Ağee a BİZİ (sON Posta DARE EDE NLER.'..' Müthiş Bir Kıtal Başgostermışti - Hâadise Buyudü. Şehır Bombardıman Edılmıye Başlandı; Zırhlılardan Şehre Asker Çıkarıldı Muharriri X4 Her Hakkı Mahfuzdur 71 — Plânın birinci kısmı, muvaffakı- şetle tatbik edildi. Hatta, İskende- — siye limanı önüne gelen İngiliz ve | Fransız filolarından kuvvet alan | Fransız ve İngiliz komiserlerinin ısrarı üzerine (Ârabi paşa) har- biye) — nazırlığından — azledildiği halde, taraftarlarının ve bilhassa | Mısır — askerlerinin — tehdidamiz | bir tavır almasından korkularak Paşa, tekrar harbiye nezaretine — getirildi. Artık, birdenbire harekete ge- — çilecek ve Hıdivin sarayı muhasara —edilerek evvelâ tevkif ve sonra da| bir semti meçhule teb'it edile- cekti.. Fakat.. İskenderiyedeki İngiliz Konsolosu ( Kokson ) un uşağı, bütün bu parlak hayali birdenbire kırıverdi. Bu uşak, Maltızdı. Herkesin fAsabının gergin ve kulağının kirişte olduğu bu günlerde, bir gün bu idam meyhane meyhane dolaşmış, fena halde sarhoş olmuştu. En son defa olarak bir arabaya bindi. Bir maltız tarafından işle- tilen bir meyhaneye gitti. Ara- bacı Araptı. Araba parasını is- temek için meyhaneyö girdi. Fa- kat konsolosun sarhoş uşağı, ara- ba parasını vermedi. Bunun Üze rine ikisi arasında bir kavga başladı. Maltız uşak, hemen bi- çağını çıkardı. Arap arabacının karnına sapladı. Meyhanede bir- kaç Arap vardı. Bu zavallı araba- cmın kanlar içinde yere serildi- gini görür görmez, bu Araplar da sabredemediler; — uşağın Üstüne hücum ettiler. Bu defa da mey- hanede bulunan Maltızlar katilin | etrafını, alarak bir cephe vücude | getirdiler. İ Her iki taraf, bıçak ve taban- | ealarını çıkardı. Kanlı bir müba- reze başladı. Hiç şüphesizdir ki, bu hâdise mürettepti. Onun için bu kanl. mübareze, başladığı yerde kal- madı. Derhal genişledi. Şehrin her tarafına yayıldı. Araya istih- kâmlar meselesi ve saire gibi bir- takım hâdisat ta karıştı.. Derviş Paşa ile Hıdiv Tevfik Paşa, Ka- hireden — süratle — İskenderiyeye gelerek — bu — müthiş — kıtalin önünü —almıya — çalıştılarsa da bunların nüfuz ve müdahalesi hiçbir. işe yaramadı. Fransız ve İngiliz filoları da esasen bu gibi bir hâdiseye intizar ediyorlardı, Bu kıtal derhal ecnebiler aleyhine isyan telâkki edilerek şehir bom- bardıman edilmiye başlandı ve | sonra da asayişi iade behanesile zırhlılardan şehre asker çıkarıldı. Bir iki gün sonra da Ârabi Paşanın karargâhı basıldı, kendisi yaka- landı. O günden itibaren bütün Mısır, İngilizler - tarafından işgali askeri altına alındı. Ne olmuşsa, zavallı Derviş Pıuyı olmuştu. Şimdilik Mısır slmak .vıWı de Mısır Meliki olmak hulyasile Munra giden Derviş Paşa Meliki Mısır unyanını almak ha- yalıle Mısıra gıdcn Dervış Pııı- Yunanistan Muşkul Nasıl Kurtulacak ? _geniş mikyasta Türkiye ihracatı (Baş tarafı T inci sayfada ) büyük bir içtima yapılmıştır. İçtimada müzakere edilen mad- delerin en başında ithalât ve ih- racat ticaretini tanzim ve müm- kün olduğu kadar