SÖON POSTA | Tefrika No. 65 İTTİHAT vEe TERAKKİ — Her hakkı mahfuzdur. — Nasıl doğdu?.. Nasıl Yaşadı?.. Nasıl Öldü?.. Talât Beyin Baş Ucundaki Fener Birdenbire Sönüvermişti Halbuki Refik Beyin maksadı orada yerleşmek ve İstanbulla Rumeli arasında yeni bir inkılâp kuvveti vücüude getirmekti. Buna binaen — cemiyetin vücudundan haberdar olur olmaz, Selâniğe makletmeyi ve orada bu bhazr- lanmış kuvvetle teşrikimesai ede- rek bir an evvel maksadını husule getirmeyi Manyasi xade de çok muvafık bulmuştu. Refik Bey, Selânikte bir ya- mıihane açarak meslekinde deva- ma başlamakla beraber, cemiye- tin de en kuvvetli ve en faal bir uzva olmuşta. İstanbul mi- mevverleri üzerinde müessir olan bu zatı kazanınca, cemiyetin ilk düşündüğü iş, İstanbulda bir şabe açmak oldu. Cemiyetin bazı müfrit taraf- tarları buna, kat'iyen lüzum g8- rüyorlardı. Çünki Cemiyet efradı gittikçe çoğalıyor.. bütün cemi- yet efradının pek ketum dav- ranmasına rağmen işin bir tara- ftan patlak vereceğinden korku- lüyor.. buna binaen biran evvel harekete geçmek lüzumu hissolu- nuyordu. Bir cuma günü, (heyeti âliye) aralarile (yanir Talât, Mithat krü, İsmail Canbulat Beylerle| mail Mahir, Ömer Naci, Rahmi Beyler Selânik barıcındeki (Beş Çınar - Millet bahçesi) ne gezmiye gilttiler. Bir tarafa çekildiler. Hem tabiatın güzelliklerinden istifade ediyor, hem de konuşuyorlardı. Söz, icraata intikal etti. O zaman tesavvur edilen faaliyet bahsi, ye- niden ortaya konuldu. Nihayet bu tasavvur, şöyle bir karar verilme- sine sebep oldu. (Kâfi miktarda, el bombaları tedarik edilecek. Cemiyetin en mümtaz azaları, ikişer ikişer İs- tanbula gidecek muhtelif yerlerde yerleşscek. Sonra birgün ve bir saat tayin ve takarrar ettirilecek. O saatte bütün azalar ikişer ik- şer safaretlere çirecek. Sefirlere- evvelce hazırlanan birer — takrir werilecek ve sonra dat — Eğer derhal, süfera heye- tini topluyarak, ( Memaliki osma- niyede Kanunu esasinin ilân ) için Sultan Hamidi icbar etmezseniz, şu — bombalarla — Sefarethaneyi şimdi berhava edeceğiz. Denilecekti. Bu karar, iptidat bir düşün- cenin biraz da fazla hayalperver- liğin mahsulü idi. Bereket versin ki, derhal tatbik edilmedi, Bir müddet bu bususta görüşmeler, ve muhaberelerle vakit geçirildi. Bunun neticesinde de şu fikir galebe etti: — Cemiyetin efradı, şünden güne çoğalmakta ve Üçüncü or- duanua — bülün kuvvetini ele ab maktadır. Cemiyete karşı münev- ver halkta da büyük bir temayül ! var. Nelticesi meşkük ( Ferdi ha- reket) lerle filiyata geçmektense, biraz sıbretmek ve elde bulunan bu büyük kuvvetle maksadı h- suüle gelirmek daha muvafık ola- ı caktır. Tabü, ve daha bu karar daha makul mantıkt idi, Buna Bahaettin Şakir Beyi meafasından Avrupa'ya keçırmaya muvaffak olanlardan, Trabzon'da ikamete memur « bik | Yaverâmı Hazretl Şehriyari ) den süva | miralayı İshak B. (lahak Paşa ) binaen cemiyet, kuvvetini arttır- makta devam etti. * Bu sıralarda — Paristekilerle muntazaman muhaberat devam ediyordu. (1323) senesi bidaye- tinde Paristen, Bahaettin Şakir Beyden bir mektup geldi. bu mektupta, (İttihat ve Tarakki ce- miyeti - Paris Merkezi ) azasından (Doktor Nazım ) Beyin, bazı mü- zakerat zımanında Selâniğe gön- derileceği bildirildi. Rahmi Beyin tertip ettiği bir plan mucibince ve Yunanistan tarikile Doktor Nazım Bey Selâniğe 'geldi. Mes'- u| ve salahiyettar bir murahhas afatile gelen Nazım Bey, evvelâ cemiyelin az bir zamanda iktisap ettiği kuvvet ve kudreti tebrik ettikten sonra, böyle ayrı ayrı çalışmaklansa, iki cemiyelin bir- leştirilmesini teklif eyledi. Epeyce uzun süren