“SON POSTA Cenup Denizlerinde Bir Seyahat Macerası Altın Pgşınae.. lîl*::f.ı Üç Serseri.. Üç Miiyoner —0 Kalabalığın içinden bir adam sıyrılarak kendilerine doğru geli- yordu. Bu “ Sıkrit , ti. Halbuki Sıkrit cemiyet hayatına karışmaz, ille gazinolara hiç uğramaz, sert kuru, sevimsiz bir adamdı, bu itibarla bugün buraya gelişi hay- rete değer bir şeydi. Tilman : — Buyurunuz, dedi. Size bir kadeh içki takdim edebiliriz. — Hayır teşekkür — ederim. İki yemek arasında içki içmek |“Beni İkna Edebilirseniz, Size İstediğiniz Kadar Para Verebilirim,, âdetim değildir. Buraya münha- | sıran sizi bulabilmek — ümidile geldim. Biraz konuşmak istiyo- rum. ru çekti: — Bu akşam arkadaşlarınızla birlikte saat tam sekizde bize geliniz. Üçünüzle ayni zamanda konuşmak istiyorum! — Ne hakkında? — Bu sabnh “ Kurlvis ,6 an- lattığınız. mesele münasebetile belki size yardımım dokunabilir! — Sizin mi? — Evet benim! Fakat bu mesele hakkında Kurlvis te dahil olmak üzere hiç kimseye tek bir kelime bile söylemiyeceksiniz. — Pek âlâl — Şimdilik sizden istediğim şey bu mesele hakkında hiç kimseye bir teklifatta bulunma- manızdır. Adresimi biliyorsunuz değil mi? Bury sokağında 10 numarada oturuyorum. Ve bu sözleri söyler söylemez burada daha ziyade durmak utanılacak birşey imiş gibi ka- pıyı açarak dışarıya fırladı. Tilman arkadaşlarının yanına döndü. — Kurtulduk, dedi. Sıkrit işi #zerine almak istiyor! Makar sordu: — Yazı yazar görünmekle beraber hikâyemi dikkatle diule- diğini görmüştüm. Fakat parası | var mı? Daima coşkun olan Tilman: — Bu da söz mü? dedi. Ku- cak kucak hergün kazanır va hiç bir zaman harcetmez * Harila ,, Tilman ödünç - olarak üç beş | muvaffak lokan- kuruş tedarik etmiye olduğn için arkadaşlarını taya davet etti. Yemekten sonra | arka limanda bir gezinti yaptılar, | arasında te- 'Tilmanın — bahriyeliler tanıdıkları vardı. Bir sandal darik etti: — Meyhanenin birinde uyu- şup kalacağımıza hiç olmazsa ciğerlerimize temiz hava doldu- ruruz, ayni zamanda da balık tutmıya çalışırız diyordu. Küreğe Tilman ile Hagton geçtiler. Makar sandalın kıçına yerleşti. Piposunu yaktı ve orada bir heykel gibi sessiz, hayallerine daldı. Bu va- ziyette tembelliğin müşahhas bir | Ve “ Tilman ,, 1 kapıya doğ- | zinoya girerek çay içtikten son- ra tam saat sekizde Bury soka- ğına saptılar. Bu sokak bahçe ile muhat zarif köşklerle süslü- dür. Fransanın bazı köşelerini andırır. * “Sıkrit,, tin köşkü bu soka- ğın sonunda ve komşularının en sadesi idi, Kendisi de üç arkadaş geldiği zaman bahçede meşguldu. Hayatında en çok sevdiği şeyler- den biri de bu idi. x Sıkrit öyle insanlardandır. ki, | hayatları muhitlerine münhasırdır. Gerek ahlâk ve gerek servet Zafiyeti umumiye, iştihasızlık ve kuvvetsizlik halâtında büyük | I l noktasından kıymetlerini takribi olsun tayin etmek mümkün de- ğgildir. Bununla beraber “Sık- ritçın zengin olduğu — söyleni- yordu. Fakat o, bu zenginliği gösterecek hiç birşey yapmazdı. Yakışıksız, hemen hemen çirkin bir adamdı, fazla olarak çok mühmel