HAYAT » VEMACEDALARI ARAYLAR LZ! o... . Ömer Hayyam, Nişabur Valiliğini Veren Vezire “ İstemem! » Diyordu O, Yakut Renkli Şarabı Yudum, Yudum İçiyordu! Her hakkı mahfuzdur. Şimdi, Mister Vilsonun merakı artmıştı. Bir cigara yaktı. Kok tuğa rahatça yaslandı. Tekrar okumıya başladı. (Aradan seneler, geçmişti. Bu üç delikanlıdan Abdölkasım, (Sultan Melekşahı Selçuki) ye vezir olmuş ve ( Nizamülmülk ) tesmiye olunmuştu. | Nizam, vezire mahsus olan muhte: divan ) da oturuyor. Bilkent e meşgul oluyor- du. Sağında, solunda hükümet erkânı diz çökmüş, onu dinliyor, iki tarafta birer dizi ( harbeda? ) duruyordu. A» ( Teşrifat memuru ), divana girdi. Nizamın önünde eğildi, Ve; — ( Nişabur ) dan gelen bir zat, huzurunuza çıkmak istiyor. Dedi. Nizam o zatın huzuruna getirilmesini emretti. Teşrifat memuru, kapıdaki ipek perdeyi kaldırdı. Ziyaretçi nin geçmesine yol açtı. * Ziyaretçi divana girdi. Mah- viyetle selâm verdi. Mütevazı bir yürüyüşle, vezire doğru ilerledi. üç adım kalıhca durarak hörmet- > iğildi. Nizam sordu: — Ne istersin?.. — Ey muhterem veziri. İzin «rirsen sana küçük bir hikâye söylemek isterim. Vezirle diğer hükümet erkâ- “m, bu tuhaf teklife karşı biraz mütehayyir olmakla beraber, Ve- xir cevap verdi: — Söyle. Ziyaretçi, samimi bir tavır alarak bikâyesine başladı : —Vaktile (Nişakur) da (İmamı Muvaffak) isminde bir âlim var- dı. Bu muhterem zatın ilim ve kemalinden istifade eden üç ia- lebesi ahtetmişlerdi ki... Vezir dinledikçe, gözlerinin önünde o mazi canlanıyor, bütün © ahtı peyman sahnesini, sanki yeniden yaş yordu. Ziyaretçi, hikâyesini şu 8söz- lerle bitirdi; & — İşte, o üç gençten biri, benim.. Ömer Hayyam. * Vezir, büyük bir meserretle yerinden sıçradı. ( Ömer ii e karşı kollanm açtı. Mazinin © tatlı samimiyetini ihya ettiler. * 44 Vezir, (Ömerli elinden tuttu. Yanına oturttu. — Beni, mukaddes bir borcu ödemiye davet ettiğine memnun oldum. Bugünden itibaren sana (Nişabur) valiliğini & veriyorum. Oraya git, hüküm sür. r Hayyam, güldü. Müte- Vaztane önüne bakarak boynunu büktü: — Hayır.. Ben, vali olmak, balka © tabakkümde ( bulunmak ç sevdasında değilim. Bana mis © geçinecek kadar birşey » © Maişet endişesinden azade olarak, olayım. Bu, banu kâfidir. Dedi. Vezir, vadini ifa etmiş, (Ömer Hayyam) a, iste- diğini vermişti, Hayyam, gül İer ve erguvan- larla sarılmış e- vinin revakında oturuyor ve çalışı yordu. Etrafında birçok kitaplar, imbikler ve rasat #aletleri; yanında da küçük ve se- defli bir rahle vardı. : Hayyam, çalı- şıyor... ve çalışır- ken, arada sırada |: “97” elini ( uzatıyor. rahlenin © üstündeki rabiden, yine billâr bir kâse ye şarap koyuyor.. Kâseyi kaldırarak © şarabın erimiş yas kuta benziyen renyine bakıyor. daha içmeden telezzüz ediyor... ? sonra yavaş yavaş dudaklarına götürerek yudum yudum içiyor.. Ve mestoluyordu.. * Burada bu badise cereyan eder- ken; ( Rey ) beldesinde vali olan ( Ebumüslim Mervezi ) divanda billür sü“ oturuyor. o Beldenin o ulemasile 4 bir müzakerede bulunuyordu. » Divan kapısı, birdenbire açık dı. Beldenin © İnzibatına memur olan kavaslar, bir adamı sürük- lediler. Valivin huzuruna getir- diler, ” Vali durdu. ONe olduğunu sordu. Kavasbaşı, izahat verdi: — Bu adam, ( Akaidi İslâ- miye ) ye yakışmıyacak birtakım sözler söylemiş... ( Ulema ) nin, başa (Allah ) olduğunu iddia etmekte imiş... Bunu işiten ulema, birdenbire parladı; hepisi de, yerlerinden fırladı yumruklarını sıkarak hay» kırmıya başladı: — Neuzübillâh.. — Küfür. — İlhat... — Asmalı... — Kesmeli. — Hayır. Hayır. ateşte yakmalı. Vali, ellerile Ulemaya işaret ederek bu heyecanı Kavaslarada emir verdi; — Müttehimi bırakın. Siz de i çekilin. 