ği A e v yeke pü e Sayfa e SON POSTA c enup Di Bir Bod Macerası Altın Peşinde.. Üç Serseri.. i. Üç Milyoner Sıkrit Sidney gebrisin en ameli zekâlarından birine sahipti, parası da vardı, işten de anlardı, isteseydi kendi başına bir tica- rethane tesis edebilirdi. Fakat hiç bir zaman içinde şahsi bir teşebbbüs için kuvvet bulamıyor ve diğer taraftan bir nevi gölge- si halinde kaldığı için ortağım dan da nefret ediyordu. * Fakat bu sabah Makar hik&- yesini anlatırken “Sıkrit,in para işlerinde kendisini hiçbir zaman yanıltmamış olan hissi ona bu adamın hakikati söylediğini an- latmıştı. Bununla beraber sene- lerce evvel toprağın altına sak- lanmış olan altının bulunup ge tirilebileceğinden şüpheli idi. Fakat herne olursa olsun bu teşebbüs ona çok mümkün gürü- nüyordu. Daha ilk dakikada (Makar) ın yeni tip bir serseri ol- duğunu anlamış ve (Kurlvis)in sr- cak aşa soğuk su kattığın gör- düğü zaman bu meseleyi biraz tamik etmeğe, ve az çok muvaffa- kıyet ihtimali bulnnursa teşebbü- sün intacını Üzerine almaya karar vermişti. Sergüzeşt akametle neticele- nebilirdi, Fakat muvaffak olduğu takdirde getireceği servet çok azimdi. Maamafih Sıkrit bu işte kazanılacak paradan ziyade orta- ğma karşı ihraz edilecek muzaf- feriyete o ehemmiyet (veriyordu. Misafirlerine : — Bonsuvar, dedikten sonra | su koğasını itina ile bir köşeye yerleştirerek öne geçti. İçeri gir- diler. Yarı kitaphane ve yarı salon hizmetini gören bir odaya yerleştiler. Orta yerde duran masanın üzerinde bir şişe viski | ile bir şişe sifon ve bir kutu da yaprak cıgarası vardı. Sıkrit mi- salirlerine ikram ettikten sonra derhal bahsa girişti. Şöminenin üzerinde ayakta duruyor ve sa- bableyin dinlediği hikâyenin bazı noktaları hakkında (Makar) ı sıy- gaya çekiyordu. Öğreneceği şey- öğrendikten sonra: — Pek âlâ, dedi; şimdi bana leri sabahleyin bahsettiğiniz haritayı | gösteriniz ! Makar ayağa kalkarak kori- dora çıktı, şapkasının astarı arasından dörde bükülmüş sarı bir kâğıt çıkardı, açtı. Sıkritin önünde masanın üzerine yaydı. Diğerleri de kalkarak baktılar. Bu Guinenin cenubi sahillerini gösteren acemice yapılmış kaba ve çok muhtasar bir haritaydı. Sıkrit bir sandalyeye oturarak kulaktan takma gözlüklerini çı- | kardı. Haritayı dikkatle muayene- ye başladı. Evet bu barita çok muhtasar- dı, fakat müstesna olarak York burnunun şiwali garbi semtini gösteren kısmında birçok dere- cikleri işaret ediyordu. Bu dere- ciklerden bir tanesinin üzerinde bir | zait işareti vardı. ( Makar ) parmağını bu işa- | retin üzerine koyarak: — İşte bahsettiğim nehir, de- şapkasını getirdi ve Muharriri : Stakpool Hikâyenin H Olmadığını di. Bu noktada yüksek bir e vardır. Denizden bir fenere ben- zer. OŞimdi (oşuraya (bakınız, burada da başka bir kaya vardır. Adına Yıldızlıkaya der- ler. Uzaktan nehri kapatmış gibi görünür, fakat hakikat halde hiç | bir zarar yoktur. Bütün mesele kaya ile sahil arasındaki mercan yığınlarının geçi- dini bilmekten ibarettir. Sıkrit ayağa kalkarak bir dos- yadan birkaç tane harita çıkordi: — Bunları bu- gün bir dostum- dan üdünç aldım, bakalım. o Sizin harita ile tetabuk İ ediyor mu? Makar elini uzatarak haritayı çekti: — Bakalım, dedi. İşte bah- settiğim nehir, bahsettiğim kaya burada da var. Fazla olarak bu haritada sa- hilin ne derece sığlık olduğu da işaret edilmiş, Bakınız geçitin derinliği 7 kademdir. Fakat bu derinlik akış noktasında (12) ka- demi bulmaktadır. Bundan başka geminin nehre girmesini müşkül leştirecek kum tabakalarıda yok- i tar. Sıkrit cevap vermedi. Elan tetkik ile meşguldü. Fakat ni- İ hayeti — Evet, dedi, haritanızın res- ml haritaya tetabuk etmekte olduğunu görüyorum. Binaenaleyh | İ artık işten bahsedebiliriz. kısaca söyliyeyim: Bazı şart- lar dahilinde size yardım etmiye amadeyim. Tilman