Mademki Düny ” İN AA Ce lrii £ RI anın Esrarını Bilmiyor- Sun, O Halde İç Şarabı Keyfine Bak Hasan Sabbahın Gönderdiği Esrarengiz Kese! Her hakkı mahfuzdur. Valide Sultan, odasına geldi. Odanın sed ma rde mütcaddit kol- saların üstü lu i. şamdanla; ( Mehtap ) lide — Sultanı Mehtap aralık — iş ( Leylâ ) ya bıraktı. Kendisi ya- nin Leylâ )) Va başladı yalnız ile ( sayınıya bir yanına yaklaşlı. Yorg işlemeli - örtüyü Koluna — astı. tağın Gstündeki ipek kaldırdı. — Katladı. ' balde, iç İ . kapisiti Sonra, yorganı bir ucundan tuta- | tak açtı. O zaman yorganın altma saklanmış olan keseyi gördü. Mehtap, bir Bunda şüpkesiz bi Fakat, pek - çak Sultanı, şu Ü yeni bir. sıkınlıya ma mamak için, hemen aldı, koynuna Valde Sultan yattı. (Mehtap) la (Leylâ) yatağın baş ucundaki büyük, lek mumlu şamdanları yaktılar, öteki şam- gdanları aldılar. Odad, anda intülü Meht VMehtap oda d kasından sürme, Koy- çıkardı. Ağzını Mektup onu Bu, nekadar yanına giderek nundan keseyi açtı; içine — baktı. hayrette bırakı mühim bir şey idi tanın yatağı içine bırakmışlardı, Düşündü. Bunu, kim yapabi- lirdi ?.. O zaman, gündüz gördü- ğü köleleri hatırladı Keseden kâğıdı çıkardı. Evirdi, çevirdi; baktı. Fakat okumak bilmediği için, ne olduğunu anla- madı. Yine keseye koydu. Koy- vuna sakladı. y Ertesi gün.. Valide Sul- | Ömer Hayyam. ilâcını hazırla- | mıştı. Elindeki şişeyi kaldırarak şeffafiyetine bir daha baktı. Şişe- yi küçük bir masamın üstüne b- raktı. EHerini biribirine çarptı. Genç bir köle geldi. Ömer, köleden istedi. gilti. maşlahını * Ömer, vaktini boş geçirmedi. Yanındaki masanın üstünde duran Sürahiyi aldı. İnce ve şeffaf bar- dağa yavaş yavaş şarap doldurdu. Yuî(ın kaldırdı. Şarabın erimiş yakut gibi rengine baktı. Şu rır baiyı mırıldandı: ZİYEAA AA —£ V S SA e KBA U » yrE (Düşün ki, bir gün gelecek (ruh) tan ayrılacaksın ve (adem) in esrar perdesi arkasında ka- larak görünmez olacaksın.. Ma- demki nereden geldiğini Bbilmi: Yorsul ve mademki nereye * gi deceğini de keşfedemiyorsun.. Şu Köle | | | ÜUU e şarabı.. Zevkine bak.. ) * t Ömer Hayyam, saraya gitmek © çıkarken ; ap ) ta arşafa bü- (M rünmüş, kimseye gayret ederek n ı an sokağa çıkıyor, düvar- lara sürüne sürüne yürüyerek süratle ilerliyor ; x Bu esnada ( Hasan Sabbah ) , kendi sarayı edire oturmuş h) n siması, çok keskin şeli idi. Gözlerinde, l sık sık beş köle içeri girdi Hasan, köleden maşlahını ix- ledi. y Vezir Nizamülmülk, yine diva- nında oturmuş, bermutat hükü- met umurile meşçuldü Ömer Hayyam divana girdi. Resminizi Bize Gönderiniz, * * SizeTabiatinizi Söyliyelim. ıizel a Azimkârdır. Menfaa tleri ni israf — etmez. Parayı sarftan ziyade birik- tirmiye müte- mayildir. Ça- buk ahbap olmaz, sokul- maz, harekâ- tında — askeri bir — disiplin 35 ASLAN B.: yardır. u 36 MEHMET SABRİ B. Neşeli ve sokulgan- dır, kibir azamet tasla: maz, * tevazvu sever, fül ve hareketlerinde, muamelesinde renksizlik yok- tur, temizliğe dikkat — eder, iğbirarı — de- vamlı olur, eğlenceyi