tevzin etmek maddesi vardır. Bu maksadın temini için dü- şünülen tedbirlerin en mühimleri şunlardır. İthalâtın kanunen tah- didinden sonra, memlekete ithal edilecek emtianın en zaruri olan- larının tesbiti hususunun tacirlerine tevdii, yapılacak ithalâ- tın ancak son üç sene zarfında itha- | lât tacirliğile iştigal etmiş tacirler vasıtasile icrası, bir sene zarfında ithal edilecek emtia miktarının şimdiden tesbiti, kanunun neşri | tarihinde ısmarlanmış - bulunduğu ispat edilecek olan emitanın du- buline müsaade edilmesi ve fakat be emitanın sene zarfında iti takarrü edecek miktarın yekü- Dnundan teazili, bütün bu işlerle uğraşmak üzere tacirlerden mü- rekkep bir ofis teşkili. Takas — meselesine — gelince; köngrenin noktai nazarına göre, Yunanistana mübadele getirtilecek emtia ticareli mun- hasıran- ithalât tacirleri tarafın- dan yapılmalı ve bu işin he- sapları Yunan Bankası tarafından görülmeli, Ayni — zamanda ta- cirlere bu işte ihtiyaç nisbe- tinde kredi temin edilmelidir. İçtimada, — karşılıksız — kâğıt para çıkarmak meselesi de gö- rüşülmüş, fakat bu işin çok za- rarlı olacağı nelicesine varılmıştır. Harici borçlara gelince; kon- gre, drahminin bugünkü kıymetile 15- 20 milyar kadar bir yektn tutan ticari ve kısa vadeli harici baorçların az bir faizle ve uzun vadeli taksitlere raptına hükü- metin delâlet ve teşebbüs etme- sini istemiştir. Fabrikalardan 20-50 - senelik mazisi olanların hükümetçe bazı muafiyetler ve himayelere maz- har olmaları — temennisi — izhar edilmiştir. Yunanistan, ticareti hariciyesi ithalât | suretile | | nn mukadderatı, sarhoş — bir | uşağın bir bıçak darbesile altüst olmuştu. Bu feci akıbetten sonra “mahçup ve- mütcessif bir halde İstanbola avdet eden - Derviş | Paşa, vapurda kamarasına çekil- miş, bu sefer göz! rine sovan | suyu sürmiye — hâcet kalmadan hakiki bir teessürle hüngür hün- gür ağlıyordu. * Derviş Paşa, her ne kadar jurnalcılık yaparak şunun bunun felâketine — sebep olmamışsa da gene bazı dedikodulara — karış- maktan kurtulamamıştır. Derviş Paşa bilhassa, menfaatini halel- dar eden işlere kızar; 6o zaman insaf ve diyanet hislerini unuta- rak işini bozanlara — fena halde çatardı. Nakledeceğimiz şu vak'a Derviş — Paşanın hakiki çehre ve “cephesini göltermek için iyi bir misal teşkil eder. TArkası var Vazıyetten ile alâkadardır. Gerek — ticaret ofisimizin, gerek ihracat tacir- lerimizin bu vaziyetleri büyük bir dikkat ve alâka ile takip ede- L cekleri tahmin olunabilir. — * * ——— | —— RADYO— 26 Temmuz Salı İstanbul — ( 1200 metra ) 18 ( mofon, Hafiz Ahmot Bey hi hin İşti ! haberleri, İle Opora 20 Hafif musahaba; tro ) 20 Mu aralarında don plâkları. 