yi (iclâs) ederiz. Onu da tabibi hususlsi — vasıtasile elde ettik. Tabil bize ömrünün sonuna kadar minnettar kalacaktır. Diye kuv- vetli bir iman gösteriyordu. Bütün' bu sgözleri dinliyen Hüseyin Lütfi Bey sordu: — Bunların hepsi güzel, x- zim, Teşkilât yapalım. Abdülha- midi devirelim. Yerine Reşat Efendiyi geçirelim, Farzediniz ki milleti bugünkü zulüm ve İstib- dattan kurtaralım. Lâkin.. Kor- kuyorum ki devleti idare ede- miyeceğiz. Evvelâ.. Gayri müs- lümler, her hususta bizden çok ileride.. Yarın, (Müsavatl..) De- dik mi, onlar <zaten hazırlıklı oldukları için ileri atılacaklar, Biz, bugün keyfiyet- itibarile on- lardan zaten gerideyiz. Sonra.. İşin içine tabiatile (ihtiras) gire- çek: Sensin, bensin diye biri- birimizi — yemiye — başlıyacağız. Buular, hep evvelden düşünüle- cek şeyler. Biz gayemiz, sada yıkmaktan ibaret olmamalı. Biraz da yapmayı düşünmeliyiz. Bunun için bir taraftan inkilâbı yapacak unsurları bazırlarken, diğer ta- raftan da o İnkilâbı yaşatmak için maarifçilerimizi, maliyecileri- mizi, adliyecilerimizi, İdarecileri- mizi hazırlamalı ve tam teşkilât ile ortaya atılmalıyız. ÇCArkası var ) RENKLİ FENER Piyes 3 perde Muallim ve Talebe gecesi Matouat Cem.y.ti tarafından tert p edilen 1933 Matbunt ALMANAĞI çeb. Her kitapçıda bulunur. Fiatı * Hirudır. . GEĞE SENİN... RiIiKA Ç(Ataşin gençilk) : mevsimin en sevimli (llmlada se -ircileri nihayetniz gü dürecek ve neşe saçacukıtır. Pek yakında A R T İ S T İ K Sinemasında ......... rae eeerseeAAAKA SAA AAAEMLA A sAKA L Abe İ Bir Doktorun Düşüncesi İstirapları Dindirmektir ( Baştarafı 1 inel sayfada ) elinde bir Lup, hem, dertlinin derisinin en ince hatlarını ayrı ayrı gözden geçiriyor, hem de hastaneye fahri olarak devam eden beş doktora, tıbbiyenin staj talebelerine — teşhisi — tefrikinin en mühim esasları hakkında ma- lümat veriyordu. Diğer hastaya diğerine, diğerine geçiyor. Har- talar soyundukları zaman, ekseri- nin vücutlerinin büyük bir kısmt yaralar, — berelerle, namütenabhi kirliş esmer kabuklarla dolu. Gözlerinin çanakları bali tabiile- rinden Farla açılmış. Doktor, her birinin üzerinde duruyor, dikkatle muayene ediyor, lâboratuar ki- gatlarile karşılaştırıyor, etrafında- kilere nefes tüketerek beyin yo- rarak alay alay «öx söylüyor. Sant on buçuk. Polikliniğe gidiyoruz. Lâboratuvara uğradık. İdrar dolu birçok kaplar. Orada da büyük —bir faaliyet göz alıyor. Saat on bir “Poliklinik,,deyiz. Çocukların tarama — burdebini muayeneleri — yapılmış, kellerle, kuru keller ayrdmış. Ağlıyan, bağıran, sızıldanan, sızlayan bu çocuklar, annelerile beraber sıra ile giriyorlar. Hepsinin yüzleri, gözleri karma karışık, kanlı, ce- rahatlı pis cilt yaralarile dolu, Muhterem — cilt — mütehassısımız, hastalar Üzerindeki tetkiklerinin neticelerini yanımızdaki doktorlara anlatıyor. Çocuklardan söonra kâ- dınlar sökün etti. Hepsinin yüzleri pis kabuk- larla örtülü, — saçlarınmı araları iğrenç yaralarla dolu. Ve hepel, genizleri; mide bulandıran bir koku ile sızlanıyor. Kadınları erkekler takip atti. Kiminin bacakları cılk yaralardua görünmiyor, kiminin bütün vücu- dunda frenginin tahripkâr izleri var. Hastalardan birinin kulağı kanserden tamamen harap ob muş, birinin karmi delik deşik denecek — derecede cerahatlarla dolu. Doktor bunların herbirile uğ- raşıyor, yaralara ellerile dokunu- yor, yanındaki çanakta kâfurla alkol dolu. Doktor ellerini müte- madiyen mahlöle batırıyor. Erkek hastaların sonuncusunun işi bittiği zaman saat tam ikiye çeyrek vardı. Hulüsi Beyin midetinden ra- hats zlığı varmış, hafif bir yemek yemek için evine gitmek mecbu- riyetinde imiş. Saat sekiz buçuktan ikiye kadar bilâmübalâga