sever. Fotoğrâf Tahili Kıpomuuı 'Pöiyinci Sayfamızda bülacaksınız. Yazan: A. R. p verdi » Eğer mümkünse derhal gidip içirelim | x4 Vezir ile Ömer, sarayın deh- lizlerinde, hasta şehzadenin oda- | sına doğru yürürlerken... * Çarşalma — sımsıkı | olan Mel tap, dar ve tenha bir | sokakta k ) Ha- | rap bir evir ünde | durarak, asabi piya vuru Kapıyı | Mehtabt iç | den bir bürünmlüş koşa il yumruklarla ka- rdu. ibtiyar bir aldı. B boca açtı. vi eski- nzaralı ökmüş p, nundan keseyi ve den o kâğıdı çıkardı. Hoca - ya uzattı Hoca Meraklı nazarlarla baktı. okumaz | hocayı - bir Hemen mektubu Mehtaba uzatlı; büyük Bic” koske öğlede başladı: — Aman.. Aman... Beni böyle | şeylere karıştırıma.. Çık... Şimdi | buradan çık.. Beni hiç görmemiş ol... Bunu bana göstermemiş ol... (Arkası var ) aldı Okur aldı. kâğıdı Nikbin Bir İnsan — Merhaba dostum, ne var, ne yok? — Sorma birader, geçen hafta iflâs ettim. Şimdi de bizim arkadaş tifoya tutuldu. — Âlâl şey yok. Son| Tavsiye Hasis bir adamın karısı ölmek üzeredir. -Kocası eczaneye — gi- | derek doktorun verdiği reçete | ) ilâçlarını yaptırmıya hazırlanıyor, fakat dişarı çıkmadan evvel şu tavsiyede bulunmayı da unutmu- or: Y EE Karıcığım. — Ben - eczane- ye gidiyorum. _Biı Ffenalık hisse- dersen elektriği söndürmeyi unut- ma. Ne olur, ne olmaz! Bir Muhakeme! — Eğer içki içmekte devam edecek olursanız, korkarım, aya- ğınızı kesmiye mecburiyet hâsıl | olacak. — Fakat doktor ben ayağım- la içmiyorum kil,. , Yaş Farkı İngiltere” Kralı yedinci Edvard hıurng::“evıphkı ile maruftu. Bir gün elli yaşındaki bir adamla altmış yaşındaki bir adamın far- kını g#ordular. Yedinci Edvard kısa bir düşünceden sonra şu | cevabı verdi: — Basit. Elli yaşındaki“ bir | adamın saçları beyazlanın Fakat ' altmıştan sonra tekraâr eski ren- gini alır. söylenmeğe | Âlâ! Bizde yeni bir | | daha | soracağı suale BİZİ | Sayfa 6 — İ M— Bugünün Romanı e 79 MA Yazan: Z. Şakir Yeni işim dolayısile, yeni va- | ziyetler almıya mecbur oluyorum. | Müessesede altı daktiloyuz. İçle- rinde Türk olan yalmız | Hepsi de temiz ve zarif giyini- yorlar. Erkek arkadaşlara karşı da, her işte ve temas edişte pek - tabii yorlar, bepsi de Diş kızi gör n öğle paydosunda, l0 a gitmek için merdi rdum. Alis ismindeki kız da Sarışın bir delikanlıyı gösterdi. Adeta yüksek - Bunu sesle : gürüyor musunuz.. Müessesemizin en güzel erkeğidir. Dedi. Hemen kolumla dürt- tüm: — Yavaş söyleyiniz, işitecek. Dedim. Kahkahalarla güldü. ena mi.. Onu beğendiğimi olmakla beraber, bir ecneb şirkete bir seyahatte bugün av gittiğim telâş — vardı ış Öğleden sonra birdenbire oda- uzun ve fasılasız bir başladı. Suat mıziti zili, | surette çalınmıya Bey yüzüme baktı: — Müdür sizi istiyor. Dedi. Hemen kalktım müdü- | rün odasıne — gittim. O, büyük bir ciddiyetle masasının önünde) oturuyor. Birtakım ev- rak tetkik ediyordu. Bir müddet | bekledim. Sonra başını kaldırdı. Sanki şimdi farkına varmış gi — Ha.. Sizsiniz değil mi?.. Si: müdiri umumiye