HARUNÜRREŞİT. İ;'aı'ihin Esrarengiı:“ga;fîıh-n Biraz sonra o kadın göründü. — Buyurun, dedi, beni takip edin. Uzun bir geçidi yürüdüler, do- lambaçlı bir merdiveni çıktılar, bir salona girdiler. Salon pek karanlıktı, kadının elindeki fanus ile pek hafif surette aydınlana biliyordu. Harun, adeta şevk ve zevk içinde idi. O laş salon, © gölgemsi ka- din, cıliz fanus, içine tatlı bir in- şirah getiriyordu. Lariye, fanusu yere bırakarak çıktı, beş dakika sonra yedi ko- la bir şamdan getirdi. Hayli zah- metle taşıdığı ba gümüş şamda- ran bütün mumları ya on da bir köşeye yı'lqtlr& dol, siz oturun, JH—İ Fenhas, o devrin çok — tanım mış simalarındandı. Halayık alıp satmakla iştigal ederdi. Bu kârlı nlış veriş sayesinde Bağdadın birinci sımf zenginleri arasına girmişti. Parayı mabut tanıyan her insan gibi o da ahlâkan düşkündü. Yalnız mabudünü dü- şünürdü, yalnız mabudünü ta- nirdı ve yalnız mabudüne hürmet ederdi. Fenhas, para kazanmak - için herşeyi mubah bilirdi ve berşeyi yapardı. Bir Arap romancısının dediği gibi namus, onun için gülünç bir hayal, kamuslardan çıkarılması lâzımgelen çirkin bir kolime, ticaret yollarında sürünen pi bir engel ve bulâsa menfur bir düşünce idi. Fakat mamus- suzluk, bir mihrap idi. Herifçe- Ziz bütün ömrünü namussuzluğa secde etmekle geçirmişti. Fenhasa göre namus, aç ka- Jaaların — karnını — doyurmazdı. Kamus, çıplakları ısttamazdı. Na- mus, susuz dudaklara — serinlik getirmezdi. Namus, — beşeriyet için bir köstek gibiydi. Onu ayak- larında taşımak - talisizliğine uğ- rayanlar, yani insanların yüzde seksen beşi, beşikle mezar ara- sında uzanan yolu, ancak topal- lıyarak yürüyebilirdil. Lâkim pa- ra, lâkin para?. O, yapıp yıkan, — yaşatıp — öldüren ye- gâne kuvvetti. Para, harabeleri mamureye çevirdiği gibi namus- suzları da namuslu yapabilirdi. Yine para, güzellere yalvarmak mecburiyeti ve çirkinlere nazlan- mak salâhiyeti verirdi. Paranın açmadığı kapı olamazdı, paranın girmediği yürek bulunamazdı, para güneşten daha hayati bir unsur, sudan ve gıdadan daha kuvvetli bir madde idi. Çünki yaşamak için lâzım olan ziyayı ve gıdayı para temin edebilirdi. Halbuki ne ziya, ne gıda bir pul yarata- mazdı !... İşte Fenhas, böyle bir akide sahibi idi. Tellerinde güzellik, nağme, cilve ve hatta fuhuş do- laşan meş'um bir ağ ortasındaki menfur bir örümcek gibi kızlarla dolu evinde yangelip yatar ve Bağdat konaklarına işte o ağdan -etek dolusu altlın mukabilinde - zevk Fenhas, biraz vakilsiz olarak üç müşteri geldiğini haber alınca hayret göstermedi. Kazanç de- nilen şeyin, ona göre, zamanı yoktu. Gece de, gündüz de para kazanılabilirdi. Elverir ki uyku- dan tasarruf olunacak — vakit ile elde edilecek kâr arasında bir nispet bulunsun ! Harun ile amcası, ev sahibi- ne ayağa kalkmamak için, otur- mamışlardı.Ayakta dolaşarak salo- nun süsünü seyrediyorlardı. Sa- Ton, hakikaten süslü idi. Görü- hüşe nazaran Fenhas, evine gelen- ler üzerinde tesir yapmak san'a- tine vâkıf idi. Çünkü salonunu, bir vezir dairesi gibi tefriş ettir- mişti. Şuraya, buraya serpilen minderler, en pahalı kumaşlar- dandı. Yerdeki halılar, duvar- lardaki perdeler, en — kiymetli metalardandı. — Fakat — bütün bu mefruşatta — yalnız —kiymet göze çarpıyordu. Zarafet yoktu, Sanki ev sahibi, icabında yine para olabilecek şeyleri salona doldurmuştu. Harun,* minderleri ve saireyi tetkik etmekten usanarak ve