Kibar Spor Suphi Bey kibar bir zatlı, dostlarını kibar insanlardan inti- hap eder, şık giyinir, kibar sos- yetelere devam ederdi.. Musikide Şopeni tercih eder, sinemada Adolf Menjudan boşla- | nırdı. Bunlarla beraber az çok her şeyden anlardı.. Suphi Beyin alâkadar olmadığı yalnız bir şey yardı: Futbokl Bu oyunu bir bayağılık addeder, maçlara git- mez, futbolcülerle ahbap olmaz, gazetelerde futbolden bahseden | | fotografını çıkartmıştı, arka- yazıların yüzüne bile bakmazdı. Arkadaşlarına — imerak — olmuştuü, bir gün sordular: . — Suphi, sporu sevmez misin? ' — Severim, fakat kibar ol mak şartile. — Peki futbolü niye sevmi- yorsun? — Ne yapayım? Yarı çıplak adamlar, bir topun peşinde ko- şuyorlar. Biribirlerine bağırıyor- lar, kibar değil efendım kibar değil, — Peki amma boks daha mı kibar, senin bokstan hoşlandığını söylediler.. — Tabit efendim, boks ta- mamile kibar bir oyundur. — Canım; boksun kibarlığı neresinde?.. Suphi Bey etrafındakileri is- tihfafla süzdü.. — Tabi, kibardır, görmediniz. mi, oyun esnasında bile ellerine eldiven giyerler. Hesap Puslası — Senin gözünde hastalık mı | yar, niye gözlük takıyorsun?.. — Gözlerimde bir şey yok, fakat bu gözlük her şeyi küçük | boksörleri | Hesapia Hıta Hâkim, sekiz kişiyi otos mobiti altında ezmekle itham edilen şaföre Demek sekiz ıılııı &i -:.ı m, yalan, da sen / kİşi. olur, yor. dim, sckiz rinden birini a iki yazış- Resim M. Bey çirkin adamdı, bir daşı N. B gösterdi.. Bak, ne çekiyor, benl Upkı mayınana benzetmiş. dikkatli dikkatli fena — resln alüz var azizim, sizmiş, İnsan — hiç olmazsa biraz rötuş — yapıp insana benzetir.. Yaş Meselesi erini- altı ya- 1m soni inan- medir. bep Fakat anhıryorsumn öran . gösterir de onun için takıyorum.. | B9 — Ne demek istediğini anla- madım! — Anlaşılmıyacak kadar güç şey değil, terzinin hesap pus- Tasını okuyacağım, gözüme küçük gözüksün diye takıyorum. Eksilmişler Miyazi Bey otelin lokantasında yemek yiyordu.. ganmıya başladı. Garsonu çağırdı: — Garson bu ne hal? Yarım Saat içinde üzerimde sekiz tane tahtakurusu buldun. Garson memnuniyetle cevap verdi: — Sevinmeniz lâzım Beyefen- di, odanıza çıktığınız zaman daha | &z rahatsız olacaksınız, nki | — Salamon, seninle bahsa m kiz Bir aralık ka- | — Budalalık etme! Ben de sevdiğim zaman çok ıstırap çektim, sekiz tahtakurusu eksilmiş oldu. | farkına vardım ki dişim ağrıyormuş. n ve Kodi — Salineye çıkıyormuşum diye bernimle evlenmek İstemiyor... — Sanki hıyallı komedi oyaamıyan kadın varmış — gibi... — Şu senin İkineci Trotls- fiü yok mu Üstat, nefis şoy vesselâm, Mevzuunu nereden #ldın?.. Bir iki ay evvel gaze- telerden birinde bir hekâye skumuştum.. Ondan aldım. Bü bikâyoyi kim yaz mıştı” Kimin yazdığını bilmi- fakat benim. birinei dan intihal edilmişti. Unutmuş Buügün seni şorum, TOMANIN rahatsız Çok fena oldu. azizim, bani bonim zengin bir am- Güm vakdı, — birdenbire —har- talandı. İyi ya ölürse mirasa konasaksın demektir.. Orası öyle amma, am- canın hastalığı beyin bum- MASI, bütün unuttu.. Daha eyi söyledin ya, Bemin - vefasızlığını da —unut- muştu adan mahrum cimiye kalkınaz! Keşke mirasından mah- rum etseydi, bir yolünü bu- lur yine ele geçirirdik, fakat şimdi amcam biriktirdiği pa- ralarını — nereye — gakladığımı unuttu.. mı"x —?IUXĞX “. ı çok ağladım. Heden sonra AZ TAMAH ÇOK ZARAR GETİRİR — Denizde fazla kalabilirim.. — Görelim | senden CÖ 4 w.* 4 bıhıa tutu- - K'ımıl... bildiklerini | Kadıköy vapurunda karşıkar- Şıya oturuyorlardı. Kadın güzel erkek yakışıklı idi. Kadiın erke- | ğin yüzüne, erkek kadına baktı, uzun uzun bakıştılar.. Biribirlerine bir şey söylemek istiyor da cesa- ret edemiyorlar gibiydi.. Kadın daha cesaretli çıktı. — Beyefendi, -size söylemek istiyorum... Kadın sözünü bitiremedi, er- kek, sevindi acaba seviyorum mu diyecekti.. Kadın gülerek devam etti., — Cesaretimi affedin, siz bel- ki farkında değilsiniz. Yüzünüz- de kocaman bir mürekkep lekesi var, maskaraya dönmüşsünüz! Anlaşamamazlık !.. — Bazı eşya vardır ki, daimi surette yükselip alçalmaktadırlar. İktısadi bir bahisten konuşu- yorlar zannile söze karıştım.. | — Bilhassa buhranlı zaman- larda.. İçlerinden biri: — Zannetmem, dedi, asan- sörün buhranla ne alâkası olacak. İmkânı Yok! Bir mecliste Son Postayı ka- rıştırıyorduk. Genç hanımlardan biri sayfalardan birine dikkatli | dikkatli baktı, ben de baktım. Bu sayfada şöyle bir serlâvha vardı: “ Resminizi bize gönderin size tabiatinizi söyliyelim ,, Genç hamım birdenbire : — Aman, dedi, ben de Son Postaya resmimi göndereyim; ba- kahm tabiatimi söylesinler. Yüzüne baktım.. — Nahak yere göndermeseniz hamımefendi.. — Niye, anlıyamıyorlar mı ?.. | Yanlış mı söylüyorlar ? — Değil, fakat bu kadar cins boya altında sizin hakiki simanızı görmiye imkân yok tal. Fark İi dost konuşuyordu: — Sizi ilk tamdığım zaman büsbütün başka türlü bir insan | tahmin etmiştim, şimdi anladım | ki siz yüzünüzün gösterdiği ka- dar budala bir insan değilsiniz. — Evet doğru, zaten ikimizin arasında yalmız bu fark var. Hakkı - Yok Efendi uşağa çıkıştı: — Olur şey, değil. Bir mek- tubu poslaya vermek için iki saat büradan uzaklaşasın. — Affedersiniz. Beyefendi, darılmıya hakkınız. yok, me'clup | bif'değil i“i idi. birşeler