6 Sayfa Tarihi Fıkra Borçlar Meselesi ! Osmanlı borçları, nihayet der- mansız omuzumuzda külçeleniyor. Gazetelerin yazdığına göre 890 milyon franktır. Onun senevi faiz bami verilen mütehavvil endamı veya gilzatlı İrtifati, riyaziyo ta- birile yüzde yedi buçuk olarak, gösteriliyor. Yüzde yedi buçuk faizin bisst muadili yüzyedi buçuk metrodurki göz karartan bir ir- tifadır! Bir arkadaş, müsveddesi ya- zılmış olan mukavelenin gazete stanlarına — akseden — satırlarını okuduktan sonra bana s#ordur — Bu dag nasıl küçülecek ve sırtımız. hangi gün yükten kur- tulacak? Siyasiyat gibi riyaziyet ile de alâkam yoktur. Hele böyle büyük ve karışık rakkamların içinden hiç çıkamam, Re'sülmale faizi zamme- dip onu tediye sütunundan indir- mek ve gelecek senenin faizini yine bilhesap beriki sutuna çe karmak, benim için deveye hen- dek atlatmaktan, keçiye çarliston oynatmaktan güçtür. Fakat arkadaşıma cevap ver- memek nezaketsizlik olacağından ge hikâyeyi avplattım: — Birgün şarkın en büyük bhocaları, Harunürreşit zade me"- munün — yanında — toplanmışlardı, hadesten taharetin ne suretle te- kemmül edeceğini, istibranın tam olabilmesi için negibi - şartların tahakkak etmesi lâzım geldiğini münakaşa ediyorlardı, o sırada bir kadın perdedarları dinlemiyerek, kavasları silleliyerek odaya girdi, “Ya İbnilabbas, kardeşim öldü. Altı yüz altın mirası kaldı. Bana Andan tek bir altın verdiler, Bu nasıl taksimdir, ne çeşit adalettir ?,, Dedi Me'mun şöy- le bir nebze düşündü: “ Senin el mirastan hakkın bir altın ok mak İâimgeliyor! , cevabını verdi. Kadın gibi meclisteki hocalar da hayret içinde idiler, Harunür- reşit zadenin hiç düşünmeden verdiği bükmün — garabetinden adeta dilsizleşmiştiler. Me'mun, sözlerinin herkesi teaccübe dü- şürdüğünü görünce yüzünü boca- lara çevirdi: * — Galiba, —dedi, kaziyyeye birdenbire intikal edemediniz, bu sebeple tuhaf buldunuz. #Öyle ise izah edeyim: Bu kadının ölen kardeşi, be- nim anladığıma göre, yalnız bu kadını mirasçı olarak birakma- maştır. İki kızı ile anası ve zev- cesi da vardır. Yine bu kadın, kardeş &fatite ölünün — yegâne varisi değildir, on iki erkek bira- deri de olacaktır. Bu takdirde altı yüz altın mirastan Üüçte ikisi ölünün kızlarına verilmiştir. Bu, tam dört yüz altındır. Altıda biri de anaya ayrılmıştır ki o da yüz altın tutar, Sekizde bir he- sabilö yetmiş beş altın ölünün zevcesine verilince geriye ancak yirmi beş lira kalır. On iki er- kek kardeş ikişer Tira almak hakkını haiz olduğandan bu ka- dina kala kala bir tek altın kalır 1.. Arkadaşım, bön bön yüzüme bakınca son sözümü söyledim : — Osmanlı imparatorluğun- dan bize intikal edecek borçta 1 keşki böyle hesap edilseydil.. M T. TARİHE KARIŞ SON POSTA “Ne Diyon Beyüm.. Hiç —merak edip bir leble- bici dükkânına girdiniz. mi?... İs kokan, karanlık ve — dapdaracık bir dükkân... Du- varlarında yam- rıyamru — tahta parçalarile çev- rilmiş raflar »e yine yamrıyum- ru kerevetler... Bir nohut çuvalı birkaç kalbur... İşte bu kadar... Leblebiciler İstanbula bekâr gelen, bekâr yaşıyan, İstanbulda kazandıklarile memlekete gidip ev, bark ve karı sahibi olan in- sanlardır. Onların bu koskoca şehirde iş, zevk ve eğlence na- mına yaptıkları bir tek iş leble- biciliktir. a İstanbulda eskiden bir yığın leblebici vradı. Fakat son birkaç senedenberi bunların adetlerinde bir eksiklik görülüyor. Otuz sene evvel İstanbulda 200 