ev sahibinin gecikmesinden de biraz sinirlenerek amcasile muhavere kapısı açmak üzere idi ki mahut cariye, eşikte göründü, tıpkı Hult sarayında Halifenin gelmekte ol- duğunu haber yeren kapıcılar gibi yüksek sesle haykırdı: — Efendim hazretleri geliyor! Harunürreşit, bu çalımlı teb- Lğe karşı ihtiyarsız gülümserken Fenhas içeri girdi, zeki gözlerini birer lahza misafirlerin yüzünde dolaştırdı ve tebessüm etti. Çün- ki onların zengin olduklarını çehrelerindeki müsterih hatlardan anlamıştı. Servet, yüzdede iz bırakır. Fenhas, altın kaynak- lardan doğup gelen bu izleri en İiyi anlıyan insanlardandı. Binaen- aleyh misafirlerine nazik göründü; — Hoş geldiniz efendiler, de- di, safa getirdiniz.. Buyurun, oturun | Ve tam tacir zihniyetile ha- reket ederek, yani vakit geçir- miyerek sordu ! — Size ne gibi hizmette bu- kunabilirim? İsmail cevap verdi: — Sizde sihir, ziya, huns is- minde üç mücevher varmış. Bun- ları görmek, beğenirsek almak istiyoruz. — Çok ağır bir alış verişe talip oluyorsunuz. Pazarlığa gir- 'ehüecıfııım inanabilmekliğim İdare: ı-ln-—nıı'ls Telefon l.—u 20203 Posta kutasur İstaabul - 741 Telgrafi İstanbul SONPOSTA ABONE FİATIİ TÜRKİYE 1400 Kr. ECNEBİ N00 Kr. 4o , 800 , K 300 . Gelen evrak görl verikmez İlânlardan mes'aliyet alınmar, Cevap için mektuplara 6 kuraşlak pul İlâvasi Tânmdır. Adres değiştirilmesi (20) kuruştar. İ Sene gazetesi Mıdd Eski Zaptiye 6 Ayş ı İ SON POSTA İktısadi Buhrdr.ıın Bir Ölçüs" Mart - 26 Beş, Altı Sene Evvel 400 Olan Lokan- tacı Dükkânları Tam 2200 ü Bulmuşt... İstanbulda son zamanlarda | en çoök revaçlı meslek — aşçılık ve lokantacılık olmuştur. Hergün üç, beş tanesi kepenklerini kap> yor; bir o kadarı da yeniden piya- saya doğuyor. Beş altı sene evvel İstanbulda lokantacı, aşçı, piyazcı, işkembeci ve köfteci adedi(400)ü geçmezken bugün bu esnafın miktarı tamam (2200) üÜ buk muştur. Bunlardan — yalnız ( 1500 ) & Lokantacılar Cemiyetine kayitli- dir. Sultanahmet ve civarında iki sene evvel yalnız beş lokantacı ve aşçı varken bugün (16) dük- kân açılmıştır. Son zamanlarda yalmız Sirkecideki lokantaların adedi (63) & bulmuştur, Biz bu mesleğe karşı olan rağbetin sebeplerini merak ettik. Dün bir muharririmiz bu husus- ta tetkikat yapmış ve bazı lokan- tacılarla temas etmiştir . Hasan Beye Göre Sultanahmetteki Narinzade lo- kantası sabibi Hasan Bey lokan- tacıların vaziyetini şöyle izah ediyor: “— Son zamanlarda lokanta- cılar ve aşçılar müthiş bir bulran geçiriyorlar. Kazanan bir lokanta bugün parmakla gösterilecek ka- dar azdır. Buna rağmen hergün yeni yeni dükkânlar açılıyor. Bunun saiki işsizliktir. İşi olmyan veyahut eski işi bozulan herkes tedarik ettiği iki tencere ve bir kepçe ile ufacık bir dükkân açıyor. Bunu yapanların — birçokları da taşralı bekârlardır. Fiç ol- mazsa karnım doyar ve dükkân- da da yatarım, diyor. Böylece beş on gün devam ediyor. Bak- kaldan, kasaptan, — ekmekçiden biraz da kredi buluyor. Fakat bir müddet sonra kazanamıyor, dük- kânı kaparken de bulduğu kre- dileri beraber götürüyor. Lokantacılık bir vapura ben- zer. Köprüden Haydarpaşaya gi- den bir vapur içinde bin kişi de taşır, on kişi de. Fakat masraf aynidir. Biz de hergün ayni mas- rafı yaparız. Müşteri gelmezse zarar ederiz. Son zamanlarda böyledir. Son zamanlarda fiatler- de tenzilât yaptığımız halde müş- terilerimizin adedinde bir fazlalık elmamıştır. Cemal