: $ Sayfa z Çocuk Haftası Çocuklarla ı Nasıl Konuşmalı? Evet çocuklarla nasıl konuş- malı? Dikkat edersek görürüz ki çocuk, durmak dinlenmek - bilmi- yen cevval ve canlı bir makine- dir. O, yalmız uyurken sükün bulur. O da her çocukta değil, sa- baha kadar uykuda tepinen, mü- temadiyen soldan sağa dönen, yorganını - fırlatan çocuklar - ne | kadar çoktur? Bu kaynıyan, bir dakika yerinde duramıyan mah- | lâkların faaliyetine set çekmek elbet doğru değildir. Öyle onları kendi hallerine mi bıraka- hm? Hayır o da doğrü ola- maz. O halde yapacak — şey | şudur: Onların buü — coşkuünlü- | ğunu doğru yola sevketmiye gayret edelim. Atlıyorlar mı? Nasıl atlıyacaklarını, koşuyorlar mr, nasıl koşacaklarını, lı:ığırıyorlar' mı? Tepiniyorlar mı? Kahkaha | ile mi gülüyorlar? Hulâsa içlerin- den gelen ve muhtelif şekillerde tecelli eden bu tezahürlere bir şekil, bir istikamet, bir siyak, bir nizam — vermiye — çalışalım. Bir çocuğa sus, sesini kes! bağırma! ise koşma! atlama! demek kolaydır. Kaşlarınızı çatınca, elinizi kald- rınca, onun biraz canını yakınca buna muvaffak olabilii . Fakat hayatta herkes için fitri olan bu tezahura faideli bir cereyan ver- mek, bir maharet olsa gerek. Bu beden faaliyetinin yanında, bir de fikir faaliyeti vardır. Üç yaşında, dört yaşında, beş yaşında çocu- gu olanların hergün başıma gelen şeydir. O bacak kadar küçük | şeytan insana neler sormaz ki: Baba —Allah çok büyük mü- dür? Nekadar büyüktür ? Ne- rede oturur? Bizim gibi gözü var mı? Neden bize gözükmüyor? Şimdi ne yapıyor? Yağmur nasıl yağıyor? Deniz neden taşmıyor? Tayyare neden düşmüyor? Şey- | tan nerede? Güneş çok uzakta mı? Ayda insan var mı? Ay dede diyorlar, o kimin dedesidir? Bunun gibi hergün akıl ve hayale gelmiyen bin bir sual sorarlar. Herşeyi öğrenmek, anlamak için ne büyük tehalük gösterirler? Benim diyen insanlar bu işin içinden çıkamaz ve çok kere bu suallerin karşısında âciz kalan analar, babalar: Aman sus yeterl! İçimizi sıktın ne çok - söylüyor- sun. Sesini kes! demekte muztar kahırlar. Fakat çocuğun sorduğu sı- allerin cevabını vermekle de iş bitmez. Onlara anlıyabilecekleri Hisanla hitap etmek iktiza eder ki, asıl zor olan da budur. Biliriz ki çocukları itina ile bakan ebeveyn yavrularının gıda- sile meşgul olmayı kendilerine | iş güç edinirler. Sabah kahvaal- tılarında sütüne, tereyağına,kaka- usuna, öğle ve akşam yemekle- | rinin — tenevvüüne, iyi — pişmiş olmasına, kullanılan yağların te- mizliğine muayyen — zamanlarda yenmesine çok dikkat ederler. Ve bilirler ki çocuk az yerse bes- lenmez. Fazla yerse midesi bozu- lur. Vakti hali yerinde olanlar alınan gıda harçlarının halisiyeti- ne ehemmiyet vermekle de kal- mazlar. Ahçının da san'alına va- İ BULURSA. Fransız Hükümeti Sadece Afrikanın Zencilerinden Yarım Milyon Kişilik Simsiyah Bir Ordu Teşkil Edecektir Beyaz Ar;plarda; Teşkil Edilecek Zencilere fes giydiriyorlar Peris, 21 (Nisan) — Cenevrede harp silâhlarınin tahdidi imkânı olup olmadığı tetkik edi lirken Fransız