NS D10 Sra | Cenup Denizlerinde Bir Seyahat Macerası peşinde.. tın Üç Serseri.. Üç Milyoner SON POSTA Muharriri: Stakpool -32 — Ağır neticeler — verebilecek bir hesabın içine dalmış bir adama benziyor, diğerlerinden uzakta — hareketsiz. duruyordu. Gözleri hep sahildeydi. Rüzgâr devam ediyor — ve daima cenuptan esiyordu. Makar birdenbire kısa bir emir verdi, dümen döndü, geminin burnu sa- hile teveccüh etti ve manevrayı dikkatlo takip etmekte olan kaptan Hul da yıldızlı kaya- larm arasında açılmış geniş bir menfeze doğru koştuklarını gör- dü. Tilman yanındaydı, ona: İşte Makarın bahsettiği dere denize burada dökülüyor, dedi, rüzgâr müsaittir, zahmet- sizce mansıptan içeri girebile- ceğiz. — Evet, bu dakikaya kadar işler fena gitmedi. Yaklaştıkça kayalar ayrılıyor ve aralarındaki menfez büyüyor gibiydi. Barrd Kudo arkasından esen rüzgârın yardımı ile menfeze daldı. Sancağından ve iskelesin- dön pek az mesafede yayılan mercan yıgınlarına birer beyaz köpük dalgası saçarak ilerledi, Yıldızlı kaya şimdi” geride kalb- mıştı. Artık derenin içindeydiler. Fakat bu, alelâde bir dere değil ilerde tedricen — daralan — bir göldü, Arkasında muazzam bir nöbetçi —gibi —yükselen — Yıl- dızli. kayayı da - istisna eder- seniz iki — sahilinde — yemyeşil bir ormandan başka birşey gö- rülmüyordu. İşte senelerce evvel Con Lant gemisini buraya getirmişti ve bü- tün mürettebatı ile burada batır- mıştı, hiç şüphesiz Makar da Con Landı burada öldürmüştü, Altın Gölü.. Makar Zenci Cekiyi Tilmanın yerine —dümene — gönderdikten sonra diğerlerini geminin baş tarafında topladı. — İşte dere, dedi. Doğruyu söylediğimi gördünüz, sizi vak'a- nın tam göbeğine getirdim. Bun- dan sonra nihai — muvaffakıyet sizin vereceğiniz kararin mahiye- tine tâbidir. Görüyorsunuz nehir bu nokta- da geniştir. Adeta bir göl gibi- dir, fakat ilerde daralacaktır. Maamafih daha bir hayli mesa- feyi — kolaylıkla — kat'edebiliriz. Yerlilerin köyü altı yedi mil iler- de, son — sahildedir.. Oraya kadar gidebiliriz.. Fakat ben gemiyi daha bir iki mil sonra durdurarak sahilin ormanla örtülü emin ve gizli bir noktasında sak- lamanın daha muvafık olduğu kanaatindeyim. Köye sandal ile gidebiliriz. — - Tilmaa : — Nasıl olur? diye itiraz etti. Böyle yapalım da sonra birisi — gelip gemiyi — götürsün — Öyle mi? — Makar fikrinde musırdi: — Başka türlü hareket etmek ihtiyata —muvafık değildir. Siz vaziyeti benim kadar düşünmemiş- sinizdir. Eğer gemiyi — köyün yanıbaşında demirlersek ani bir taarruza uğradığımız takdirde ne yapacağımızı düşününüz. Sandala DE atlamakkolaydır, fakat gemiyi n Tt Kayalıkların Arasında Açılmış Tabii Bir Kapıdan Derenin İçine Girdile, Şimdi Altın Gölündeydiler — Dostumuzun - söylediğinde hakikat hissesi vardır, dedi, fa- kat gemide nöbetçi olarak kimi bırakacağız? Makar omuzlarını silkti: — Hiç kimseyil bu taraflarda gemiye — taarruz. edecek adam yoktur. — Peki köy halkına ne di- yeceğiz? — Gemimizi aşağıda bıraktı- ğimizi — söyliyeceğiz. Yalnız