İerindğ Bir Seyahat & eşinde.. SON POSTA Macerası Muharriri : Stakpool Üç Serserix Üç Milyoner —- Ayni zamanda manalı bir na- zarla iki arkadaşına bakıyordu. Bu tesadüfün şimdi söylenmesi mümkün olmıyan mühim hâdiseler sakladığını anlatmak istiyen bir hali — vardı. Son — cümlesini söyler söylemez gemici ile süratle uzaklaştı. Şimdi Tilman ile Hag- ton yalnız ve müphem bir endişe içinde kalmışlardı. * Kaptan Hul yirmi adım kadar hiçbir kelime söylemeden yürüdü. Mükemmel bir lâtife yapmış gibi kendi kendisine gülümsüyordu. Sonra : — Kimdi bu iki zat? diye sordu? Makar müphem bir cevap verdi; — Sidneyde rastgeldiğim iki kişi, fakat sen burada ne yap- yorsun ? Kaptan Hul mukabil suali işit- memiş gibi cevabın birinci kısmı üzerinde durdu: — Sidneyli iki kişimi? Mu- hakkak iki aptaldır. Bedbaht iki aptal ! Makar bu mütaleanın kendisi İçin ihtiva edebileceği imaya ehemmiyet vermedi. Kaptanın yanında kıskıvrak bağlanmış bir yırtıcı kuşa benziyordu. Birkaç adım daha yürüdüler. Makar su- suyor kaptan da kendi kendi- ne gülüyordu. Fakat birdenbire *Makar,,a henüz rastgelmiş gi- bi söylenmiye başladı: — İşte, cidden hayreti mucip bir tesadüfl Bilir misin ki, beni Loranzanın meyhanesinde kör kütük sarhoş olarak bıraktığın ve paramı alarak kaçtığın zaman- danberi tam dört buçuk sene geçti. Makar kısık bir sesle muka- bele etti : — Aldanıyorsun, © zaman ben de senin kadar sarhoştum ve bu esnada da herifin biri üze- rime çullanmıştı. Kaptan söylenen söze inan- mıya amade imiş gibi: — Ya, öyle mi? Dedi. An- laşılan biran evvel firar edebil- mek için sabahım alaca karanlı- ğında kaptanı uykusundan uyan- dırmadın, tayfa olarak — kabul edilmekliğini rica etmedin, seni vapura da zoörla — bindirdiler ? — Tamamı tamamına öyle! — Bununla beraber hâdiseden dört gün sonra Barbari sahilinde zenci (Sam) ım meyhanesinde ku- mar oynarken yakalanmıştın, hap- se atılmıştın. benden — çaldığın para ile ceza vererek kurtul- muştun. Bütün bunları nasıl izah edersin ? — Fakat bu hikâye baştanba- şa yalan! Sana bu masalı kim söyledi: Kaptan (Makar)ın inkârlarını hiç ehemmiyet vermiyerek: — Geçelim! Dedi. Şimdi söy- le bakalım yine eski izin peşin- de misin, yoksa o da bütün diğer-| |Dört Buçuk Setie Evvdl Başka Mem- leketin Şüpheli Bir Meyhanesinde Bir Sarhoşluk Ve Hırsızlık Vak'ası Geçmişti leri gibi bir masaldan mı ibaretti? Makar hayatının bu son beş da- kikası içinde son zamanlarda bul- duğu izzetinefsinden parça parça kaybede ede çırçıplağa dönmüş- tü, bütün varlı- ğının yegâne haki- kati imiş gibi, bir can kurtaran simidi — şeklinde bu —son suale yapıştı : —Hayir, ha- yır, —©. yalan değildi.. Hazine orada idi, elân da oradadır. Sa- dece — birisinin gelip — almasını beklemektedir. Kaptan Huk — İnanıyorum, dedi. Ben bir çok defalar dik- kat ettim: Yalan- cılar — uydurma birjvak'ayı başka bir şekilde tekrar ederler. JHalbuki sen her zaman ayni şeyi söyledin. Bir lokantanın kapısı önünde durmuşlardı ; — Neden buraya gireceğiz? | *© — Hesap pusulası önüne gel- diği zaman görürsün, çünki para- yı sen vereceksin! Sabahın alaca karanlığında kaptanı ayandırmadın öyle mi? Zaten ben de bu işte yarım hisseye malik olmak için sana iki yüz dolarımı bu düşünce ile vermemiş mi idim? Haydi buraya