prezante edeyim. Dedi. * Müdiriumuminin kendimde odasına hafif gi- rerken bir ür- perme hiasettim. Bu adamım pek | mağrur, pek söylüyorlardı idi. Gayet bü | parıl parlıyan - kiristalli masanın duğunu öyle arkasındaki — koltuğuna gibiydi uzanmış Daha kapıdan girerken keskin bir nazarla - tıpkı ilk geldiğim gün müdürün yaptığı gibi- aşağı- dan yukarıya doğru beni yavaş yavaş süz. Müdür, beni pre- zante ettikten sanra, çekildi. Ben hâlâ ayakta durüyor ve önüme bakarak Müdiri Umüminin veyahul - vereceği emre intizar ediyordum. O, hiç vaziyetini bozmadan, bazan kelimelerin üzerinde dura- rak gıcırtılı bir sesle sordu: — Zanederim ki” — şirketimize geleli iki gün olmuş. — Evet efendim. — (Şefi) niz işlerinizden mem- nun olduğunu söylüyor. Böyle devam -ederseniz ümit maaşınizi da artlırmıya muvaffak olursunuz. — Töğekktir &derim elendim. — Bazan benim de vfâlt- te fek yazılarım olacaklır. Bunlara İ benim. | enden | | tah.. | buki yine | | rin sında , da sizin bakmanızı rum. — Memnuniyetle efendim. — Yalbız. ketum — olmanızı tavsiye ederim — Bundan emin efendim. arzu — ediyo- olabilirsiniz ğT Görüştüğümüze oldum. Orevuar... Oreuvuar efendim. Bana karşı bir kıral azameti- memnun ğ | le ( numara yapan) Müdiri Umu- | yanımda idi. Önümüzden giden | klâsik — bir reverans yapmıya mecbur oldum ve, yavaş yavaş geri çekildim, Odama irken, kendi kendime Şöyle söyleviyordum. — Yalnız, mağrür ve azametli değil.. Hatta biraz fazla da küs- Mevkiünden çok şimarık... Karşısında, herkesin başını egil- miş istiyor. — Mutlaka, sonradan görme bir adam olacak. Odaya girdiğim zaman, Enver ve Suat Beylerin nazarları derhal c çe nasıl minin — karşısında xörmek yüzü di. Bunlarda ben liyen bir hal eceğimi bek- Zaten müdi- nda alı al, Şimdi, bu n bütün kanımı ri umuüminin kar mo rümor ( tum arın bu £ umum:ı Beni, Müdür çağırmıştı. Hal- onlar, Müdiri — umuminin yanma gittiğimi ne çabuk öğren- mişlerdi. Buna — bayret ettim. | Fakat,'lakayt görünmiye çalışarak cevap verdi: — Çok vakur buldum. » Suat, içinden kaynıyan dedi- koduyu zaptedemedi. Önündeki işine devam ederek: — Evet.. öyle görünür.. öyle görünmesini bilir. Ben hiç — cevap Mümkün olduğu kadar, hissiyatımı yüzümden belli etmemek için, masanın gözüne eğildim. Bir şey #tiyör Bibi göründüm. vermedim. OSa saat bittiği için En- lerle meşgul oluyordu. ıbire başını kaldırdı : yarım — Bu akşam (Opera) da gü- zel bir filim var. Nasıl, şöylece bep beraber gidebilir miyi Suat, sanki bu sualin sorulaca- ginı biliyormuş ta, evvelden ha- zırlanmış gibi derhal cevap verdi: — Hay, hay... Hatta, Kevser Hamm da iştirak eder, zanne- derim ilk sözlerden bu fik- nereden — doğduğunu — his- setliğim için gayet tabii görüne- | rek cevap verdim: — Hakikaten çok iyi ohurdu. Fakat bu akşam pek hasta olan bir akrabamı yetindeyim, ztiyaret — meçburi- Enver, alay eder gibi muka- ederim ki | Pelede bulundu: — Her halde hasta bu filmi yalağrı g eçirmeğe sey- karşt- tercih retmek, bir vakit olunuur. Arkası var