hiç durma- dan, pis kokular, kerih manzaralı yaralar, irinler içinde çalışan doktor evinde yirmi dakika ya kaldı, ya kalmadı. Nihayet mua- yenehanedeyir. Birinci hasta bir ekzemalı idi, Dotor; bunun nereden geldiğini, nasıl yerleştiğini, ailevi, irsl bü- tün mukaddematı soruyor, soruyor, soruyordu, Hasta balık yeyince hastalı- ğimın arttığım — söylemişti. Bu ahret suallerinden sonra doktor hastanın cildine birtakım aşılar yaptı. Etin, balığın, sebzelerin, tozun, toprağın, giyilen şeylerin velhasıl hatıra gelen birçok me- vadın o şahis Üzerinde bir tesir yapıp yapmadığı bu aşılarla kon- trol ediliyor. Buna “rest cutandes,, diyorlarmış. — Allergigue hastalık- lar da bua suretle hareket lüzu- mu varmış. Altı hastanın muaye- DA A AÇ S- , 5 ai nesi saat beş buçağa kadar sür dü. Hastaların arkası kesildikten sonra, — zengin bir kütüphaneye geçmiştik. Doktor sabahki notb- larını bazırlıyacaktı. Yazımı ye- tiştirebilmekliğim — için — dok- tordan bu — iki Üç &e at sürecek — olan İşin bu ak- şamlık Biraz tehir etmesini rica ettim, Suallerimi sordum. Sabah- tanberi bana ağız açınıya vakit kalmamıştı. Doktor, sigarasının dumam larmı hafif, süzük bir gözle kos valıyarak kısa bir an düşündü ves — Evet dedi, tababet, hiçbir meslekle kabili kıyas değildir. Zira tabipler tahsil çağına mts bitlerine, — insanlığa, — dertlilere, yaralılara, muztariplere, — ruhan düşmüşlere yardım esas ve ge- yesini temin maksadile atılırlar.' Başka düşünceleri yoktur, Tabip« ler, mutevazı bir refaha nail ola» bilme' için çok senelerin geçmesi lâzım geleceğini bilirler. Hiç tahsil görmemiş, olan meseli mahallelerindeki bakkalların me- selâ ekmekçilerin, kasapların ken- dilerinden yirmi defa fazla para kazanacaklarını da; onlardan çok itibar göremiyeceklerini de dok- torlar pek âlâ bilirler. Bununla beraber — senelerce didinir, uğraşır, — çabalar, her — türlü tehlikelerle — göğüs — göğüse çarpışır, — çok defa ölüm belâları atlatır. ve nihayet biç umulmadık bir zamanda hastalar- dan birinden bir mikrop kapar, gider, Hangi meslek vardır ki salikleri daimi bir tehdit, daimi bir Üzüntü, daimli bir çarpıntı içerisinde vakıt geçirsinler? Ve b süretle nasıl olur da tebabet diğer mesleklere kıyas edilebilir? Bir tabip çok meşgul bir âlim de olaa n kısa bir kendini men'e dalima mecburdur. Bir doktor, günde mevaddı. mü- semmimenin bizzarure imtizaç et- tiği otuz reçete yazsa — bile, edviye miktarında — yanılmamak için yine bususl zerreleri hali fa- aliyetten bir lâhza geri kalamaz. evet, bir ressam da, bir. edip te, bir şair de okur, yazar, uğraşır dimağı yorulur. Fakat kazancı bir tabibin ka- zancı ile mukayese edilemiyecek kadar farklıdır. Meselâ, Topaz #ahibi gibi, milyonlar kazanan müellifler az mıdır ? Halbuki bir daktor. bu — paranın — yüzde birine malik olabilmek için otux kırk sene didinmek mecburiye- tindedir. Hayatımız, görünen, gö- tünmiyen, — bilinen, — bilinmiyen binlerce düşman içinde durma- dan dinlenmeden mütemadiyen çalışmakla geçiyor. Harp zamam larında — tarih, — doktorlarımızın Türke has birçok kabramanlık- İarınt — yazmıştır. Size diğer milletlerin etibba- sından da misal gösterebilirim. Fransada, 1914 — agustosundan düşmanlıkların — sonüna — kadar 17750 tabip ordulara hizmet etmiş, bunlardan 1235 i ya aldıkları ceri- halardan ya vazifeleri esnasında lut:ldnlılııı hastalıklarden ölmüş- lerdir. Silâh altında askerler arasın- da piyadelerden sonra nisbeten en fazla telef olanlar yine sıhhk — ye neferleridir. — Halisulhta da bizler, bütün bayatımızca mulh- teris ve ruhan malül hastaların iz'acatına, mecnunların tecavlizler — rine maruruzdur. (Devamı 11 inci sayfada ) Âğ 7