y VNT S d G $ e N e V İ FULE 9 S DS S N Dünya Garibeleri Dünyanın En Zengin Adamı! Londra, (Hususi) — Dünyanın İ Postahanede G :Genç Ve lhtiyar Herkesi Ve Her Tipi Orada Görebilirsiniz en zengin adamı Haydarabat Nb | zamıdır. Nizamın saraylarından birinin bodrumunda — 50,(00,000 sterlin altın vardır. Sureti hususi yede Amerikadan getirlilen müte- Hele Bir Hergün Uğrıyan hassıslar 3 senedenberi mütemadi- | yen mücevheralın kıymetini tak- dir etmekle meşguldürler. Yalnız toprak mahsulünden senede — 1,500,000 — sterlin geliri vardır. Haydarabat Nizamı serve- tinin hesabını bLilmez. Hareminde 600 cariye ve garajında dünya- nin en lüks 50 otomobili vardır. Tehdit! Haydutlar Boksör Tünne- yin Çocuğunu Çalacaklar Nevyork, (Hususi) — Haydut- lar meşhur boksör Tünneye teh- dit mektupları göndererek iste- dikleri parayı vermediği takdirde 8 aylık çocuğunu - çalacaklarını | bildirmişlerdir. Tünneyin — evini polisler muhafaza etmektedir. İnsan — Kanile Resim Maruf Japon ressamı İto Hi- kotso kendi kaniyle Japon impe- ratorunun bir portresini yapmıştır. Ressam kanını, sol - kolundan, omuzundan ve arkasından almış- ftır. Portre imperatorun tabil bü- yüklüğünde olduğu için ressam çok kan zayi etmiş — ve portre bittikten sonra sanatoryoma yat- mıya mecbur olmuştur. Harbiye — nezaretine hediye edilen bu portre hakkında uzun uzadiye makaleler: yazan gaze- teler: karşı olan muhabbeti onu böyle bir portre yapmıya sevketmiştir. ,, edenler de olmuştur. Bir kız lisesi talebesinden 7 kız kendi kanlarile yaptıkları Japon milli bayrağını | bir piyade alayına hediye etmiş- ler ve alay kumandanına yazdık- ları mektupta: “Biz, zayıf kadınlar ancak bu suretle vatanımız için kanımızı dökebiliriz, demişlerdir. Müthiş Bir Cenaze Alayı Çin - Japon muharebesi es- nasında telef olan tayyareci Bob Şortun cenaze merasimi Şangha- yın beynelmilel mıntakasında ya- pılmıştır. Merasimi tertip eden Çin hükümetidir. Bob Şort aslen Amerikalıdır. Çin- Japon harbinde Çin ordusuna hizmet etimiş ve bir hava müsademesinde iki Japon tayyaresini — düşürdükten — sonra kendisi de telef olmuştur. Cenazeyi, bir milyonu müte- Caviz insan takip etmiştir. Bazı kimseler fırsattan istifade ederek siyasi nümayişler yapmak istedik- | lerinden polislerle aralarında mü- sademeler olmuştur. Bu esnada her iki taraftan yüz kişi hafif ve ağır olarak yaralanmışlardır. Po- lis şüpheli bir çok kimseleri tev- kif etmiştir. Ölüm Kaptanı Londra, (Husust) — İngiltere civarında küçük bir köyde yalnız başına oturan kaptan Çariz Liç isminde eski bir denizci ölmüş- tür. Kaptan Liç bütün dünya lHimanlarında ( ölüm kaptanı ) na- mile maruftur. Bu adam hayatın- da 20 muhtelif devletin bandıra- | sını taşıyan 32 geminin süvarili- #ini yapmış, fakat sütvarilik ettiği gemilerin hepsi de kimi fırtınadan L-_»<__ * “ İto Hikotsunun vatanına | Hi d ai a df Kalem, elinde bir türlü yürü- müyordu. Zarfın baş tarafına, bü- yük zahmetler çekerek iğri büğrü bir isim yazdı: Küce Hemmit - oğullarından Ali Gilin Emmi, Yan gözle onu tetkik ediyordum. | Adresi sonuna kadar yazamıya- cağını anlamıştı. Kalemin ucunu | ağzında geveliyerek düşünüyordu. | Nihayet, bütün cesaretini - toplı- | yarak bana döndü: - — Efendi, sevabına yazıvirin mi ? Hemen oracıkta yeni bir zarf buldurarak