bu cümle — bile bizim için munzam bir teminat olacaktır. Tilman: — Bir dakika müsaade, di- yerek Hugtonu bir kenara çekti ve sordü: — Ne dersiniz, Makar bize bir oyun mu oynuyor? korkmakta ve nefsini düşünmek- tedir. Eğer yerliler on beş sene ev- velki adamlarsa, eğer o kadın berhayatsa ve kendisini tamrsa iş karma karışık olacaktır. Bina- enaleyh Makarın tavsiyelerini din- lemek faydalıdır. Herif bu daki- kada bizi değil kendi hayatını düşünüyor. Tilman ben de sizin fikriniz- deyim, dedi. Öbürlerinin yanına döndükleri zaman kaptan Hulk: — Neye karar verdiniz? Diye sordu. — Gemiyi daha ileriye götür- memiye, Fakat nerede demirliye- ceğiz? — Hayır! A'dını hakikaten (Arkası var ) Viyana Tüccarı - | Amerikada nın Garip Altın Bir İtirazı Viyana, 8 (Hususi)— Brezilya hükümeti, Avusturya işsizlerine bir yardım olmak üzere Viyana Belediyesi namına 600,000 kilo kahve göndermişti. Bu vaziyet Viyanadaki — kahve |tüccarlarını telâşa düşürmüştür. Tüccarlar, hükümete müracaat ederek bu hediyenin — kabul — edilmemesini istemişlerdir. Graf Zeplinin Seyahati Fernando Dö Noronha, 8 (A. A. ) — “ Cenubi Amerika ,, Graf Zeplin balonu dün Sahirin üze- rinden uçmuştur. Rernamburg, 8 ( A.A )— Zep- lin balonu dün akşam buraya gelmiş ve karaya inmiştir. Mevcudu Londra 8 — Amerikanın Ma- H vaziyeti bu sene geçen yıllara nazaren parlak olmadığı hakkında Londra gazetelerinde çıkan bir mütalea Amerika gazetelerinde merak uyandırmıştır. Bu merak üzerinedir ki Amerika gazeteleri tetkikata girişmişler ve son beş hafta içinde Amerikanın altın ih- racatının ithalâtından az olduğu- nu gösteren bir istatistik neşre- derek efkârı umumiyeyi tatmine çalışmışlardır. (Reserv Bank) ın beyanatına göre Amerikada elyevm dört milyar 388 milyon dolar altın vardır. Bu meblâğ dünyada mev- cut sikke halinde altının tamam yüzde kırkıdır. Fakir Bir Alman Ailesi Milyoner Berlinden — bildiriliyor: Sak- | sonya hükümetinin küçük Ay- lenburg kasabası halkı, hemşeh- rilerinden birinin başına konan tali kuşunun dedikodusu ile çak kanıp duruyor. Bu şehirde yedi kız ocuğunun babası kemancı bir Alman yaşıyordu. Adı Diyödonne- Şöne idi. Umumt! buhranın sıkın- tısı ile iş bulamaz bir hale gelmişti. Meyhane ve gazinolara kadar düşmüş, çoluk çocuğunu, birkaç ayyaşın lütfen emredeceği hava- ları çalarak - topliyabileceği beş, on para ile geçindirmiye savaşı- yordu. Şöne ailesi gazete okumazdı, çünkü gazeteye verecek fazla parası yoktu. Geçen gün, bir lise hocasının yanında hizmetçilik eden büyük kızı, efendisinin okuduktan son- ra bir kenara bıraktığı bir gaze- teyi eline geçirdi. Can sıkıntısile şöyle bir göz attı ve hayretinden gözleri fal taşı gibi açıldı, hemen babasına koştu ve gazeteyi gös- terdi çjuverdi Bu gazetede Şöne ailesinin bir asır evvel Avustralyaya hicret eden büyük babalarından tam 320 milyon mark mirasa kondu- gu bildiriliyor ve varislerin aran- dıği ilân olunuyordu. Şöne aile- sine Türk parasile 160 — milyon Türk lirası tutan bu serveti