l Dünya Hâdiseleri ! ı Fatihin Kurşunluayak Medresesinde sa , Karüzo'nun Sesini İhya içlnı.. Nevyork — Şimdiye kadar yaşamış insanlar arasında Karüzo kadar kuvvetli bir tenor'un daha görülmediği muhakkaktır. Karü- zo'nun ölümü, musiki âlemi için büöyük bir zıya olmuştur. Onun içindir ki birtakım fen adamları, Karözo'nun plâğa alınmış şarkı- larımı yeni plâklara hatasız ve ilk kuvvetile — geçirmek için meşgul oluyorlardı. Altı Aydan- beri bu işle meşgul olduüktan ve bu uğurda birkaç milyon dolâr sarfettikten sonra nihayet emek lerine nail olabilmişlerdir. Şimdi Karüzo'nun ilk plâklarını, yeni plâklara nakletmek mümkün ol- maktadır. O suretle ki wm>-” işi- nasın bakiki sesile yeni plaxzıarın sadası arasında hiçbir fark yok- tur. Fen âlemi, bunu, mühim bir muvaffakıyet addetmektedir. Tiryakiler Kongresi Paris'te bir tiryakiler kulübü vardır. Bu kulüp derde se- melik kongresini a. .-ctiğini ve en temiz bir şekilde sigara içen kadını tiryakiler — kıraliçesi ilân ettiğini haber verdik. Bugün, bu garip kongrenin nasıl toplandı- gına dair biraz izahat vereceğiz. Bu koöngre, evvelce de * --det- diğimiz sigaranın — ilk ığı günden bugüna kadar ge,ca yüz sene münasebetile toplaamiş ve evvelâ bu devri seneviyi tes'it ile işe başlamıştır. Bundan sonra biri erkek di- ğeri kadın olmak Üzere sigara tiryakisi iki grup 21 bin tiryakiyi temsil eden kongre murahhasla- rının buzurunda Üç nevi müsaba- kaya girişmiştir. 1 — Sürat müsabakası; 2 — Yavaşlık müsabakası; 3 — Kibarlık müsabakası; Fakat asıl şayanı dikkat mü- sabaka, pipo içenler arasında cereyan etmiş ve piposunu tam bir saat beş dakikada hiç sön- dürmeden ve tabil surette iİçen zat birinci ilân olunmuştur. Damdan Düşen Bir Server Nevyork — Fransanın Alsas vilâyeti köylülerinden Şebfer is- miade bir fakir adam, 450 mil- yon dolarlık bir servete konmak suretile birdenbire Karun kadar zengin olmuştur. Hâdisenin esası şudur: Bundan 40-50 sene evvel Şeb- fer isminde bir Alsaslı Amerika- ma Filadelfiya — şehrine hicret etmiş, muhtelif işlere girişmiş ve müthiş surette zengin olmuş- tur. Şebfer son zamanda Filadel- fiya'da ölmüş ve 450 milyon do- larlık bir servet bırakmıştır. Ayni zamanda, bir noter nezdinde bu- lunan vasiyetnamesinde, Alsasta akrabaları bulanduğu, servetinin bu akrabaları arasında taksim edilmesi icap ettiği bildiriliyordu. Bu vasiyetname meydana çık- tıkfan sonra noter tarafından mu- teber bir avukat Fransaya gön- derilmiş ve Şebfer ailesine men- sup eşhaş aranmıya başlanmış- | tır, Avukatın Fransaya gelmesi füzerine bunu — duyan yüzlerce | insan îebfer ailesine mensup | olduğu beyanile Amerikalı avu- kata müracat etmişlerdir. Fakat bunların evrak ve sicilleri tetkik edildikten — sonra görülmüştürki biçbiri bu mirastan istifade ede- mez. Yalnız içlerinden bir tane- sinin mirasla alâkadar olduğu | anlaşılmış ve umumi varis ilân edil- | miştir. Aslân Alman olanbu Fran- sız köylü şimdi bu 450 milyon doları cebine indirecekse de ser- vetin yarısını miras vergisi ola- ak verecektir. ŞU Acıklı Sejlet Levhaları... “Bu Kış Kıyamette —Soğuk Ciğerlerine İşleyip Öleceklerine, Bari Karınları Ekmek, Başları Yastık Görür...,, Bizi Bu Medreseden Atacak!armış._ldarei Hususiyeden