13 Haziran 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

13 Haziran 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Afacan — Cingöz, bugün anncm bu bakkaldan tanesi? kuruşa günlük yumurta aldırdı, hepsl de bayat çık- tı. Şu hıyanet herife bir oyun et- mell... Afacan — Şimdi ben bakkala çaktırmadan bu kâğıdı. eamekânın üstüne yapıştırırım! Ondan oda tek bir yamurta satabilirs kolsun! Bakkal—Ahmet B. günlük yumur- ta almıyacak misin? Ahmet Bey — Allah hayırlı müş- teri versin! Ben enayi değilim! | Bakkal -- Mehmet Bey yumurla vereyim mi? Mehmet Bery — O yumurtaları sen kendin yel. Ekmek Yerine |.. Afacanın babamı — Bügün fırın- lar ekmek çıkarmamış. Ekmek bula- Mmadım. Onun için çörek aldım. Afacan — Yazıklar — olsun görekçilere.. dedi. — Neden, ulan ?.. — Onlar da çörek çıkarmasaydı- lar, pandispanya alırdın da doya Hasan Bey — Oğlum, misa- füirlikte sana pasta ikram ettik- leri zaman bir daha iİstemedin değli mi ? Afacan — Bir daha ister mi- yim hiç.. Üç daha istedim ! | mıyım AFACANIN A TIİ! Süvariyim, san'atım Meydanlarda at sürmek? Hele pek cinstir atım: İnce uzun bir deynek! Ateş Balığı Afacan — Baba, bir daha sakın ateş balığı alma, emi... Pazarola — Ben ateş balığı almadım oğlum, palamut aldım.. Sana ateş balığı aldın diye kim söyledi? Afacan Kimsenin söyle- mesine hacet yok! Ben anlamaz sanki.. Mutfakta annem kızartıp tabağa koyuyordu. Ça- talla tabaktakilerden bir parça alayım dedim, yutuncıya kadar ne çektiğimi bir ben biliriml... Yeni Bilmece * * * » » x », * Yukardaki yıldızlardan her- birinin yerine birden dokuza ka- dar olan rakamlardan birini ko- yunuz. Bu rakamları yukarıdan aşağı yahut sağdan sola veya çaprazlama — olarak — toplayınca hepsininde yekünu on beş olacak. Cevabını gelecek pazartesi günü bu sayfada bulacaksınız. * AFACANIN DEVRİÂLEM SEYAHATİ Afacanın Tefrikası: 13 Hulâsa. — Arkadaşı Cingözle beraber devriâlem seyahatine çıkan Afacan Amerikada kendini Türkiye- Hin en meşhur çocuk sinema yıldızı k tanıtıyor ve bu sayede beda- 'a yaşayıp Üstelik birçok para ka- zandiktan sonra bir filim çevirmek üzere Hollvuda davet ediliyor. Rejisör Makmik sordu: — Demek Türkiyede sinema yıldızları yalancı dolma ile besle- nirler? — Evet, dedim. Meselâ ben bu mevsimde haftada hiç olmazsa üç gün yalancı dolma yemeliyim. Sizin yıldızlara günde ne kadar ekmek verilir? Mister Makmikin gözleri fal- taşı 'gibi açıldı. — Ekmek mi?.. Sinema yıl- dızı ekmek yer mi hiç?.. Ekmek yiyen artistte ne çeviklik kalır, ne de tenasüp.. Baktım heriflerin niyeti bize ekmek vermemek.. Halbuki ben de hiç ekmeksiz yapamam. Azizim mister Makmik dedim. Bizim memleketin iklimi başka olduğu için yemeklerin tesiri de büsbütün başka oluyor. Biz- de insan ne kadar çok ekmek yerse o kadar çevikleşir. Meselâ ben tek başıma gün- de bir okka ekmek yemezsem yerimden —kinuldanamam! — Six lütfen