Bir İdare Bahsi Kooperatif İdaresi « Hü ' İstihlâk — kooperatifleri — satış mağazalarının dahili tertibatında bize rehberliği, müşteriyi mem- | etmek gayesi teşkil eder, | pun Müşteriler ise günden güne müş- külpesent — oluyorlar! — Müşteriyi teshir eden nelerdir? 1 — Serviste sür'at; 2 — Aradığını bulmak, yek- nazarda görmek; 3 — Temizlik, ferahlık, neza- ket... Müşteriler umumiyetle acele- cidirler; sabahları işe giderken, akşamları eve dönerken ya vapu- ra, trene yetişecek, yahut bir yere uğrıyacaklardır. Arzu ettik- lerini bir an evvel alıp gitmek isterler, beklemeğe — tahammül- leri- yoktur. Fazla formaliteler sabırlarını tüketir, bir daha tinize uğramazlar. Tecrübe ile sabittir. ki biraz vakit ve hali müsait olanlar mahza intizar be- liyesinden kurtulmak kaygusiyle başka bir mağazadan bilerek pa- halı mubayeatta bulunmağı ter- cih ederler. Bunun için emitanın mahiyet itibarile yekdiğerine olan müna- | araştırılarak — tasnifi Meselâ, kuru seb- zeler gibi —hububat arasında yağların yeri — olamaz; — pey- nir satılan yerde çikolata bulun- durulamaz, pastırmanın yanında kahve gitmez. Keza, münasebet- tar olan emtia yekdiğerinden ayrılmamalıdır. Meselâ pirinçle makarna, zeytinyağile sadeyağ, kuru sebze ile konserve ayrı, ayrı reyyonlara konulamaz. Gaz, sirke gibi nahoş kokulu maddeler mümkün olduğu kadar ayrı ve kapalı bulundurulmalı. Bu suretle emtia tasnif ve sebetleri icap eder. reyyonların yerleri tayin edildik- | ten sonra mallarin paket, kutu, gişe hâlinde olanları - en ziyade sürülenleri elâltında bulunacak şekilde - raflara istif edilir. Satışı az olanlar sarfiyat nisbetlerine göre gittikçe daha yüksek göz- lere verilir. Açık emtia da yine en fazla sarfedileni teraziye daha yakın olmak Üzere kendilerine tahsis edilen yerlere konur. Sürati temin eden işte bu tertipteki intizamdır. İstif yani teşhir o kadar usta- hkhk olmalı ki müşteri bir bakışta heyeti umumiyesini - görebilmeli ve tezgâhtara falan şey var mı diye sormıya bile lüzum kalma- malh. Bunun diğer faidesi de müşteri alacağını unutmuş - ise onu görerek hatırlamasıdır. Bakkaliyelerin faaliyeti sabah ve akşam üzeri artar; günün sair saatlerinde tenhalaşır, Tehacüm zamanlarında müşterilerin — itişip kakışmamaları, bir şey devirme- meleri ve bizzat sıkıntıya maruz kalmamaları için reyyonlar ara- sında kâfi derecede mesafeler bulunmalı. Fazla emtia teşhir edilmek emelile mağazanın faa- liyet sahnesi daraltılamaz. Sırası gelmişken şunu da kay- dedeyim ki izdiham arasında bir takım açıkgözler müşteri sıfatile mağazaya dalarlar, fırsat bul- bir taraftan teşhir esnasında aşırılması kolay olan şeyler el , altında bırakılmamalı, yahut tes- bit olunmalı; diğer taraftan böyle anlarda muhafızlar ikame olum- malıdır. Ahmet Ekrem SON POSTA Altınkumda Neler, Neler Gord Pisce Kadınlı Erkekli Çırılçıplak İnsanlar Kızgın Kumların Üstüne Serilmişlerdi.. İmkânı Yok Gıremem, Vallahi Gıcıklanıyorum. Bu Kadar Sıkılacak Ne Var Camm. Sen Horozdan Kaçanlardan Kork | * Altınkum ,, dayız. Tepemizde gü- neş, — altımızda kuza.. Bütün se- kenesi, çırılçıp- | dak dolaşan bu kızgın sahranin adına — “ plâj , diyoruz. Hararet derecesini — hiç sormayın; — göl- gede 34,4... Kumların üş- tünde kimi sırtüs- tü, kimi yüzüke- yun, kimi yan yatmış, kimi bağdaş kurmuş, ki- mi kendini kuma gömüp yalnız başını meydanda bırakmış. Hâsılı kim nasıl isterse, kimin nasıl işine gelirse öyle bir vaziyet almış. Kimsenin kimseye “gözün üs- tünde kaşın var,, dediği yok. Kadın mefhumu, plâjlarda, adeta kayboluyor, hoşumuza gidenlere bakıyoruz, fakat okadar - ihtiras- sız bir