'G M Eıyfı ı '. Dünya Hâdiseleri | Meksikada Jeneral Bolluğu Cenevreden yazılıyor: Cemi- yeti Akvam azası sifatile Mehlsi- | ka hükümeti de, diğer cemiyet azaları gibi ordusunun kuvveti hakkında cemiyet umumi kâtiv- liğine resmi bir lisle veri” Bu listeye göre Meksika © sunun jeneral mevcudu 397 dir. Efrat mevcudu. ise 44 bin oldu- ğuna göre her 110 nefere bir jeneral isabet ediyor demektir. | Yani Meksikada, her takıma | kumandan olarak bir jeneral ta- vin etmek mümkün, demektir. Serseri Bir Tren Paris — Şehirle- Bove kasa- bası araşında, şimdiye kadar madir görülegelen bir şimendifer kazası olmuştur. 20 kadar vagon- dan mürekkep olan bir marşan- diz treni Boveye gelirken maki- mist katarda bir arıza hissetmiş, katarı durdurmuş, muavini - İle beraber bu arızayı aramak üzere yere inmiş ve görmüş ki vagon- lardan bir kısmının — bağlama boruları çözülmek Üzeredir. O, bu arızayı tamir ile meşgul iken lokomotifin hareket kolu, buha- | rın tazyikı altında birdenbire yerinden oynamış ve lokomotif, arkasında bağlı bulunan üç va- göonla kendi başına harekete geçmiştir. — Vaziyetin — fecaatini anlıyan makinist derhal civarda- ki işaret merkezine koşmuş, ora- dan ilk istasiyona vaziyeti haber vermiştir. Çünkü tam ©o sırada Paris eksperesi de hareket etmek üze- re bulunuyordu. Bu — malümatı alan istasiyon lâzımgelen tertibatı alıp ta serseri katarla ekspresin çarpışmasına mâni olmak için marşandiz. vagonlarını boş — bir yola geçirecek makas tertibatı- mt alıncaya kadar başıboş hare- ket eden lokomotifle arkasındaki vagonlar yetmiş kilometrelik bir süratle İstasiyonu — geçmişlerdir. Vaziyet müthişti ve — ekspresle bu dört vagonun çarpışmasını beklemekten başka yapacak bir çare yoktu. Fakat bereket versin Paris istasiyonunda vukua gelen birkaç dakikalık bir geç kalma büyük bir facianın önünü almış- tır. Çünkü, istasiyonda, ekisprese yol vermek için boş bir katarın manevrası — yapılıyordu. — Serseri Tokomotif bütün hızile geletek işte bu manevra katarma çar;- mış, serseri katar kâmilen parça- landığı gibi manevra treninden de dokuz vagon darmadağın olmuştur. Vergiden Kurtulmak İstemiyenler Cenevre — Dünya - tarihinde ilk defa olarak bir memleket halkının vergiden kurtulmak iste- mediği İsviçrede görülüyor. İkti- dar mevkiinde bulunan hükümet te iş yapmak için para bulamı- yacağından kendi kendine çekilir. Fakat Cenevre halkı, devletin millete ve — milletin de — devlete karşı olan vazifelerini iyi bildik- leri için bu manevranın mahiye- tini anlamış ve sosyalist teklifinin makul olmadığını görerek red- | detmiştir. Yani Cenevreliler, bu kararlarile vergi vermekten kur- tulmak istemediklerini resmen ve alenen bildirmiş oluyorlar. Mesele şudur: Cenevre kanı- nunun - sosyalist fırkası, elyevm Be iklidar mevkünde bulunan hükü- Si a REra BĞ d e L GÖS Do d aÜ | hocalık etmişlerdir. SÖON ros*m Mey? TARİHİ MUSAHABE Gamsız Hasan, Küçücük Bir Filika İle Korkunç Maceraların Peşinde Koşt uİ Fakat Koca Harp Gemisini Tepeleyıp Mahvetti Türk — neslinin — yetiştiri kahramanlar arasında - öylelerini tanıyoruz ki bunlar, şöhret de- nilen ihtiras perisini secdeye vardırmışlar, cür'et ve cesarete Türk deniz- cilik tarihine dolgun bir şehamet faslı hediye eden “Gamsız Ha- san,, bu binbir. kahramamıı en | namlısıdır. Gamsız Hazan, sadece 1 köyde doğup şehirde parlayan bir yıldız değil, fakat mühakkak ki denizcilik — tarihimizin şeref .sayfaları arasında bugün dimdik abi- | ve dipdiri duran bir zafer desidir. Gamsız Hasan Türk bah- riyesine senelerce evvel çok acemi bir nefer olarak girdi, yıllarca denizde düşmanla didin- di, bütün tehlikelere, hatfa Az- raile boöyün eğdirdikten sonra erkân sınıfının en yüksek - rütbe- sine