deftere bunu da kayde- diniz... Mister Makmik balde bunu derken : — Holivutta ekmek yiyen ilk yıldız siz olacaksınız, dedi. Allah vere de bu yediklerinizi bizim yıldızlar görmeseler... Sonra on- lar da perhizi bozmıya kalkarlar- sa halimiz ne olur... — Vallahi onu bilmem... dedim, Biz Türklerin bir darbı- meseli vardır: “Aç ayı oynamaz!,, deriz. Ayı oynamazsa — sinema yıldızı nasıl oynar ?... — Aman müsaade edin şu darbımeseli de kaydedeyim... Yemek meselesini bu suretle sağlam kazığa bağladıktan sonra başka mevzulara — geçtik. Filim kumpanyası — direktörü — mister Jefson sordu — İstanbulda büyük sinema stüdyolarınız var midir? — Elbette... dedim. Hiç o maz mı? — Aman, şaşkın — bir defterine — hayde- bunlardan birinin Ben yoökken kımıldamaz.« Sahibini pek tanır ! Ben binince, yaramaz, O anda ayaklanır ! |Afacanın Oyunları Size edelim. güzel bir oyun tarif Bu oyunu oynamak için bir İâstik - 'topla bir — tahta lâzım. Çocuklar geniş bir halka olurlar. Bir çöcuk ta ortada durup topu halkadaki çocuklardan birine atar. Halk#daki çocuk, topu tutar tutmaz, ortadaki çocuğa atar ve topu ona isabet ettirmiye çalışır. | Ebede topu elindeki tahta - ile barşılayıp kendine isabet ettir- memiye gayret eder. Şayet top ortadaki çocuğa isabet ederse topu atan çocuk ortaya çıkar, ortadaki çocuk ta onun yerine geçer. Oyun ne kadar hızlı oynanırsa © kadar eğlenceli olur ve yukar- da tarif ettiğimiz şekilde devam eder. Arkadaşlarınızı toplayıp he- men tecrübe ediniz. enlice reşmini gösterebilir misiniz ? Yanımda Haydarpaşa istasyo- nunu gösterir bir karpostal var- di Hemen çıkarıp dayadım. — İşte.. İki Amerikalı gözlüklerini dü- zeltip kartı alıcı gözile tetkik ettiler. — Şayanı hayret... — Bu stüdyomuza gelen giden çok olduğu için Türkiyenin en | uzun demiryolü buraya kadar uzatılmıştır. Buraya yarım saatte bir tren gelir. Stüdyonun şu bü- yük kapısından içeri girince insan kendini bir şimendifer istasyonun- da zanneder, —Demek Türkiyenin en büyük sinema stüdyosu budur, öyle mi? — Hayır, dedim. Resimde — uzaktan Kışlası görünüyordu. — İşte bu da yeni yapılan sesli filim stüdyosudur. Burada bilhassa askeri filimler çevrilir. Ne zaman girseniz içinde birçok askerler görürsünüz... Bundan kinaye ola- rak buraya Selimiye Kışlası der- ler! Artık ağzıma geleni söylü- yordum. Adamcağız uydurduğum bü- tün bu kuyruklu yalanları gık demeden yutuyorlardı. Sözlerimin kendilerinde ne büyük tesir yap- tığını beni dinlerken gözlerinin hayretle açılmasından anlıyordum. Türkiye sinemacılığı naxarla- Selimiye Gemi yok, eğeri yok... Hünerdir ona binmek. Su istemez, karnı tokl Atım uzün bir deynek! Cıva Gibi... Hasan Bey duvarda asılı du- ran dereceye baktı. — Tuhaf, dedi. Hava bir ka- rarda kalmıyor. Bugün Derece bir inip sıcak, yarın soğuk... bir çıkıyor... Afacan hemen atıldi: — Bunda şaşılacak ne var, baba... Derecenin