Sabahaddin Bey, Ad Nasıl doğdu?.. Nasıl Yaşadı?.. Nasil Öldü?.. emi Merkeziyet Ve Tevsii Mezuniyet Vadediyordu Fakat bütün bu firaileri bes- lemek, bunları nafi birer unsur haline getirmek icap ediyerdu. Bunun için şuradan buradan geled inacler kâfi değildi Her gün adedi çoğalan gazetelerde artık | kiymet ve ehemmiyetlerini kay- betmişlerdi. Abdülhamit, bütün bu neşriyata aldırmıyor.. ( Jön Türk firmasını taşıyanları, İstanbul cinayet mahkemesin de ağır ceza- lara mahküm ettikten sonra bun- ların (emval ve eşyalarını müsa- dere ) tehdidile iktifa ediyordu. Preus Sabaheddin Bey, selâmet çaresini yine hıristiyan vatandaş- lara temayülde arıyor, şayet gü- nün birinde gayesinde muvaffak olursa, ( bıristiyanlarla meskün ma- rallere muhtariyat) bahşedeceğinden, (ademi merkeziyet) ve (tevsii me- runiyet) gibi - Osmanlı memleketi için - kıymet ve tatbiki meşkük vaitlerle yeniden tarafdar topla- miıya çalışıyordu... Prens Seba- beddir. Bey'in ortaya — attığı bu fikirler, Ahmet Rıza Bey'le onan — sadiık — havarilerini — mi- tesasir etmişti. Onlar, prensin bu umdelerini memleket için mu- zur görüyor ve bütün bunları ec- | nebi müdahalesine açılmış birer yol telakki ediyorlardı... Artık bu iki kuvvet arasında, bariz bir fikir müsademesi başlamıştı. | Vaziyetin bu suretle ciddi bir şekil alması, Abdülhamidi yeni- | don telâşe düşürmüştü. Buna bi- naen hünkâr (sorhafiye, Ahmet Ce'âlettin paşa) yı takrar Parise nderi... Celâlettin paşa parise geldi. (Sen jermen) de bir otele yerloştı. Bütü (Jön Türk ) leri iç- timaa davet etti. Ahmet Rıza Beyle onun sadık havarileri, bu | davete icabet etmedi. Damat Mabmut paşa, yine | bir takım evham ve hayalâta kapılarak kendi gitmedi, oğ rını göndermedi. Fakat ( jön Türk ) firmasmı — Laşıyanlardan birçokları gittiler, paşa ile görüş- | tüler. Paşa, bunların bir delterini | yaptı. ( Abdülhamidin aleyhinde bulunmamak şartile) de beherine | (ayda dörder yüz frank ) maaş bağlattı. Bunlardan on iki kişi kadar da kandırdı. — İstanbula | getirdi. (Lider) ler, yine birçok taraftar | kaybetmişler ve zayıf düşmüş- lerdi.. Bunlar, yeniden vaziyetle- rini islaha — çalışırlarken, ( ayda dörder yüz frank maaşla satın alınanlar da ( Paris ) barlarına dağılmışlar,/ süflt bir zevk haya- tına dalmışlardı. Ellerine geçen para, bu zevke kifayet etmiyor; biribirlerinden — ödünç — alanlar, borçlarını ödiyemiyor; hergün bir kavga, —hergün — bir — gürültü, Hergün bir döğüş, Paris sabıta- snı bizar ediyordu... Bütün bu | haller, matbuata'da intikal edi- yor ve her taralia çirkin akisler husule getiriyordu. Bu esnada, Atina sefirliğinden azledilen - melâmiyundan - ( Fe- ridan Bey) isminde bir zat, Ab- dülhamide müracaat etti. ( Paris' ta bulunan - talebelerle, Jöntürk' lirse, bunları 1slâh edeceğine ) söz vertdi. Hünkâr, Lunu muva- fik gördü.. Feridun Bey Paris'te- kilerin maaşlarını verecek, müna- sebetsizlik edenler olursa onların maaşlarımı kesecek, gerek talebe ve gerek Jönlürkler arasında bir nevi disiplin tatbik edecekti... Halbuki Feridun Bey, bu işi ida- re edecek kudret ve kabiliyette değildi. Bunun içindir ki, aradan bir kaç güu geçergeçmez, akla ve hayale gelmiyen bir çok hadi- seler zuhura geldi. Kavgalar art- tı, döğüşler çoğaldı, bilhassa Fe- ridun Bey aleyhinde büyük bir cereyan başladı. O aralık Parise ( Yüzbaşı Şükrü Efendi ) iaminde bir zat geldi. Bu zat, (alay) dan yetişme bir ( tüfekçi ustası ) idi. Nasılsa bir kolayını bulmuş, san'atindeki malümatmı artlırmak üÜzere Al- manyaya gelmişti. Fakat dimağen zayıf olan bu adam, orada bir yey yapamamış, Düşünmüş, taşınmış, böyle fabrikalarda uzun uzadıya