bıra- kan adam, Avusturalyada yedi altın madeninin sahibi idi. Şöne ailesi, hemen Alman hariciye nezareti vaşıtasile Avus- tralya —hükümetine — müracaat ve veraset hakkını ispat etti, paraları istedi. Avustralya hü- kümeti, bu fakir ailenin hakkını derhal teslim etti. Fakat mirasın bırakıldığı - tarihten mirasçıların bulunduğu güne kadar epey za- man geçmişti. İktısadi hayatta çok değişiklikler olmuştu. Bu itibarla bugün Avus- tralya hükümeti de diğerleri gibi para sıkıntısı çekmekte niııı parayı bir tahtada veremiyecek- tir. Şimdilik ilk taksit elarak 30 milyon yani 15 milyon Türk lirası geri 1 da muayyen taksitlerle ödiyecektir. HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Muharriri : Esat Şefik Kalbimin Rüyası Hanımefendi bana: — Sevdiniz mi?.. Diye soruyorsunuz. Şimdiye kadar herkesten sakladığım bu sırrı size söyliyeceğim. Evet sev- dim. Hem nasıl sevdim biliyor musunuz?.. Bülbül, gül bahçesini ne kadar severse, bir kör, ı; dınlığa nasıl hasret çekerse öy sevdim. Sıcak, boğucu bir yaz günü idi. Güneş, bir bahçenin, etrafı taflan ve akasya ağaçlarile çev- rilmiş yolunu, çimenlerin yeşik likleri arasına gelişi güzel serpi- miş kır çiçeklerini ve bütün bunların — ortasında kaybolmuş küçük bir köşkü en kızgın hara- retile yakıyordu. Ufak bir yaprak bile titremiyordu. Okadar rüzgârsız bir gündü. İşte ben onu ilk defa bu bahçe- nin içinde gördüm. Yüksek ve geniş bir ceviz ağacında dalına kurulmuş bir salıncakta yalnız başına kolan vuruyordu. Beyaz ve ince — elbisesinin içinde narin fakat ahenkli vücudu sallandık- ca en tatlı inhinalarla - kıvrılıyor, büküliyor, havalandıkça çok sık yaprakların arasında kayboluyor- du. O vakit onun, hâlâ kulal rımdan silinmeyen şen, çılğın kah- kahalarını doyuyordum. Onu bahçe parmaklığının ya- nında, hakkım olmadığı halde, fakat büyük bir lezzetle seyret- beni göreceğini tirmedim. Hakikaten biraz sonra beni gördü. Salıncağını durdur- du. Aşağı — atladı. O, tecessüs edildiği — için — sıkılmış, — ben de mahcup — olmuştum. — İlk defa onu gözümden kaçırmak korkusile — inledim. Ve gayn ihtiyari - seslendim: — Affedersiniz kızım, dedim, biraz bakar mısınız?. Evet hanımefendi bana bir daha güleceksiniz. “ İnsan ho- şune giden ve sevdiği bir genç kıza evlâdı gibi - kızım - diye hitap eder mi? ,, diyeceksiniz.. 'akat o vakit saçlarımın ara- sına aklar karışmıya, yüzümde buruşuklar — belirmiye başlamıştı ve belki o vakit bu münasebet- siz vaziyetimi tashih etmek için böyle hitap etmiştim. O başını çevirdi, bana uzun uzun baktı ve sonra mütereddit adımlarla parmaklığa yaklaştı.Bir gül ağacını göstererek: — Ben çiçeklere çok merak- hyım, dedim. Buradan geçerken kırmızı güllerinizi gördüm. Çok hoşuma gitti bir tane isteye- cektim. O; İlâcivert gözlerile bana dikkatle baktı. Belki bu talebimi biraz tuhaf bulmuştu. Ve sonra üz, ahenkli bir sesle: — Peki efendim, dedi.. Ağaç- ların arasında uzün uzün aradık- tan sonra büyük ver kırmızı bir gül kopardı. Parmaklıktan