Xİ | H/ 1E MACERALARI İAYYAM Z3UN 'FUZTA İçinde Kıvranıp Duruyordu.. Valde Sultan Huy bd Kalmıştı Her hakkı mahfuzdur. Mehtap, bötün bütün şaşırdı. Fena halde telâşlandı. Hocanın ellerini tuttu.. Yalvarmıya başladı: — Anlat bana bu küğitta ne var ?.. Ben bunu anlamalıyım.. Eğer bir felâket haberi ise, ben bunu bütün kuvvetimle karşıla- malıyım.. Ve, birdenbire ellerini boynu- na kaldırdı. Boynundaki kalın inci dizisini çıkardı. Hocaya w zattı : — Bunu al, Eğer korkuyor- san, derhal memleketten kaç. Seni yüz sene refah içinde yaşa- tacak bir servettir. Yalınz söyle, bu kâğıdın içinde ne yazılı ok duğunu söyle. Hoca, inci dizisini aldı, Avu- cuna yayarak baktı, Sonra Meh- tabın dizleri üstünde duran kâ- ğıdı alarak kulağına eğildi, oku- miya başladı. * Ayni zamanda, hasta şehza- denin odasında, yine o hazin manzara devam ediyordu. Valide Sultan, evlâdının ba- ynda oturmuş, meyus bir halde düşünüyor, yatağının yanına 'diz çöken cariyeler, yavaş yavaş yel- Pazelerini sallıyarak hasta şeh- zadenin hararetini tadile çalışı- yorlardı. a : Odaya, bir cariye girdi. Vezir ile Ömer Hayyamın geldiğini ha- ber verdi. Valide Sultan, başına bir şal örttü, gelenleri kabul etti. Vezir ile Ömer, içeri girdiler. Büyük bir tazim ile valde sulta- ba selâm verdiler. Ömer, derhal yatağın yanma gitti. Diz çöktü. Hastayı müuaye- ne elti Ve sonra, doğrularak €ariyelerden bir tas istedi. Cariyenin biri, küçük bir ak tın tas verdi. Ömer, koynundan ilâcı çıkar- dı. Tasa boşalttı. Bir elile bas- tanın başını kaldırarak ilâcı ya- Vaş yava, içirdi. * “ Mehtap, büyük bir telâş ile yine çıktığı kapıdan girdi. Koşa koşa dairesine geldi. Çarşafı çıkardı. Bir tarafa attı ve sonra, hastanın oda kapısına geldi. Ka- Pin önünde duran kızlara sordu : — Şehzademiz nasıl ?.. Kızlardan biri cevap verdi: — Şimdi, vezir ile tabip gek diler, İlâç içirdiler. O zaman Mehtabın, başı dön- dü, düşecekti, duvara dayandı. Öylece kaldı, * Vezir ile Ömer, divana gek Miş, O oturmuş, çay içiyorlardı. İçeri ( Hasan Sabbah ) girdi, selâm verdi. Ayağa kalktılar. Müsafaha Yaptılar. Tekrar oturdular. endişeli o bir eğ Bakalım, netice ne olacak?.. Ha- san, tekrar sordu: Demek ki ümidiniz bu kadar az. Şu halde, zavallı şehzade, dünyanın ezvak ve sâ- adetini göremeden hayatı terke- decek öyle mi?. Vezir, sustu, Önüne baktı. Ömer Hayyam, büyük bir tevekkülü ima eden bir hare- ketle ellerini kaldırarak şu ruba- iyi okumıya başladı: ay HA e ei <> dei ip Ea Vip Yasi İİ pi ye | Farzet ki dünyada istediğin gibi mes'ut ve bahtiyar yaşamış- sın.. Fakat sonu ne?.. Farzet ki bu (ömür) denilen kitabı baştan başa okuyarak hatmetmişsin.. So- nu ne?... Farzedeyim ki, bu din- Girgin ve be- ceriklidir, mü- nakâşayı an- laşmak safha- sından uzak- laştırdığı tak- irde işe yumruk karış- tırmasıpı bilir. Men faatlerini sraf etmez. - İşlerinde ace- leyi ihtiyar eder, çabuk konuşur. ameli sahada daha ziyade mu- vaffak olur. na 20 AHMET ASIM EF: Atak ve gürültücü de- ğildir. Sessiz- liği tercih © eder, filen " alâkadar !' mamakla be- : rTaber mubitin- >; de cereyan 5) eden hâdise- leri dikkatin- den kaçırmaz, sarftan ziyade biriktirmek eee ve intizama heveskârdir, REŞİT HAKKI B. : Asabi ve eri bazi ahvalde hırçındır. Çok tuğu işi yarı da bırakmaz. İzzeti — nefis mesailinde a lngan © olur, çabuk parlar, i : | Bize x x Size Tabiatinizi ok | söylemez, tut- |, Yazan: A. R. yada yüz sene, bülün atzularına muvaffak olarak muammer ol muşsun.. Ve farzet ki yüz sene daha muammer olacaksın; bunun da sonu ne?...) Hastanın vekille ayni hal devam ediyordu Küçük şehzade, pek muzta- ripti.. Bir aralık gözlerini açtı. Başucunda oturan annesinin yü- züne” baktı, Valde Sultan, evlâdinin isti rapla parlıyan - gözlerini görür görmez büyük bir şefkatle sordu: | — Nasılsın evlâdım?... Şahzade muhtazar bir sesle cevap verdi; — Bütün vücudüme birşeyler batıyor. Bu sözleri, orada duran meh- tap ta işitti ve titredi. Valde sultan, hemen yerinden kalktı. Yorganı kaldırdı. Sultanın elbiselerini sıyırarak karnını açtı Gördüğü manzara onu hayrette bıraktı. Arkası var Gönderiniz, * Söyliyelim... 