müzakere bu teklif muvafık neticesinde, | görüldü. Yalaız (İttihat ve terak- ki) ismi kabul edilmedi. Buna en çok muhalefet eden (Talât Bey) di. Çöünkü o, vaktile bu ismi te- şe'üm etmişti. Talât Beye nazaran bunun da sebebi şu idi. Vaktile, (çavuş manastırı)ada — İçtima — ederek (Paris İttihat ve terakki) erkâne na iltihak etmek üzsre İlk mektubu yazdıkları akşam, — mektuptaki sözler tam (ittihat ve Terakki) kelimesinin yazılmas na gelince, Talât Beyin başının ucundaki fener, birdenbire sönü vermişti. | Derhal Ffener yaktırıld. Tekrar Ta'at B. yazmıya başladı. Fakat çok gariptir ki, yine fener sör- | GLORYA'da Sinema ve MÜNİR NURETTİN KONSERİ Bu akşam yeni ve güzel programile Gişeler açıktır. müş vo karanlıkta kalmışlardı. Vakıâ, ikinci defa olarak fener yakılmış ve mektup ta ikmal edilmişse de, bu hâdise bütün orada bulunanların ruh ve mane- viyatı Üzerinde hoşa gitmiyen tesir birakmıştı. — Nitekim — bu mektuba, — Paris'ten aldıkları menfi — cevap ta bu fena tesiri bir kat daha artırmıştı. Sonra.. Senelerden beri bu ismi Avrupada taşıyan cemiyet, hiçbir şeye muvaffak olamamıştı. Buna binaen (İttihat va Terak- ki) isminin kabulü halinde, her- kes onları bu âciz kuvvetin bir şubesi telâkki edecek, ne (Os- manlı hükümeti) ne de Avrupa hükümetleri kendilerine ehem- miyet vermiyecekti. Buna binaen bir haylı müzakerelerden ve reh- | berler vasıtasile bütün cemiyet | azasasının — reylerine — müracaat | edildikten sonra, şu maddeler | takarrür etti: | 1 — Her iki cemiyet, aynı | gaye Üzerinde müttehiden ça- | hışacak. ) ( Arkası ru_ ğ Bu akşem Astonbul Belediyesi 21,30da — $ehirTiyafrosu ŞA K A gl Badia - İ. Galip m H Komedi 4 perde T Zabit eee J MARTHA EGGERT Yarın akşamdan itibaren ARTİSTİK'te irsesine başlanacak olan Neş'e çılgınlık ve gençlik filmin- de şarkı söyliyecek, dans edecek ve sizi eğlendirecektir, Musiki: OTTO STRANSKY GALİÇYA GEPHESİ Yarın akşam saat 9,30'dan itibaren MAJİiR'te Louis Trenker, Acmand Bernard ve Marie Antoinette Buzet tara- fından temsil edilen Ftansızca sözlü muazzam ve harikulâde film.| ( Baştara'ı 1 incl sayfada ) Bir hastanın muayenesi en ax yarım saat sürer, Bu hesapça bu zevatın Üç saatte yirmi hastayı lâyıkile muayene edebilmeleri imkânı var mıdır? Ve bu bir nevi ihtikâr sayılmaz mı? —Doktor Bey! Âkil Muhtar Bey bastasını içeri aldı. Ve ben saat tutuyorum, Dakikaların yekünu kabardıkça ittihamınız çürüyordu. Ve nihayet öyle bir taman geldi ki ittihamınızda sizi pek fazla insafsız buldum. Zira Âkil Muh- tar Beyin hastası içeride tam kırk dakika kaldı. * — Beyefendi! — Buyurun Beyiml — Bendeniz Son * Posta'dan Naci Sadullah! Zati âlinizi birkaç dakika rahats z etmek istiyordum. — Estağfurullah efendim, şu- raya girelim, — Beyefendi ortada bir dok- torlar meselesi var, Y. Z. Beyin bir doktora verdiği cevapları ihe timal okumuşsunuzdur! — Okudum — efendim. — Bir doktorun kendi mesleği ile diğer edebi ve sımat meslekler ara- sında kiymetçe bir fark bulma- sını haklı görmüyorum. Fakat Y. Z. Bey ona o şekilde cevap vermekle büsbütün haksızdır. Âkil Muhtar Beyin beyaz saçlarının çerçevesindeki asil ve kibar yüzünde wanevi bir ıstıra- bın bulutu dolaşıyor. Bu - bulut gittikçe — koyulaşıyor, — gitlikçe genişliyor. Cevap vermiye hazır- lanıyordum. Sordu 1 — Beyefendi tahsiliniz nedir? Söyledim, devam etti: — O halde sizinle konuşabi- lirim. Beni anlıyabilirsiniz Beyim. Geçenlerde yine gazetecilerden bilmem kimin bir yazısını oku- amuştum. O, bizde doktorların daima Avrupa Ustatlarının arkar sından gitmiye mahküm olduk- larını iddia ediyordu. Bizde