üzerini söylediği ad- | rese yazdım. Sevincinden az kalsın demekteler, İto Hikotsuyu taklit | ellerime sarılacaktı: — Ehsik olma efendi.. — Bir şey değil... — Bu kadarı da iyi.. Gitgide açılırsın.. Eski harflerle okuyup yazmasını biliyor musun? — Bilemiyon Efendi.. dairesinde, haftanın en kalabalık günü.. Melmekete mehtup eylet- miye gelen, ne kadar köylü varsa hep burada... Asker, yol amele- si, bekçi, rençper, odacı, birer birer gişeye gelip mektuplarını kendi ellerile pulladıktan -sonra, götürüp kocaman kutuya atıyor- | lar. kımı yanmak suretile kimi de de- niz altı kayalara çarparak batmıştı. Nihayet İngiliz gemicileri (ölüm | kaptanının) süvari olduğu gemi- lerde çalışmamıya başlamışlardır. Bunun Üzerine kaptan Liç şan- sını denemek için başka mem- leketlere gitmiş fakal uğursuzluk (ölüm kaptanının) peşini orada da takip etmiştir. Kaptan Liç Harbı Umuminin başlangıcında — (Meri — Valters) torpito süvariliğine tayin olunmuş ve ilk günü torpito bir serseri torpile çarparak berhava olmuş- | tur. Bundan soara bütün gemici- ler (ölüm kaptanile) karşılaşmak- tan bile çekiniyorlardı. Liç, bir Dayıhtıma gelirse ortada kimse | kalmazdı. Nihayet (ölüm kaptanı) Gernsi - civarındaki küçük bir köyde bir ev almıştı. Ölünciye kadar bu evden dışarı çıkma- Mişti.. Tanesi — Hani daha yeni alışıyom da.. Yeni postahanenin geniş tevdiat rülenler Vardır Ki, Buyuk Postahanemn. Başka bir köşe Arada bir, pul memuru ile konuşanlara kulak veriyorum: — Bizim — Mehtuba — cevap gelmedi. Acep niye ki? Kadıncağız, anlaşılan bu nevi suallere alışkın: — Gelir, gelir; diyor, merak etme! — Yollarda bu kadar da eğ- lenmezdi emme... Hele birisi, mehtubu taahhütlü vermiş. Memureyi sıkboğaz edi- yor: — Kötüfi — cevap — verdiler. Ellâlem ( Allah a'lem ) sen bana diyivimiyosun ? âyle şey olur mu canım.. Biz mektupları açmayız ki içinde ne olduğunu bilelim. — İnsan hali bu.. Bacım.. — Yok, yok.. Sen merak etme ! Memur H. anlatıyor: “Sormayın bizim çektiğimizi.. Buraya öyleleri gelir ki âdeta ömür törpüsüdürler. Hele taah- hütlü mektup gönderenler büs- bütün başbelâsıdır. “Demin gördünüz ya.. Mektuba cevap gelmiş te, güya bir sakla- yıp sahibine vermiyormuşuz. gibi yakamıza sarılırlar. , O sırada çapkın bakışlı sarı- şın bir kız, postrestant - kişesine yaklaştı: En Devamlı Müşterisidir Postahane günün her saatinde böyle Arı kevanı gibidir — M. 462 ye bir şey var mı? Gelen mektuplara — sür'atle bakan memur, menfi bir cevap verdi: — Hayır efendim.. Kızcağız, müteessir ve düşün- celi uzaklaştı. Memur, anlatıyor: “—Buraya bazen pek merak- llar da gelir. Uuzun zamandır gürbetteki — ihtiyar — annesinden mektup — alamıyan - bir genç var ki, her sabah gişeler açılmadan | gelir, ayakta yarım saatten fazla bekler; memur, masasının başına geçer geçmez, halecanla sorar: “— Bize bir şey çıktı mı? “— Hayır! cevabını — alınca, gözlerinde birkaç damla yaşla döner. Haline pek acınırız amma, elden bir şey gelmez ki.. ,, Büyük mektup kutusunun önün- de kalabalık gittikçe artıyordu. Pullanmış mektubunu kutunun ne tarafından —atacağını bir — türlü kestiremiyen — sakallı bir adam yanındakine soruyor: — Yaylı mıdır, nedir?. Ka- pağı açık amma, mektubu soka- miyorum.. Yanındakiler elinden alıp at- tılar. Şimdi de başka bir sual: — Acep kaç günde varır? Dikkat ediyorum; Yazı yaz- mıya mahsus yerin bir köşesine yerleşen genç bir çocuğun elin- den kalem hiç düşmüyor. Meğer- se, ötekinin berikinin zarflarını yazarmış. Aldığı da kaç para bilir misiniz? Ne fazla, ne eksin.. Tamam yirmi para... — Böyle işini bilen adamlara bayılırım. Günde yüz mektup — zarfı yazsa, — işte size helâlinden elli kuruş... Para havale dairesi de, bir başka âlem... Şimdi, eskisi gibi, elindeki kâğıdı gösterene hemen "paraları saymıyorlar. Bir sürü tahkikat, tetkikat.. Birkaç deftere imza.. Hüviyeti, — postahanece — malüm olanları bile ara sıra sorguya çekiyorlar. Hakları da yok değil hani.. Açıkgözler pek çoğaldı. Yanlış adrese gönderilen bir ihbar kâğıdı asıl hak sahibinin elini böğründe Kari Mektupları 'Bir Müsamere Dolayısile Efendim: Dün akşam burada Orta meke tep talebesi tarafından — tertip ve sinema binasında icra edilen müsamereye mezkür mektep mü- dürünün vaki —daveti üzerine miadında maa âile gitmiştik. Mü- samereden maksat, talebe - veli- lerine, talebelerin derecei liyakat ve iktisap eyledikleri — ehliyeti bizzat göstermekten ibaret oldu- ğu halde bütün localarla mev- kilerin mekteple alâkası olmıyan | ve talehe velisi bulunmıyan kim- selere tahsis edildiğini gördük. Oturacak yer bulamadık. Fikir ve kanaatime göre evvelemirde talebe velilerinin oturacak yerleri temin edilmeli idi. Geri dönmek mecburiyetinde kaldık, Zonguldak Orman Başkâlibi Çocuklara San'at Öğretelim Çocuk haftasında çocuklari bir haftalık vali defterdar ve saire yapıp ta bunlara memur olmak hevesi vermek bence doğ- ru değildir. Bu müddet zarfında çocukları istihsal yerlerinde ve fabrikalarda gezdirip çocukları serbest istihsal ve serbest mesai- ye alıştırmak daha doğrudur. Çocuklarda iş fikri uyandır- mak lâzımdır. Hep devlet hazine- sine göz dikmek itiyadını vermek doğru değildir. Deylet bizim ba- mamızin kesesi değildir. Yavru- larımıza mesteh öğretmek, genç dimağlarda san'at zevk uyandırmalkı lâzımdır. Masa başında çouuklara kalem tutmayi — öğreteceğimize, iş öğretsek daha iyi olur. Ankara İmalâtı Harbiye usta başılarından ıst)ıuıü Ekmek Meselesi Bazı mıntakalardaki fınnların ekmeklerin tabhına hiç dikkat edilmiyor. Bu gibi fırınlarda çe karılan ekmekler hamur gibidir. Belediyenin — nazarı — dikkatini celbederim. Beşiktapı N. F. o yor ki kendileri arada bir vası- tadan başka bir şey değil. — Hasan! Ahmet! Mehmet ! Koş, şu parayı al da gel! de- mişler. O da, emir kulu, kalkıp gelmiş. Angarya taşınan para, nasıl da bellidir ? Halbuki — ötede — bazılarının avucunda sımsıkı gizlediği parayı canına sokacakmış gibi, gülerek merdivenlere doğru bir yürüyüşü VAT Telgraf gişesinde Üç kişi var. Yan gözle ellerindeki — kâğıda bakıyorum. Bir tanesinde şöyle bir işaret var. Acele müstacel. Acaba, bu acele müstacel pek mi acele manasına geliyor? Cehalet insana her vakit böyle yüz para yerine beş kuruş ver- dirse ehemmiyeti yok.. Bazan hayatına bile malolur. Her iki telgrafta da sorulan şey sıhhat haberi: — Cici annem nasıl? Me- raktayız ! — Güzidenin hayat ve mema- tım bildiriniz! Üçüncü telgraf, iyi bir haber bırakabilir. müjdeliyor: ç Para alınağa gelenlerden kimi- — Şükran kurtuldu, yolcur nin yüzü hiç gülmüyor. Anlaşılı. | muz erkek... * * SUO GŞN PT a ç GĞ l