gazetelerinde üç satırlık, fakat ihtiva ettiği mana itibarile cidden tetkike şayan bir haber çıktı. Bu haberde sadece : — 30 Mart 1928 tarihli asker! kanun tamamen tatbik edilmiştir, deniliyordu. Siyasi ve askeri hâdiseleri yakından takip et- miyenler için belki hiçbir mana ifade etmiyen bu | küçük cümlenin içinde büyük bir hakikat saklıdır. O hakikat to şudar * — Fransızlar ük muharebe esnasında Fran- sanın Âvrupa mı! ası haricindeki müstamerele- rinden asker topladılar. Düşmanın öldürücü ateşine maruz olan tehlikeli mmtakalarda, azim ekseriyetini zenci ve beyaz Arap teşkil eden bu kıt'alarda pek büyük hizmetler gördüler. Ve muharebeden sonra da muharebe içinde müstamerelerinde yap- tıkları — askeri teşkilâtı — genişletmiye — karar verdiler. Bu — karardan da 30 — mart — 1928 tarihli kanun doğdu. Bu —kanun — mucibince Fransız mütamerelerinde yaşiyan ve Fransız olmı- yan halk, tıpkı Fransada yaşayan Fransızlar gibi aşağı yukarı mecburl bir askeri hizmete tâbi olacaktır. Bu kanunun Fransaya müuhtelif müstame- relerde getireceği ordu azim bir kuvvettir. Bu hu- susta size takrib! bir fikir vermek için bu yazımda yalnız; Afrikanın fildişi mıntakasından bahsede- ceğim: p Zencilere don giymesini öğretiyorlar ——— —— xrananunaız— kıf olmasını düşünürler. Çocukla- | bir de dımağ gıdası vardır ki miniminiler onu gözlerile, kulak- harile alırlar. Çocuk gördüğünü yapar, iştittiğini söyler, Bu her gün — yaptığı, söylediği şeyler tekrarlana, tekrarlana ikinci bir tabiat şekline girer. diğer cakları l Bunun içindir ki çocuklarımi- rın bu mide gıdalarının yanında | za bir taraftan efal ve harekâtı- mızla güzel bir nümune olmak, taraftan onların zevk ala- bir lisanla muhitlerinde kendilerini alâkadar eden şeyleri izah etmek mecburiyetindeyiz. O halde babaların, -anaların mürebbilerin malümat sahibi o- Olan Ordu Da Caba.. Asker olmıya getirilen bir eürü senci Bu mıntakada takriben beş milyon zenci bu- lunduğu tahmin edilmektedir. Bu zencilerden sulh zamanında (46,700), harp zamanında ise on misli fazlasile tam (467,000) yani, aşağı yukarı yarım milyon asker alınacaktır. Maamafih Fransızların bu müstamerelerinde yap- tıkları askeri teşkilât henüz bir makine intizamına yarmış değildir ve az çok ibtidai bir usul ile iş- Temektedir: Filhakika bir tahririnüfus mevcut olmadığı ci- betle her mıntakanm askeri kumandanı her sene başında her kabilenin reisine haber göndermekte ve: — 20 yaşına geldiği tahmin edilen nekadar gencin varsa hepsini toplıyarak getir demektedir. Bu emre tam bir surette itaat ediliyor mu, edilmiyor mu bilmek kabil değil, fakat günde mımntaka — kumandanlığının önü binlerce zenci ile dolmaktadır. Bunlar ekseriyetle — bir metre seksen santim boyunda güçlü kuvvetli in- sanlardır. ve tıbbi muayenede hemen hepsinin de *“sağlam,, olduğu görülmektedir. muayyen Bu suretle askere alınanlara evvelâ fes, elbise, ve potin giydirilmesi, sonra yemek yemesi, daha sonra da üç beş kelime öğretilmekte, iptida! terbiyenin verilmesini