4 Sayfa — — Söz Aramızda Zayıf Kadın: Buhranın Kadmı!) Bir Fransızlar kadar, İtalyanlar da zeki insanlar olmakla maruftur- lar. Bugünün göğsü yapışmış, zayıf vücutlu kadınına hoş bir isim bulmuşlar: Buhranın Kadım Fakat doğruyu kaydetmiş ol- mak için İtiraf etmelidir ki, zayıf- hbk modası, bugün sıkıntısını çek- tiğimiz buhranla alâkadar de- ğildir. Sadece moda. tacirlerinin bu yüzden para kazanan insan- ların orlaya — çıkardıkları — bir cereyandır. ki, propagandası kur- nazca — yapılarak umumileşmesi temin — edilmiştir. saç modası da a7 zamanda ber- berlere servetler temin etmiştir. Maamafih moda, umumiyetle ilhamını pratik hayattan alır. Bolluk zamanları haricinde en iktısadi, en rahat giyim tarzı ne ise, insanlar ona meyl ederler. Kisa etek cereyanı işte bundan dolayı revaç bulmuştur. Haftada hiç olmazsa bir defa ziyareti külfetini hanımlara yük- lemesine rağmen saçların kesi- mesi de bu yüzden muvafık gö- rülmüştür. Çünkü sabahleyin do- | laşan saçları açmak için uzun boylu uğraşmayı icap ettirmiyor, kolayca temizleniyor, çabuk ku- ruvor. Fakat güzellik meselesinde zayıflık modasını, cansız eşyanın tâbi olageldikleri rağbet kaidesi- ne bağlı görmek doğru değildir. Kadının — zayıflığı — ir defa sıhhat — noktasından - iaydalıdır. Şişman kadının daha ziyade şark memleketlerinde mergup olması- na rağmen, oralarda bile kadın vücudunun İnceldiğini görüyoruz. Bunun sebebi şudur ki, zayıf ka- dın Hhhatçe daha rahattır, baş hastalıklarının daha "az tehdidine maruzdur. Maamafih bütün bu mülâhazaların — baricinde hâkim nokta şudur : Sevilen Güzellik Demek oluyor ki, garplı er- Mekler şimdilik — zayıf — vücutlu İkadından — hoşlanıyorlar. — Sıra şişmana gelince o vakit te ha- nımlar şişmanlamanın yolunu bi- lirler. Fakat bugün için bu mo- daya uymıya kendilerini mecbur | görüyorlar. Çünki sevilmeyi her mahlüktan fazla seveu — kadın, kendisine karşı en fazla alâka celbeden şey ne ise onu yapıyor. Şaşacak ne var: Havvanın kızları değil miyiz? — * * Adanada Bir Hırsız Yaralandığı Halde lîir:r Etti Adı — Evvelki gece saat İiki buçukta “Emirler mahallesinin bekçisi Cebbar Efendisi, debağ zade Ragıp Beyin evinin civarın- da şüpheli bir adam görerek tutmak — istemiş, fakat meçhul adam — kaçmıya — başladığından Cehbar Ef. tabancasını çekerek beş el silâh atmıştır. Yapılan tahkikatta, bulunan pabuçlardan ve nehir kenarında görülen kan lekelerinden bu ada- mın parlak Ali olduğu ve bekçi- nin atlığı kurşunlardan birinin isabet ettiği anlaşılmıştır. Nehirdea yüzerek karşı tarafa geçmiye muvaffak olan bu hırsız poliş memurları tarafından takip edilmekiledir. Nitekim — kısa | berber | Balıkesir (Hu- özel) — Şöhde mirdeki umumi müesseseler ara- | sında, Memleket ılııslancıî. Üze- ehemmi- durulacak bir — mevzudur. Bir — hastanenin bilinmiyen tarafı var mıdir, diye- bilirsiniz. Fakat bizim Balıkesir hastanesi yalnız alelâde bir şifa yurdu olmaktan ibaret — değildir. Burası ayni zamanda tam ma- nasile bir şefkat yurdu ve bir tetkik evidir. Hastaneyi temizlik ve intizam noktasından tetkik ederseniz. hayran ve minnettar kalırsınız. Her yer, her kovuş ve her köşe hakikt manasile ve bir hastaneye yakışacak — derecede temiz ve tozsuzduar. Salhi bir tetkik —bu güzel müessesedeki intizam hava ve manzarasını anlamak ve teslim etmek için kâfidir. Bu müesse- rinde yetle Kayseride Evlenmek Zorlaştı Kayseri (Hususi) — Her mem- leketin ölmiyen ve bitmiyen b <. | âdetlerin başında evlenme mese- | lesi gelir. ayseride her genç istediği zaman evlemiye muvaflak ola- maz, Çünkü başka yerlerde ol- duğu gibi arzu ve tarafeynin mu- yaffakati