Pangaltıda Herkese Saldıran, Birkaç. Kişiyi Öldüren Katil Kimdi? Fehim Paşa, Meziyetlerine—Bîıiâe;ı Yaver Olmuştu! Muharrirl XW Her Hakkı Mahfuzdur —124- Kapısının önünde süt alan ihtiyar bir kadın, bir sebzeci, bir Ermeni köşe sarrafı, Fransız bir komisyoncu ile refiki Musevi bir tüccar, tünel — direktorunun muavini ile madaması, ve sai- reden mürekkep | kişi, on on beş dakika zarfında, | © hain bıçakla vurulmuş yerlere serilmiş, hatta bazıları da kaldı- rımlar üzerinde çırpına çırpına | can vermişti. Katil, Nişantaşında bulduğu bir boş arabaya atladır — Çabuk.. Yıldıza çek. Diye bağırdı. Arabacı, heye- can içinde bulunan ve gözlerin- den alevler fışkıran bu adama baktı. Ve sonra omuzlarını ka- sarak kırbacını şaklattı... Araba Yıldıza yakın bir yerde durdüu. Arabadan atlıyan genç, arabacıya bir mecidiye uzattıktan sonra karanlıklar içinde kayboldu. Bu büyük cinayet, beş on dakika zarfında Beyoğlunun her tarafında duyuldu. Her taraf altüst oldu. Zabıta memurları, — paçaları — sıvayarak tahkikata koyuldu. Carih ve ka- tilin geçtiği yol üzerinde kaba bir asker kundurası bulundu. Bu kundura Yıldızdaki askert kun- dura imalâthanesinin hususi mar- kasını taşıyordu. Bu kunduranın bulunması, derhal zabıtanın faa- liyetini durdurdu. Beyoğlu Muta- sarrıflığı tarafından hâdisenin ne suretle cereyan eltiğini, hâdise kahramanının hangi istikamete firar eylediğini havi bir jurnal yazılarak o kundura ile beraber derhal ( Mabeyni humayun ) a takdim olundu. Ayni zamanda, gece olmasına rağmen sefaret- hanelerden gelen şikâyetnameler de bir hayli yeküna baliğ oldu. Abdülhamit, fena halde telâş etti. — Failin behemehal bulun- ması için Sadarete, Zaptiye Nezaretine, Saraskere — şiddetli emirler gönderdi. Bütün İstan- bulun resmi ve husust zabıta kuvveti seferber - edildi. Hum- malı bir faaliyete geçildi. Ertesi gün, Harbiye ile Nişantaşı ara- sında boş bir arsanım derince bir çukurunda oşluktan sızmış genç bir bahriye askeri ele ge- çirildi. Bu neferin belinde kanlı bir. bıçak vardı. Asker derhal Beyoğlu —Mutasarrıflığına — götü- rüldü. Amonyak ve saire kok- Tatılarak aklı başına getirildi ve sorguya çekildi. Mustafa ismindeki bu genç asker, şu ifadeyi verdi: — Dün Kasımpaşadan çıktım, Yenişehirdeki Katinanın umum- hanesine geldim. Oradaki sevgi- lim Eleni ile bir hayli rakı içtim. Eleniyi dost tutmak istiyordum. Fakat Eleni bana yüz - vermiyor, (d senin ağzın süt kokuyor, M ee ne zaman birkaç kişiyi bıçaklar ve nam kazanırsan, o zaman senin dostun olurum ) diyordu. Ben de bunu yapmıya karar ver- dim. O hisle umumhaneden fır- ladım. Alt tarafını bilmiyorum... Diyerek bütün bu muazzam cinayetin mes'uliyetini! omuzlarına yüklendi. Zâhirt hal de bu ifade- | yi teyit ediyordu... Eh işte niha- lam on üç Ka katil bulunmuştu. Artık ecne- bilerin de bir şey demeye hakları yoktu. Mustafa,derhal mahkemeye verildi. Sür'atle muhakemesi icra ve idamına hükmedildi. Fakat, (iradei — merahimâdei cenabı hilâfetpenahi) üzerine idam ceza- sı müebbet küreğe — tehdil ve