içine aıva ko- nulursa elbette yerinde durmaz! Kalkan Balığı Afacanla Cingöz konuşuyor- lardı. — Afacan, vapurlar bazan karaya oturuyor... Acaba bu va- purlar o zaman balıkları yorlar mı? Afacan güldü. — Ona ne şüphe?... Çiğne- meseydiler kalkan balıkları böyle yamyassı olurlar mıydı?.. ezi- rında gittikçe büyüyordu. Palavralarımdan afallıyan yal- nız rejisörle direktör değildi. Onlar derecesinde belki on- lardan da fazla şaşırmış biri var- dı ki o da cingözdü. Arkadaşım hayretten ağzı bir karış açılmış olduğu halde beni dinliyordu. Bazan: — Aman, fazla ileri gidiyor- sun.. Foyamız meydana çıkacak ! Demek ister gibi halinde bir endişe peyda oluyordu. O zaman ben de: — Sen hiç merak etme.. İşi bana bırak ! Demek ister gibi — yüzüne bakıyordum. Bunun üzerine ço- cukçağıza emniyet geliyor, anlat- tıklarımı ayni şaşkın tavırla din- lemiye başlıyordu. Direktörle rejisör hâlâ Hay- darpaşa sinema stüdyosunun resmi- ne bakıyorlardı.Bu sırada gözlerine Tıbbiyo Mektebi binası İlişmiş. Mister Makmik sordu: — Bu bina nedir? Ben her zeman olduğu gibi istifimi bozmadan cevap verdim: — O mu?.. O Sinema Mek- tebi Âlisi... İki Amerikalı yerlerinden sıç- radılar. — Sinema Mektebi Âlisi mi? — Ne zannediyorsunuz ya.. — Demek Türkiyede sinema- cılık tahsili için ayrıca bir de mektep var. Bakkal — !.. Aanal... Aksine! Dişçiden gelen Afacana sordu: — Afacan, acıttı mı? — Yok baba... O benim canımi acıtmadı amma ben Oonun — canımi acıttım... — Nasıl dişini babası nasıl.. Dişçi canınt olur, oğlum? O senin gui, sen onun değil... yle amma baba ban de onun parmağını ısırdım!... Muallim — Söyle bakalım Afacan : İnsan bir — peynirlipl- deyi yirmi parça edip yirmide bir parçasını yerse ne kalır ? Afacan — Ne kalacak, mual: lim Bey... Aç kalır |.. — Elbet, dedim. Burası Türk — darüilfünutunun bir şubesidir, Sine” — macılık san'atinin yüksek kısmi burada tahsil edilir... — Hayretl : İçimden: “ Hele durun bakâr — hm, dedim. Sizde bu enailik vars — ken daha çok hayret edeceksiniz « Mister Makmik sordu: — Peki, buradan ne çıkar? Ben bu sualin cevabını önce* den hazırlamıştım. — Buradan Sinema doktorü çıkar! İkisi birden yine yerlerindeB | sıçradılar. — Sinema doktoru mu? — Tabil sinema doktoru-. Bu civarda Kadıköy isminde bİf öy vardır. Bu köyün cahil halkt sinema doktoru tabirindeki dok* tor kelimesinin mânasını anlamâ* dıkları için bu mektepten bayâ” ği hasta doktoru çıkıyor za” netmişler, onun için ma Mektebi — Âlisine n olarak Tıbbiye Mektebi ism vermişler.. Onun için bazı k"'n' seler Sinema Mektebi Al_i"'f:: ismine — Köylülerin cahilliği * alay olsun diye “Tıbbiye Mekte” bi,, derler ! n Bu son sözüm Üzerini göz kendini tutamadı. a di: oıan_k Ş:ı:ı::; ;eıı':n be Afacanlı — Dur, dedim. Daha Holivuda gelmedik. Hele oraya bir felehnlı inle!.. sen palavrayı ııı-ııiı.iı’ı:"e.l Ra

Bu sayıdan diğer sayfalar: