ç V vayia . ÇA Fakat saat beşte fırka ka- rargâhından gelen bir emirde, W sahilinden yapılacak bir ileri ha» reketi ile garp tarafındaki Türk siperleri zaptedilmedikçe V sahi- Hndeki askerin ilerilemesi imkânı olmadığı bildirildi. ve Kolonel Wolley - Dod de evvelce verdiği emri geri alarak V sahili üzerin- deki kayalıklara hücuma devam edilmesini emretti. Fakat Kolonel Cayley, fenerden gelip kendisile görüşen kapiten Farmardan hakiki #aziyeti öğrenmişti ve | numaralı . istihkâma doğra ilerlemekte idi. he Bu Vaziyeti gemiden seyredenler işin en mühim cihetinin halledil- miş olduğunu ve nihayet Türkle- rin müdafaayı terkedeceklerini zannetmişlerdi. Fakat bu ümitleri boşa çıktı. Hücuma kalkan efrat e gayet sıkı bir ateşe maruz kaldı ve ileriliyemedi. Askerinin ilerlemesine imkân göremiyen Kolonel Cayleyde bu fırsattan bilistifade kazanmış ol- duğu araziyi muhafaza ve müda- faa etmek için lâzımgelen terti- batı aldı. Kolonel Cayley'ın ta- buru gayet dağınık bir balde idiş akşam oluyordu. Türklerin gece vakti mukabil taarruza geçmeleri pek muhte- meldi. Artık V sahilindeki vaziyet ıslah etmek için sabahı bekle- mekten başka çare yoktu. W sahili ve 114 rakımlı tepe cephesinin —iki aksamında saat 11,30 dan sonra hiçbir tebeddül olmadı. O gün öğleden sonra sanki düşmanın bütün mukave- meti kırılmış gibi görünüyordu. Fakat İngiliz kıtaatında da sabah- ki şevk — kalmamıştı. Cephenin bu kısmında adedi (2000)e baliğ olan efrada müthiş bir yorgun- luk, bir bezginlik üştü. Bu bezginliğin ca amili, ihtimal ki setir kıtaatı kumanda- nının karaya çıkar çıkmaz maktul düşmesi idi. V. sahilindeki düş- man mukavemeti ve 138 rakımlı tepenin zaptındaki teahhur ikin- ci hedefe doğru yapılacak ileri a hareketi lııklundııl plânı suya y düşürmüştü. Yeni bir plân ya- pacak bir şef ts kalmamıştı. Bundan maada, harckâtı iakişaf ettirmek için başlıbaşına — emir verecek veyabut tertibat alacak küdrette zabit yoktu. Diğer taraftan bu yeni sistem harp Avustralyalı ve Yeni Zelandalı efrat için yepyeni bir tecrübe idi ve dört hafta nakliye gemi- lerinde adeta mahpus kaldıktan ve sinirleri tamamen bozulduktan b sonra böyle bir melhameye sev- — kedilmişlerdi. Muayyen bir vazi- — fe ile yani evvelce rikzedilen Tabiatinizi üğrenmek — istiyorsanız K fotoğrafınımı S adet küpon ile bir- | likto gönderiniz. Fotoğrafınız sıraya tâbidir. ve İade edilmez Jelin, meslek veya tun'at? Bulunduğu memleket l Fotoğrat — intişae edecek ml ? Fotoğrafın — klişesi BO karuşluk Pluwmn kabilinde gönderilebilir. NAKKALE sahilleri — zaptetmek — vazifesile tavzif edilmiş olan 29uncu fırka bu vazifeyi elinden geldiği kadar ifa etmişti. Bu vazifeyi ifa ettik- ten sonra fırkanın en küçük neferinden en büyük âmirine varıncıya kadar hepsi de yeni yeni emirlere intizar ediyor ve gerek sabahki muvaffakıyeti te- madi ettirmek ve gerekse düş- manla — olan irtibatı muhafaza etmek için kendi başlarına hiç- bir