leblebici dükkânında gece gündüz leblebi yapılırdı. Halbuki bugün dükkân adedi elliyi geçmiyor. Geliniz, — sizinle Beyazıttaki ihtiyar leblebicinin dükkânına gi- relim, sakalı, Teblebi kavuran ateşle, leblebi rengini alan bu leblebici ihtiyarın söylediklerini dinliyelim... Bu ihtiyar adam otuz beş senedenberi hep Aynı işi ya- par: Sabah saat 4 te kalkar, Uzun gürültülerle harıl harıl uyu- yan yamaklarını kaldırır... Eksilmiş leblebi torbalarını doldurur, karşı Acemden gelen henöz rengini almamış çaylarını, kuru ekmeklerini verir ve bunları yollanna savar... İşte bundan sonra, leblebi ka- vuran ateşi yakar, nohut balin- deki çiğ leblebileri kavurmıya başlar.. İhtiyar adam bu gündelik ha- yatını anlatırken dükkânma sü- mükleri ağzına dolmuş, Pis ve haylâz bir yumurcak girdi.. Elin- deki kuruşu uzattı : — Amca, bana leblebi unu versene |.. Leblebici başını sallıyarak yüs züme baktı : — İşte, dedi, bizim en yağlı müşterilerimiz bunlardır. Bir ku- ruşluk Teblebi unu ile, bu dük- kân kirası, bu kör olası boğaz doyar mı ?.. a Çocuk Teblebi unu külâhimi alarak ağzını açtı, yavaş yavaş dökmiye çalışırken, bağuk bir öksürükle bir anda yüzünü du- man kapladı. Kirpikleri, yanak- ları, burnu, ağmı ve hatta omuz- ları bembeyaz kesildi. Leblebici, şişman tabakasından bir sigara sararak içini çekti: — Ah neydü o günler be- yüml1. Hani insanın guş olup o datlı günlere uçası geliyo... Bun- dan otuz yıl evvel bu dükkanın önünde “ Gırrrr ! ,, deye arabalar durardı. — İçinden gara — suratlı araplar iner, dorba, dorba leplebi ahr. sarı sarı- altuncuklar - atar- Bir. leblebici dükkânı ve bir leblebici satış faaliyetinde lardı. O zamanlar leplebinin ok- beş gurüştu.. Şimdi gırk guürüşa veriyoruz... Emme ©o za- manlar da nohudu yüz paradan alurduk.. Leblebicilerin asıl — âlemleri, akşam saat 9 dan sonra başlar.. Dükkânın beş altı yamağı, ihtiyar sahibi ve şuradan buradan gek- miş misafirler toplanırlar, kere- vetlere kurulurlar, keyfe başları Tire'de Canlı Gençlik Var ANLAR İstanbulda Leblebicilik Gün Hani O Gunler!,, lar.., ümba Kör bir ışığında Beri verilir... Se- nelerce memle- leket havası ve memleket gesin- den uzak kalan yavaş eski bir âleme dalmıya, köy hayatına çe- eski hava, binbir nimete — bedek Sigara - dumanlarile dolan | dir.. © isli dükkâncıkta ara sıra derin “ah ,, lar, uzun “ Of ,, lar İşitilir, hatta ağlıyanlar da olur., Buradaki 50 dükkân leblebi- cide yüz elliyi mütecaviz adam vardır. — Bunların — hepsi de bekârdır... Bazıları bir sene gelip İstanbulda çalışırlar, — topladık- larını memleketlerine götürerek, işlerini, — bütçelerini düzeltmiye çalışırlar... Diğer bir kısmı ise, artık ta- mamilo İstanbulda yerleşmişlerdir. Fakat garip olan cihet şu ki, leblebiciler, pantalon ve cekete bir türlü alışamamışlardır. Hep ©o eski, lime lime şalvarlarile ge- zerler.. — İstanbulda leblebicile- rin yavaş yavaş azalmasına sebep te halkın leblebiye rağbet etme- mesidir... Eskiden bir okka leb- lebi alan kimseler bulunurdu. Şimdi bunların hepsi tarihe ka- V ti Leblebicilerin yegâne kazanç- ları da eski kurşun, bakır ve tunç parçalarını - bir avuç İleblebiye satın almalarıdır.. eğer bu da o masa, bir çok patron! leblebici- ler yamaklarına yol vermekten başka çare bulamıyacaklardır. Gün geçtikçe tarihe karışan bu eski mesleğin on sene sonra, büsbütün görünmez olamıyacağır nı bize kim temin eder?... AA Ve Ateşli