geniş bir nefes aldı, dört kişi tekrar masanın etra- fında toplandılar. Artık içtima | alelâde bir bir konferansa benziyordu. Sıkrit söze başladı: — Bu iş “Sidney, pPiyasa- sında şimdiye kadar oynanmamış olan kumarların en büyüğüdür. | düğünü söyledi, dostumun düşün- celerine ben de tamamen iştirak unuttu: Kumar iş noktai naza- rından, ancak hudulsuz bir su- rette içine girilirse o manasızdır. Fikrimi bir misal ile anlatayım: Ben para kazanmak maksadile bu parayı hem kaybetmekte, İ bemde kaybedile parayı tekrar kazanmıya çalışmaktadır. İnsan- lar biçbir zaman kumarda kay- bettikleri para ile mahvolmamış- toplantıdan ziyade Şerikim Mister Kurivis size bu | sabah kumar hakkında ne düşün- | ederim. Fakat dostum meselenin | en hassas noktasına temas etmeyi | sipekülâsyon yapmak için bin lira | tahsis edecek olursam tehlike bu bin lirayı kaybetmekte değildir. Tehlike EE 300 (“Sermaye Sahibi Kendilerine Anlatılan! ayali Bir Şey Anlamıştı. . EE bi eN şey kaybettikleri (o parayı çıkarmıya çalışmalarıdır. Demek istiyorum ki: Eğer ben bu işe bin lira tahsis eder- sem ve bu iş muvaffakiyetsizlikle neticelenecek olursa sadece bin lirayı kaybetmiş olurum. Bu kay- bettiğim bin lirayı çıkarmak için AYR e Con Land bu âvdre yerlilerden bir kadınla evlenmişti bir metelik bile sarfetmem. Ümit ederim ki sizi sıkmıyorum, Hagton ile Tilman bir ağız- dan; — Kat'iyen, bağırdılar. kat'iyen! o diye Makar hiçbir şey söylemiyor, | masanın altında ellerini oğuştur- makla iktifa ediyordu. Fakat bir aralık ev sahibinin nazarına ma- | ruz kalınca başı ile tasvip işareti yapmıya mecbur oldu. Sıkrit biraz soğuk bir ses ile devam etli; — Binaenaleyh bu işe bin | lira koymıya ve bu parayı kay- betmiye karar verdim. Makar kahkahayı koyuverdi: — İşte hoşuma min edecek bir karar. Sıkrit biraz soğuk bir sesle devam etti: — Şartlarıma gelince: Evvel emirde kârın nısfını istiyorum. (Arkası var) SON POSTA Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi , İstanbul: Eski Zaptiye dara: Çatalçeşme sokağı 5 Telefon İstanbul - 720205 Posta kutusu: İstanbul - 741 Telgraf: İstanbul SONPOSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ 2700 Kr. 4 , 'evmi, 1 Sene ” ” Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet alınmaz, Cevap için mektuplara 6 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. Adres değiştirilmesi (20) kuruştur. Bu Sütunda Hergün — Muharriri: Necati Yusuf —“ .“Otello,, nun Pastırması Aktör Kâzım Ziya bir ay uğraştıktan sonra üç temsil için izin alabildi. Belediye reisi “ bi- nanın ademi müsaadesine mebni ,, tiyatro Ooynanamıyacağını iddia etmiş. Fakat, tavassutçuların ib- ram ve ısrarı Üzerine bu kadarcık bir o lütufkârlıkta © bulunmuştu. Kâzım Ziya temsile müsaade edildiğine dair olan o vesikayı binlik bir bankonot gibi ihti- mamla koynuna (yerleştirerek dere kahve müstecirine müjdeye koştu. Artık, ardı, arası kesil- miyen kara günler o geçmiş demekti. Alelâcele afişler, rek- lâmlar hazırlandı, Bir davulcu bugün kasabayı dolaşarak: Per- şembe akşamı “Dere kahve,, de şöhretşiar artist “Kâzım Ziya,, kumpanyası tarafından Otellonun temsil edileceğini ilân etti. Eli yakışanlardan birisi afişlere bir dudağı yerde bir dudağı gökte | korkunç bir arap resmi yaparak duvarlara astırdı. Kahvenin köşe- ine çardağımsı bir sahne kuruldu. Kıyafet esasen Kâzım Ziyanın torbasında hazırdı. O, “Reper- tuvarına,, ait bütün İevazımı bü- yücek bir torba içinde berabe- rinde bulundururdu. Manakyan Efendinin azatlıla- rından kasabada yerleşmiş bir “san'atkâr, daha vardı ki; oda ne zamandanberi bu mes'ut güne heyecanla muntazırdı. Eski sah- ne kahramanlarından olan karısı ve yetişkin kızı da rollere hazır- lanmışlardı. Perşembe akşamı kahvenin kapısına bir masa vazedilerek üstüne biletler sıralandı. Yüzleri