hareket yapamıyorlardı. Ken- Bugün çok mühim yeni bir keşiften bahsedeceğiz. Sanayi ve bilhassa silâh tarihimizi aydınla- tan bu mühim keşif, Türk tarihi- ne bir şeref sahifesi daha ilâve ederken dünya fen âlemini de hayretlere ve tetkiklere sevkede- cektir. Barut gibi topun da ilk mucidi - olan şurlıler. topların tekâmülünü hazırlıyacak birçok muvaffakıyetli tecrübelere giriş- mişlerdir. Beynelmilel silâh tarihi şimdiye kâdar (Şeşhane) denilen altı köşeli topların ancak (1846) senesinden sonra tatbik edildiği- ni biliyordu. Nihayet (1864) te Almanlar tarafından halezuni yivli topların icat edildiği ve yiv yapma şerefinin de bu millete ait olduğu ileri sürülüyordu. Fakat haber aldığı- mıza göre, Askeri Müze Müdü- rü Şükrü Bey, uzun bir tetkik neticesinde toplarda ve tüfenk- lerde ilk yivlerin dört asır evvel Türkler tararfından tatbik edi- diğini keşfetmiş ve iki gün evvel de bu keşfini alâkadar makama bir raporla bildirmiştir. Bu ke- şif, müttehassıs ecnebi âlimleri tarafından — tetkik — edilecektir. Keşif hakkında şu — malümat verilmektedir: Kasımpaşadaki Bahriye Mü- Ecdadımızın Mühmim Bir Keşfi Meydana Çıkarıldı Toplara Yiv Tatbik Etmek Usulünün Şerefi Türklere Aittir GT DG AAA SNB OSE u G Tngiltare Hükümeti tarafından Gazi Hı. ne hediya edilen eserin tereiimcal. 'eneral — Oglande En Küçük Neferden En Büyük Zabite Kadar Hepsini Rehavet Kaplamıştı Türklerin telörgü manlala 3 dilerini derin bir rehavet kap- lamıştı. Kat'i bir muzafferiyet istihsal etmek ellerinde olduğu halde 114 ve 138 rakımlı: tepe- lerin arasında bulunan on iki bölük İngiliz askeri, siperlerden ricate icbar etlikleri ve hakikatte kendilerinin ancak altıda bir miktarında bulunan Türk askeri- nin karşısında hiçbir harakete geçmiye cesaret edemeden tem- bel ve muattal oturuyordu. (Arkamı var) En eski Türk toplarından (bazıları zesinde 25 santim çapında ve on yedi buçuk metre uzunluğun- da iki büyük top vardır. Bunlar- dan birisinin üzerinde ( Yavuz Sultan Selim bin Sultan Beyazıt ) kitabesi bulunuyor. —( 1518 ile 1526 M) senesi arasında Türk topçuları tarafından İstanbul top- hanesinde dökülen bu toplarda, Şükrü Bey, on yedişer adet yiv keşfetmiştir. Bizde ağızrdan dolma toplarda bile çok eskidenberi Şeşhane usulünün tatbik edildiği görülmüştür. Şükrü Bey aymı za- manda Yavuz Selimin Mısırdan aldığı emanetleri İstanbula getiren muafızlarına verdiği, elyevin Mü- zede malıfuz dört adet altın kak- malı ve fildişi dipçikli tüfeklerde de yiv bulunduğunu tespit etmiş- |. tir. Cihan topçuluk tarihi (yiv) in keşfini ancak (80) sene evveline atfetmektedir. Dünya müzelerinin hiç birisinde de daha eski de- virlere ait böyle yivli tüfek ve top tespit edilmiş değildir. Bu itibarla müzelerin kolleksiyonları nadide ve mühim eserler kazan- mış demektir. Şükrü Bey bu toplardaki yivlerin alçıdan kalıp- larını aldırmış ve askeri müzede dünden itibaren halka teşhire