İle Çıksınlar Diye Haber Geldi.. Söyleyin Ne Yapalım? Sokaktamı Yatalım? Geçengün gazetelerin birinde yarı sayfayı kaplıyan ipekli ku- maş ilânlarinın ara yerine sıkış- mış Üç dört satırlık bir yazı gö- züme İlişti: “Biri bir buçuk aylık - kız, diğeri Üç ve sekiz yaşında iki erkek çocuğu evlâtlık olarak ve- rilecektir. Sütninelik te yaparım. Arzu edenlerin Fatihte, Bahrisefit, kurşunlu ayak medresesinde val- f:;d Zehra Hanıma müracaat» Düşündüm, bir ana, nekadar çaresiz kalmalıdır ki, kendi sağ iken, gözü görür ve eli tutarken çocuklarını yabancılara evlâtlık olarak verebilsin Ertesi günü, ilk işim Kurşun- Juayak medresesinde Zehra Ha- nımı aramak oldu. Sıra sıra yamalı İç çamaşır- larının - gerildiği, çıplak ayaklı çocuklarım" kovalamaca oynaştık- ları medresenin toprak avlusunda uçuk renkli bir kız önüme çıktı. Zebra Hanımı aramıya geldiğimi söyleyince — ziliri karanlık bir odanın — önünde durup — İiçeri seslendi : — Zehra...nımteyze... Hu Zeh- ra... mımteyze... —Adamlar geldi, seni arıyorlar... Zehra Hanımla Karşı Karşıya.. Kapının çuvaldan perdesi ara- lkı;ıdığı xımınhuıh"ı lime lime dö- müş, saçı ı darma dağın, bir kadınla kı::ılııtık. ö Zehra Hanım.. evet, bu çok zayıf kadın bu gölge Zehra Ha- nımin ta kendisi idi Ancak ana- lara vergi olan candan bir. mu- habbetle bağrına basdığı çocu- ğunu bize göstererek: — İşte buncağız.. dedi, en kü- çüğüm bu.. daha bir buçuk ay- hk... Sonra, ayakları altında yal- taklanan öteki çocuğunu okşaya- rak; içini çekti. — Bütün gün peşimi hiç b rakmazlar.. yördünüz va halimi. ne vapayım, sağ olsunlar da... mit vestırapla karışık sordu: — Siz hangisini almıya ge- diniz? Bari Bu Küçüğü Verme... Tam bu sırada ihtiyar bir kadın, aramıza sokuldu. — Göz- leri ağlamaktan yumruk - gibi şişmişi. Zehra Hanıma yalva- rıyordu : — Verme.. Bari bu küçüğü verme.,, Ah içim yanıyor bu to- suna.. Hınçkıra, himçkira bana döndü: — Bilmezsin, ne severim bu yavrucağı.. Eh.. Kolay mı? Bir Aanesi de ben sayılırım. — Siz büyük annesi misiniz? — Hayır.. Ebe annesiyim., Sade bunuün değil, medresede ne kadar çocuk varsa hepsini ben doğurttum... Fukara ebesi derler bana... Ah, — tosunum.., Ah analı babalı öksüzüm.. Zehra H. bu sözleri, mahrun mahzun dinliyor, aradabir başını öteyana çevirerek ellerini oğuş- turuyor : — Ben mi istiyorum verme- sini.. Canımdan can kopüyor amma ne yapayım? Erkek Değil Söğüt Gölgesi a F ŞÜS ÇKU ça -2 ©T ın_g; Hanım ? rd(.)I'nuıı yerine başkası cevap — Erkeği var amma, ne fay- dal,..Söğüt gölgesi gibi birşey... bahsına bir kere.. ğ Arkasını duvara yaslamış ss- kat bir adami göstererek: — O da ne yapsın? diyorlar, kırk paralık destanla ev döner mi? Hem bu sırada destan alan kaldı mı ki.. Herkesin hali olmuş bir destan,. Destancı Aziz Ne Anlatıyor? Bu sözler Zehra Hanımın er- keği Azizin gücüne gitti: — Biz mi istiyoruz boşta gez- mesini?.. - Koltuğumuzun altında destan dolaşırız. Köprünün üstü yasak, köprünün altı yasak.. Ne- rede satalım bu destanı? Akşam olur, önüme baka baka gelirim... Eskiden Nafiada yol ameleliği yapıyordum. Elinden iş gelmiyor diyerek çıkardılar, Zehra H. da ona hak veriyor: — 11 senelik ayalimdir.. Hak hoşnut — olsun. — Para kazan- dığı gün, bir lokma