Hayyam, Sultanın Namesini Optü Ba- şına Koydu Ve Hasan Sabbaha Verdi Mehtap, Hasan SablîaiırnrHe;_Harğketîıli Kontrol Ediyordu Her hakkı mahfuzdur. (Hasan Sabbah) sade, basit her türlü ziynet ve ihtişamdan Mi bir odada, sedirin kenarında ayakta duruyordu... Sehhar göz- | leri, gelen misafirlere çevril- mişti.. Bu bakışların karşısında, her- kes ve hatta Ömer Hayyam bile sarsılmıştı... Yalnız Mehtap; dik, korkmaz, yılmaz bir nazarla iler- liyor, âdeta onun kılbindzn' do- ğgabilecek en korkuuç emirlere “bile mani olmağa muktedir oldu- gunu ona hissettirmek iıh'yordı.ı. Ömer Hayyam, vakurane bir vaziyetle Hasan Sabbahı — se- lâmladı. Hasan Sabbah ta birdenbire büyük bir tevazü tavrı bir adım ileri yürüdü. İki eski arkadaş, biribirlerinin ellerine sarıldılar ve öpüştüler. * Ömer, hemen elini koynuna soktu. Sultanın namesini çıkardı. Üç defa öpüp başına koyduktan sonra hasana uzattı. Hasan, birdenbire doğruldu. Vakur bir tavır aldı. Elini, na- alarak | meye uzatlı. Atlas keseden çıkar- | dı. Mührü kopardı. Okumaya başladı: "ılıBen: Selçak — hükümetinin sultanı; (Elmevt) kalesinde mukim İsmaili taifesinin reisi (Şeyhülce- bel) tesmiye olunan (Hasan Sab- bah) a buyurdum ki tarafınızdan sadir olan bazı ahvali nabecanın cümlesi malümumuzdır. Hüküme- timizin kudreti her ne kadar bu ahvali müessifeye mani olmak ve bize mütavaatkâr olmıyanları tedip eylemeğe kâfi ise de, üm- meti Muhammet arasında kan dökmek —arzu etmediğimizden badema gerek şahlsımıza ve ge- rek hükümetimize karşı itaati kâ- mile perverde etmenizi halisane tavsiye eyleriz...| l'îıaıaıî' Sabbah, mektubu oku- duktan sanra daha azametli bir hal aldı. Dudaklarında, pek acı, pek manidar - bir- tebesslim do- laştı. Yavaş yavaş nameyi k_euye koydu. Sedirin yastığına biraktı. Ve sonra çehresi birdenbire -te- beddül etti. Samimi bir tebes- sümle Hayyama dönerek oturma- 81 için yer gösterdi... Kendisi de oturdu. Fakat oturur oturmaz, dailerinden birini işaretle çıiır'- dı. Kulağına kısa bir emir verdi. Mehtap daima Hayyamın ar- kasında duruyor, ve bütün ları gözden kaçırmıyarak ediyordu. * Hasanın, emir verdiği dai geniş bu meydanı süratle geçerek k!l- çük bir kulenin mlerini çıktı. Kulenin üzeri açıktı. Orta- da, sehpa üzerinde büyücek bir kös duruyordu. Dai, kösün tok- mağını aldı. Ağır ağır çalmaya başladı. .'0 zaman ıııydındıi, neı_eden çıktığı belli olmuyan, ir insan kmlğıi peyda olmiya başladı. Bu insanlar, âdeta yerden HL in pi rmyor gibi idi.. Az bir zaman zarfında meydan sessizce doldu... Bu adamlar (Hasan Sabbah) ın ikametgâhının — revakıma — karşı cephe alarak durmuşlardı. * Hasan Sabbah, Sultandan ge- len mektuptan, hiç mütesir olmz- mış gibi görünüyor; lâkaydane misafirlerile görüşüyordu. Vazifesi bitmiş olan dai içeri girdi. Kapının yanımda — durdu. (Hasan Sabbah) ınm önünde eğile- rek verdiği emrin ifa edildiğini ihsas etmiş oldu. * O zaman Hasan Sabbah, bir- denbire tebdili tavretti. Büyük | bir ciddiyetle Hayyama sordu: — Sultan Hazretlerinin mek- tubuna istiyorsunuz de- ğil mi?... Ömer Hayyam; — Evet. Dedi. Hasan Sabbah ayağa kalktı. Daha müstehzi ve cür'etkâr bir tavır aldı: — Şu halde, size küçük bir zahmet vereceğim. Eğer kabul ederseniz, şöylece, kısa bir ceve- lân yapalım. Dedikten sonra ayağa kalktı. Ömer Hayyamla diğerleri de kalktılar... Hasan Sabbahı takip ettiler. Yan taraftan bir kapı açıldı. Burası, geniş bir revaka müntehi olan bir koridordu. * cevap Resminizi 37 MUSTAFA