560 metre) 20 Çigan 91 konser. eç 1418 metra V a Halk haberleri ve &: Peşte — orkestrası, Vıı.ovı - <|>ıııs laıvılurı metre) - S1 Ham- lman — dansları, Ill Könisge- “27 Temmuz çarşamhı İstanbul — ( 1200 metto | 18 gra molou, berleri, saa '| mere | 20 kematı 20445 üt kon- eri ana, Üramofon, tav Ev run yöeleri, isimli 488 metre ) 90 Leb şarkr- 0,45 Stud yane könseri, Varşova —( 1411 metza ) konseri, 21,50 Cello konseri, | havgları . Berlin — (1638 motro) 21 Hamburg- | günlerce | ( servi ) ağacı | seneden dan nakler milli Alman şarkıları, 21,30 Breslâvadan naklon Burleskfoperet- İstanbulun Dörterkö öşesi Sümbülefendideki- Servi Ve Bir Yığın Efsane (Baş tarafı | inci sayfada) bir mecliste otururken elindeki taşı hızlıca savurmuş, taş sevdiği gençlerden binin başına gelmiş ve delikanlı hemen ölüvermiş. Apolla karşısında sonra onu gencin cesdi ağladıktan yapmış çeke çeke: “ Sen mezarların süsü ol!, Demiş. İşte servi ağacının masalı bu- dur. Gelelim şimdi Kocamustala- paşadaki meşhur serviye.Binlerce beri ayni noktada dim- dik duran bu heybetli kütük, yaşı gibi sayısız macera ve efsa- nelere sahiptir. Şunu da hemen haber- vere- yâm ki, bugün İstanbulda ve Ana- doluda kadar kalın heybetli bir ağaç görülmemiştir. 1500 senelik ömrü olan bu müt- hiş ağacın kuru -dalları arasında sarkan uzun - bir bunun ve aşağıya kadar zincir vardır. Burada çok eski devirlerde, yani İstanbul daha Türklerin eli- ne geçmeden evvel, ( Aya An- drea ) isminde bir kızlar manas- tırı varmış. Kocamustafapaşa bu manastırı 340 sene evvel cami yaptığı zaman bu kütük ayncn bugünkü gibi kupkuru bir halde imiş. Daha eski devirlerde de bu- rada bir Apollo mabedi varmış. Bizanslılar vaktile araplarla har- bederken Hazrti Hüseynin kızla- rından ikisini esir etmişler ve bu manastıra kapamışlar, Öldük- leri zaman cenazeleri bu servinin dibine gömülmüş. Şimdi bu 1500 yaşındaki is- keletin etrafında tahtadan bir duvar vardır. Üstüne de, her birinde |birer beyit bulunan altı tane levha asılmıştır. Servi hakkındaki rivayet ve efsaneler pek çoktur. Efsaneler- den bir tanesini, servinin altında eskicilik yapan — ihtiyar Hasan Ağa şöyle anlatıyor: “Sümbülefendi erenlerdenmiş. Birçok talebesi ve müritleri var- mış, Bir gün bunları keramet imtihanına çekmiş, kendilerine iki lokma zincir göstermiş: * Bunu şu serviye sarın, artanını da bana getirin , demiş. Müritleri bu imtihan karşısında şaşırıp kalmış- lar. Nihayet birisi bu iki lokmayı almış, ağaca çıkmış, dolaya dola- ya sarmış ve nihayet elinde ka- İan iki lokmayı şeyhe iade etmiş. Snıııbülıkıdı de bu çömezinin yetiştiğine ve keramet ıliı!eıeln- leceğine inanarak icazet vermiş. Sonra — Sümbülefendi bir gün müritlerine “ bana çiçek topla- yın,, demiş. Çömezler kırlara çık- | mışlar, demet demet çiçek yok | muşlar, getirmişler. Yalnız birisi elinde bir tek Sümbülle dönmüş. Sümbül efendi buna: “Sen niçin çiçek kopar- madın?,, Demiş. “Efendim, elimi uzatınca bo« yunlarını — büktüler, acıdım da koparamadım. Bu — sümbülüde koparmışlar yolda buldum, çiğ- nenmesin diye aldım., Cevabını verince Sümbülefendi buna da *“sen de oldun ve erdin,, demiş ve içazet vermiş.,, İşte size bir efsane daha: Bu zincirler Davut Peygam- | berinmiş. Vikiatile bunun altında | muhakeme yapılırmış. Borçlular