Kızlar Bin Bir İşveyle Mütemadiyen Kadeh Sunuyorlardı SazrwRak";aVn 'BiiîkHava Çalıyordu Yazan: A. R. Her hakkı mahfuzdur. Bahçe tam manasite (Cennet) in timsaliydi. Het - taraf, nadide — çiçeklerle Yolların iki tarafında — ağaçların dalları uzamış ve biribirine sarıl- mıştı. Her yerde, renkler ve göl- geler biribirine karışıyor, her kö- şe ayrı bir his ve hayal membal olmuştu. —Ağaçların — arasından, en kıymettar ve erimiş billür gibi sular, akıyor, rengârenk taşlara çarpa> rak en — tath — zemzemelerle çağlıyor, ağaçlardaki bülbüllerin sadası, derinden gelen bir mu- sikiye karışarak ruhu mesteden bir ahenk husnle getiriyordu. Yeşil gölgelerin arasından beyar mer- mer köşkler, rengârenk çinilerle "işlenmiş ravaklar, içlerinde kar gibi beyaz “toylar,, dolaşan havuz- | lar, bu havuzların — ortasından erimiş elmas gibi- sular püskü- ren fiskiyeler görünüyor, bütün bunlar, Şamil ile Nâsırın ruhu- na ve şiüuruna durgunluk - veri- yordu. * * Şamil ile Nâsır, kollarına gi- ren © bi bedel güzellerin zev- kine tâbi olarak serin ve gölgeli yollardan yürüdüler, — akıllara hayret — veren — bü . emsalsiz güzelliklerin arasında — gezdiler. Burası, cennetin en âlâ mevkiüi idi. Ve buraya Rıdvan tesmiye edilirdi. Sihrâmiz salkımlarla muattar | büyük bir sayebanın altına, ipek | halılar serilmiş, Şam kumaşla- yından şilteler ve yastıklarla dö- şenmişti. Sayebanm altın yaldızlar- la parlıyan tavanından, yuvarlak billür toplar sarkıyor, altın ka- feslerde öten kuşlar, çağlıyanın zemzemelerine karışı- yordu. ğ Kızlar, Şamil ile Nâsırı, birer köşeye oturttular ve sonra ellerini pırptılar. Derbal, oradaki köşkün sedef işlemeli - kapıları açıldı. Kapıda dört kız göründü. Kızlar, sayeba- | na doğru geldiler, ellerile başla- rtin — üstünde tuttukları gümüş tepsileri getirdiler. Tepsiler, birçok yemişler ve | billür. sürahilerde yakut renkli şaraplarla doluydu. Bunlar, Şamil “ile Nâsırın önüne konuldu. * Köşkün kapısından yine — kız- Jar göründü. Bunların - gjinde de, büyüklü küçüklü, sazlar, tambur- lar, utlar, kanunlar, defler ve darbukalar bulunuyordu. Geldiler, Şamille Nâsırın kar» şısında — dizildiler. Hep birden dir çöktüler. Yer öptüler. ö Şamil, Nâsıra; Nâsır da Şar mile baktı. Artık, işi anlamışlardı. Şamil, bir cesaret daha gösterdi: — Arizim. — Hiç — şüphesiz (cennet) teyiz. Nâsır, sağ elinin parmağımı dudaklarının üstüne koydu: — Suxsas... Belki de bir vü- süslenmişti. | oradaki | a SP S yadır. Konuşursak, herşey, erir, bitiverir. y Karşılarında, diz çökerek s- | ralanan sazende ve hanendeler | çalmıya ve söylemiye başladılar. | Artık, onları oraya getiren | kızlar, mütemadiyen badeler dol- | duruyor. bin bir işveyle müte- | madiyen onlara sunuyorlardı. İ Saz, birdenbire raksan - bir | havaya başladı. O zaman, köşkten, ! kulakları kamaştıran zil sadaları boşandı. Şimdi, dilberler — çılgın - bir rakısta devam ede ede mer- divenlerden iniyor.. Şamil ile Nâ- sırın önüne gelerek — inhinalarla onları selâmlıyor.. Ve sonra, sazın coşkun ahengine uyarak Resminizi ÇANAKKALEDE BURHA- NETTİN B;; Âlimu ve Fi- lozof tipi var- dır. Nefsinde duyduğu — gü- rür aza- meti — tevazu ve kalender- likle telife ça- lışır. — Kendi- sinden ehem- | miyeti mahsusa ile bahsedilme- sinden haz duyar. Herkes hak- kında hayırhahane hareket etmek ve kalplerde şayanı hürmet bir mevki almak ister. Sohpeti sık- maz. Orijinal fikir ve hareketler- den hoşlananları fazlasile tatmin edebilir. Eline geçen parayı sar- feder, ikramcıdır. Mey ve neşe