Ti Si | | ı Memleket Manzaraları l Vapurlarda Tahtakurusu Mürefte (Hususi) — Şimdiye kadar Marmara Denizini yalnız karşıdan görenler Asya kıt'asile Avrupa kıt'asını ayıran bu küçük fakat bırçın deniz üzerinde seya- hat etmeden şairane manzara ve hususiyetlerine vâkıf olamazlar. İşte ben bir gecelik gibi kısa bir vapur yolculuğunda Marmaranın güzel manzaralarını seyrettim ve hirçınlıklarına — tesadüf — ettim. Haftada iki defa çarşamba ve cumartesi günleri Tekirdağ - Ka- rabiga hattına Tophane rıhtımın- dan haraket eden ( Bandırma ) vapuruna geçen çarşamba günü saat altıda binerek seyahate baş- ladım. Vapur rıhtımdan ayrıldık- tan sonra geminin güvertesinde İstanbul sislere karışıp gözden kayboluncaya kadar kaldım. Em- gin ufuklara doğru yol alan ge- minin rüzgârh güvertesinde fazla kalmıyarak alt güverteye indim. Yüzlerce yolcunun serildiği geniş ve mahfuz güvertede bir yere rek yolcuların — vaziyet le, hallerile alâkadar oldum. Bir köşede beş altı gencin teşkil ettiği grup pek şen ve şetaretli görünüyor. Yere yaydıkları gaze- teler üzerinde çeşit çeşit mezeler ve rakılar bunların meşesine bir kat daha canlılık ilâve ediyordu. İçlerinden birisi de.yalnız gramo- | fonun — plâklarım — değiştirmekle meşgul oluyordu. Bu insan kala- balığı içinde fazla kalmıyarak kamarama çıktım ve uyukuya daldım. Uyukumun içinde bara- retli bir kaşınma ile gözlerimi açtım. Aman Allahım sanki bü- tün tahtakurular ve pireler bu akşam bana hücum etmiş! Der- bal elektriği yaktım. Yatağa, çarşaflara göz gezdirince hayret- ler içinde kaldım. Yüzlerce tah- takurusu beyaz çarşaflar üzerinde geziyor, bazısı doymuş, tulum gibi şişmiş artık yuvasına dönü- yor. Bazısı ise zayıflıktan yürü- meğe mecali yok. Ağır ağır ziya- fete geliyor: Anlaşılan bu akşam Seyrisefain İdaresi, vapurlarındaki tahtakurularına ziyafet çekiyor. Serkamorotu çağırarak davetlile- ri gösterdim. — Aman beyim şimdi filit yaparız. Bir şey kalmaz, dedi. — Evvelden aklınız nerede idi, bundan sonra filit yapılıp ta koku içinde uyku olur mu? De- dim. Kalktım, salona geçerek bir kanape Üzerinde şekerleme- lerle sabahı zor ettim, artık sa- bah olmuş vapur Tekirdağ iske- sine yanaşmıştı. — Talât Behçet Elâzizde Okumaî( İhtiyacı Günden Güne Artıyor Elâziz ( Hususi) — Vilâyeti- mize haftada üç defa Ankara İstanbul postası gelmektedir. Posta buraya 60 kilometre mesafede — Herdi istasiyonuna kadar lrenle, ve Herdiden de Elâzize otomobille gelmektedir. Posta teslim alındıktan sonra hemen açılır, mektuplar ve gaze- teler birkaç saat içinde sahiple- rine dağıtılır. Posta idaresinin bu hususta gösterdiği faaliyet gidden şayanı takdirdir. Burada halk, gazeteleri büyük bir merakla takip ediyor. Gazete paketleri — açılır. açılmaz bütün balk gazete bayilerinin dükkâm- larına dolüyor - ve — gazeteleri kapış yorlar. — ff A TT Merzifonun Şarapları Bu Güzel Kasabada Türkiyenin En Merzifon (Hu- susi)— Merzifon | geniş bir yaylâ | Üzerinde uzanan sevimli ve İâtif manazaralı — bir ziraat — şehridir. Kasabada iş ha- yatı çok yüksek- tir. Bilhassa mensucat sana- yü hergün biraz daha tekemmül etmekte ve ka- dınları çok çalışmaktadır. Kasa- bamızda okuyup yazmak bilmiyen bir tek Türk kadını yoktur. Ka- dınlarımız yeniliğe çok mütemayil ve açık fikirlidirler, Burada Ame- rikan kolleji hariç, dört