5 Simdi berkes susmuş bekli- Vali müttehime sordü: diri — Hakikaten “bu küfrü ihtiyar, “ettin mi?. Yazan: A. R. mem ie Müttehem, hiçbir korku « perva göstermeden cevap verdi: — Fikrimin ve sözlerimin, (küfür ) olduğunu zannetmiyo- rum... Çünki ben... ( İsmail A- leybisselâm ) m © sülâlesindenim. (Ali ibei Ebi Talip )te ayni sülâledendir... Ben, büyük ceddim olan ( Ali ) de, ( İlâhi ) bir kude ret olduğuna kaniim, Ülema, tekrar köpürdü. Hepsi de ellerini valiye doğru uzatmış bağıriyorlardı ; Ulemadan biri, ileri atıldı ve haykırmıya başladı: — Tanırım.. Ben bu mel'unu; çok iyi tanırım, adma (Hasan Sabbah ) derler... » Arkası var - EA Birkaç Fikra Namuslu Bir Adam — Azizim sana mühim bir şey söyliyeceğim. Biraz evvel şurada bir banknot buldum ve karakola götürdüm. — Aferin sanal — Şimdi sen git, sahip çık, beraber paylaşırız. | Zeki Bir Salıcı Siz bu örtünün keten olduğu-. nu sölüyorsunuz. Halbuki ucundaki kâğıtta pamuklu olduğu yazılı, Ehemmiyet © vermeyiniz efendim. Sırf güveleri şaşırtmak için o etiket konmuştur. Unutulmuş Bir Boya İmiş! — Ben sizden bir fıçı şarap istedim. Siz bana bir fıçı su gön- dermişsiniz. — Affedersiniz efendim. Bo- : Br Haşim Bey, açıktan açığa söy- liyordu; ben orada bir ökse va- zifesi göreceğim, Bu 'rolü Haşim Beyin hesabına oynıyacağım için, haydi vicdanmda hiçbir ukte salmamış olsun. Fakat.. İbtirastan gözleri kızdığı zaman hiç bir hudut dinlemiyen o erkek denilen j mahlüklar, acaba sadece benim bir göz süzmemle, -sadece bir tatlı tebessümümle kanaat ede- cekler mi?... Ben hayattaki tecrü- belerime (o bakıyorum da ow ları, midesiz hayvanlara benzeti- yorum. Yiyorlar, yiyorlar; fakat doymyorlar. “Cinsiyetlerind:, da ima bir oburluk var. Kadınların - hiç olmazsa - yüzde doksanı, bir tek erkekle iktifa etmiştir. Fakat, bütün müddeti bayatında, bir tek kadınla yaşıyan bir tek erkek bulmak imkânı var mıdır?. Buna binaen, Haşim Beyin hesabına aşiftelik etmiye mecbur kalacağım erkekleri, acaba muay- yen hududa kadar yaklaştırdık- tan sonra orada durdurmıya mu- vaffak olabilecek miyim?.. Tehli- keli, hemde çok tehlikeli bir şey.. Fakat Dayı Beyden gelecek tehlike kadar büyük ve yakın değil... * »* Şimdi benim yapacağım iş, evvelâ, şu badireden kurtulmak ve. işsiz kalmamak. Haşim Beyin yazıhanesine . girdiğim gün de, oraya gelenler hemen boynuma sarılacak değiller ya... Gelip gi- denleri yavaş yavaş tanırım. On- lann mizacına ve ahlâkına göre birer Omüdafaa tedbiri alırım. Eğer içlerinde gemi azıya alanlar olursa o zaman tekrar başımın çaresine bakarım. Sonra.. Bu iş, biraz da benim proğramıma uyğun geliyor. Zaten erkeklerle büyük bir cidale giriş- meyi ahdetmemiş mi idim? İşte Haşim Beyin yazıhanesi, benim için tam bir cidal sahası olabilir. Kararımı verdim; herşeye rağ- men, yarından tezi yok, Haşim Beyin daktilosu oluyorum. İ açarken, kahkahalarla gülüyorum. Vicdanımda küçük bir ukde kalmakla beraber, hayatımda