mahrem bir emirle de Mustafaya (kaydı hayat şartile, üç yüz kı- ruş) maaş tahsis olundu. Çünkü Abdülhamit, Mustafanın tamamen masum olduğunu ve Beyoğlunu altüst eden bu hâdisenin hakiki failinin kim olduğunu biliyordu. Hâdise gecesi, tabıta memur- ları, Şişli, Pangaltı, Nişantaşı ve civarını altüst ederken, osvapçı- başı İsmet Bey, eli ayağı titriye- yerek — Abdülhamidin huzuruna zekaiz — Efendim, bizim Fehimin yaptıklarından haberiniz var mı?, Mevsimin büvük filimleri başlıyor: DEMİR KAFES LADIES ti g BiC HOUSE & Bu Çarşamba MELEK Sinemasında Mümessili iva Sidney ve RAŞİT RIZA Tiyatrosu artistlerinden YAŞAR ve KEMAL Beyler ile Manon. Bükreş — (394 metre) 20 « çekilen papasların çablarır İ4 opera, RBe'grat — (490 metro) 2U W gramer o konşer, — 22,03 at temsiti, ma konseri, - (44L metre) 21,45 Lâle çocuğu ki öperet, Prağ — (488 metre) 20 den itiharen Brüno veri olan konsorin nakli. Viyana kanı ismineki berleri, gramofon. ü Varşova — ( 141L n konseri, 21,50 muazhab: Berlin —( 1633 metre ) 20 Âlman karakteri mevzuu etraftada bir konfe- ratı, Si Viyana kanr ismindeki operot. 91 balk | | î Diye söze başlıyarak vak'ayı olduğu gibi anlatmıştı.. Güya, o esnada Avrupa gazetelerinin Abdülhamit hakkındaki neşriya- tından ve İstanbulda Avrupalılar tarafından bir suikast yapılaca- ğına dair intişar eden rivayetler- den müteessir olan Fehim, frenk- lere bir-dehşet vermek, suikast müteşebbislerinin cür'etlerine bü- yük bir darbe indirmek - için ortalığa dehşel vermek istemiş... Bu hâdise üzerine tam yedi ay Fehim Paşa babasının evinden dışarı Sekizinci bidayetinde gazetelerin ( Tevci- hat ) sütununda şu resmi görünüyordu: çıkmadı. ayın kısa tebliği ( Birinci fırkaya mensup birinci | nişancı alayının birinci taburunda misafir yüzbaşı Fehim Efendinin bir derece terfi ile yaveranı hazreti — şehriyart silki celiline ithali... ) O günden itibaren Fehim Paşa da Abdülhamidin hususi bendegânı meyanına dahil olu- yördü. (CArkası var) a— -— ŞIK SİREMADA Talebi umuml üzerine ve İstan bul'da gon defa olarak halkım pek ziyade beğendiği filim KÜÇÜK DAKTİLO MARY OLÜRY taralıdan Bugün herkez ASRİ Sinema idecek ve emsalsiz HAREM ESRARI Tamamen İspanyolca sözlü ve filminde görü dinliyecektir BÖK ÜTÜ Li a ee rase AAA ZY AD : ğ isğA N RADYO Ş YE Di İ Ü AAA A ; (I Eylül Pazar | 12 Eylül Pazartesi İstanbul -- (1200 metre) 13 İtedayii "'""*""— 1200 metra ) 18 Miüşer musikiyo heyeti Makbule Hazım, 10,5 | **f Tanımin ve Hahz Ahmet — Beyin orkestra ve dana havaları, S1 gezmofon | İHtirakile 19,5 orkesira, Saliye Ha- sofon, 20 salon or- 45 garkı küvarteti, 21,15 - ( 420 matre ) 20,80 Milit şarkı'ar, S1 müsikide Venedik, 29 ses konseri, Roma —( Ai molre ) S1 gramofon, 21,20 yeni kitapla> hakktada bir mu- sababe, 21,45 hafif musiki, Prağ — ( 488 metro , 3 orijiual Düo, yolonssl. tre ) 20,55 telif havalar. 