bana uzatlı. — teşekkür — ederim, dedim, size zahmet oldu.. — Hayır efendim.. Hakikaten bu güller okadar ki her- kesin hoşuna gidiyor. Yalnız saplarında dikeni olmasa.. Ona karşı samimi hitabım, hararet ve heyecanla ahengi tatlı- laşan sesim birdenbire onu bana ııındııınıxu. Birkaç şey daha ko- nuştuk. Âyrılırken: — Beyaz güller de var dedi. Fakat onlar daha açmadı. Gör- seniz çok hoşunuza gidecek. - daha yolum buraya düşerse onlardan da bir tane isterim.. Fakat darılmazsanız de- dim. Onun beyaz, yumşak, küçük dİO'îll.':-kokmumı ve sıcaklığını — vücudüme sindire sindire sıkarak ayrıldım. İşte ben, dünyanın bu en gü- zel kızını, dünyanın en aşkile sevdim Iıııııefvnjl.m mem sonrasını anlatmak ister mil Sık sık buluştuk.. Günden güne artan bir aşkla seviştik.. Nihayet birgün ondan ayrıla- rak bir iş için uzaklara gittim. On beş gün sonra tekrar döne düğüm zaman onunla evlenmeği kararlaştırmıştım. İstanbula gel diğimi ona bir sürpriz yapmak, anl ve çılgın sevincini seyretmek için baher vermemiştim. Bir vapura bindim. Onun oturduğu iskeleye çıktım. Kalbim sevinç ve heyecan- la çarparak tenha caddelerden, ağaçlarında — yaprakları solmuş çıplaklaşmış bahçelerden geçerek koşuyordum. Yolun keskin bir köşesini döndüğüm zaman karşıdan kişi geliyordu.. Bumlardan enç bir erkek, öbürü bir kızdı. isi de kolkola ve yanyana yü- rüyorlardı. Bu kız benim sevgi- limdi hamımefendi.. Genç erkeğin yanında her zamankinden mes'ut ve neş'elidi. Bütün düşün- celerile, ruhlarile, kalplerile bir- birinin olmuş gibiydiler. tığım zaman birdenbire eu'mıhmdı. Ve ı:.ıı'lwiıı yanından — ayrıldı, pkirmizi başını 6ı=oğd. durdu. ÖO va- kit ben kendime güldüm ve ona acıdım — Hamımefendi |.. İ BrTlE e kırkına yı 'or. ise üz on yedisine Lııyordu. Onda taze bir hayat, taze bir neşe ve EE f F £ — Bonjur kızım, — nasılsın bakalım.. O, birdenbire şaşalıyarak ba- kaldırd. — Gözlerinin içine adar yüzünü kaplıyan pembelik hâlâ silinmemişti. — Elimi uzattı- ğım zaman yanıma yaklaştı. O- na titrediğimi — belli etmemeğe çalışarak avuçlarımın içine aldım. İnce vücudunu göğsüme bastır- dım.. Yanındaki erkek bizden on adım kadar uzakta duruyor, bizi seyrediyordu.. 'Sonra yeis, şefkat ve samimiyet dolu bir sesle: — Bu genç çocuk kim? dedim. — Arkadaşlarımdan biril de- di. Artık bu ince sevgili kızı faz- la üzmiye lüzum yoktu. Bir ar- kadaş gibi sordum: — Onu seviyor musun?, — Sizi uzakta ıkdüil;ı za- man biribiriniz için yaradılmış bir çift dedim. O ludı’r" biribirinize akın, mes'ut, ve uygundunuz. Boğnı söyle onu seviyor mısın? — Birdenbire göğsüme yaslanan başını kılâlınh. Koyu lâcivert :: .:ı:'ımııı ghlırkıx içine baktı. Gözleri şaşkınlık: tatlı bir inkisar ve sevinç ifade* lerile doluydu.. O gözler birden" bire nasıl yaşlarla örtülmüştü.. Sonra tekrar başı göğsüme dür şerken: — Evet, seviyorum, diye hıç” kırdı. 4 — Oh ne güzel dedim.. İz” şallah çok mes'ut olursun kızıme Aşk çok tatlıdır. Doya doya, Tn lezzetini kalbine yudum dum içirerek sevl.