PAZA SA HASAN BEY “ Gümhuriyet,, Güzelini Teşyi... İnşallah dünya güzeli «lur- ; “Cümhuriyet,, — güzeli! Pu sözlerime — muhal bir temenni naza- rile bakma. Buna | âlemi imkân de- : mişler! Vakıâ dün- | ya güzeli olm::k çok güç bir iştir. Fakat Türkiye gü ü zeli olmak ta buka- dar kolay bir iş mi olacaktı? Ona Tağmen bak — nasıl — olüverdin... Allah bir kere: “Yürü, ya kızım! , demesin!. - Güzelleri ile meşhur Türkiye gibi ondört mik Yon nüfuslu bir memlekette bir güzellik müsabakası açılır. Bu Müsabekaya sekiz bin değil, se- kiz yüz değil, seksen değil... Yab Dız ve yalnız sekiz kişi iştirak eder. Ve Mis Türkiye olması mukad- sun, der olan bahtiyar,başka şerait da- | hilinde kazanılması pek güç olan bu şerefli unvanın kendine lcvci.h&! | edildiğine zevkli bir hayret için | de şahit olur. İnsanın kısmeti işte böyle kaşığında çıkar! Fakat sakın bu sözlerimden alınma. Sana güzel değilsin de- | mMmek — İstemiyorum. — Kendime: | “ Pazar ola güzelden anlamıyor! Dedirtmek pek gücüme i'id"_"' Ve böyle dedirtmek gücüme git- liği içindir ki sana Türkiye gü” zeli de diyemiyorum! Şayet de- Mmiş olsam, düşün bir kere, ı".ç Türk güzelinin — hakkını yemiş olacağım ve nekadar ağır biT yüksek ve güzel vebal altına girceğim... Sen, hiç şüphe yok ki Tür- kiye güzellerinden birisin. Fakat unutma ki Türkiye güzellerinden biri olmak ta büyük bir “yg"' Senin asıl — iftihar edeceğin, edebileceğin unvan da büu ’ı"_. hdır. Yoksa sana zorla maletti- rilmek istenilen Türkiye Güzeli Unvanı değil! Alnında Türkün ' —— Ketfil ! Batah bir mağazaya Birdi. — Taksitle — bir tolsiz makinesi ah Mak İstiyorum, de- di. S Dükkânci Hasan Yi şöyle bir süz- Gdükten sonrs; Verelim, — de- di. Yalmız bize bir kefil gösterimiz. Bir dükkâneı — olmus! Yarttır. Hastan — Bey bi Taz — dilşündükten Pekâla, dedi. Size bir mağaza Böstereyim. O da Bizin telsiz tİhas YOT L eki, bu ma Raza size kefil olur y ? Tahil... Niçin olmaşın? Bana tak Sİle Çaltığı telsiz Cİhazını geri aldığı taman da makineyi Komşu — Hasan Bey, ağlOp oldu! KS Ne dersin? Doktor Lokman B. — İşler fena, Hasan Bey... Baksana, doktor olduğumuz halde benzimizde kan kalmadi! Hasan B. — AÂman doktorcuğum, maşalah! siz de pelı“lıalaııı!ıksmıı. İstanbulda 1800 dok- tor varmış. Şayet hepinizin de benzinize kan gelecek olursa v Uçan martiler - bile Balıklar ylımıdıkl maharetine PLÂ J hayran ı Kaç — kişinin zaman biz nice oluruz! : ŞARKISI ' Banyoya giden güzel bir Madamaı canıma kayacaksın Madama? e Küi (* Kümlar nasıl (erimez sön “Üatüne “yahaca'? F Ş gidiyorsun y Bande baeeaar ea İ akrın Madama? İ Deniz nasıl kaynamaz sön içine batınca? B M y KOyaSA l | — Bornozunu şöyle 'bir omuzundan atınla? Şünq;ışi::"“'ı;ı;“ SeL sealakir | Madna' | — Kaç kişinin canını yakacaksın Madama? aç ç x * l Saçlarının Tülesi parlıyor güneş gibi. ine hayran! Gözünün mavisi denizlerle âbi. ok, plâj halkı türaletine eş gibi. Şüphe y kıyafetine hayran ! | Hâsılı her tarafın parlıyor ateş gibi.. İ İ Kaç kişinin eanını yakacaksın remzi — olan çıktığın bu taşıyarak ay yıldızı. taşıy ifer döne şerefli seyahatten muza' mene dua — edeceğim. Şayet bu duam kabul - olunursa asıl o zaman iftihara hakkımız « Herkese: “Bakın, mem- :l:î:il:lıiı sekiz kişi içinden se- çilmiş Iâalettayin bir güzeli Av!ı: rupa güzeli veya *hulya bu y.ı.ıı Dünya Güzeli oldu!,, diyebileceği: Haydi uğurlar olsun, -anldye' Cümhuriyeti güzeli diyemiyorum! Sadece - “Cümhuriyet,, güzelil... Pazar Ola Fransızlar, bire karşı iktan sonra bir maç daha iste- Gyene CVI e Ne diyeceğim a kam- & ti de biç ü Hasan B. — yi ne GÖYÜNER mıg:__?_.