bakışla ki, meselâ önümüz- de geçen yüzü peçeli bir kadına vaktile hiç te böyle bakmazdık. Sıcak kumların üstünde de- belenmekten — mecal kalan şişman bir erkek, kendinı kaldırıp | suya attı. Biraz açılıp ta ayakları yerden kesilince beşladı çırpın- mıya.. Meğerse yüzmek bilmez- miş.. Bir Hanım acı acı seslendi: — Yetişin, boğuluyor ! Sert adaleli, geniş göğüslü bir genç, derhal yetişti, şişmanın eli- ne yapışıp suyun yüzüne çıkardı. Şişman bu alâkaya müteşek- kir, fakat acemiliğinden — dolayı mahcup, kekeledi: — Efendim, şey oldu. Cüs- se nekadar olsa ağır.. Şey ediyordum.. Hani biraz şey ede- rim amma, şeyden dolayı... Plâjın kadın yüzgeçleri yaman doğrusu... Belli ki yüzmek husu- sunda idmanları var.., Yalnız, içle- rinde, sarı saçları, lüle lüle omu- zunda sallanan bir hanım, bir türlü —denize girmiye edemiyor. Etrafındakiler: — Girme de, yalnız ayaklarını sok! Drediler. Çılgın gibi gülmiye başladı: — Vallahi yapamam.. Gıcık- lanıyorum.. — Öyleyse kuma gir? Şemsiyeni açtı. Dolgun vücu- dunu, yabancılara teşhir etmek istemiyordu. — Biri uzaktan ha- fifçe bakacak olsa yarı beline kadar - kızarıyor.. Kumun içine gömülürken — erkeğini — yanına çağırdı: — Sen, şöyle yanımda dur. Erkek müsamahakâr — görü- nüyor: — Bu kadar var canım.. Ve ilâve ediyor: — Ben müsaade sıkılacak — ne ettikten | sonra... dukça etrafı tararlar. Onun için | Fakat kadın, bir türlü çıplak- | lığa alışamıyor: — Ne yapayım... Utanıyorum! Herkes hayretle bu genç ka- dına bakıyor. Birisi dedi ki: — Dünya, böylelerinin yüzü suyu hürmetine duruyor! | tuhaf.. bir noktaya ısrarla | yor. Boğazın meşhur plâji Altınkum sahilleri Öteki daha tecrübeli mek istedi: — Sen asıl horordan kaçan- lardan kork!... Arkadaşı kıs kis güldü: — İçimizde — horoz yok ki kaçsın!.. Baksana bu kıyafetle ıslak tavuklara benziyoruz.. İhtiyar bir hanım iskemlesi- ni bir kenara almış, elinde dürbün, kumların üstünde yuvar- lananları seyrediyor. Yalnız dür- bünün istikameti hiç değişmemesi bakı- Baktığı yerde sarışım bir erkek güzeli var. Geniş omuzlu, babayiğit bir delikanlı.. Dürbünlü kocakarının görün- tetki- katı bitecek gibi görünmüyordu. | Göz hapsine ahnan delikanlı da bunu farketti de ihtiyar kadına sırtını. döndü. Arkadaşları lâtife ediyorlar: — Sana da bir dürbün bu- lalım.. — Ne olacak? — Nazeninimi seyredersin... O zaman aklına bir muziplik geldi : — Haydi öyle ise bir dürbün bulun. Bilmem nereden arayıp bu- dular. Delikanlılar, kocakarıya dürbünün tersini çevirerek bak- mıya başlamasın mı ? Yanındakiler, dirseğini hafif- | çe dürttüler: cesaret — Hangi yıldız © baktığın.. Holivut yıldızı mı? Delikanlı bakmakta ederek cevap verdi: devam —Hayır, Müş- teri yıldızı!.. Acuüzenin elin- den — dürbünlü öyle bir bırakışı var ki.. “Altınkum,,un | | kısım halk bu evde evliya yattı- yüzgeçleri ara- sında birini gös- terdiler: — Her mev- sim, güneşte yana yana birkaç deri değiştirir! *“nız ha, dedim, yılan mt bu... Muhatabım cevap verdi : — Yılan değil amma, hınzır | herif, —akrebe taş — çıkartır! bancılığı azalıyor. Kumlar üstüne serilip yatanlar arasında yavaş yavaş bir teklifsiklik peyda oldu. Horozdan kaçan hanım bile, artık eskisi kadar ürkek ve çe- kingen değil, Gülüyor, söylüyor ve en şaşılacak şey, herkesin gözü önünde denize giriyor. Akşamın hafif meltemi ile harelenen denizin suları okadar berrak ki, eğilip baksanız, için- deki çakıllar birer birer sayıla- | cak... Elindeki mısır koçanını kemir- mekle meşgul bir çocuğa annesi darılıyor: — Evde pis boğazlık... deniz- | Senin halin | | evi ile mukabilinde bulunan ev | arasındaki armut ağcına