ekmek önümüze — kırar. Kazanamadığı gün, ne yapsın? Hırsızlık mı et- sin, yoksa canmi köşesinde avuç mu açsın?,, Sonra, bize yalvarıyor: — Sabahatimi verdim.. Ah, ötekileri de bir yatı mektebine yazdırıversem.. — Mektebe mi verdin? — Yok... Nerde mektep? Evin- de çalıştığım bir beyefendi var- dır. Allah bir gününü bin etsin, O istedi, hizmetçiliğe. Amma, nemelâzım.. Evlât gibi bakıyorlar, İyi bir yer bulursam ötekileri de vereceğim. Amma, okutup yazdırmak şartile... Yanımda Durup Ta Ne Olacaklar? Elini havada sallıyor: — Perim yanemde e t Karilerimizin Suallerine Cevapbıimız Morzifonlu CAJi oğlu Adil Selçali Beya: — Köylü Kım şiiriniz güzel. dir. Fakat şiir neşretmek mula- dimiz. değildir. Maalesef derce- demiyeceğiz. Darülbedayi hakkında İmztsız mok- tap gönderen kariymize: — Mektubunuzda imza olma- dığı için fikirlerinizi dercede- meyiz efendim. x Mengenden Ali İlhan Beyes — Şiir neşretmek mutadımız değildir. efendim, Alâkanıza te- şekkürler ederiz. e A Ş ne olacaklar.. Bu kış kıyamette soğuk ciğerlerine işleyip ölecek- lerine bari karınları bir lokma ekmek, başları bir yumuşak yasş- tık görür... ittikçe coşarakı - Lllnılu bir bakın Beye fendi, diyor, ot yok, ocak yok.. Taşların üstünde yalınayak dolaş- maktan karın ağrılarına uğradım.. Eh.. Biz de insan evladı idik. Biz böyle konuşurken medre- senin İrili ufaklı bütün sekenesi etrafımıza toplanmışlardı. Bizi Yatı Mektebine Yazdı- racak Mısın? Her kafadan bir ses çıkıyordu: — Aman oğlum.. Bizi de ga- zeteye yaz... Kış kıyamet yeldi, yıtcık bir dirhem kömürümüz yok... — Efendi, siz heyettensiniz galiba.. Baksana, dibacesile her şeyi araştırıyorsunuz.. — Evlâdım.. Fukara ebece- ğizini de unutma... — Efendi amca.. Beni yatı mektebine yazd racak msm? Zehra Hanım, ellerini kaldır« mış, dua öder gibi söyleniyor: — Hey Allabım... Şu çatının altında neler varl.. ğhinkıdbg sen görüyorsun... ocağında| çocık,g vızıldamıya başlayınca: — Sus... Diyor, bak havhav- lara... Karışmam sonra seni hav- havlara veririm... Büyüğü Turban ayrılık ko- kusu sezmiş gibi, durup durup Annesini öpüyor. Belki Gazi Paşa Görür? Bu sefalet meşherlerini fo- toğraf makinasının karş sına ge- çirmek pek kolay olmadı. Bere- ket versin ihtiyar ebe nine en önde ilerledi: — Gelin be çocuklar... Belki Gazi Paşa bizi görür de bir işce- ğize koyar nebilirsiniz? İskeçeli altmışlık Atike H., gözünden sel gibi yaşlar akıtarak ellerime sarıldı: — Yazmazsan günâhım boy- nuna olsun.. 12000 liralık malıma karşı 200 liralık bono verdiler. Onu da (40) liraya sattım. Altı- ma serecek bir hasırım yok... yaz, allah aşkına beni de yaz... Burada fotoğrafı çektirmek bir imtiyazmış gibi kalabalığın arasına karışan: Kocası Elma Şekeri Satar... — A.... Diyorlar, onun hali vakti yerindedir.. Neden girdi resim çektiriyor?. Kocası elma şekeri satar onun... Avuç dolusu para kazanır... Çıkarken hep birden tekrar yalvardılar: — Bizi bu medreseden ata- caklarmış... İdarci Hususiyeden ille çıksınlar diye haber geldi. Biz, sokakta mı yatalım?, Ey İstanbulun — zenginleri.« Ey Fabarkal ı sdelade eli bir hava cereyanından rahatsız* bhk hissedenler... — Sizi, Fatibin Kurşunluayak — medresesine, o1 dakikalık bir ziyarete çağırıyo” xe