âleminin bazan emsalsiz bir rük- nü olur. Herkes tarafından tanı- hr, kendisi de herkesi tanıdığı iddiasında bulunur. £ 8 FATMA HATİCE H;; (Fotoğ- vafının dercini - istemiyor) Güler yüzlü ve neşelidir. Kederli ve gamlı şeylere uzak kalmak - ister | Süse ve temizliğe meraklıdır. His | ve macera mevzularına lâkayt kalmaz, heyecan veren hâdise- lerin — cazibelerine karşı zafı yardır. | B 5 YOZGATTA M. M. B; (Fo- | toğrafının dercini istemiyor) Ze- kidir. Çabuk alınır ve parlar, fakat iğbirar kinsiz ve devam- sızdır. Fül ve hareketleri muam- | malhı değildir. Daha ziyade açık- tır. Söz söylemiye ve münaka- şaya — kabiliyti vardır. Boğazını ve rahatını sever. Usul ve mera- sim kuyudatından bazan bizar olur oluruna tabi olmak izter. | İmtizaç bahsinde —müşkülpesent değildir. ve İ | Bize Gönderiniz, . * * . * * Size Tabiatinizi Söyliyelim... ipek halılar üzerinde süzülü- yorlardı. Kızlar, Şamil ile Nâsıra, altın taslar içinde, mütemadiyen şarap içiriyor ve onlar, bu sihrâmiz şarabi. — içtikçe kalplerinin — ve dimağlarının yanıp tutuştuğunu hissediyorlardı. Birdenbire saz ve raks dur- | du. Bütün gözler, köşkün kapı- sına doğruldu. Kapının sedef ve fildişi oymalarla * müzeyyen de- koru siçinde, emsalsiz bir kız | duruyordu. Beyaz bir Çin şifonuna bü- rünen bu kız, kollarını göğ- sünün — Üstünde çaprastlamış, ellerini de — omuzbaşlarına koy- muştu. (Arkası var ) HASAN BEY: Asabi ve mü- . teşebbistir. İ- tirar ve tem- kitten hoşlan- maz, icraatın- da hür ve müstakil — bu- lunmağı tercih 'ıktan — hazet- wez. — İsticale mü temayildir. MWenfaatlerini müdrik olmakla beraber tama- mile istifadesine bazan hiddet ve şiddeti mani olabilir. NÂZIM B. Neşeli ve alaycıdır. arkadaş larile şakalaşır — ve onlara muzip- lik yapar, ya- | vaş konuşmaz. Sözlerine — el harekâtile iş- tirak — eder. Hovardalığı ve para ye- mesini sever, suyuna gidilirse iyi bir arkadaştır. Bursada SALİM Ef.: İntizam kuyudatile alâ- kadar - olmak istemez, ser- best ve dile- digi gibi hare- kete mütema- yildir. - Bazen gözü pek ve inatçı — olur . Kafasını yora- cak — sikintili şeylere pek gelemez. İyi ve açık bir. kalbi vardır. Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksınz. eder. Yoldaş- | 'BİZİM D malarına mukabil en küçük bir davetine bile iştirak etmediğim halde, dün beni Hikmetle başba- şa Ooturürken, gülüp söylerken görmüştü. Zaten ne zamandan- pekâlâ hissediyordum. Lâkin bu kıskançlığı izhar edecek - bir bahane elde edemediği için bir- şey söylemiyor, hislerinde pek ileri gidemiyordu. Fakat şimdi?. Bugün, korka korka şirkete gittim. Akşama kadar, her da- kika onun çağırmasına intizar et- tim. Halbuki çağırmadı. Bugün Hikmetin odasına da hiç luğramadım. Tuhaf değil mi? O da beni hiç aramadı. Bütün gün | hâdisesiz ve sükünetle geçti. Acaba bu adam, bir kadım kalbini mukayese etti de insaf ve vicdamın icabatına mı rücu etti?.. Eğer böyle ise, onu o kadar seveceğim ki.. Kal- bimde, Amca Beyin muhabbet ve ayrı bir yer vereceğim... 2 Teşrinlevvel Nihayet, korktuğum — başıma | geldi. Hem de, ne facialı bir hab | de?.. | —— Müdiri umumi, Kadıköy vak'a- sına ait hiçbir. şey söylememek- le beraber, bana karşı — gayet resmi ve titiz. bir hal almıştı... Evvelce yazdığım yazılarda koca bir kelime unutsam bile, kendi kalemile onu yazarken şimdi bir nokta eksik olsa kâğıdı kaldırıp atıyar. yeniden yazdırıyordu. | Dün, alelâde bir mektubu tam dört defa tekrar - ettirdi. Hem de nasıl ?.. Son defasında, kaldırıp yüzüme atarak: — Bu ne dalgınlık efendim, bu ne dalgınlık... Maceralar dü- şüneceğinize biraz da işle meş- gül olunüz, Diye, bağırmakla.. Bu muamele, tabi'i çok gücü- me gitl. Bugün onunla, kozumu pay etmeye karar verdim. Ya, ona bütün hakikatı anlatarak ba- na karşı olan muamelesini lebdile çalışacaktım ve yahut istifa ede- cektim... Ona karşı yalvarır gibi bir vaziyet almamak için güzel bir plân tertip ettim. * Odacıya tenbih etmiştim. Mü- diri Umumi yalnız kalınca bana haber verdi. Bütün irade ve cür'etimi top- hyarak —onun odasına — gittim. Kapıyı vurdum, içeri girdim. O, etti ve lendi. tavırla: — BSizi çağırmamışltım. Dedi. Bu terbiyesizce muame- | le, çok gücüme gitmekle beraber sakin ve mutedil olmıya çalıştım. Masasının önünde durup, parmak- larımı kristalin üzerine dayıyarak cevap verdim: — Evet efendim. Çağırma- dınız. Fakat, ben gelmiye mec- bur oldum. O, benim vaziyetimin sakinli- ginden ve bilhassa son sözümden garip bir ümide düşerek hafifçe gülümsedi. Kendini pahalı sat- Âdeta istiskal eder bir beri onun Hikmeti kıskandığını ! evvlâ Hik- | metle kendini ve sonra da genç | hürmetinin yanında onada | beni görür görmez, evvelâ hayret | sonra birdenbire titiz- | -— A AKTİLO Bugünün Romanı Haa :: AAA Yazan: Z. Şakir Çünki onun bu kadar uğraş- | mıya hazırlanan bir poz alark: | — Haaa.. Mecbur — oldunuz öyle mi?.. Temenni ederim ki bu mecburiyetiniz, lehinize neticele- | necek bir meseleye ait olsun. Onun bu vaziyeti beni sinir- leştirmekle Beraber, yine kendime hâkim olarak, mukabele ettim: — Efendim.. Söyliyeceğim şey gayet kısa.. Hayatıma, yeni bir mecra vermek istiyorum. z | | O, bütün bütün ümitvar ola- rak, ayağını ayağının üstüne koydu. Koltuğunun arkasına yas- landı ve — sözümü, ikmale vakit bırakmadan kendisi söze ıtıldgf | — Bravo.. Zaten- ben de sizden bunu bekliyordum. Son zamanlarda ne kadar — hatalı hareket ettiğinizi nihayet anla- dınız. Şimdi daha makul, sizin | için daha faydalı bir mantıkla İh"ke' etmiye karar verdiniz | değil mi?.. Oturunuz. bakalım şöyle.. Herhalde anlaşmamız, pek güç olmıyacaktır. O anda çıldırıyordum. Bu | küstah herifin üzerine atılmak, yamrı yumru bir kavuna benziyen kafasına yumruklarla vurmak is- tedim. Bu maskara, bu patates suratlı herif beni ne zannediyor- du?.. Kalbini, varlığını bir banka çekine satacak kadar âdi bir kadın mı; yoksa, bir lokma ek- mek için her hakarete zelilâne tahammill gösleren bir mahlük mu?.. Bütün isyan damarlarım ayaklanmış olduğu halde, yine kendimi zaptettim. Onun söy- lediklerini hiç anlamamış gibi hareket ederek: | — Efendim — yarın şirketi terkediyorum. Elimdeki evrakları kime — devredeceğimi — sormıya geldim. | Dedim... Onun birdenbire gözleri açıldı. Dik dik yüzüme baktı. Yavaş yayaş yüzündeki ahmakça ümitlerin gölgesi eriye- rek bir tavrı hayret aldı. | — Şirketi ierk mi ediyor- sunuz? — Evet. | — Şimdi o, bütün bütün şaşırmıştı. Evvelâ, ellerini büke- rek tırnaklarına — baktı. - Sonra sağ elini kaldırarak — kıravatile oynadı. Bir iki saniye süren bu düşünceden sonra yine başını kaldırdı. W — Sebep?.. Diye sordu. Fakat bu soras, manalı ve biraz da istihzalı idi. Önüme bakarak cevap verdim: — Ankaraya gidiyorum. — Niçin?.. !" * Mecburum. | — İhtimal ki bir başka iş | buldunuz — Hayır, — Şu halde evleniyorsunuz. — Evet. Birdenbire ayağa kalktı. Pis, | iğrenç müstehzi bir bal aldı: — Vab.. Vah.. Vah... Değru- su buna pek üzüldüm... Bereket versin, bu üzüntüyü yalnız, ben çekmiyeceğim.. Her halde Hik- met Beyiniz de bana iştirak edecek. ( Arkası var )