0 halk kon- ,B3 şarkı muta- milli yarkıları, 32,530 günün haberleri, soön plAklar, 24 salon orkesteaaj. Varşova -( 1411 metra ) Z1,388 Rad- yo gazetesi, 21 Bohom operası, 23,10 Amerika hakkında bir koaferans, 23,50 dans bhavaları , Berlin — (1635 metse) 21 Hamburg- klen balk konseri, 22,10 yeni y , 28,30 Lâypçıkten naklen neşe veron konser. | taassubuna karşı ' yan Evliya kitabında kendi evli- | Sun'ullah Ef. okumuş. Şeyh Key- Eski İstanb ' Çok Eski Devirlerde İstanbul ı ul Âlimleri Nelere İnanırlardı ? Eskiden Şöhret Kazanmak İçin Keramet Göstermek Lâzımdı -- Eski İstanbulu gözden geçirir- ken o vakitki âlimlerin neler bil- diğini ve nelere inandıklarımı öğ- renmek çok faydalı bir şey olur. Bugün üç asır evvelki İstanbulun bir âlimini tanıtacağız. Şarktan ziyade garpte tanınan ve kucak- lanan, eserleri birçok - Jlisanlara | tercüme edilen meşhur ve kudretli Türk seyyahı Evliya Çelebiden | bahsetmek isteriz, Asıl ismi Kasımpaşalı Devriş Mehmet Ağanın oğlu Mehmet Zılli Eföndi olan Evliya Çelebi, Sultan İbrabim zamanında (Azak) seferine ve kırktan fazla diğer müuharebelere iştirak etmiş, sad- | razam imamlığı ve müezzinliğile Suriye, Krak, Mısır ve Sudanı gezmiş, İrana — gefir — olmuş, Dördüncü Mehmet — zamanın- da — Viyanaya gönderilen sefa- dığını göstermek için seyahatna- mesinden bir bikâyeyi, bazı to- birlerini değişlirerek aynen al- yoruz. Yer, zaman ve isim söy- liyerek anlattığı bu garip hikâye şuduür : “ Hacı Nâsır adlı bir dalgıç dostumuz vardı. O zat anlattı. Diyor ki: Bir kere (Habeş Harko- vası) önünde Mustarlı Mustlafa Paşanın fermanile inci çıkart- mak için denize daldım, bıça- ğım da elimde idi. Ejder gibi bir timsah gelerek aman verme- den beni yuttu. Karanlık bir buz deryasına düştüm. Amma Alla- bin inayetile hiç korkmadım ve bunalmadım. Orada nefes alıp verdim. Fakat vücüdüum soğuğun şiddetinden erimiyo başladı. Hakikaten derya mahlüklarının vücutları soğuk oluyor. Nihayet bu balığın karnında mahvolaca- ret — heyetile Avusturya, Ma- | ğimi - anladım. Evvelâ — mak'at çaristan, Almanya, Felemenk, | kaynaklarım ve kaba oyluklari- sveç, Lehistan, Rusya, Kırım, | mın — derileri soyulmıya başladı. Dağıstan ve Çerkezistanı bütün Anadolu ve Rumeliyi dolaşmış, gördüklerini, duyduklarıni tamam üç asır evvel (10) ciltlik bir eser- le tespit etmiştir. Evliya Çelebi Dördüncü Mu- radın has haremine de girmiş ve ölünceye kadar padişaha musa- hiplik yapmıştır. Evliya Çelebi şen, şuh ve bugünkü tabirile Iâik bir edip iken zamanın taatdan korkarak olduğundan başka türlü görün- miye çalışmıştı.. O zaman bir âlim, ağzile kuş bile tutsa mu- bitinin takdirini kazanabilmek ve yaşıyabilmek için mutlaka ( ma- zanna) dan ve keramet göstermiş evliyadan olmak lâzımdı. Yazı- larında ve ilminde keramet kok- mıyan — bir. — âlimin — içtimai bir. muhit yaratmasına — imkân yoktu. Zamanının kara ve kör bazan ( şarabü nâp ) ile bile kafasımı cilâlandı- yalığından da bahsetmiştir. Doğ- duğunda kulağına (küpe ezanını) sudar Mehmet Ef. kendi teberini mini mini evliyaya bediye vermiş ve (bu teberi bu oğlana ihsan eyledim. Zaman fenalığında bir şeyden korkmayıp kumda oyna- sın ayağına çöp batmasın . ) Dogant Dede ağzında çiğnediği