23 NECİLE HANIM. gibi görünür. Sokulgan de- ğildir , ağır durur, kızdığı zaman muan- nit olur, mu- amelesine, hiy- le, riya karış- tırmaz, icap etüğinde sö- zünü esirge- mez, tok söyler. Temizliği sever. 18 BİR KARİİMİZ: Sakindir. Mes'uliyeti ve ; mücadeleyi davet o edici hareketler den i müçteniptir. j Tarı ( teleb- büste müşkül- ” pesent i dir. Menfaat- kei İerini, parayı —— israftan ziyade nefsine hasretmiyc mütemayildir. 24 FATMA in Babayani ” — s4 bir ev ka dır. Ev işleri- ni muvaffakı- yetle © idare eder. o Sert muameleye gelemez, mu- Olduğu | Bugünün Romanı ER RM SO BEAN Yazan: 7. Şakir Az kalsın isyan edecek,hatta, bu kalpsiz adamın yüzüne tükü- recektim. Vicdani duygusunun ne olduğunu şu sözlerle ispat eden bu adam, ayni zaman da beni aptal bir çocuk gibi en basit, en iptidai bir tu- | zakla avlamıya calışıyordu. Bu, daha ziyade gurüruma dokundu. Yavaş yavaş başımı kaldırdım. Mutedil bir tavırla — Fakat, Enver Bey... Sine- mada gördüğümüz şeyler de ha- yattan alınmış parçalar değil mi?. Öyle zannediyorum ki, hassas bir kalp, bir hastanın yalağı yanın- da da sinemadaki his ve heyecan- ları bulabilir. Fazla olarak ta insani bir vazife ifa eder Derin bir süküt... Enver Bey, bu muvaffakıyet- sizliğinden mütevellit bozgunluğu göstermemek için, saatini çıkar dı, baktı. Gazeteyi elinden ma- sanın üstüne bıraktı. — Bir türlü vakit yeçmiyor.. Bari biraz muhasebeye gide- yim de.. Diye mırıldandı ve kapıyı ara- lik bırakarak yanımızdan uzak- laştı. Suat, onun arkasından kapıya doğru baktıktan sonra başını iki tarafa salladı: — İşte, ben bunlara züppe derim.. Sanki sinemadan bir şey anlıyormuş gibi... Galiba sizi de mütessir etti, Gülerek cevap verdim: — Aaa.. Yecok.. Ve.. Suat, bu firsalı kaybet- memek endişesile, sözümü ke- serek : — Elbiselerinizi nerede yap- tıriyorsunuz Kevser Hanım? — Niçin sördunuz Suat Bey.. O, samimi bir tebessüm tak- lidile derhal cevap verdi: — Dün akşam, bizim refi- kaya uzun uzadıya sizden bab- settim. Çok zarif, çok temiz gi- yindiğinizi söyledim. Refikada da cidden bir merak uyandı. ( Ah mümkün olsa da, kendilerile gö- rüşsek... ) Dedi ve sonra, terzi- nizi sordu. Her halde modayı, iyi takip ediyorsunuz zannederim, Bu, acemi avcıya da şu alaylı cevabı verdim: — Moda mı?.. Ben ona isyan ederim Suat Bey... Bence moda- ya uymak, onu takip etmek, ancak zevksiz insanların işidir. Kendi kafasına güvenemiyen- ler, kendi kendine bir şey dü- şünemiyenler, başkalarının bul- duğu şeyleri körü körüne kabul ederler. Bu, iğrenç bir mukallit- liktir... Ben, ne modaya, ne de terziye tâbi olurum elbiselimi, daima kendim düşünür ve ekse- riya da kendim dikerim... — Bravo, Kevser H... Valla- hi, siz, barikulâde bir kadınsı- Ah ne olur, bizimki ile de gi de onun kafasına şu soksanız... Acaba sizi refika» ya ne zaman prezante edebilirim? Suadın yüzüne baktım, başi- mı bir tarafa e Benim için de büyük bir şeref teşkil eder. Fakat, ne za- man bu şerefe nail olacağımı tahmin edemem. Dişarda, saat ağır ağır beşi çalıyordu. Hemen kalktım. Şap- kamı aldım. — Orevuar Suat Bey.. © Dedim ve kapiyi açlım. 724 ağaston Dün, ağızlarının payım doya doya verdiğim için bugün Enver- le Suadın bana muğber oldukla- rını hissettim. Bana, pek az lö- kırdı söylüyor ve kendi kendile- rile o şakalaşıyorlardı. Ben de, bunlara hiç ehemmiyet vermeden bilâfasıla © işlerime devam edi- yordum, Akşama doğru müdürü umu- minin hademesi geldi; — Müdürü umumi sizi (dik- te) ye istiyor. Dedi. Hemen, defterimi, ka- lemi aldım. Müdürü umuminin odasına gittim. Büyük masanın yan tarafına bir sandalye konul- muştu. Müdürü umumi ayakta elleri cebinde, odada dolaşıyordu. İçeriye girdiğim zaman: (CArkası var) İO)Mİ8İe7AX Hayatım zehrolurdu eger Bromura! komprimeleri. olmasaydı! Sinirlerim gerginmi? Bromural! ... Uykusuzmuyum? Bromural| ... Bir bardak su içerisinde alınan bu zararsız ilaç gergin sinirleri teskin eder. KnollA-G. e i muhtaç olduğu bir . r X GELİ ği di idi u