giyinirdi. Fakat bütün bu bususiyetleri “ Sıkrit ,i iş sahasında sağlam bir adam olarak gösterir ve Kurlvis'in bililtizam kabul ettiği hoppa meşreplik karşısında mu- | kabil bir müvazene temin ederdi. (Arkası var ) faide ve tesiri görülen: FOSFATLI ŞARK MALT Hulâsası Kullanınız.. Her eczanede satılır Tel. 21128 YEDİKULE -YÜN boyar büker timsaline benziyordu. Fakat ar- | kadaşlarının” nazarında — ufukta açılan ümidi ve bütün muvaffa- | elinde tutan | ile onu | kıyet - ihtimallerini adamdı. Bu düşünce saatlerce kendi haline bıraktılar. * Sandal bitti. Limana döndüler, Tilman tuttukları balıkları kira mukabi- linde sandalcıya bıraktı. Bir ga- gezintisi saat beşte | PAMUK Boyar Büker Kasarlar Parıatlr (Merserize eder) “ İSTANBUL Tel 21128 FLO ş iplikle büker boyar Grizet Yapar. Pamuk İpek BOYAR KASARLAR Mensucat ve Trikotaj SANTRAL ve Fabrikalarına Yün Bezleri ÜTÜLER GENİŞLETİR lüzumu olan noksanları TAMAMLAR. Himayeyi S A N TR A L dan arayınız. | kabul ettiğiniz dakikada, Bu Sütunda -Hergün Muharriri: Ragıp Şevki Saleler Raufa Hanımefendi, Ne muamma kadınsınız! Hay- l ret ediyorum. O güzel yüzünü- zün, bir dakika bile hayalini ken- dimden ayırmadığım renkleri ve şekilleri içinde sizi nekadar be- nimsemiştim . Halbuki, bir saat evvel, ancak | çok, hem pek çok feci bir şekil- de aldanıldığımı anlıyorum. Benden ne istediniz hanıme- fendi? Uzun kış gecelerinin tü- kenmez saatlerinde sizin hayali- nizle yaşarken ben bir ümidin peşindeydim. “Bedia benim ola- caktır!,, Diyordum.. Heyhat ki hakikatlerin soğuk ve bir kamçı kadar sert yüzile — karşılaştım. Kardan yapılmış bir adam gibi idim, söndüm ve bittim Bedia hanımefendi. Benim bir demet lâlemi niçin almadınız? Niçin onları getiren adama sert, “kabul edemiyeceği- nizi,, söylediniz? Geçmiş günlerin birinde be- raberdik. Sizi Tarabyaya kadar uzanan bir gezintiye götürmüş- tüm, Koluma biz sevgili gibi -Ah bu kelimeyi kullanırken içim tit- riyor - Evet, bir sevgili gibi ası- mıştınız.. Saçlarınız ve teninizin tatlı kokuları içinde size neler söylüyordum. Uçsuz bucaksız sah- ralardan sonra serap gören yol- cular gibi, sizin' gözlerinizi arıya arıya kalbimin bütün coşkunluğu- nu önünüze döküyordum. Ve siz o kızıl dudaklarınızı gererek gü- lüyor, beni dinliyordunuz.. Ah hele benimle evlenmenizi sesi- nizin en güzel ahengile “ pekil , Mümtaz Sabiten Bedia' | deyişinizi hiç unutmıyacağım.. Anlamıyorum : Nedir? Ne oldu ? Size ne yaptım ? Bedia Rauftan Mümtaz Beye Beyefendi, Siz bilmezsiniz beni ! Kimse bilmez. Hayatımın bu büyük sır- | rımı ben ancak bilmecburiye size açacağım.. Çünki mektubunuzda çok kırıldığınızı, saadet arıyan | bir adamın sukutu hayali neka- dar feci olduğunu yazıyorsunuz. Dinleyiniz : Bundan beş sene evvel henüz genç bir kızdım, Bir gün, bir çift | bal rengi göz, birdenbire beni | bir kadın şekline soktu ve ben, © yerinde durmıyan, — sıçrıyan oynaşan geveze, söz dinlemez kız, saatlarce düşünmiye, kalbi- nin sesini dinlemiye başladım. Bu bir çift bal rengi göz | onun gözleriydi. Enver