—_' Kalâmdırı Yenllön eyuncu Madamal l | Rehin Lokantada adamın biri mü- kemmel yemek — yeyip karnını doyurduktan — sonra — lokantacıya üstünde borcunu ödiyecek kadar parası olmadığını söyledi. Lokan- tacı hem kızdı, hem şaşırdı. Be- reket versin ki © sırada Pazar | Ola da lokantada idi. Lokantacı Hasan Beyi hakem yaptı. Mese- leyi anlattıktan sonra: — Bu işe çare bul, dedi. Hasan Bey borçluya dedi ki: — Azizim, sen nasıl olsa bu İnanamamış ! Pazar Ola Hasan Bey kar- sından çok korkar. Bilhassa evi- ne yemeğe misafir davet etme- sine karısının hiç razı olmadığını bildiği için bundan daima içtinap eder. Fakat bir gün böyle bir mecburiyet — karşısında — kalınca birçok düşünüp taşındıktan son- ra karısına telefon etmiye karar verdi. Telefonu ıgnc_ı: — Allo... Dedi. Hanım, sen misin? — Evet benim... — Hanım... —bugün müşkül bir vaziyette kılğım. Akşam ye- meğine iki kişi davet etmiye mecbür. oldum. Ne dersin? O gün fevkalâde olarak ha- nimin pek iyiliği Üstünde idi. — Tabil... Dedi. Pek iyi et- mişsin ? Hasan B. kulağına inanamadı. — Hanım, — söylediğimi — iyi anladın mı? — Elbet anladım canım. Ye- meğe misafir davet etmişsin. Ben de pek iyi dedim. İı'.... B. meyusane telefonu Allah müstehakkını : versin... Matmazel yanlış numara Pazar Ola parayı vereceksin. Şurada kasa- nn yanıma düvara bir satır yazı yaz. Yüz .on kuruş yemek bor- cum var diye. Altina bir de imza . at... Bir daha gelişte verirsin... Borçlu — Aman nasıl olur? Herkes — imzamı görür. — Rezil olurum. Hasan B. — Hiç merak etme, Kimse görmez. Yazı ve imza duvara astığın paltonun — altında kalır!... tar sana verelim! — Hasan Bey, bu kün Üst katını kiraya veremedik. 'afından Hasan B. — Azizim, biz. şimdi kolayını | (Hırsıza Kilit! Bakkal Ahmet Efendi Pazar olaya acı acı dert yanıyordu. — Ah Ha- san Bey, şu gaze- teciler insana ni- çin böyle eziyet ederler bilmem ki... Eskiden ga- zeteleri rahat ra- hat açıp okur- duk. Şimdi sahi- fenin — kenarına B bu zımbalı, zamklı şeridi çıkardı- lar. Şimdi okuya bilirsen oku... Pazar oli anlamadı: — Aman Ahmet Efendi, bu — şeridin sana ne zararı var. Şeridi kopar, gazeteni yine okul — İyi amma, zımbayı koya» rınca müvezzi gazeteyi geri alır | mi ya... — Demek sen gazeteyi oku- gduktan sonra müvezzie veriyosun! — Tabit değil mi ya... Guze- teyi okuduktan sonra müvezzie geri veririm, bir de kuruş toka ederim. Oldu bittil — A Ahmet Efendiciğim, işte gazeteciler de bu madrabarlığın önüne geçmek İçin sayfamın ke- narını yapıştırıyorlar! — İstedikleri kadar yapıştır- sınlar... Ben onu usulca açıp oku« duktan sonra tekrar yapıştırıya- ruüm! belli bile olmuyor... Hasan Bey manalı manalı ba- şını salladı? — Ayol, dedi. İş bir. kere bu —çığıra — dökülmesin... Bu gidişle zamk değil ya sahifeler birer - kilit vursalar, sen kilidi maymuncukla açıp yine okuya- caksın... Yalnrız şunu bil ki her« kes senin gibi yapsa sen 2or gazelte okursun! — Neden? — Neden olacak... Ortada gazete kalmaz da ondan! Sonra ilâve etti: İşin asıl tuhafı ne biliyor musun? Gazete — sahipleri gazetenin kenarına o zamklı şeridi koymak için günde on on beş İlira ayrıca masraf ediyorlar. Demek © para da Üstelik gidiyor... Tevekkeli atalarımız “birsiza - kilit kâr et mez!,, Dememişler!.. F—rramanan?: Sona Kalmış Amma... Göçen gün tarih kongresi — münase- betile Ankarada bulunan Tarih Mü> derrislerinin — yat- tıkları yere gece hirsiz girmiş, cep- lerinden paralarını çalmış. Altı tane koca — Müderrisla eebinden kaç para çalınsa — beğenirsle niz? Elli lira... Zavallı Mrarz, inilderrislerin ağır- ük olmasın diyo üstlerinde para ta- gunayı âdet etme- diklerini no bilsinl Sonra, asıl tubalı, Müvorrih — Ahmet Refik Bey — gece üçten sonra dön- dügü İçin bu Ari Yanoyo İştirak ede- memiş! Hoş o da ştirak — etmiş ol- saydı. yekün her halde pök değiş mozdi,zannederim,.. No iso, herhalde Ahmet Refik Bey diğer meslekdaşlar bule rından daha talihliy â" bizim ıbŞ- el şunu ucuz duk: istanbuldaki evde oturuyoruz, sayfle aklı- miş. Sona kalmıy, miza geldikçe baslana oldid mevsimina alööre debat Jana Lalma.