başlanmıştır. — HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Yazan: Naci Saduallah Bahsımüşterek Yarışların başlamasına pek az zaman kalmıştı. *Birinci yarışa girecek atlar, üzerlerinde binici- leri, iplerle çevrilmiş geniş bir dairenin içinde numara sırasile dizilmiş, dolaşıyorlardı. Meraklılar bütün anlayış kabiliyetlerini içle- rinde toplamıya çalıştıkları dikkat kesilmiş gözlerini atlar üzerinde ğeıdiriyorlırdı. Gruplarda müna- aşalar oluyor, mütalealar yürü- tülüyor, fikirler dermeyan olunu- yordu. Vehip Naşit için yarış mevsi- mi ticaret ve kâr zamanı demek gibi bir şeydi. Atlardan iyi an- lar, yarış günleri haricinde he- men her sabah erkenden yarış mahalline gelir, elinde kronomet- re, idman yapan atların herbiri- nin süratini ve nefesini ölçer, sıhhatlerini öteden beriden takip eder. Sonra en emin bulduğu atlar üzerinde bahsa iştirak eder ve mutlaka kazanırdı. Bugün her zamandan ziyade kazanmıya ih- tiyacı vardı. Zira — yarışlardan sonra sevgili “ Suzan ,, 1 ile bu- luşacaklardı ve aksi gibi onunla geçen haftadan çizdikleri bugünkü gezinti programının biraz tuzluya oturacak masrafı karşısında ke- sesi hafif geliyordu. Bahsımüşte- rek gişesine yaklaştı. Orası ka- labalıktı ve her kalabalığın lâzımı gayrimufarıkları — olan — itişme, ayağa basma gibi hâller de boldu. Kısa bir mücadeleden — sonra gişenin önüne gelebildi: İki numaralı ata iki gan- yan, iki plâse, beş mumaralı ata dört tane plâse bilet verl Biletlerini aldı, cebine yerleş- tirdi. Tuttuğu atlara olan fazla emniyeti onun heyecanmı azaltı- yordu. Mutmain ve sakin iler- ledi. Birinci yarış başladı. Vehbi Naşidin — birinci gelecek diye tuttuğu atın her zamanki binicisi hasta idi Ona daha acemi ve © atın huylarına —yabancı bir *“çerkes,, vekâlet ediyordu. Çı- kışta atı huylandırdı, at epey geri — kaldı. - Kaybettiği fazla mesafeyi kapatamadı. Kayebetti Diğerine gelince, o da tam ya- rışın sonlarında biçimsiz sallanan bir kıınâındın Ürktü, sürçtü, Kendini - toparlayıncıya Inılı'ı az arkasından yıldırım gibi yeti- şen “ Rüzgür ,, geçti ve birinci eldi. Vehbi Naşit şaşırmıştı. f(ııdı. içinden cokeylere, kötü talie okkalı küfürler — savurdu. Nihayet boynunu mütevekkilâne büktü, —sarsılan- ümidini — ikinci yarışa bağladı. Bütün kaybeden- ler Vehbi Naşidin - duyduklarının aşağı yukarı aynini — hissettiler. Kazananlar, ağızları kulaklarına yararak gişeden kazançlarını alı- yorlardı. * Birinciyi ikinci, ikinciyi bittabi Üçüncü ve üçüncüyü pek tabil değil midir ki dördüncü yarışlar takip etti. Vehbi Naşit hırsından hıncından kuduracaktı; delirecekti. Bu mübalâğa değildi. Zira birinciyi ikinci, ikinciyi üçüncü, ve üçün- cüyü de dördüncü babtsız tesa- düfler, arızalar, umulmaz hatalar takip etmiş, tahminler — bilâfına neticeler biribirini — kovalamıştı. Herkes hayrette idi. Tahminler- de aldananların başında Vehbi Na- şit geliyordu. Hangi ata oynadı ise kaybetmişti. Cebinde iki lira- 81 ve öpnünde