borçlarını inkâr edinca davacı ile borçlu bu ağacın altına geti- rilir her ikisi de zincire ellerini uzatırlarınış. Haksız - olan elini uzatınca zincir yukarıya çekilir ve içini | | bir türlü tutamazmış, Bunun Üze- rine alacaklıya borcunu ödermiş. Caminin taşırda ezan, bekliyen ihtiyar Ayşe Hanım da şu masalı anlattı: “Evlâdım, Sümbülefen i zikrederken bu ağaç ta çeşmuş, vecde gelmiş, yerinden oynamıya başlamış. Sün b ilefendi “ya ağaç, dur,, demiş, durmamış. Sümbüle- fendi de ağacın çırpınan dalla- rını zincirle bağlamış ve “bu zin- yere düşünce — kıyamet kopsun,, demiş, Bilmem ki evlâ- dim — dalları da — pek benziyor. Yakında ye-e ne yaparız. cirler çürümüşe düşerse * Camün kapısı önünde kahvede oturan beyaz ve uzun - sakallı İbrahim Efendiye bütün bu işit- tiklerimi —anlatlım. — O, bunlara kızdı. ve: “Oğlum, bunların hepsi batıl sözler, dedi ve anlatmıya başladı: “ Zembilli Ali Efendi bir vilâyette kadı imiş. Pek Adil ve alim bir adammış. Bir gün köy- lünün birisinin öküzünü aslan ye- miş, git kadıya, aslamı dava et demişler. O da sâl bir adammış. Gelmiş Zembilliye dava etmiş. Zembilli demiş ki: “ Git aslanın öküzü yediği yerde üç defa ( Ya aslan mah- kemeye gel ) diye bağır. ,, Köylü | böyle yapmış. Nihayet bir gün aslan homurdana homurdana mah- kemeye gelmiş. Zembilli Alh Efendi aslanı, köylü bir öküz parası kazanınca- ya kadar çiftine koşulmıya mah- | küm etmiş. Sonra Zembilli İstan- bula dönmüş. Burada bir zındık türemiş. Sihir yapar, herkese cevnet gösterirmiş. Buna zama- nın padişahı da inanmış hatta zındığın cennetini seyrediyormuş. O vakit Zembilli de Şeyhülis- | lâm olmuş. Zembilli Padişaha kızmış, kendisine bir dua öğrel- miş. Sihirbaz cenneti gösterirken bunu oku demiş. Zaindık - karışık birçok şeyler mırıldundıktan sonra, şimdi cen- neti göreceksiniz, demiş. Fakat padişah duayı okuyunca herifin foyası meydana çıkmış vâ sihir- bazı öldürtmüş. Ayni zamanda bütün tekke- lerin yıkılmasını emretmiş. Pa- dişahın adamları Sümbül efendi- nin tekkesine de gelmişler, fakat servinin zıp zıp sıçradığını gö- rünce hiçbir şey yapmadan kaç- mışlar. ,, Tabil bu sözler birer efsane- den başka bir şey değildir. Servinin karşısındaki camiin mü- errini Hacı Ali EF. işin hakikt tarafını şöyle anlattı: “Yavuz — Selim — zamanında Hicaza Şeyhülharem olan Cemal Halveti Mısırdan Jeçerken orada tahsilde bulunan Merzifonlu Yakup Sinan Sümbülefendinin ilmini be- genmiş ve kendisini buraya mü- derris olarak göndermiş. Günün birinde servi yıkılmak - tehlikesi gösterdiği için dallarını zincirlerle bağlamışlar, günün birinde zincir kopmuş. Geçen sene de bir kütükle beraber bir parça zincir düştü, günlerce yerde kaldı. Nihayet | Evkaf idarsi kaldırtti.,, Koca kütüğün altına vaktile konulmuş olan destekler adam akıllı çürümüş, günün — birinde ağacın —yıkılmak - tehlikesi baş- göstermiştir. Altında çok kıymetli ve 4 metre yükseklikte bir su terazisi vardır ki ağaç yıkılırsa bu terazi de kırılacaktır. >*t *