FİKRİ EF.: Üy- sal ve çalış- kandır. İşleri- ni acele ile görür, rahatı- na pek düş- künlük — gös- termez, teşvi- ke kapılır, ataklık göste- rir. Bir işte baş — ol çalışmaktan ziyade muayyen ve malüm işlerde ı:nılhlı olur. takip | 38 MUZAFFER HANIM: Zeki ve mtizamperver- dir. Pek uysal değildir. Ça- buk — gücenir ve — müşteki yaziyet — alır, Kendi arka- daşları arasın- da konuşkan- t — dir. Arkadaş- N — larından geri kalmamak hususunda gayret gös- terir. Rekabeti sever. Bize * KBA DE Size Tabiatinizi Söyliyelim... Yazan: A. R. meydanda, binlerce halk, saf bağ- f lamış, ellerini göğsünün Üstüne kavuşturmuş, bekleşiyorlardı. (Hasan Sabbah), revakta gö- rYünür görünmez, bu insan derya- sı, birdenbire dalgalandı. — Seyyidena.. — Seyyidena.. | Meylâna.., Diye haykıra haykıra hepsi de yerlere kapandı. Halkın bu tezahüratına, Ömer Hayyam lâkaydane bakıyor. Fa- kat Mehtap anlıyamadığı bu nü- mayişin kespedeceği — neticeden | korkuyordu, (Arkası var) — Hergün Bir Rübai: ae S Biseri %j—'ffııı_!; " —;’ıı;—//'ql..f 433 | SAP UF LK /;aqtııııgij»,-?b';; NİT A $i ( Ey dost!.. Sakın bu fani dünyanın kederini çekme. Sakın bu köhne — cihanın gamlarile mağmum olma. Mademki şimdiye kadar olan şeyler geçmiş.. - ve henüz olacak şeyler de zuhur. etmemiştir; - şu halde - keyfine bak.. ne ( varı) ın ve nede (yok)un düşüncesile kendini muslarip etme, Gönderiniz, 40 İZUİRDEIMYIMÇ[RUTEF. , Teki vemüle- heyyiçtir. Fül ve hareketle- rinde aceleyi ihtiyar — eder. Zevki — selimi vardır. Kendi- sini - beğenir, ve sayılmasını ister, Menfa- atlerine karşı hissastır. Başkalarının iradeleri- ne kolay kolay uysallık göster- n 39 M. ŞÜKRAN HANIM: ( Fo- toğrafının — dercini — istemiyor. ) Saftır. Sözünü esirgemez, diledi- ği gibi konuşur. Vakitli vakitsiz güler, çabuk ahbap ve samimi olur ve ayni süratle bozuşur. Fazla ve derin düşünmez, isterse elinden iş gelir, çalışmaktan - şi- kâyet etmez. Fotoğraf Tahlil Kuponunu 14 inciSayfamızda bulacaksınız. | ahlâksızlıklarından dolayı DAKTİLO Bugünün Romanı K 0: AA Yazan: Z. Şakir Evvelce, daha henüz Hacı B. | doğru yürürken, düşünüyordum. ailesile rabıtamı kesmeden evvel, Dayı Beyle Amca B. arasında bir münaferet olduğunu işitmiş- tim. Dayı Bey denilen o adamın Amca Bey onu hiç sevmezmiş. Nitekim Dayı Bey avdet ettiği zaman; — Amca Bey, haber aldığı zaman küplere bi- necek. Diyorlardı.. Ben, gerek fabri- ka ve gerek (Ayaspaşa) dakilerle | alâkamı kestikten sonra Dayı Bey İşi azıttıkça azıtmış.. Bu ailenin zararına olarak birçok münase- betsizlikler yapmış. Öyle tahmin ediyorum ki, İstanbula avdetin- den sonra Amca Bey bunları haber aldı. Dayanamadı. O adamla karşı karşıya yaşamamak için ( Yeşilköy ) e çekilmiye mecbur oldu. Maamafih, bu mesele benim için pek te fena olmadı.. Haftada iki gece onun Yeşilköydeki mini- mini köşküne gidiyorum. Amca Beyin temiz ve yüksek fikirlerin- den istifade ediyorum. Amca Bey; — Yaz gelirse, buradan çok istifade edeceğiz. Sen de Lura- ya nakledersin.. O zaman ben yalnızlıktan büsbütün kurtulmuş olurum. Diyor... Bu tasavvuru, ben de | fena bulmuyorum. Havadan ve sai- reden edeceğim istifadeden zi- yade Amca Beyden fikren müste- fit olacağımı düşünüyorum. T Kanunusani Bu akşam, (Liberri Mondiyal) ın kapısından çıkarken — Hihmetle karşılaştım. Beni görüz görmez, evvelâ sap sarı oldu. Sonra ya- vaş yavaş rengi kızardı. Selâm- laştık, hali hatır sorduk. Annesile bhemşirelerinin — bende - bıraktığı tesirlerden — bahsettim. Onları nekadar — sevdiğimi — söyledim. O, bunları dinlerken gülümsüyor ve önüne bakıyordu. Koltuğumun altındaki paketi görerek sordu: — Ne kitaplar aldınız?.. Hemen cevap verdim: — Kitaplar, benim değil Hik- | met Bey.. Geçen sefer gidişimde Amca Bey sipariş etmişti, Bu akşam oraya gidiyorum. Ona götürüyorum. Dedim. Hikmet, dudaklarını isırdı. Yine sararır gibi oldu. Onu, biraz zayıflamış buldu- ğum için ben de ona sordum : — BSizi biraz bozulmuş görü- yorum. Rahatsız mıydınız ? O, cevap vermekte tereddüt etti. Ve sonra — Bilmem.. çok mu muşum. Dedi. Onu meraka düşürme- mek için ; — Hayır. Öyle pek göze çarpacak surette değil. Fakat, simanız, yorgun görünüyor. Bu cevabım, onu memnun etti. Gülümsiyerek: Evet.. Bu son günlerde biraz fazla meşgul oldura. Ma- lümya, senebaşı... Geçen senenin pürüzlü işleri- ni temizlemek pek kolay olmadı. Demekle iktifa etti. * Hikmetle veda edip te tünele > bozul- n bu hâdiseyi | | Bugün Hikmette —bana karşı bir çekingenlik vardı. Acaba, hemşiresile konuştuğumuz şeyleris neticesi mi?... Ve sonra.. Amca Beyden bahsederken renginin ve çehresinin geçirdiği hafif tagay- — yürüde epeyce manalı buldum. Eğer bu, bir kıskançlık eseri ise, hiç memnun olmıyacağım. Çünkü: — ( Kıskaknmak, — sevmekten — ileri — gelir.) derler. ğ Halbuki ben, Hikmetle ara- — mızda daima muayyen bir mesafe — kalmasını ve bu mesafede, ne be- nim ne de onun ilerlemememizi arzu ediyorum. Eğer Hikmetin — ciddiyetinden emin — olmasam, onun bu vaziyetlerini biraz hafif- — lik manasile de tafsir edebilirim. — Fakat, Hikmet gibi, daima meb- — zul kadın iltifatlarım celbetmek — san'atinin sırrım bilen bir gencin, — bana karşı temayülünü çok ciddi — düşünmek lâzımgelmez mi?.. Okadar kapalı bir adam ki... — Benden ne istiyor?'.. |Sadece bir aşk mı?.. Yoksa, ebedi bir hayat: mı?.. Bunu bilsem ben de ona — göre düşünür, bir — mukabele hazırlarım. Ya, müspet.. Ya, menfi.. y & Şubat Bir aydanberi ne sıkıntılı gün- — | ler geçirdim yarabbil.. Tam yirmi yedi gün evvel, küçük kardeşim mektepte (grippe — tutulmuşlu. Bir iki gün sonra da p ( zatürrcee ) arazı. görünmiye başladı. Yavrucağı hemen — Alman hastanesine naklettim. Ve yir- mi beş günümün bütün boş saatlerini onun yastiğı başında geçirdim.. — Hamdolsun, — çocuk kurtuldu. Artık - biçbir. tehlike — kalmadı. Fakat bu müddet zarfında, zavallı Amca Beyi ihmale mec- bur olmuştum. Yeşilköye, ancak bir gün gidebilmiş, iki saat kal- mış, avdet etmiştim. 7a Nihayet, dün kardeşimi mek< tebe gönderdikten sonra ben de akşam Özeri Amca Beye gittim. Geceyi orada geçirdim, Geç vakte kadar Epeyce şeyler konuştuk. —.0 kadar sıkiliyorüm ki, bazan ağaçlarla konuşmak istiyo- — rum, Bir kere yaz gelse, tabii, — komşular gelir, içlerinde görüşüle- cek adamlar bulunur. Nasıl olsa — vakit geçer. Diyor. Hakikaten de doğru.. Amca Beyit' köşkünün buluıdığıı Eş semt, bonyıboı.?' Rahatsızlı; 0- layısile kendisi de bir yere çıka- — miyor. Yanında, hem yemekle- rini pişiren, hem de orta hizmeti bir kadın var. Kadın da, aksi gibi süküti bir mahlük... — Zavallı Amca Beyin okumaktan, bir de, pencerenin önünde oturup dalga saymaktan başka hiçbir. eğlençesi yok... Eğer akşamlar, radyo imdadına yetişmese, zavallı adam, bal:' tün fena olacak. L Bugün veda ederken sordu: — — Karar verdin mi, yazın bı- — raya nakledeceksin değil mi?... — Dedi. — Eğer bir mâni olmazsa çok — istiyorum. t Dedim. Amca Bey, sevindi. oturduk. bunı: pek — d ” B e . ü