ilk, bir orta mektep vardır. İlkmektep- lerden üçü tam teşkilâtlı, biri dört sınıflıdır. Çok faal ve çok Malaty_ada Kuraklık Tesirleri Malatya ( Hususi ) — Burada şayanı dikkat bir kuraklık var- dır ve bu kuraklığın acı tesirleri görülmektedir. Hayvanlara yiye- cek bulamamak yüzünden . bir beygir bir buçuk liraya, merkep bir liraya, keçi bir Hiraya, inek on liraya satılmaktadır. Bir okka yeşil ot yüz para, yirmi okka saman yarım lira veya yetmiş beş kuruştur. Buna rağmen meyva çok ucuzdur. ve makliye parasından daha aşağı bir fiatle satmak zarureti hâsıl olmaktadır. Şu iki zıt vaziyet köylüyü çok müşkül bir vaziyete sokmuş- tur. Maamafih Ziraat Bankası borç hususunda köylüye müsait davrandığı için kuraklık sıkıntısı nisbeten hafiflemektedir. Fakat murabahacılar çok insafsız dav- ranmaktadırlar. — İhsan İki Şerir Hapishaneden Kaçtılar, Fakat Yine Yakalandılar Alâiye, (Hususi) — Bir cina- yetten onar seneye mahküm iken hapishanede nöbetçi jandarmaya taarruz edip kaçan ve bir sene- denberi dağlarda dolaşan Yusuf | isimli iki şerir, şiddetli bir” mü- sademe neticesinde yakalanmış- lardır. Bu hapishane kaçakların dan Büyük Yusuf müsademe ne- ticesinde sağ kolundan yaralan- mıştir. Her iki Yusuf hapis- haneye teslim edilmişlerdir. M. Asım özlü bir maarif hayalı vardır. Kaza Kaymakamı İbrahim Rüştü Bey, cidden faal, ayni zamanda maarifperver bir idare adamıdır. Mekteplerle ve halkın işlerile yakından alâkadardır. Yalnız be- lediyemiz biraz fakir ve bu yüz- den bir parça geridir. Bununla beraber son zamanlarda yokluk- Beyı;-azaı;ı Köylerinde Sıhhat Teşkilâtı Yapıldı Güzel Merziton şehrinin umum! manzarası Nefis Şarapları İstihsal Edilivor an varlık yarate mıya karar ver- miş ve bilhassa su yollarının 18- Tâhı için azami faaliyet göster- leri kapatılmıştır. Kasaba halki umumiyetle x- raat ve cılıkla meşguldür. Şaraplarımız bugünkü Türkiye şarap piyasasına rekabet edecek derecede yüksektir. 14 derecelik şaraplarımız süzüldükten — sonra renk ve koku İtibarile emsalsiz bir nefaset Aarzeder. Hulâsa: Kuvvetle iddia edebilirim ki Merzifon çok yüksek bir istikbale namzettir. — Çağatay Boypazarında dispanser binası Beypazarı, (Hususi) — Burada hararetli bir imar faaliyeti göze çarpmaktadır. Kaymakam Erip Bey şayanı takdir bir gayret sar- federek köyleri merkeze bağlır yan yolları yeniden inşa ettirmiş- tir. Bu suretle Bolu - Ankara yolu kısalmıştır. Bundan başka kasabada bir de İsmet Paşa Parkı “Wyı ( Hususi ) — İdarel Hususiye tarafından vücuda geti- rilen park ( İsmet Paşa Parkı ) namile tevsim edilmiştir. Bir Adliye Tayini Malatya ( Hususi ) — Vilâı timiz Müddeiumumisi Fazıl y Ağır Ceza Riyasetine tayin edil- miş, yerine Ankara Müddeiumum! Muavini Rahmi Bey gelmiştir. Amasya Maarif Müdürü Amasya, (Hususi) — Merhum Maarif Müdürü Murtaza Beyin yerine henüz bir kimse gelme- miştir. Yalnız son zamanlarda orum Maarif Müdürü Şefik yin tayin edileceği kuvvetle söylenmektedir. dispanser açılmıştır.. Kaymakam Bey şimdi her köyde bir sıhiyye şubesi tesis etmektedir. Köy sıhhat evlerinde çalışacak gençle- re kasaba hükümet — doktoru hergün ders vermektedir. Köy sıhhat evleri diğer kasabalarımız için çok hayırlı ve faydalı birer nümüne olacaktır. —F.C. Gaziantepte Genç Kızlar Güzel Bir Sergi Tertip Ettiler ' Gazlantep, (Hususi) — Şehri- mizde