ma- alesef umuml bir nefse itimatsız- hk var. Bu havasızlık içinde kırık kanatlarla yükselmek için çırpınan herhangi bir istidadı köreltmek için kalem sallamak modası var. Birisi çıkar bizde şair yoktur der, bir diğeri bizde Alim yetişmez gibi acı bir iddia fırlatr, bir diğeri Laşka bir varlığı inkâr eder. Buyurun Be- yim, buyurun, sizinle biraz görü- şelim, Yukarı çıkmak için odayı terketmek üzereyiz, Âkil Muhtar Bey: — Ha, dedi İsabet. Kazanı- yorlar, kazanıyorlar," diye — biz gözlerine batıyoruz. Şimdi onu da görün. Temin oturduğum yerdeyiz. Doktor bir hanıma soruyor: — Sebebi teşrifiniz? — Bir şey soracaktım efen- dim! — Ya, peki, ya siz? — Bendeniz de bir şey se- racaktım efendim, — Siz Beyim? — Bendeniz — hanımla bera- beriml — Siz hanım kızım? — Muayene olacağım — efem dim. — Siz? — Kendime baktıracağım efendim! — Siz? * Bu sonuncu doğruluyor, Acele acole aranıyor. Cebinden buruş- Bunıı eeelerinden Maruf Doktorlarımızın Bir Günü Nasıl Geçer?.. “Şubat 15 muş bir zarf çıkarıyor. Doktora uzatıyor. Sesinde dilencilerin o insani gururu tükenmiş pespaye ahengi vardır| — Efendim, bu mektubu şey (....) Beyefendi' verdiler, — Peki az sonra görürüm. Âkil Muhtar Bey bana dönü: yor: — Bu mektabun ne olduğu: nu anlamak için izahatıma ihtis yacınız olmaz sanırım! - H Geçiyoruz. — Kütüphanedeyiz. Doktorun yorgun bakışlı gözlerin« de bir yeri daima sızlayan insan- ların asabi acısı beliriyor. Dok- tor muztarip, hem çok. — Beyefendi, ben İsviçrede ve İsviçre terbiyesile büyüdüm. Ben şunu veya şunları yaptım diye sayıp döküp bübürlenemem, Hizmet teşhir etmek, ilân etmek için yapılmaz. Bugün ömrümde yapmadığım bir şeyi yapacağım. Büyük bir ıshrap duyarak size kendimden bahsedeceğim. Bu gördüğünüz kütüphane mühim bir servet mukabili elde edi- miştir. — Bakımız şurada - bir, iki, -Üç, dört, boşci Cön beş mecmua vardır.. Ben bunların hepsine #aboneyimdir. Arkadaş Tarımın bir kısmı da ayni suretle böyle birçok mecmualara abone- lidir. Ben size isim zikrederek arkadaşlarımın mesaisinden — ve kendimden bahsetmiyeceğim. | Dünya Ffenol neşriyatına ve ki- taplarına isimlerini geçiren Türk | #limlerinin kısmı âzamı doktorlar arasındadır. Bakınız gu, gu, gu mecimvalar dünyanın en tanınmış tp — mecmnalarıdır. Ben ve — bazı arkadaşlarım bunların heyeti tahririyesi me- yanındayız. Ben ve bazı arka- daşların — Avrupanın — birkaç tıp cemiyetinde azalığa — kabul olunmuşuşuzdur. — Bakınız. bu takdirnameyi bana profesör Mayef vermiştir. Avrupanın bugün bü- yük şöhrot sahibi olmuş birçok mutahassısları bu zatin yanında asistanl.k etmişlerdir ve işte oku- yunuz. Bu zat asistanları içinde en muktedir ve müstait olarak bu Acizi bulduğunu yazmıştır. Okuyorum. Âkil Muhtar Bey — almanca bir ( Pharmacodynamie ) kitabı gösteriyor. Büyük fennl tedavi ulemasından — mürekkep — bir heyet tarafından — çıkarılan bu kitabın — müteaddit — yerlerinde ismi geçiyor. Bir diğerinde, bir diğerinde, bir diğerinde, bir di« rinde kezal.. Birisinde “Metot kil Muhtar,, serlevhalı bir yazı. Âkil Muhtar Bey: — Bu usul bu isimle tanılır. Diyor. Bir kitap daha arıyor buk makta gecikiyor: — Asistanlarım için kütüphar nem serbesttir. İhtimal onlardan birindedir! Diyor. — Zahmet buyurmayın efen” dim kâfil Israr ediyor, buluyor, onda d$ kendisindan uzun boylu bahsolu” nuyor. Âkil Muhtar Bey daha gör teriyor. Kendi bastığı kitabınkı çıkardığı mecmuayı çösteriyor. —Arkadaşlarım ve ben, diyöf: | memlekete karşı vazifemizi yaptt” #zdır ve yapacağız. Bizleri bu ki” (Devamı Y uncus aylada ) v — .i vt l A ı , ı ı ' 1 1 I l 1 l 1 l , 1 , J ' ' I