bir lokma ekmeği Evliyanın ağ- zına koymuş, (fıkara lokmasile perveriş bulsun ) demiş. Evliya (H. 1051 ) tarihinde Leh seferi- ne iştirak etmiş. Aldığı ganimet- leri bir odaya doldururken te- berini bir kapıya asmış o sırada ken etmişler. Ertesi | sene yine Leh seferine iştirak etmiş ve teberi ayni kapıda ası- h bulmuş. Bu hâdiseyi kitabında kendi- sinin mazannadan olduğuna delil gösteren Evliya Çılııbk ld İstanbul dalgıçlarını yazarken de garip bi'rı'hşlk.:yo anlatıyor. Zamanında Galatada ve Kasımpaşada - (300) dalgıç varmış. Bunların hepsi de Cezayir, İskenderiye Arapları ile Rados yanındaki (Sömbeki) ada- sı ahalisindan ve hepsi de hirls- tiyanmış. —Ağızlarına zeytinyağı alarak denize girerlermiş. Evliya Çelıîıl, Kâtip Çelebi, Kamusçu Asım Ef, gibi türkçeyi öz ve açık dilile yazan bir ediptir. İşte Evliyanın lisanından bir örnek vermek ve Üç asır evvelki İstanbul âlimlerinin nele: İçimden Allaha tevecclih ederek kurtulmamı — yalvardım. — Sonra elimdeki biçağımla timsahın kar- nında yamşak bir yeri yoklayı durürken — timsahın karnı ıöc gürültüsü gibi gürledi. Ben ça- kının sapını sıkı siıki tütuyordum. Kâh başaşağı, kâh yukarı bir zaman gittik. Bir zaman son- ra evvelki gibi balığın karnında rabat etmiye başladım, Fakat canım - sikiliyordüu. Timsahın ci- ğgerleri, bağırsakları hareketten kaldı. Nekadar vakit geçtiğini bilmiyorum. Yalnız içinde bulun- duğum timsahın erimiye başladı- ğını gördüm: Yarabbi bu ne glldir? Diye elimle oyluklarıma yapıştım. Etlerim kopmıya baş- layınca aklım — başıma — geldi. Kemali kuvvetle balığın ağzına doğru varıp hemen dışarıya çık- tım. Fakat çıktığım yer yine muzlim Dört yanımı yoklıtğm. Büyük bir saray divanhanesi gibi vâsi bir mey> dan, Bazı yerinde çiğer, bazı ye- rinde barsak.. yine beni hayret aldı.Hayli bekledim. Misk kokusu gibi bir şey beni helâk ediyor- du. Can korkusile ayakta gezin- miye başladım. Gördüm ki sıyrın- cık yerdir. Bildim ki bu da balık- tır. Hemen aklımı başıma topla- dım, Durduğum yer karındır, in- ce deridir. Ağzından çıkmadan ise bura- yı yarıp çıkayım dedim. Hemen Allaha sığınıp elimdeki bıçak ile balığın aşağı tarafına bir vurdum ki şiddetinden karnı yarılıp der- ya içine düştüm. Yüzerek sahile geldim. Halsiz kumlar üzerinde yatarken gördüm ki balık derya- da minare boyunca sıçrıyarak bur- nunun han kapısı gibi deliklerin- den nehir gibi sular saçarak bir kadirga süratile Mustarih Mustafa Paşa tarafına revan oldu. Oraya vardıkta karaya düşmüş. Ben de kendimi aba ve kaba ile sarma- hyarak bir gemi ile ertesi gün (Harkova) ya, Mustafa Paşanın anına geldim. Başımdan geçeni ziıe ıöyf:diğlııı gibi ona da an- lattım. Yüzülen yerleri gördüler, hayrette kaldılar, ilâç etmiye başladılar. Meğer düştüğüm yerle Mus- tafa Paşanın — yanı birgün bir gece imiş. Sonra Mustafa Paşa cümle askerile sahile varıp balığı karaya çektiler. Beni yutan bu balık imiş. Karnında da benimle beraber yuttuğu timsah çıkınca benim anlattıklarımın doğru o doüğunu gördüler ve bana ihsan ettiler. , — Wf