kadar yükseldi. Şu satır- larda Gamsızın pek uzün mace- raşından kısa bir faslı beraberce okuyalım: Gamsz Hasan bundan tam 128 sere evvel Trabzon vilâye- tinin küçük bir köyünde doğ- muştur. Babası, büyük babası ve hiç Şşüphe etmeyelim ki silsilesi denizci olan küçük Hasan köyün kıyılarında şır, sevişirdi. Seneler böylece ge- | lip geçti ve Hasan iri bir deli- kanlı oldu. Artık babasının kü- çük gemisile yakın limanlara gidip geliyor, odun ve erzak getirip götürüyordu. Hasan de- nizi, denizin biç eksik olmıyan kabarık dalgalarını çok - sevdi. Bu deniz sevgisi köyün taze de- Tlikanlısını öyle sardı ve öyle sarmaladı ki Hasam sağlam ka- meti devirmek istemektedir. Bu- nun için bir çare düşünmüştür. Halkı, vergileri kaldırmıya davet etmek ve bunun için reyine mü- racaat eylemek. İsviçrede bir kanun yapmak için ârayı umumiyeye müracaat edilir. Eğer halkın ekseriyeti ya- pilan teklifin lehinde bulunursa bu karar kanun hükmünü alır. Cenevre — sosyalistleri de düşün- müşlerdir. ki dünyanın — hiçbir halki vergiden kurtulmak isteme- mezlik — yapamaz. Binaenaleyh böyle bir teklif yaparlarsa halk yedi | Karadenizin | sert dalgalarile hergün kucakla- | | İ rarını — verdi: olacak, hem de bahriyeye gire- cekti. * Günün birinde köyün yetişkin körpe kızları arasında endişeli ve korkulu fısıltılar başladı. Bütün genç kızlar biribirlerine, cevabı verilemiyen bir sual soruyorlardı. Hakları vardı. Çünkü çok beğen- dikleri ve çok sevdikleri Hasan kaç gündür ortada yoktu. Üç gündenberi Hasanı gören olma- mıştı. Bütün. köy kalkı köyün mer'asını ve ormanını allak bullak ettiler, aradılar, taradılar, Fakat Hasanın kendisini değil, gölgesini bile bulamadılar. Zavallı Hasan- cık.. Belki de azgın bir dalga ile bir daha dönmemek Üüzere kw- caklaşmış ve belki de bir cana- varın azı dişlerine yem olmuştu. Bu korkunç hüküm tamam bir sene bütün köy halkının- beynini tırmaladı. Fakat bir sene gonra öğrenildi ki Hasan bir yaz akşamı kimseye görünmeden köyden ay- rılmış ve İstanbula varıp bahriye- ye gönüllü yazılmıştı. * Hasan bahriyede temiz, ita- atli ve uysal bir neferlik devresi geçiriyordu. Enk üçük zabitinden kaptan paşasına kadar Hasanı herkes tanıyor ve herkes geyi- yordu. Tarihin 1834 üncü sene- sinde bir padişah öldü ve yerine başka bir padişah çıktı. Yeni Padişah Abdülmecit tahta çıkın- ca Tersanede kızıl kıyamet koptu, | Zamanın Kaptan paşası olan Ah- met Fevzi Peşa bütün gemilerin kumandanlarını kandırdı. ve do- nanmayı Akdenize çıkardı. Ahmet Fevzi Paşa yeni hünkârı beğen- memişti. Belki de başına gelecek bir felâketten kurtulmak için de- nanmayı Mısir. solarına sürükledi ve gemileri İskenderiyede demir- ledi. Artık Türk donanması İs- tanbulun hükmünden çıkmış, Mı- sır sularında Mehmet Ali Paşaya teslim edilmişti. Gemi - süvarileri bu ihaneti çok geç anlıyabildiler. Bulutlu bir sonbahar gecesi bütün süvariler bir tek filikaya atladılar ve İstanbul yoluna — düzüldüler. Ertesi gün iş anlaşıldı, fakat va- kendi teklifleri lehine rey verir. İ tana dönen süvarileri yakalamak Gamsız. Hasan küçücük topunu güldür güldür öt- türüyordu Mııllııkı denizci I mümkün olamadı. Süvarilerin bu gayreti neferleri de cesarete ge- tirmişti. İskenderiye — sularında yatan gemilerin birinde küçük bir vazi- fenin emektarı olan Hasan da kararını vermişti: Buradan kaça- cak ve herşeye rağmen İstanbula yaracaktı. * Havanın koyu bulutlu, denizin sört dalgalı bir gecesinde Hasa- nın gemisinin sancak tarafında esrarengiz bir hareketin gölgeleri seziliyordu. Hasan çevik hareket- lerle iri bir sandalı denize indirdi. Biraz sonra kendisi de bir ipten syrılarak sandala süzüldü. Hasan, sandalın içine pusula, tüfek, su, erzak gibi şeyleri