ERLİ NT BPULHAMİDİN NASON GÜNLERİ ” Abdülhamit, İmparator Vilhelmin — SON POSTA Gelişine Türlü Manalar Veriyordu Abdülhamit, İsiiîkbale Abit Efeı;diyi Göndermişti NAKİLİ Z/YA ŞAKİIR Her hakkı mahjuzdar — 257 — & teyrinlevvel 917 Abdülhamit, bu sabah yine rornatizma Halbuki o, aspirini, svikast tehlikesinden axzade ve 9 Teşrinlevvel 917 Almanya İmparatorunun İs- tanbula ine dair bir riva- yet vardı. Abdülhamit, ederek bunu sordurdu. Muhibbi hastlhasım unvanını verdiği Kay- zer Vilhelm, dokuz gün sonra gelecekmiş. M Teşrinlevvei 917 Abdülhamit sabahleyin kalk- tığı zaman arkasında bir ağrı Bugün öğleye doğru Yavuz la Midilli İstanbol tarafıma doğ- ra geçti. Midilli Kabataş önün- de demirledi. Yavuz da Kadıköy cihetine ilerledi. Abdülhâmit bu gemileri dür- binle takip ettikten sonra: — İmparatora karşı hazırlık yapıyorlar. Zaten onun İstanbula gelişi de şüphesiz bir nümayiş- den ibaret. Fakat, İtilâf tarafı bilmem bunu hazmeder mi? Ben eminim ki bu ziyareti, kendile- rine karşı bir hakaret telâkki edecekler ve bize daha derin bir kin bağlıyacaklar... Ah İngilizler için, bir yorganı yakarlar. Dedi ve yine uzun uzadıya hngilizlerle Almanlar arasındaki İktısadI rekabetten bahsetti, 15 Teşrinleyvel 917 Parartesl Bu sabah Abdülhamit, yine büyük bir telâşe düştü. Sağ taraf kasığında bir ağrı Doktor geldi. Muayene etti. Apandist olmadığına dair kat't #larak tominat verdi. . Bu telâş zail olduktan sonra Abdülhamit de başka bir heye- tan başladı. Bugün (İmparator Vilhelmn ) İstanbula geliyor. Herkes ve her taraf parlak bir istikbal merasi- mine hazırlanıyor. Abdülhamit te, Rasim Beyin refakatinde olarak Abit Efendiyi gönderiyor. Dok- tor da bunlara refakat edecek. ıf vi Ahışani Abit Efendi, istikbal —mera- siminden avdet etti. Doğruca babasma koşarak — gördüklerini birer birer anlattı. Abdülhamit, mütebessim bir çehre ve büyük bir alâka ile dinliyor. —Arasıra bazı sualler soruyordu. Zati şa- hanenin Abit Efendiyi iki defa huzura kabul ederek elile sevme- sine ve amcası Veliaht Vahdettin Efendi ile Şehzade Mecit Efendiye takdim eylemesine Abdülhamit pek memnun oldu. O esnada, Doktor selâmlıktan haber gündererek Abdülhamidin sabahki rahatsızlığını sordurmuş- tu. Abdülhamit, doktorum hareme gelmesini istedi. Doktor geldi. Abdülhamit, onu salon kapısında istikbal ederek: — Canım, siz de anlatın ba- kalım, şu İstikbal —merasimini.. * * Size Tabiatin MEHMET SABRİ B. ; Çekin- ! gen ve tutuk- tur, — işinden gayrı şeylerle iştigal etmek istemez. Ken- " dini gösterici | nümayişkür hareketl er de | bulunmaz. İ Ş tihap edeceği arkadaşın ida- uysal olmasi - Vâ- E MALİK EFENDİ ; İşgüzar ve olgundur. Ça- buk parlar ve " , asabileşir.Teş- Resminizi Bize Gönderiniz, izi Söyliyelim... Vakıâ, Efendi anlattı amma, ne- kadar olsa çocuk.. O derece aklı ermiyor. Merasimi, Doktur da mufassa- lan hikâye etti. Abdülhamit sordu: — İmparator, nasıl elbise kiy- mişti?. Büyük üniforma mı?.. — Hayır efendim. Sefert 1a- bit kıyafeti.. Omuzlarından geçen ensiz kayışlar bel kemerine mer- but. Kemerde de bir revolver.A- yağında sarı — çizmeler... Fakat efendim, yanağında derince bir çizği var, acaba o nedir? Abdülhamit güldü ve cevap verdi: — Evet, vardır. Eskibir ame- Kiyat yarasıdır... Biraderi nasl gördünüz. Hâli ve sıhhati yulun- da mı?.. — Çok iyi efendim. Tama- men sıhbatte olduğu — yüründen belli. Doktor, burada bir kompli- man yapmak istedi; — (Zati şahane), Abit Efendi Harretlerini iki defa huzurlarına kabul buyurdular. (Arkam var ) * yavaşlı ktan “va- kin ve lâkayt ti dıhtuukd'ınu...gu:î:,. lanır, bazan balâpervazdır. Küçük muvaffakıyetlerini mübalâğa Ho nakleder, Cesaret ve kahraman- gı’golı sever takdir. ve taklit Fotoğraf Tahlil Kuponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksınız. DAKTİLO Bugünün Romanı KERTENEE N 4 Yazan: Z. Şakir Şapkamı — giymekte — devam ederek, hiç anlamamış - gibi sordum : — Anlamadım efendim !.. — Yani, akşamları, şöyle bir- kaç tane rakı çakıştırmaz mısın? Kaşlarımı çattım, asabiyetle