İstandul Belediyesi —| ŞehirTiyatrosu t MA | ZeYBEK (I UMUMA l Herkes ( Sarı Zeybek ) operetini mut'aka göcmelidir. Taş yağsa bile halkın akını kesilemez! Çünkü,Perşembe günü matineleri- ne kadar vakit kaldı: BİR MiLLET UYANIYOR'u Bu suretle ancak iki buçuk gün daha görebileceksiniz ! i ! g F | Bu akşam saat 21,30 da SARI siaeğeyal ğ j Perşemöaye KARAGÜÖZ İ ; &e CENNET KUŞU Kadıköy ESKi HALE Mat'neleri 2,30 - 4,30 € 1815 - 10 uğraşmaklansa Purise gidip ( Jön Türk ) lere iltihak etmeyi ve bu | suretle de kolayca bir mevki elde | etmeyi kararlaştırmış, Almanya- daki işini bırakarak Pnrise gek mişti. Bu zat doğruca sefarethaneye gitti. — Eğer — metalibatı kabul edilmezse, (Jön Türk) lere iltihak edeceğini söyledi. Talep - ettiği şeylere ve görünüşüne nazaran bu adamın yarı mecnim olduğunu anlayan sefaret memurları, onu baştan savmak istediler: Bu gibi — işlere bakar. Dediler ve Feridun — Beyin adresini verdiler... Şükrü Efendi, Feridun Beye gitti. Fakat tabii- dir ki istediklerini elde edame- medi. “Aaralarında çıkan müna- kaşe; dallandı, budaklandı. Çirkin şekiller aldı. Nihayet birgün Şükrü Efendi Feridun Beyi 60- kakta yakaladı. Güzelce bir da- yak attı.. Mes'ele, evvelâ zabe taya sonra da mahkemeye aksetti. »3 ERTUĞRUL SADETTİN T. A. T. Fransız Tiyatrosunda OÖOTHELLO mnn Sinemada Hokkabazlar Kralı ROLF HANSEN ve diğer numaralar büyük muvaffakiyetle devam adiyor. Fiatlar geçen ramazanlar gibi Kibar ve büyük bırmz olan DON JOSE MUİKA asılmağı mahküm olmuştu. Asıldığı ip iki güzel kol ve sehpa güze (Mady Elena) MONA MARİS'in löt f vücududur. İşta bunu yarın akşamdan ilıbaren OPERA'da İrsesine başl nılacak KARA KARTAL filminde göreceksiniz. Yarın akam M E L E K Sinemasında İSTİSNASIZ, HERKESİN BİR ÇİÇEK BEĞENEC.Ğİ BİR. FİLM İKİ BÜCEK| Mümessilleri : KATE de NAGY - lerin idaresi, kendisine tevdi edi- UCIEN BAROUX Fransızca sözlü büyük UFA filmi. Feridim Bey | 'V etti. — İşte telefon ( Baştarahı | incl sayfada) fikirlerini — öğrenmek — istedik. * Çalıkuşu , romanının — maruf muharriri Reşat Nuri Bey bize fikirlerini şöyle söylemektedir: * — Bu, gayrı kabili tatbik bir meseledir. Eğer böyle bir iş yapılmak üzere ise, bizimkilerin şiddetle muhalefet etmeleri lâ- | zımdır. Şimdiye kadar Türkiye tercüme ve adapte eserler saye- sinde matbuatını doyurabilmiştir. Bunsuz neşriyat yapılamaz. Fram sızların böyle bir meselede İsrar edeceklerini hiç zannetmiyorum. Fransız harsınn daha, doğrusu “ Fransız , kelimesinin — bütün dünyaya — yayılmasına — çalışan Fransızlar, eserlerinin böyle 14 milyonluk bir kitleye okutulmasını elbette isterler.. Bence bu mesele bir Fransız ve Alman kavgasıdır. Eğer AL- | manalar da eserlerinin hakkı telif- siz tercüime edilmesini İstamiyor- larsa bu, Fransızlara karşi bir oyuna hazırlandıklarını gösterir. Bu Almanya gizliden gizliye Türkiye'yo cser vererek Fransız edebiyat ve neşriyatının üstüne çıkmış olacaktır.. Bizde ilmi, edebt ve içtimal eserlerin tercüme edilmemesi bü- yük bir tehlike sayılır.. Çünkü tercüme veya adepte edilen eser nekadar satılıyor ki, müterecimi | veya adaptasyoncusu ne para ali- yor ki, hakkı telif versin L Ben bunu imkânzız buluyorum. » A Canip Bey de şunları söyliyor: * — Ben de Reşat Nuri Beyin fikrindeyim. Bu mesele uzun uzun düşünülecek, görüşülecek, kafa yorulacak bir meseledir.. Bizde tercüme — ve adapte olma- yınca, neşriyat ilerileyemez. Fran- sızların bunlarda ısrar edecekle- rini ben de hiç zannetmiyorum..,, Kendisini bir adapte muharriri | olarak tamtan Selâmi İzzet Bey ise şu fikirdedir: “ — Buna imkâa ve ihtimal | yoktur diyemem.. Fakat ne kae- suretle Telif Hakkı