Şinasi, benim genç kızlık hulyalarıma giren bir menekşe ka- dar güzel ve bir kuş kadar şen- di.Onunla bir akşam Küçük çiftlik- te karşılaştık. Karşı masaların birinde, bir arkadaşile oturuyor, hararetli, hararetli bir şeyler an- | tıyordu. Başımı çevirmiştim. Gözleri- | miz çarpıştı, © anlattığını anide kesmiş ve kaldırmış olduğu eli boşlukta kalıvermişti. Bu göz aşinalıkları haftalarca devam etti. Bir gece amcama gitmiştik. Enver Şinasi de orada idi. Biribirimize takdim ettiler.. Evvelâ samimi iki arkadaş gibi konuştuk. Sonradan onu görmek arzuları bana bir hastalık oldu. Geceleri şair ruhlu bir genç kız olmadığım halde mehtap âlem- lerini seyretmiye, arka korudan gelen bahçıvan şarkılarını büyük bir lezzetle dinlemiye başladım. Artık durgun, uysal ve sakin bir kız olmuştum. Annem buna hayret ediyordu. Birkaç kere sor- mak istedi. “ Nen var kızım? ,, Diye ısrar etti. Nasıl söyliyebilirdim ki, kal- bimde yanan ateş, ancak benim ruhumun bir gıdası idi ve bu ateşin saçakları sarmasını ben istiyordum. Enver Şinasi, bana her akşam bir demet lâle verirdi. Geceleri mehtap gezintilerine çıkardık. Boğazın büküle büküle akan sularında sandalımızı başı JoŞ bırakır. Deniz rüzgârlarının tatlı okşayışlarile yanyana Pol ve Virjini gibi sevişirdik.. Enver Şinasi bana “ Lâlem ,, derdi. Onun lâlesi, onca solmı- yacak ve ölmiyecek bir çiçekti. Her akşam lülelerimi kendi getirir, köşkün arka tarafından bana verirdi. Bir sonbahar akşa- mı, Enver Şinasi gelmedi. O gün saatlerce bekledim. Kararan yol- larda yorulan gözlerim, 'sevgimin ilk göz yaşlarını o gün döktü.. O gün kalbimde açılan yara- nın acısını duydüm ve ©o gün ben, Enver Şinasiyi otomobilde bir başka genç kadınla gördüm. Artık masamın — üstündeki üç günlük bir demet lâle solma- ga başlamıştı. Her sabah onların ruhum gibi ölüşlerini seyrediyor- dum! Yapraklar yavaş yavaş sar- kıyor, o ince ve pürüzsüz ciltleri çatlıyor, sararıyor ve ağrıyordu. Bir hafta mütemadiyen ayni yerden bir ümitle, akşamları do- ğup bir saat sonra ölüveren bir ümitle onubekledim. Enver Şinasi gelmedi. Lâlelerim gelmedi ve hiçbir sevgili beni aramadı.. Beş sene oluyor. Ben hâlâ o, beni “Lâlem!,, diye seven sevgiliyi bekledim. Hayatımın bu bin sekiz yüz yir peş gününde ben ancak sizinle geçen Tarabya gezintisinde gülebildim ve an- ladım ki kalbim artık tamamen iyileşmiştir. Ruhumun bana ver- diği © eski ıstırap tamamen yok olmuştur. Ve 22 yaşımda bir kız oldu- ğumu ancak sizi sevdiğimi anla- dığım dakikada - hatırlıyabildim. Sizin lâlelerinizi nedenmi red- dettim Mümtaz Bey? Neden mi? Anlattım ya, bu eski yara, bende bir mikrop hissini bıraktı. Olâ- leler, gözlerimde çok eski bir masalı canlandırdı. Ve o bal renk- li yılan gözlerin tekrar hayatıma gireceğini zannettim. — Lâlelerin beyaz ve pürüzsüz tenlerini gö- rünce o masal olan eski aşinanın yeni bir başlangıcına teşebbüs ettiği zannına kapıldım ve bilme- den, istemeden, o bir demet beyaz — İâlelerinizi — reddettim Mümtaz Bey.. Artık beni ne de- receye kadar mazur göreceğini-