Bey Ne Diyor ? Lokantacılar cemiyeti — reisi Cemaş Bey de şunları söylemiştir: “— Son zamanlarda lokanta- | cıhık zor tutumabilen ve destekle ayakta duran hasta bir meslektir. Lokamtacılarm — üzerinde müthiş bir tehlike kanat açmış gibidir. Bir memleketin iktısadi vaziyeti- nin en glnl ve yanılmaz ölçüsü tokantalardır. Bir insan ılilnbyhı palto- sunu, pantolonunu tornistan eder, giyer ve senelerce bunu sırtında taşır. Fakat gıda meselesi öyle değildir. İnsan mutlaka yemek ister. İstanbulda iki bin aşçı ve lokanta vardır. İstanbul ve Beyoğlu tarafla- rında ikiser bin kişi, diğer semt- lerde (500) kişi ancak lokanta- larda yemek yiyebiliyor. Siz bu- nu iki misline çıkarınız da günde (9) bin kişi lTokanta- larda yemek yiyor deyiniz. Lo- kanta haşına gönde azami on kişi düşüyor demektir. (700) bün nüfuslu bir şehirde Vaziyeti izah eden tokantacı Cemal Bey berhalde (100) bin bekâr ve ev- siz erkek vardır ki, bunlar gida- larını hariçten temin etmek mec- buriyetindedirler, Fakat bunun ancak (4500) zü lokantalarımıza geliyor, mütebakisi peynir ekmek- le geçiniyor demektir. Sirkecide- SZAKE SAKALE — RALPH İKİ G L O LİANE HALID ROBERTS ve PUFFY ile böerüber temsali sttiği KOCALI ( Doubla marlage ) fiminde oynadığı ser! ve eksantrik genç sporca kızı rolünde sirleri ziyadesile memaun edip eğlendirecek ve hayrette birakacaktır Bu akşamdan itibaren R Y A'da ki lokantaların hayatı otellerle kaimdir. Halbuki oteller bugün bomboştur. Ben eskiden etleri 35, seb- ->leri 25, tatlıları 20- 15, çorba- ları 15 kuruşa satarken bugün bunların fiatlerini 20, 10 ve 7,5a indirdim. Bugün lokantamdaki yemek kuponlarını tetkik ettim. Ekserisinin yekânu 16,5 kuruştur. Bu memlekette sade kahve beş kuruşa satılırken lüks bir lokanta- da 16,5 kuruşa bir adam karnını doyuruyor ve fakat yine istenilen müşteri — bulunamıyor. — Bubran üç senedenberi — mütemadiyen artıyor. Bu sene son haddini bulmuştur. İşsizlik yüzünden mes- lekten olmıyan birçok kimseler lokanta açıyorlar, hergün de beş on Tokanta kapanmaktadır. Bunun saikini de memleketteki işsizlik ve kazançsızlık teşkil ediyor. Son iki Öç ay içinde ise daha pek çok lo- kanta kapanacakaktır. 26 Mart 932 İSTANBUL, (1200 mstre) — 181 Gramofon 135 Darüttalim Heyeti, 20,5 Opera parçaları, 21 Dörüttalim Heyeti, 22 Örkestra BÜKRES, ( 334 metra ) — 20: Golhe hakkında konferamı, 20440 Cramer Fon, 21 Faust operamı BELGRAT, (1 metre) — 7,08: Genmofon, 2145 Operadan nakil VİYANA, 6517 metre) — Köomedi, 127430 konser. PEŞTE, ( 550 metre ) — 20,80: Dint konferana, 21 OÖpera orkastrdsnin koaseri son çıkan — havaları. VARŞOVA, (i metre — 20: Komedi, 21,1$ akşam konseri. BERLİN, (167 motre — N Munihtem naklea b Dikkat — R30yo prugcamları badema İstanbul #aatine göre W ha edilecektir. Bazün akşam — İSTANTUL BELEDİYESİ SAATÇI Ü | mî ıuıilt;m ka;::- Üat b lmıı N ZLASI Yazan ve bes- teliyen: Celâl Esat Raşit Rıza Tiyatrosü Şehzadebaşı Vodvil 3 perde Nakleden: Mahmut Yesari B. Saadet Gölgesi ( Papa Longue - Jambes ) Fransızca sözlü film JANET GAYNOR - WARNER BAXTER tarafından Yeni Neşriyat |Raşit Rıza Tiyatrosu Mecmuası Altıncı sayısı çıkmıştır. Vedat Örfi Beyin tefrika edilmekte olan (Kan) piyesi bu nüshada dört sayfa olarak takdim olunmak- tadır. Bu san'at mecmuasını tavsiye ederiz. Çanakkalede Kumkale Neşredildi 20 Kuruş Anadolu Türk ve İkbal kitap- hanelerinde. Serinin birincisidir”