girelim! ,, / İçeri girdiler, kapıya yakın bir masaya oturdular. Makar — Paran var mı? Kaptan yemek İistesini gözden geçiriyordu: ( Arkası var ) Tahlisiye İşi Bir Ticaret İşi Olmaktan Çıkıyor Bazı Ecnebilerle Müştereken Yapılan Bu İşe Hükümet Vazıyet Ediyor Bir Taklisiye faaliyetinden bir sah Resmi istatistiklere göre Ka- radenizde 930 senesinde 16 va- r karaya oti » (51) b Büağe ” karlanleşür. SOT senesinde ise; vapur, motör, yel- kenli olmak üzere (31) vapur oturmuş, ( 262 ) kişi ölümün eliu- den alınmıştır. Aldığımız — malümata — göre hükümet, Karadenizdeki faciala- rın Önünü almak için tahlisiye teşkilâtını ve Umum Müdürlüğünü | takviye etmek emelindedir. Tahlisiye Umum müdirliğin- den ayrı bir halinde ça- hşan ve ecnebilerle bir kısım Türkler tarafından idare edilen *Gemi kurtarma şirketi, hükü- met tarafından devren alınacak, tahlisiye umum müdürlüğüne rap- tedilerek bir müdüriyet halinde idare olunacaktır. Bu suresle hükümet, can ve gemi kurtarma teşkilâtını bir el- de bulunduracak, bunun bir ti- caret ve menfaat işi olmasına müsaade etmiyecektir. Bu hu- susta hazırlanan kanun lâyihası Bu Sü;ı;d—a—Hergün I İ Muharriri: Ragıp Şevki Kaybolan Kadın Genç adam, önünde telâşla | yüzünüz, yürüyüşünüz ve hatta yürüyen kadına bir daha dik- katle baktı ve yüreği hopladı: “Acaba o mu?,, Diyordu içinden.. Kabil mi o olsun? Onu çoktan kaybetti. Çoktan onun o güzel vücudunu göremez oldu. Çoktan- dır tipili ve yağmurlu havalarda Leylânın, mantosunu kaldırarak yürümesi yok olmuştu. Genç adamın kafasında ani bir karar doğdu ve adımları mesafelerini genişletti : Hanım efendi !.. Kadın durdu ve döndü. Hay- retle bakıyordu. Genç adam he- yecanla mırıldandı: — Hanımefendi, görünüz. — Ne istiyorsunuz ? Kadının yüzü, karanlıkta göl- geliydi ve gözleri birer siyah kor halinde yanıyordu. Beni mazur görünüz ha- nımefendi.. Yüzünüzü, gözlerinizi iyice görmek istiyorum. Kadın öfke ile yürüdü ve ho- murdandı! — Ne münasebet?.. Genç adam yalvarır gibi söy- leniyordu: — Yalnız bir dakika hanı- mefendi. Ondan sonra sizi iz'aç etmiyeceğim. Kat'iyyen söz veri- yorum. Çok eski bir ıstırap var bende.. İstirham ederim. Genç kadın dürdü ve yağ- muür altında küçülen omuzlarını kaldırdı: — Niçin bu kadar ısrar edi- yorsunuz? — Bir dakika müsaade ediniz, hamımefendi. Yüzünüzü ve göz- lerinizi gördükten sonra sizi ra- hatsız etmezsem - maksadımı an- latacağım... Kadın, birkaç saniyelik bir terddütten sonra başını salladı ve güldü; — Peki, müsaade ediyorum.. Bakınız, dedi. Genç adam — gayriühtiyar! ellerini kaldırdı ve kadının omuz- larından tutarak bir kat daha yüzünü me yaklaştırdı. Kıd.ın’?ı%ın yıııh':uym müs- tehzi söylendi ; — Nedir, anlamıyorum? Ne oluyor efendim? Siz hiç benim düşündüğüm —gibi küstah bir adama benzemiyorsunuz.. Fakat anlıyamıyorum.. Genç adam ısrarla baktığı kadına yalvarır gibi rica etti: he Ü beni mazur — Benimle şu yokuşu ağır | ağır çıkabilir misiniz Hammefer- | di ?. Sizi meraktan ve kendimi de üzüntüden kurtarmak - için anlatacaklarım var.. Rahat mısı- nız ?.. Gülüyorsunuz.. Kabul mü?. Peki, çok teşekkür ederim, Ha- mımefendi.. Dinleyiniz.. “Benim bir sevgilim vardı. Tıpkı, amma tıpkı size benzerdi, Gözleriniz. tıpkı onun gözleri, — A Vekiller Heyetine — verilmiştir. Tahlisiye Umum Müdürli yeni sene Zzarfında Zonguldi bir tahlisiye istasyonu yapacağı gibi *“Kerempe,, burnuna da bir sis düdüğü koyacaktır. Sisten mütevellit kazaların önünü almak için Kız kulesine, Ahırkapıya ve Fenere konması kararlaştırılan sis düdükleri mayıs nihayetine kadar behemhal biti- rilecektir. Malzemeler nisan içinde Avrupadan gelecektir. İleride Akdenizde de tahlisiye istasyonları tesis edilmesi düşü- nülmektedir. onuşuşunuz bile.. Gülüyorsunuz.. Bakın, gülüşünüz bile o., Ah çıldıracağım ben.. deli olacağım.. Leylâ sizin kadar eldi. Ne çok, ne az... Sizin dar.. yürürken daima başını öne eğerdi. Sizin gibi, tıpkı.. Yağmurlu havalarda mantosunun - yakasını kaldırır, siyah ve küçük başım omuzlarına sokarak giderdi. Tıpkı, tıpkı sizin gibi... Onu, beş sene evvel sev- ınîçgiı_n.. Bana hayatımın en tatlı geçişini yaratan odur. Nemi oldu 0?.. Sormayın.. Anlaltacağım.. Fakat her hal- de #«izi fazla —meşgül etmi- yeyim Hanimefendi.. Teşekkür ederim, lütufkârlığınız... Leylâyı gördüğüm gün, ben ömrümün bir hiç olduğunu ve yaşayışın böyle bir kadınsız na- Bd temin edildiğini düşünerek günlerce üzülmüş, deli gibi ol- muştum, Fakat Leylâ beni sevdikten sonra, hayatın bütün renkleri, güzellikleri gözlerim önüne bir cennet gibi silıilimmiıh'. Leylâ bir gün hastalandı. Yatağının başında otururken yü- züme bakar: — Yazık! Ben öleceğim ga- liba Burhan! diye içini çel Bir sonbahar akşamı, ah işte tıpkı böyle bir günde, yağmurla ve karanlık bir havada o öldü Hanımefendi.. Öldü, öldü! Ne feci değil mi?, Günlerce gecelerce hıçkirdim. - Leylânın bir. tutam saçı süslü bir tarağı, — sarı kırmızı bir kemeri benim can yoldaşım oldular. Beni affediniz.. Affederek beni.. yalmız ayrılırken son bir defa daha yüzünüzü mek istiyorgum. Ah hele yl:= nizi.. bu yeşil gözler, bana dünyada en kıymetli hatıralar verdi. k teşekkür ederim ha- mmefendi.. Sizi tekrar görebi- leceğim ha ?. Demek bunu lüt- fe liyorsunuz ? Kapriste, cumar- tesi akşamı ?. Ah beni ihya edi- yorsunuz hanımefendi.. Güle güle: Cumartesiye kadar nasıl bekli- yeceğim, — şaşıyorum.. Orovuvar Leylâcığım.. Orovuvar |.. * Burhan Kemalı can kulağile dinliyorduk.. O, bol ve uzun kahkahalarından birini daha attı: — Ne hüyük merak buyahu? Nihayet evlediğim için size sırrı« mı açabilirim değil mi ? Dinleyin: Azizim ben yollarda gördü- ğgüm — kadınlardan hoşlandığım kadar hiçbir yerde hoşlanmam.. Meselâ, yağmurlu ve fırtınalı bir ecede mantosunun yakasını kal- âlrmıı ve küçücük başını omuz- larına sokmuş, Upış, tıpış yürü- yen bir kadını tasavvur edin.. Soğuktan, o bin kıvrıntı içinde kalan vücudu büzülmüş bir genç kadın.. Eğer bu kadınlardan birini sıcak bir odada, bir baloda veya bir salonda görsem, bu kadar zevk duymam.. Ben bu Leylâ masalını kaç kadına anlattım. Ve kaç kadın bana « sözde - acıdı. Beni sevdi. Hep böyle yapardım. Ayni mükâleme, ayni roller, ayni tesir ve ayni komplimanlar.. Fakat şu biraz evvel anlat- tığım genç kadın nihayet beni kafese koydu ve evlendim ço- cuklariı. Hakikaten — hayalimde yaşattığım Leylâ o imiş.. Ben ide- *alimi onda buldum.. O bana ha- yatın en güzel bir hediyesidir. Sakın bu. oyunları karım duyma- sın hal, Çünki hâlâ mnhıg—l Leylânın hatıralarile yaşıyoruz!..