sureti mahsusada boyanmış bir- kaç çocuğun eline küçük çanlar verilerek gelip geçenlerin yoldan döndürülmesi temin edildi. Davul, dümbelek, kılernet gi- bi mühim cazibe vasıtaları icrayı ahenk etmiye başladı. Artık avuç İ avuç paraların dökülmesine inti- İ zar etmekten başka yapılacak iş giden bir | kalmamıştı, Dere kahve müsteci- karakter, işte muvaffakıyeti te- | ri böyle yeniliklere hevesli ok makla beraber henüz tecrübesi yoktu. Esasen büyük vaitlere kapılarak bir aydanberi Kâzım Ziya ile iki arkadaşına açtığı kredi yekünunun günden güne kabardığını görmüş ve müsaade- nin alınamadığını görünce dolan- dırıldığına hükmetmişti. | Onun bütün emeli bu üç gün zarfında parasını kurtarmak ve ondan son- ra tiyatrocu güruhunu başından | defetmekti, Kâzm Ziya işin mali cihe- tile pek alâkadar olmuyordu. İlk günü kahve müstecirini ken- di haline bırakmayı ve onun kazanç heveslerini okşıyarak er- | tesi günler için külliyetlice bir | avans koparmyı tercih ediyordu. Akşam yemeğinden sonra muş- teri gelmiye; yavaş yavaş kahvenin içi muhtelif tabakadan halk ile dolmıya (başladı. İlk zamanlar terbiyeli bir ihtiraz ile pesten çıkan sesler, kalabalık artıkça makamını yükseltiyor, arada nargile takırdılarına karışan galiz küfür- ler bile duyuluyordu. Yerlilerden Ti leş ğlime tiyatro seyretmek için | kafayı tütsülemek lâzım geldiği kanaatinde bulundukları | liyordu. o Mübahase © esnasında Kâzım Ziyanın sayılı komiklerden | olduğu tiyatrocu kızlardan bir- kaçının mükemmel çiftetelli cy- nadığı bilmiyenlere öğre Nihayet dehşetli gi ıslık ve nara sesleri perdenin açılacağını haber veren çanlar duyuldu. Seyirciler ara- sında birden kesilen gürültüyü en münasip mevkilere (yerleş- tirilen sandalye takırtıları takip etti ve son çanla birlikte bülün ! sesler kesildi. Oyun başlamıştı. Seyirciler ilk sahneyi soğuk bir | hayretle karşıladılar. Ne göbek atan kızlar ne de şakşağını rast geldiğine savuran “komikler, | vardı. Fakat, ? sahne anlaşı- arasında peştemaldan o mamul kapısında Kâzım Ziya “ Otello ,, kıyafetine görününce bütün ümitler yeniden canlandı. “Yaşal,, nidalarına ve anlaşılmı- yan maralara karışan alkışlar epeyce devam etti. Oyun devam ediyor, fakat, sahnede, kiz kaçıran bu azşın Arabın yüzü gülmüyordu. Birinci perde hoşnutsuz mırıltılar arasın- da muvaffakıyetsizlikle kapandı. Kapıda parasını geri almak is- tiyen açık gözler bile göründü. Bereket versin polisin müda- halesi umuma sirayete pek müs- tait gürünen bu teşebbüsün önü- nü aldı. İkinci perde arasında bir iki alkış duyuldu. Dram, dram, oyun drammış sesleri bilmiyenlere y*ni bir tiyatro nev'inin ismini öğreti- yordu. Temsil edilen facianın neticesini üğrenmek merakı umu- mileşiyor. Fakat sahne ü perde için bir türlü açılamıyord * Müsaade alınmış rağmen, bir kere kestiği krediyi tekrar oaçmamakta inat müstecir oyun başlamadan evvel Kâzım Ziyaya bir banku ihsan etmişti İki g midesine bir habbe indirn hazırlıklarını ikmal Ziya parayı alır almaz bi bir çocuk koşturmuş ve elli hem pastırma ile bir okka ekmek aldırmıştı. Fakat, ömründe tiyatro sey- retmemiş bazı aktörlerin kıyafet- lerini düzeltmek, giriş çıkışlarını tanzim etmek gibi mühim meşguli yetlerden vakit bulup ta bir lo! bile yiyememişti. Esasen, o sans çıkmca bütün dünyasile birlikte kendisini de unuturdu. Bilhassa “Otello,, hem medar, şöhreti hem de yegâne aşkı id. O, bu rolü küçük kasaba tiyatrular na düşmeden evvel de temsil etmiş ve birçok takdirler kazanmıştı, Şekspirin dehasını “Ote da anlıyor ve “Otello, ya deha- ların en bedbaht çocuğu diyor- du. O, sahne haricinde de bütün tanıdıklarını mutlaka Sekspirin “ eşhasından , birine benitlir; bunların haricinde bir insan mo- (Devamı 11 inel sayfada ) olmasına eden eden elle, lili. nini iü ae zile an Ai kei ama da