kâfi değildir. Orta halli bir genç evlenmek için en az iki bin türk lirası hazırlamış olmalıdır. Bu paranın dörtte biri yeme ve içme masrafıdır. Müte- bakisi çeyiz masrafı olur. Evlenecek bir genç evlenmeyi hatırına getirmek için beş yüz lira kıymetinde (Burma) denilen bir olmalıdır. Mütebaki ikinci derecede kalır. İktısadi buhranın tesirlerine rağmen Kayseride evlenme mas- rafları gün geçtikçe artmaktadır. Tabit bunun neticesi olarak ev- lenmeler azalıyor. Bu derdin önü- ne geçmek İâzımdır. — S. A, Geredede Bir Köyde Yangın Çıktı, Üç Ev Yardı Gerede, (Hususi) — Şimdi buralarda harman mevsimidir ve herkes köylerinden uzakta bulu- nan barmanlarda meşguldür. İşte bu cisardaki Samat — köyünde köylülerden birçoğunun harman- da olduğu hediyeler çıkmış ve üç ev yandıktan sonra söndürülmüşlür. X Kazamız dahilinde yeni mahsul idrak edildiği için buğda- âdetleri vardır. Kayseride de bu | nevi altın bileziği tedarik etmiş | bir sırada yangım | SON POSTA mekle — kalmaz, ayni bütün doktorların bir baba şef- katile gösterdikleri muamele ile manen de tedavileri temin edi- lir. Hastane hariciye, zübhre- vi hastalıklar, dahiliye, göz, ku- | lak ve burun hastalıkları kısım- larını htiva etmektedir. Ayrıca mükeminel bir eczanesi, terte- miz ve asri bir ameliyat salonu ve bir de yemekhanesi vardır. Bir de elektrikhanesi mevcuttur. | Bütün bu kısımlar temizlik hu- sede hastalar yalnız tedavi edil- | | timizin susunda canlı birer nümunedir. Balıkesir hastanesinin dahiliye mütehassısı Rall Bey iş başında zamanda | | Şifa Ve Şefkat Yurdu ğBal!kesir Memleket Hastanesi Temizli Ve İntizam Hususunda Bir Nümunedir Şunu da - söyli- yeyim ki hasta- nenin gerek dok- torları, gerekse | diğer hastabakı- cıları ve diğer müs tah demleri birer faaliyet un- surudur. Burada boş durmak yoktur. Herkes günün her sâa- tinde hararetle çalışır - ve bu su- retle — hastalara faydalı olmak için azami emek sar- federler. Mücs- sesenin lâboratuarı — başlıbaşına bir tetkik yuvası hâlindedir. Bu- rada her zaman tahliller ve tet- kikler yapıldığını, karışık tıp mev- mikroskoplar — altında halline çalışıldığını görür ve hiç şüphesiz iftihar duyarsınız. zularının Hastahaneye ümitsiz bir va- ziyette gelen hastalar doktorların bir baba ve hastabakıcı hemşi- relerin bir abla şefkalile tedavi edilerek şükran ve minnet hisle- rile çıkarlar. — Y.Y. Küt;hyşnm Eüzel îerleri Tabiat Bütün Güzellikle- rini Kütahyaya Vermiştir Kütahyanın parkından bir manzara Kütahya ( Hususi ) — Vilâye- hemen her tarafında ninni söyliyerek akıp giden buz gibi sulara tesadüf edersiniz. Bu suların yetiştirdiği ağaçların serin gölgelerinde cuma günleri küme, küme halk yığınlarile — karşılaşır- sınız. Buranın mesireleri, gönül eğlendirerek — gezilecek — yerleri o kadar çoktur ki bir adam her cuma bir yere gitmek şartile ilkbahardan kışa kadar bunları tamamlıyamaz. Şehir dahilinde parkta hattı üstüva gibi sicak- lardan kavrulürken on dakika ilerleyip değirmenlere çıkarsanız serin ve İlâtif bir — rüzgürla e yın kilesi 70 ile 90 ve arpanın kilesi de 50 ile GO kuruş arasın- da satılmaktadır. X4 Belediye kuzu etinin okka- sına 25, sığır etine de on kuruş narh koymuştur.