doldurmayı unultmamış, fakat bütün bunlar- dan başka küçük bir topu da gemiden söküp geniş sandalın baş tarafına perçinlemişti. Cılız tekne bu gayretle küçük bir harp gemisi heybetine bürln-- | müştü. Hava köyü bulutlu, deniz sert — | dalgali demiştik. Hasan ne gök kubbesinin karanlığına, ne de ayaklarının altındaki — denizin S flea ci _&: Z hırçınlığına ehemmiyet vermiyor- du. Gözünü pusuladan ayırmıyor | | ve dalgaların üzerinden hoplıya | hoplıya vatan sularının istikame- Gündüzler tini — çiziyordu. ve geceler geçti. . Tehlikeler teker | teker atladı. Hasanın küçük gemisi hiç sürçmeden yol alıyor ve Hasanı vatana ulaştırıyordu. Fakat bu gece... İşte o yece Hasanın küçük harp — gemisi, enginde yürüyen bir Mısır gemisi tarafından — sezilmişti. Bu gemi hiç — şüphelenmiyelim ki Hasanı yakalamak — için İskenderiyeden denize açılan bir Mısır karakolu idi. Fakat Hasan bu canlı tehli- keye rağmen hiç irgilmedi. Derhal pusulayı ve dümeni bırakıp küçük topun başına yerleşti. Karanlık- Uları delan keskin bakışlı gözle- rile aradaki istikameti ölçtü ve biricik topunu gümletmiye başla- dı. Hasan, topçuluktaki meharetini okadar güzel — kullanıyordu ki küçük topun mermileri otuzbeş- liklerin — tesirile güörüldüyor ve hepsi de teker teker hedefe Kari Mektupları IC umİıurıyetl'ı Yıldönümü 29 teşrinievvel... Ne bahtlı çuculılırı_ı ki bir daha bugünü gördük!. Coşan hislerimizi, şahla- nan — varlıklarımızı — salverelim... Onlar da bu büyük günün önün- | de diz çöksünler: | Kardeşlerim, — bugün, — eşsiz mucizelerin, en isabetli yürüyüş- | lerin neticesinde kazanılan büyük | varlığın onuncu yıldönümündeyiz. | Bugün, tarihin henüz - uyuduğu | günlerde bile büyük medeniyet- | ler kuran irkin, ruhunda en asil faziletlerin gururunu duyan bir | milletin. ölüme mahküm edildiği | günün ferdasında, haykırdığı şab- landığı ve hükmettiği günün hu- zurundayız. Bugün, bütün varlık> Tarımızı onun koştuğu yolda ve istediği anda sarfetmiye andiçti- gimiz hayalımız Cümhuriyetimizin en büyük bayramındayız. Genç kardeşlerim: Göğsünüzü kabartınız!... Onda Himalayanın azametli kıvrımlarını; bileklerinizi sıkınız... Onlar da Altay memba- larının verdiği kuvveti ve kudreti göreceksiniz.. Bu büyük bayramın sevincile çırpınan kardeşlerim: Bugün, ye- rinde sığmıyan ruhunuzu salıve- riniz.. Milli hisleriniz, milli guüru- runuz kabarsın kabarsın, ta ebe- diliklere ulaşan Türklük gururu- nun mübitine yanaşsın.. Ve siz de | oradan irsi büyüklükleri görünüz! | Hergün daha Ffazla bir kutsiyet | ve hararetle ruhumuzda duydir ğgümuüz bugünün ve bugünü do- ğuran kahramanları candan se- Tâmlıyalım. Mehmet İhsan Bostancıda arkasında Hamlde hanıma: İlânınız ücrete tâbidir efendim. * Arnavutluk hakkında mektüp yar | zan zate. — Kıral Zogo — Fevkalâde Mahkemenin verdiği idam karar- larını müebbet küreğe tahvil ! etmiştlir. islasyon | eee çarpıyordu. Bu - küçük — gemi, azgın deniz üstünde tamam beş saat süren bir ölüm mücadele- sinden sonra zaferi kucaklamıştı. Hasan, — karşısındaki — ejderhayı perişan etmiş, bacasını, dümenini, davlumbazlarını, çarklarını para- lamıştı. Artık Misir karakol ge- misinde Hasanın Üzerine yürüye- cek hal değil, Fakat kaçacak I mecal bile kalmamıştı. Hasanın | toplu sandalını yola getiremiyen koca vapur için İskenderiye yo- lunu tutmaktan başka çare yok- tu. Hasan bu koca gürültüyü yenip tepeledikten sonra sandalını Kıbrısa doğru — yollandırdı - ve adaya selâmetle vardı. Kıbrısta yorgunluğunu bile almadan İs- tanbula giden Hasan, kahraman- lığının — mükâfatın) — neferlikten zabitliğe yükselmek suretile gör- dü. İşte Koca Hasana “Gamsız,, “Tekabını zabit arkadaşları ogün vermişlerdi. — N. E. j Cevaplarımız : ı t