Bir Tirede Idman yurdu bandosu Tire (Husüsi)— Tire, memle- ket aşkile çarpan bir gençliğe sahiptir. İdman Yurdu namı al- tında toplanan gençler beves ve İstidatlarına göre ayrılmış şube- lerde vakit buldukça gündüz ve gece toplanırlar, kimi musiki, ki- mi spor, kimi temsil derslerinde çalışırlar. Musiki şubesi şubelerin en kuvvetlisi ve en vaşlı göste- renidir. Bu şubenin otuz kişilik bir bandosu vardır. Bando resmi Üniformasile her sene İzmir 9 ey- l&l kurtuluş - bayramına — iştirak er, Spor şubesi: İki takım futbol ve bir takım veleybolden ibaret- tir. Her sene civar kazalarla İz- mirin ve Aydının muhtelif klüp- lerile maç yapar. Temsil * Her sene en az ayda bir defa müsamere verip h:lkıı temaşa İhtiyacını tatmin evvelâ kaval kon- ket kokusu, mem- bu gurbetzedeler kaval sesile yavaş kilmiye başlarlar.. Kinumuevy | 21 - ni emaşakean ee a e n y —ati ae Boğaziçi Halkının Temennileri Şirketihayriyeden zaman ta- man muhtelif şikâyetler yapılır. vapurların pisliğinden, intizamsız- hktan ve gaireden bahsedilir. Fakat ben bu şikâyetleri ekseri- yetle —mübalağalı bulmaktayım. Çünkü imtiyazlı şirketler arasında tam manasile Türk olan bu şir- ket senelerdenberi Boğaziçi yolcu nakliyatını elinden geldiği kadar idare etmiş, Boğaziçinin şenlen mesi için hayli oğraşmıştır. Bugün Boğazda gördüğümüz büyük yar hlar, evler hep şirketihayriyeuin vapur işletmesi neticesi olarak kurulmuştur. Fakat benim şirkete ten çok haklı ve su gölürmez bir şikâyetim, daha doğrusu bir temenaim vardır, Şirket, seyri- sefer tarifesine riayet etmiyor. Meselâ, filanca vapurun, filan iskeleden şu saatte kalkması lâzımgelirken ©o vapurun bazan on beş dakika gecikdiğini görüyo. ruz. Bu vaziyet biz yolcuları ba» zen büyük zorluklara düşüyoruz. Şirket tarife meselesine ne kadar dikkat ederse biz yolcular da kendisinden © derce memnua kalırır. Anadoluhisarı: M. B. Devlet Bankası Hisse Sanet- lerimizi Satmak İstiyoruz! Maaşı 20 liraya kadar olan« ların Devlet bankası hissa senet- leri satın alınıyor. Biz 2500 ku- ruş maaşlı memurların — hisse senetlerimizin de satın alınması lâzımdır. Kış masrafı bizim gibi küçük memurları çok sarstı. Hisse senetlerimizin alınmaması üzerine saraflara müracaat edip on lira on beş lira noksanına Eırdıı-ııuyı mecbur oluyoruz. Hükümetin bu vaziyetin önüne geçmesini ve hisse senetlerimizin bir an evvel alım masını rica ederiz, Bir Sıhhat Meselesi Aksaraydan Osman Nuh is- minde bir karlimiz yazıyor: « börek, boğaça ceviz tatlısı gibi birtakım şeyler satıldığını görüyoruz. Bunların fena yağlarla yapıldığına hiç şüphe yoktur. İki gün evvel sokakta karnım acıktı. Bir boğaça alıp yedim. Fakat el'an midç ağrısından kurtulamıyorum. Çünki yağlar fena olduğu için midem bozuldu ve yok yere — rahatsız oldum. Belediye memurları bu vaziyet ile alâkadar olmalı ve fena yağ kullanan börekçileri takip etmelidir.,, N ı Cevaplarımız ! M. Ali Beyez Efendim, bu vaziyetin bir müddet daha bu şekilde devamı zaruri görülmektedir. Bu hususta alâkadar makamın çok iyi ve güzel tasavvurları vardır. Fakat bütçe —meselesi dolayısile — bir müddet daha beklememiz icap ediyor. X Kadıköyünde mütekalt Adliye me. murlarından Ali Riza Beye: Devlet ma müracaat etme- niz (âxı . Bu gibi işter Devlet gurasının selâhiyeti ilindedir. * * Genç spordü » yaz Mektubunuzu —alâkadar ma- kama — gönderdik. — Fikirlerinizi baklı Iıı[dılı. Her halde bir he-