bu- günkü kadar memnun olduğumu hiç hatırlamıyorum. * Tam, on beş gün evveldi. Haşim Beyin ehemmiyetli dere- cede omünasebelte (o bulunduğu (8. O. R.) şirketi Levazım Şubesi yarıhaneye geldi. Büyük mik- yasta bir mubayaa işi olduğu için Müdür Beyi hüsnü suretle idare etmük ve rakibimiz olan iki müesseseden evvel bazı eşya- nın kabul “fiatlerini öğrenmek icap ediyordu. Müdürün geleceğini bildiği için Haşim Bey güzel bir plân tertip etmişti. Bu plân şundan ibaretti: Müdür Bey geldiği za-" man kahvesini içerken ben Ha- şim Beye bir mektup getirip verecektim. Bu mektup, mühim bir mukavelenamenin imzalanma- si için Haşim Beye gönderilmiş olan gayet müştacel bir davet- name idi. , “- Haşim Bey-bu mektubu” alır ” Sayfa 9 z muzu DAKTİLO Bugünün Romanı | HR 75 GAKEMMZ Yazac 2 Şakir almaz telâş edecek, müdür bey yabancı olmadığı için on beş dakika kadar izin istiyecek, © | mevhum mukavelenameyi imza | etmiye gidecek... Onun avdetine kadar müdür bey sıkılmasın diye — ben yanımda kalacağım, alt çene- sinden girip üst çenesinden çı- karak lâzım gelen şeyleri öğre- neceğim. Haşim Beyin bu plânı, benim de çok işime geldi. Çünki ne zamandanberi bana yalvarır gibi gözlerini süzen, odaya her girip çıkışımda dertli derili içini çeken bu elli beşlik müdür beyin bu vesile ile mutlaka derdini ,döke- ceğini tahmin ediyordum. Tah- minimde hiç aldanmamışım. a Müdür Bey geldi; Haşim Bey gitti. Plân, kemali muvaffakiyetle tatbik edildi. * O günden sonra, yine böyle mubtelif fırsatlar oldu, Müdir Beyle üç defa daha mülâkat ettik. Müdür Bey, her mülâkatta (aşkının — günbegün © müzdat) olduğunu — söylüyor; (o ( Hazreti Adem) denilen o, ilk erkekten miras kalan malüm ve muayyen sözleri, ezeli bir belâgatle tekrar ediyor ; iki saatlik bir mülâkat için yanıp tutuşuyordu. Birçok antlar, yeminler, ısrar lar ve istirhamlardan sonra bu gün tam öğle vakti (Hürriyet tepesi) nde kapalı bir otomobilin içinde görüşmiye karar verdik. Ben, muayyen olan zamandan biraz evvel giderek otomobilden indim. Şoföre, sapa bir yer gösterek beni orada beklemesini tembih ettikten sonra, abidenin Kâğıt hane tarafına doğru ilerledim. Bir çeyrek kadar sonra, kapal bir otomobille Müdür Bey de geldi. Tuvaletine fevkalâde itina etmişti. Beni derhal otomobiline aldı, Şoförü de mahirane bir manevre ile savdı. 4 Müdür Bey, mesrur ve şadandı. Bülbül gibi diller döküyor; elleri- 4 mi ellerinin asasına alarak bol, bol ebedi aşk ve saadet yemin- leri ediyordu. O esnâda birden bire otomobilin sol taraftaki ka- pısının camında bir kadın çehresi göründü. Bu çehre sararmış, öf- keden yırtıcı bir halini almıştı. Asabi bir elle kapı açıldı. —Tuv. Tun... Diye savrulan iki fasıla tök- rük, suratlarımıza boşandı. Müdür Bey, bitmiş ve bir külçe kemik kesilmişti, Bir saniye evvel tükrük saçan ağız, şimdi bir mitralyöz gibi işliyor ve mer- mi kadar müessir ateşli sözler püskürüyordu : — Seni utanmaz berif seni. Seni alçak herif seni... Beni ev köşelerine kapar da, burada elin v kaltaklarile fink atarsın ha... Tuvu sana. tuvu suratıma... Seni utanmaz seni.. Seni bayaszseni.. Yüzümü mümkün olduğu ka dar göstermemek için sol elimle çantamı idare ederken sağ elim lede yavaşca kapıyı açtım, bir denbire yere atladın, bütün kuy- vetimle koşmaya başladım. (Arkası var )