— C. 5. karşılaşırsınız. Biraz daha yük- selecek olursanız. Üşümiye baş- larsınız. — Sanki iklimler - deği- şiyormuş gibi saha ve mevkiler yer yer degişmiye başlar, hiç Ümit etmediğiniz ğr Yerğe tabiat bütün güzelliklerini önünüze ser- per. Oldukça şirin ve güzel olan parkta incesaz çalalıdanberi her- gün çok kalabalık - olmaktadır. Ayrıca bir de Çamlıkahvede de belediye bandosu çalmaktadır. Bunlardan başka bir yazlık sine- ma ile bir tiyatro hali faaliyette- dir. Zengin orman ve madenleri, mümbit ve mahsuldar topraklarile pek çok nüfusu ve fabrika yaşat- mıya elverişli olan memleketimiz biraz bakım ve biraz himmet ihtiyacındadır. Belediye bu hu sustaki — faaliyetini genişletecek olursa şebrimiz namlı ve şanlı bir belde olacaktır ı l İrfan M i Meselesi Nurullah Ata Bu gazetenin bir anketine verdiğim cevaplar üzerine “ Fikri | Avni,, imzalı bir mektup aldım; | adres bildirmiediği İçin husust | bir cevap yazamadım. Fakat Fikri | Avni Beyin sorduğu sualler, umuml | mahiyette olduğu için kendisine | bu sütunda cevap vermeme bir | mâni yoktur. | Diyor ki: “ Ben bir fikir tale- | besiyim. Münevver olmak - isti. yorum. Lâtince — ve yunanice dilimin | bilmiyorum. Yalnız ana | içine karışan — dilleri biliyorum. | Bence bu öz dilimin fikir ve şiir hayatıma inlibak ettiğini gürüyo- ' rum, Fakat lâlince ve yunanice | | | bilmiyenlerin münevver ve müle- fekkir olmıyacaklarını ve bize, yani memlekete bu dilleri bilen- lerin elzem olduğunu ve bunun sebebini bir türlü anlıyamadım.,, Fikri Avni Bey bir talebe olduğunu — söylediği ve benden bir muallim cevabı istediği için | kendisine bazı şeyleri hatır gös | nül düçünmeıâen söyliyeceğim. | “ Yalnız ana dilimin içine karı- dilleri biliyorum , — derken a arapça ve acemceyi bik ü mi söylemek istiyor, anla- ; madım. yle ise o dillere ne dereceye kadar — vâkıf? Yalnız | türkçeye Jlâzım olduğu — iddim edilen derecede ise sayılmaz. | Öyle olduğuna göre cevap veri- yorum: Yalnız kendi dilini bilen adam, dünyanın her yerinde ve bilhassa bizim memleketimizde hiçbir. şey bilmiyor — demektir. Kendi dilini de bilemez; çünkü kendi dilinin hususiyetlerini an- lamak için elinde bir mukayese aleti yok demektir. Edebiyat ve şiir sahasında dahi kıymetli iş görenlerimiz ancak ecnebi dili | bilenlerdendir. | Genç mühatabim arapçayı ve acemceyi, edebiyatlarını anlı» | yacak derecede biliyorsa kendi- sini tebrik ederim; fakat bunlar ancak şark irfanına aşina olması için kâfidir. Halbuki bugün mem- lekette hâkim cereyan garp irfa- nını - istiyor, battâ yalnız ona itibar ediyor. O hâlde arapça ve acemce bilmek hiç şüpbhesiz bir meziyet olmakla beraber bize lâzım olan münevver için esaslı bir bilgi, bir annahtar değildir. Yalnız irfanımı bilenler, garp irfa- nıma nüfuz edemiyor. Bunun aksi doğru değildir; çünkü garbın hakikaten irfan sa- hibi Insanlarının şarkın güzellikerk ni anladığını görüyoruz. Halbuki şark münevverleri garbın ancak ilmine, fennine itibar edebiliyor, bediiyatını sezemiyor. İşte Arap- Jar: Yunanlıların felsefesini, |lizi- gini, tıbbını aldıkları hâlde şa- irlerinden bir şey anlamamışlar. Demek ki garp irfanı, şark irfa- nımı da ihtiva edebiliyor; şark irfanı bu genişlikten —mahrum, O hâlde bugün garbı şarka ter- cih eden cereyan haklıdır. Garp irfanına gitmemiz esas itibarile kabul edilince onun ana eserlerinin, yani Yunan ve Lâtin ilminin, felsefesinin, şii- rinin tetkiki lüzumu, bence, mü- bile edilemez. Müstakil | bir Fransız, bir Alman, bir İngi- liz medeniyeti yoktur; bunların Yunan - Lâtin medeniyeti- nin devamıdır. Menşeleri bilinme- yince kendilerini de hakkile an- lamak kabil değildir.. Bugün memleketimizde Fransız medeni- yeti eserlerini bir Alman, Alman medeniyeti eserlerini bir Fransız kadar anlıyan (bittabi münevver bir Fransız ve münevver bir Al- man kadar) kimse yoktur; çünkü müşterek bilgilerden mahrumuz. Bunu itiraf eden az; çünkü bunu itiraf etmek hakiki bir münevver olmanın zorluğunu kabul etmek demektir; bunu da guürurunuz ve tembelliğimizle telif edemiyoruz.