müte- akıp hepsi birden Fransanın muhtelif semtlerine gönderilmektedir. * Görülüyor ki Fransa günün birinde yeni - bir harp çıkacak olursa kendisini kısmen milletlere müdafaa — ettirmenin yolunu bulmuştur. —RRREK L — şimdiden külde bulunan bu körpe dimağı yormadan ameli bir kıymeti olan bilgilerle bezenmek için çocuk- larla konuşmak san'atini bilmeleri de lâzımdır. Bir de unutmamak lâzımdır ki çocuklar dinlemekten ziyade söy- | teslim etmemiz lâzımdır. | mesele Fransızca konuşması | yabanci | makla' böraber henüz hali, teşek | lemekten hoşlanır. O halde biz Ustalarımızın Kıymetlerini Bilmeliyiz Memleketimizde hemen her sanat şubesinde birçok mütehas- sıslarımız vardır. Fakat her ne- dense bu vatandaşlarımıza iş sa- hipleri tarafından itimat ve hür- met gösterilmiyor. Kıymetli usta- larımızın pek çoğu bu gün fab- rika ve imalâthane köşelerinde alelâde amele muamelesi —görü- yorlar, Buraya gelen birçok ecnebi | mütehassısları mahcup edip kaçır ran öyle usta vatandaşlarımız vardır ki bugün kendilerine her nedense — kıymet — atfedilmiyor, Halbuki sanayiin günden güne inkişaf ettiği ve bu inkişafa mut» lak surette muhtaç olduğu mem« leketimizde mütehassıs vatand larimızı daima tercih etmemi lâzımdır. Fabrika ve iş sahipler rinin bu — hakikati — anlamasi zamanı gelmiş ve geçmiştir. Yerli malı gibi yerli “işçi ve yerl> mütehassıs ta — prensip olarak — kabul etmediğimız take dirde sanayiin terakkisini bek- lememiz abestir. Memleketlerinde Üçünecü ve hatta dördüncü dere« cede usta vaziyetinde olan bazi eenebiler burada mütahassıs ge« çinmektedirler. Halbuki bunların beceremedikleri işleri çok defa bizim mutavazı ustalarımız. ma- haret 've kudretle başarıyorlar. Fabrika sahiplerimiz ve bik hassa alâkadar makam bu cihete gok ehemmiyet vermelidir. Aksi takdirde memleket sanaylinin buy gepheden inkişafı hayli - geçike- cektir. MUSTAFA NAFİ Yoğurilara Dikkat şehrimizde elyevm halle memiş bulunan bir süt meselk.. vardır. Fakat mevsim münase. betile şimdi bir de yoğrut mese- lesi çıkmış bulunuyor. Piyasada satılan — yoğurtlardan * bir kısmı hakikaten çok güzeldir. Fakat) bir kısmı ise bozuk ve sıhhate muzırdır. Fakir halk ekseriyetle ucuz | olduğu için bu yoğurtları tercih ediyor. Az olsun, temiz olsun, düsturuna muvafık haroket etmek lâzımgelirse şehirde bir cins yoğurt satılmalı, fena yoğurtların satışı yasak edilmelidir. ALI HÜSNÜ Cevaplarımız Fatihte Kemal Nuri Beye: Bahsettiğiniz meselede kendi noklai nazarınıza göre hakkımnizı Fakat tamamen şahsir? — Bu itibarla mahkemeye müra. t meniz tavsiyesinde bulunacağız. * A, D. imzasile deren kariimize: O mesele ile daima alâkadar oluyoruz. Yakında neşriyata baş- mektup gön- | hyacağiz. ——— —— susalım da onları mı söyletelim? Hayır ne yalvız biz söyliyelim, ne de yalnız onları dinliyelim. Konu- şalım! Bazan soralım, bazan on- ların sorduklarına cevap verelim. Bazan düşündürelim, bazan gül- | dürelim. Onları aramıya, bulınıya, tetkike, — müşahedeye dikkate, Selim Sırrı alıştıralım.