senelerdenberi çalışan asri bir biçki yurdu var. Memleketin en derin ihtiyaçlarına cevap ve- ren bu müessesenin senelik ser- gisi, son günlerde Valimiz Akif Bey tarafından birçok askeri ve mülki erkânın huzurile açıldı. Sergi cidden şayanı takdir bir derecede güzeldir ve her geçen yıl bize, bu müessesedeki faali- yetin tekâmül derecesini bariz bir şekilde göstermektedir. Bu sergi, birinci devreyi teşkil eden on iki hanımın on aylık mesailerinin neticesidir. — A.S. : T;ı;îuhvvel 1 Karüi Beğenmiyen Kitap Nurullah Ata Her yazı, okunsun diye yaze hırş; yazanın okuyanlara, hiç ol- mazsa onlar arasından birkaçına bir. mektubudur. Fakat bu bir- kaç kişi, şu veya bu kimseler değil, yazanın belki hiç tanıma- dığı insanlar arasında onun söz- lerini anlıyacak, çonun düşünü- Şünü, duyuşunu kendilerinc uy- gun bulacak olanlardır. Kendi- sini yazıya bağlamış olan adam, sözünü — dinliyecek, — sözünden birşey öğrenecek, sözünde ken- dilerini bulacak, yani bir parça da olsa kendisine benziyen veya binziyebilecek insanlar arıyan bir adam demektir. Ohâlde her mu- harrir, her şair, yazısının müm- kün olduğu kadar çok kimse tarafından görülmesini, herkesin gözü önüne konmasını istemiye mecburdur. “ Ben yalnız birkaç kişi için yazıyorum; yazdığımın her ele düşmesini istemem! ,, diyen muharrir, Üstüne aldığı işe, kendi düşünüşüne, duyuşu- na hiyanet ediyor demektir. Rağbet görmiye, çok kimse tarafından tanılıp okunmıya kıy- met veriyorum — zannedilmesin. Okuyanların çoğunun fena yazı- ları sevdiğini, hattâ yanlız onları okuduğunu biliyorum. Fakat iyi yazan bu bali kabul etmemelidir, onun tashihine çalışmalıdır. Çok defa tekrar ettim: iktısatta fena püra iyi parayı kovduğu yibi edebiyatta da fena yazı, iyisini kaçırır. Fakat iyi yanı dayan- mağa — uğraşmalıdır. — Goethe: “ Güzeli pek az kimse anlar ,, dermiş; — fakat — bu, yine her- kese hitap — etmesine — mâ- ni olmadı. Bütün büyük mu- harrirler, herkese hitap etmiştir; onları ancak anlıyanlar dinlemiş- tir. Bugün Avrupada, bilhassa Fransada bazı muharrirler, ancak bazı kimselerin anlıyabileceği bir dille yazdıkları kitapları pek az miktarda bastırıp her nüshasını bir fiatle — sattıriyorlar. Bazıları bunu sırf kâr kaygusile apıyor; fakat bir kısmı da eser- rerinin. kendileri ile karşı karşıs ya gelmiye lâyık olmıyanların eline düşmesinden korkuyor. Bu büyüklerde bulunmaz; kü- =rln.’ kendilerini anlamıyan küçüklerin harcıdır. Cezalarını görüyorlar: - kitaplarını, kendile- rini anlıyacak olanlar değil, mo- daya kapılanlar, tasalluf denilen şeytana ruhlarını satmış olanlar kapışıyor. Ahmet Kutsi'yi tanırım, seve- rim; bazı mecmualarda çıkan veya kendi ağzından dinlediğim manzumeleri, bugün o yaşta bu- lunanların — yazdıkları — arasın- da oldukça - iyilerindendir. Bir Nâzım — Hikmet, bir - Necip Necip Fazıl değerinde değildir; fakat onlarla Ahmet Kutsi'nin arasında — çok şairimiz yoktur. Hissi, tatlı, şu şıir*'e devilen cinsten manzumeler yazar. “ Şi- irler , isminde bir kitap çıkar- mış, bundan ancak yüz tane kadar bastırmış ve herbirine 150 kuruş fiat koymuş (30 veya 40 sayfalık — bir — kitapl ). Bu Küzumsuz — bir gürürdur, kitabı ben —görmedim, — onun - için değeri hakkında bir şey söyliye- mem. Fakat kitabı daha kapa- ğında nahvetle kirlenmiştir, iyi olduğunu sanmıyorum.