eevap verdim: — Biz, öyle rakıdan — filân anlamayız Beyefendi. — E camım, bira olsun.. Âlâ kaşar peynirile, fena mı gider?. — Bira da kullanmam efendim. —E öyleyse, otur da, hiç olmazsa meze yersin. — Teşekkür ederim. Müsa- adenizle,.. O zaman Zülfü Bey ayağa kalktı. Âdeta, tehditkâr bir ta- vir. aldı, — Nama yapma canım.. Gek mek senin elinde amma, gitmek senin elinde mi bakakalım.. Bırak a nazlanmayı.. Gel çuraya yanı- ma otur. Dedi. O, bunları söylerken etrafıma göz gezdirdim. Gözümle kapıyı ölçtüm.Bir hamlede kapıya sıçramak istedim. Fakat o, kapıya benden daha yakmdi. Hemen, masasından ayrıldı, benimle kapı- nin arasında bir mevki aldı. Vaziyetim çok incelmiş ve çok tehlikeli bir hal almıştı. Hemen küstahtı ki, bu tehdidime hiç al- dırmadı. Bir adım atarak aralık Hokka, onun alnına çarptı ve saçılan mürekkepler, yüzünü gö- zünü mosmor yaptı. Âyni zaman- da her halde canı da acımış olacak ki, iki elile başını tutarak; — Vay canımna... Diye bağırdı. Bu, benim için, tam fırsattı. - Elimdeki çantayı bir tokmak gibi tutarak yanım- daki pencerenin camına karşı kaldırdıktan - sonra: — Oradan çekil.. Şimdi cam- ları parça parça eder.. Avazım çıktığı kadar bağırırım... Seni ah çak seni.. Seni ırz düşmanı seni.. Demek ki, sen buraya âlemin evlâtlarını böyle desise ile geti- rip aklına gelen namussuzluğu yapmak istiyorsun ba.. Her ku- şun eli yenir mi?. Alçak... Diye haykırdım. Zulfü Bey, mütemadiyen elini alnma yapıştınp yapıştırıp ba- kıyor.. Alninda, mürekkeple ka- rışarak morluktan kırmızılığa dö- nen kan sızıntısı, gittikçe artıyor- du. Birdenbire bana döndü. Ku- durmuş bir köpek gibi saldırmak istiyerek; — E, ben de bunun acısını senden çıkarmazsam.. Kolumu, bütün hizile savur- dum. Cam, büyük bir şangırtı ile kırildıi. Kelumu - bir. daha kaldırdım, ikiaci cama da ayni darbeyi indiriyordum. Zü'lü Bey, kollarını yukarı kaldırdı. Geri, geri gitti: — Geç.. geç.. Meğer — sen, me Allabın belâsı imişsin be.. Hadi şuradan defol... Diye mırıldandı. Onu bu sı- retle mağlüp görmekle beraber, yine itimat etmedim. — Ilemen, masanın Üstündeki sivri kâğıt bıçağını vradım. — Tetditkâr tutarak, sür' kapıdan fırladım. Koridorda, koşmıya - başladım. Gözlerim okadar kararımış ki, kahvecinin çırağını — görmemiş, şiddetle çarpmişım, Çocuğuna elin deki tepsi bir tarafa fırlıyarak bardaklar, filcanlar, şangır sımgur yerlere saçıldı. Çocuk ta' yere yuvarlandı. Fena halde şaşıran çocuk, arkamdan bir iki defa: — Çüş.. Çüş.. Çüş... Haykırdıktan sonra kendini topladı ve ben benüz ikinci ka- tın merdivenine — vâsıl olmadan yukardaki merdiven başınıı par- maklığına koşarak aşağı bağırmr- ya başladı. — Usta.. Usta.. Aşağıdaki merdiven allından kaba bir ses cevap verdi: — Ne var ulaaan ?.. — Tut usta, tut... — Kimi tutayım ulan?... — Gelen karıyı tut.. filcam- ları kardı kaçıyor... Merdivenleri koşa koşa iner- ken işittiğim bu —muhavereden dizlerimin bağı tamamile — çözül- müştü. Fakat ne çare?.. Başka taraftan kaçacak yer de yoktu. İster istemez bu — merd venleri inmiye ve kahveci ile karşılaş- mıya mecburdum. Derhal, yavaş- ladım. Vakur ve ciddi bir tavır aldım. İkinci katın sahanl i 0: da dolaşarak son merdiveni inmiye başladım. Merdivenin altbaşında, iri yarı bir adam, kollarımı beline daya- mış dürüyör. ve hiddetli nazar- larla bana bakıyordu. Son basamağa kadar indim, karşısında durdum. Geniş geniş nefes alarak : — Nasılsa bir kara — oldu. Kınlan şeyleriniz kaç kuruş?. Diye sordum. Kahveci, öfkeli bir sesle cevap verdi: — Ne bileyim ben.. sen, kır- dıklarını bilmiyor musun ?... (Arkası var ) ı Sinema Ve Tiyatrocar I ALKAZAR — Şehit işıkları ALEMDAR — Kaçakçılar ARTİSTİK — Yarasa ASRİ — S hra geceleri ELHAMRA — Haydut Aşkı ETUVAL — Göl Cehamnesi GLORYA — Sevkiden sonra HİLÂL — Çanakkala KEMAL &. — Volga sahilleri » te MAJİK — Soliy MELiK — Gösül kiml sevcne MİLLİ — Çamakekale OrEsAa — Yarasa Şik — hatsabul sohakl ı ada Kadıixöy Süreyya — Büyük htira Üsicüdar Esir Mellke Kadıköy Yeldeğirmen Lüke #ir- nada Kamçık Medeniyet