bir tek yarış kab- mıştı. O yarışta “Yavuz, muü- hakkak birinci gelecekti. Ta- bi herkes hiç yarış kaybetme- miş olan bu çok meşhur ve yaman ata tutacaklardı. Diğer at- lara tutanlar yok denecek ka- dar az olacağından kazananlara hiç denecek kadar az bir para taksim edilecekti. Artık, bir haf- tadır. geceleri uykularını tatlı tatlı kaçıran bu akşamki gezinti- nin zevkli hulyalarma veda etmek lâzımgeliyordu. Ümitsiz ümitsiz gişeye sokuldu. Filhakika herkes “Yavuz,, u tutoyordu. “Yavuz, un kaybetmiyeceğine o da emindi amma vereceği, getireceği para ziyanının dörtte birini doldura- mıyacaktı. Mecburi o da herkese uydu: — İki ganyan iki numara... Uzatılan biletleri aldı cebine soklu ve yürüdü... * Şimdi son yarış başlamıştı. Yedi at yıldırım gibi fırladılar, Yüz, yüz elli metre sonra yedi atlık gruptan üç at kopmuştu. Üçü başbaşa uçuyor gibi koşu- yorlar; diğerlerile aralarında olan :ı:erâalcyi gittikçe — fazlalaştırıyor- . Dönemeçte Yavuzun cokeyi atını yolun iç tarafına almak istedi. O ande akla gelmez bir kaza oldu. Yavuz binicisini yere düşürmüş ve biraz da durmuştu. Herkes hayrette ke- derde idi. Diğer iki at bütün kuvvetlerile yarışa devam edi- yorlardı. Neticede hiç kimsenin aklına gelmemiş olan bir at “T,, numaralı “Bora,, birinci gelmişti. Vehbi Naşit bunda bile çı bet- mişti. Kalemle onun halini, ıî.ıea ruhiyesini tarif ve tahlile imkân yoktu. Bitmişti. Üstelik şimdi cebinde İstanbula dönecek yol parası bile kalmamıştı. Başıma bu sonuncu derdi de saran son yarışın biletlerini parça parça etmek için cebinden çıkardı. Lâkin!.. Hayret.. Gözlerine inanamıyordu... Dik- katle, iyice bir dada, bir daha baktı. Evet yanılmıyordu. Roman- larda yazıldığı gibi sevinçten ku- lakları uğulduyor, gözleri nadir bulunur. mücevherler gibi parıl- dıyor, kalbi, çatırdıları sayıya gek mez bir süratle ntıyordu. Elindeki iki biletin numaraları iki değil, yedi idi. Evet o iki istemiş, gişe- deki memuür — yanlış — anlamış, ona yedi numaralı — biletleri vermişti. O da bakmadan cebine atı imdi yarışı yedi numara kıl:"ı:ılııqşh. Y:di*nı!mnh ata kimse oynamamıştı. Ümidin fev- kınde, mütevassıt harislerin hırs- larını tahrik edecek kadar fazla bir para veriyordu. Vehbi Naşit ziyanlarını çıkarmakla ümitlerinin fevkinde bir kârla çıkmış; “Suzan,, mma, biraz ev- vel yıkılan hulyalarına kavuş- muştu. n Vehbi Naşit o gündenberi ta- lüne güvenir, yedi ad$dine tapı- nır. Ve kendisine yanlış bilet veren gişe memuru en sevdiği arkadaşıdır. Askere Davet Eminönü Şubesinden: Elinde tam ehliyotnamesi bulunan 316 İlâ 324 (dabil) doğumlu ve bun- larla münmeleye tAbİ kisa — hizmetli A, Piyade, Levazım, Sanayi hatbiye B. Demiryol, Hava, Topçu, Nakli- yo, Suvari, Muhabero, iatihkâm, Me- salıa, Otomobill . ©C. Heğim, Diş hekimi, — Ecrzazı, Baytar, sımıflarına telfrik edilmiş olan- lar 1 Eylül 989 de sevkolunacakların- dan yevmi mezkürda gubeye müra- gaatları ikinel dela ilân olunur.