çıkmış, de pis bogazlık... ne olacak böyle... Fakat çok geçmeden bu pis boğazlığa kendi de iştirak etti. Kapının önündeki mısırcıdan bir koçan misir alıp iştihalı iştihalı kemirmiye başladı. Vapurlar iskeleye gelip gidi- yor, kimsenin yerinden kımılda- dığı yok. Denizden çıkanlar, birer ikişer tepenin Üüstündeki gazinoda toplanıyorlar. Kapı önünde bir delikanlı, çıplak koluna girdiği kadın ah- pabına: — Haydi, gel diyor, seninle fırıldak bahçesine gidelim ! Kadın, çapkın çapkın güldü: — Kâfir.. Yine bir fırıldak çevireceksin değil mi? ** Yazın Soğüîkışın Elâziz (Hususi) — Şehrimizin Harput kazasına iki saat mesafede ( Buzluk ) isminde bir yer vardır. Burada yazın en kızgın zamanla- rında bile muazzam buz sütunları vardır. Bu itibarla şehrimizin buz ihtiyacı tamamile tatmin edilmektedir. Buzluk mahalli kışın bilâkis ılık bir hava içindedir. Bu garip ve tabii hâdise şehrimizin hususiyetlerinin en mühimmidir. Dlam, SÖ B Vakit ilerledikçe plâjın ya- | BARARE a. — Evliyalı Ev Taşa Tutulmuş! Çırçırda komşumuz — Hüse- yin Efendinin evi bir aydır taşlanmaktadır. Hüseyin Efendi vaziyeti zabıtaya şikâyet etmiş, zabıta da birkaç evi muhasara ederek, taarssut altına almıştı. Fakat bir türlü taşın geldiği yer anlaşılamamıştır. Vak'a, mahallede büyük bir dedikoduyu mucip olmuş ve bir ğına zahip olmuştu. Hüseyin Ef. bir akşam evinin bahçesinde pusu kurmuş, beklemiş, fakat bu da fayda vermemişti. Taşlar munta- zaman akşamla yatsı arasında | atılıyordu. —Amma yap- | Evyelki akşam ben de oraya gitmiştim. Evliyanın attığı taşlar diye —kadınlardan biri benim önüme bir kevgir dolusu kırılmış kiremit parçaları, kapı tokmak- taşlar, merhem kutuları, soyulmuş kabaklar V.S yi getirdi. Ben bu vaziyette evliya- nin böyle şeyler atmıyacağıni kat'iyetle söyledim. Bu vak'a neticesini bırakmı- yan Hüseyin Efendi dün akşam bahçede çırağı ve birkaç kişi saklı durürken - taşlar bahçeye yağmaya başlamış. Hiç ses çı- karmamışlar. Bu sırada çırak e- vin mukabil tarafındaki evin pen- ceresinden bir elin çıkıp bir şey attığını söylemiş — ise de — Hüseyin Efendi — çocu- ğun — bu sözünüe kendi gör- meden inanamıyacağını söylemiş- tir. Ertesi gece yani çarşamba akşamı yine birkaç arkadaş ol« duğu halde Hüseyin Efendi tam bir müddet sonra pencere hafifçe açılmış bir beyazlı kolun ufak bir taş attığı ve geri çekildiği görülmüş, hiç ses çıkmayınca bu —sefer ©o mahuüt evliya iri taşları — fasıla —ile atmiya başlamış. Bu vak'a Üzerine pek fena halde kızan ve dahasını beklemiye dermanı kalmıyan Hü- seyin Efendi bağirarak işte... Evliyayı yakaladım işte... Bu gürültü üzerine hemevr eve girdik; vak'ayı aynen din- ledim. İşte bu hâdise muhte- Hf şahıslar tarafından da görül müştür ve taşı bir komşunun attığı anlaşılmıştır. Fatih çinili odalar sokağır Davut Beylikköprü Faciası Hakkında Derayman hâdisesi 416 meyli katettikten sonra vukubulmuştur. Memleketimizde işlemekte olan katarların sürati vasati olarak saatte 40 kilometredir. Bununla beraber katarı temin eden maki- ne (55000) lik makinelerdir ki | Almanyanın marşandiz makinesi- dir. Tonu pek fazla olmıyan bu makinenin — birdenbire — hattan çıkması hattın kontrol edilme- mesinden ileri ğelmiştir. Rayı traverse rapteden cıva- taların somunları müruru zamanla ve katarların gelip geçmesile ih- tizazdan Jâçka olurlar. Bunları iki günde bir kontrol ederek lâçka olan cıvata ve somunları sıkıştırmak lâzımdır. Travers aşın- dığından makine ve vagonlar bi- ribirine girerek bir yığın halinı gelmiştir. Facianın sebebi bun dan başka bir şey değildir. Ankara karilerinizden elyevm memv makinlat Vefa