Meselesi Herkesin Canını Sıktı 17 Knunusaâğni -— zamılıyor ki, verilsin.. Esasen bu meselede en ziyade zarar göreceği- miz ilmt saha İle tiyatro tercülme- leridir... Bunların tercümelerinde bizim bir hakkı telif vermemiz lâzımdır. Çünkü bunlara şiddetle ihtiyacımız vardır. Roman ve hikâye — tercilmelerine gelince; Bunlar pek ehemmiyeti baiz de- gildir.. Esasen benim bütün ever- lerim adapte olduğu halde, hiçbir Fransız muharriri gelip te: “ Bu benim eserimdir! , — diyemez... Hikâye ve roman bu meselede belki onuncu dereceyi bulur. ,, Muharririmiz, daima terclime yapmakla meşgul olan Abidin Daver Beyin de fikrini almıştır. Daver Bey diyor ki: * Ecnebi eserlera telif hakkı verilmemesi için Moarif VekAleti- nin yaptığı teşebbüsü alkışlarım. Çünkü ilim, fen, edebiyat, san'at sahalarında Ayvrupadan pek çok şey almıya — muhtacız. Bunları alırken hakitı telif vermek demek memleketteki kitap satışına ve yazı Ücretlerine nazaran, hiç bir şey terelima etmemek demektir. Koca bir kitabın tercümesinden 50 lira alan ve bununla geçinen muharrirler vardır. Bunlar bu 50 liranın nesini hakkı telif olarak vereceklerdir. Ecnebi eserlerine hakkı telif verilmezini — istiyen batı arkadaşlar, — dahill! eser- leri korumak — için — hariçten gelenlerin kontenjana tAbi tutul> masını — İstiyorlar. Memlekette, kendileri eser yaratacak kabili- yette olan muharrirler - pekalâ, yazıyorlar. Buna Avrupa eserleri hiç te müâni olmuyor ve tabiatile olamaz. Fakat horkem eser yazamaz. Avrupadaki eserlerin hepsi de aynı kudret ve güzellikte yazılar maz. Binaenaleyh tercüme eser kere kat'iyyen ihtiyacumz vardır. Fakat kitapların, kendi müter timlerimizi ve tâbilerimizi doyu- racak kadar rağbet gördüğü yok ki Avrupaaın müellif ve ta- bilerine de para verebilelim. ,, Telefon Şrirke'tiı'ıin Yanlış- Tarını Kim D_oğğultacak ? (Baştarafı 1 inel — sayfada ) | sokulmuş değildir. Buna rağımen Telefon Şirketi yüzde on zamları almakta, vazifeşinas bir adam gibi ssrar ile — davam ediyot. | Okadar ki şirketin mukavelesin- de, İngiliz lirası düştüğü tak- dirde telefon — ücretlerinin de düşmesi lâzımgelecaği hakkın- da sarahat olduğu halde ve Deavlet şürası da bu sarahate isinat ederek daha birkaç gün evvel GÜ:retlerin indirilmesine ka- vac vermesine rağinen şirket eski vaziyeti İdame etmek hususunda sebat gösteriyor. Fakat, yukarıda da söylemiş- tik ki telefon şirketinin yanlış hesapları bundan ibaret değildir. Çünkü: : Şirket otomatik telefon teklifi İ karşısında kalınca evvelâ parası olmad gıdan dam vurdu, iktisadi yulıran dolayisile hariçten de borç para bulmak mümkün olmadığın- dan bahsetti ve 931 senesinde elli bin İngiliz lirası kıymetinde on bin tane hisse senedi ihraç şirketi bu senetleri karşılık göstererek bir Fransız fabrikasına dört milyon dört yüz bin frank, yani bizim paramızla 370 bin İira vererek otomatik telefon ısmarladı. Gö- rülüyorkl şirket bu işte hbaylı açık göz davranarak - çıkardığı hisse senetlerinin yarı parasile otomatik telefon getirtmiye mu- vaffak oldu. Hisse senetlerinin diğer nısfı- nın kaymeti olan — Üç yüz bin Türk lirasının nereye gittiğini de üpbesir merak odeceksiniz. Şir- ıet bunu da 931 sonesi ağustos ve eylül aylarında yüzde beş Faizli İngiliz harp istikrazına ya- / tırmak “gayretini göstermekten geri durmamıştır. Fakat işin bu noktasında, çok mühim olarak işaret etmek is- teriz ki bu hisse — senetlerinit Türk hamilleri İngiliz lirasınif düşmesi yâiınndın hayli xzarara ğramışlardır. e acak Tehilda Şirketi bütün bu hakikatleri bilmezmiş gibi davranarak kendisini haklı gör- moek garabetini de, bilinmez n> çin, gbıîumııklın çekinmiyor. i