t.—zf»_liığğ __:'A*DİUI.HANIDIH NM SON GÜNLERİ. _Abd"lhamit Sultan Reşadın İşret: etmesine Çok Kızıyordu Siz İngilizleri Bılmezsmız, “Onlar Ne Hmoglu Hindir Omaklıl — ZİYA ŞAKİR Her hokkı mahfazduar — 212 — M Eylti 331 9 Teşrinevvel 91S Abdülhamit, yine endişeli... Bütün arzusunun bilâfına olarak Avrupaya — giden — Bürhanetlin Ebendiye sıkılırken, şimdi bir de Nureddin Efendi meselesi çıktı. Onu da tahsil içinm Avrupaya göndermek istiyorlar. Fakat Ak> dülhamit, katiyen buna müsaade etmiyeceğini — söyliyor. — Bunun için de tubaf mülâbazada bulu- nuyor. — Nasıl olur.. Orada neyer- ler, ne içerler?.. Ne kadar temiz ahçı bulsalar, yine yemeklerinde damuz yağı vardır. Evlâtlarımın böyle frenk âdetlerine karışma- larını biç dağru bulmuyorum, Mademki ben bahalarıyım.. Ma- demki Benim fikrimi — soru- yorlar.. Ben larımın Avrupaya gitmelerine, orada yaşamalarına razı deği- Him, Geçen gün Rasim Beyle de Bu hususta uzun uzadıya görüş- tük. Rasim Bey, beni iknaa çalıştı. Kendisini çok meverim. Fakat bazan Papadan ziyada Papa ve Kıraldan ziyade kıral taraftarı oluyar. Eğer evlâtları- sun Âvrupaya gitmesinde bir fayda — görsem, en — evvel hem taraftar — olurum. — Maal kaşamı — söylüyorum; — vallahi, billâbi henim, havedanım, selâ- mwetinden başka hiçbir. emelim yoktur. Bunu, bir - türlil anlamı» yorlar. Diyor ve bu mesele etrafında daha bazı şikâyetlerde bulunu- yordu. 6 Teşrinlevvel 381 SÜ Abdülhamit bugün yine bazı mühim ifşaatta bulundu. Söz, Sultam Reşadın rahatsız- bğından açılmışti. Abdülhamit, dirseğini koltuğun kenarına. da- yayıp biraz ileri doğru eğile-ek; — Söz aramızda. ( mahrem ) kalsın; - biraderin - rahatsızlığının sebeplerinden biri de (Çişget) tir. Ben makamda iken arasıra ken- disini gördülkçe söylerdim: — Biraderl... Size, gerek — bi- gaderane ve gerek büyüğünüz elmak hasebile. pederana nasihat ediyorum. lşnl etme.. Derdim. O da benden. sıkılır. — Hayır efendim.. İçki kul İsamıyorum. Ârasıra arpa suyu ahyorum. Derdi. Ben, Buna da muhale- fet ederek: — Daha fena yapıyorsun, O, dala ziyada semen verir. Ne olur.. Bak, ben kullanıyor muyum?, Diye iknaa çalışırdım... Çok » güküz, , Bem içkiye . — alışmadim, Yalhız. gençliğimde Bir iki defa kat'iyyen çocuk- | | vam ettir kuli;ım’ım kte okadar Meama« fih, arasıra — iştiha versin diye hir ufak kadeh kanyak alırdım. Sonra, — endişeli bir surette başını iki tarafa salhyarak de- — Bara kalırsa, biraderin bu rahatsızlığı — geçer. Ben, (Ib"i Sina )a bir. kitabını okudum. Kitap Arapça idi. Sait Pş. güzel bir cilt yaptırarak Bana hediye göndermişti. Benim, bBöyle ki- tap'-rı tercümeye iktidarım var- dir. Tamamen tercüme edeme- sem Bile okuduğumu çok iyi anlarım... İbni Sina, bu kitabır- da hastalıkları dört kısma tak- sim ediyor. — Birinci kısımı, ilâçla kabili şifa olan bastalıklar. İkinci kısıfa, ilâçla istırabı. teskin edi- len fakat, — kabili şifa olmayıp (ömrü tabil ) ye kadar — devam eden hastalıklar. Üçüncüsü, ilâçla tedavi kabul etmeyip bir müddet zarfında hayata hatime çeken has- talıklar.Dördüncüsü de, cerrahi has- talıklar ki, ameliyatın derecesine ve hastanım bünyesine göre ya, iyi alan veya öldüren hastalıklar... Dedikten #onra bunlar etra- fında bir havli mütelea yürüttü. Epeyce uzun süren bu bahsi müteakıp, Abdülhamit biraz da ıhvalı hazıra hakkında görüştü.. İngilizlerle Fransızların Selâniğe asker — çıkarmalarından — endişe ediyor. — Şimdi, vaziyeti — büsbütün başka türlü | ALKAZAR —— — Hincx Murat ALEMDAR —— <—. Belülür mübaraki ARTİSTİK — Çanslkala ABRİ — Busa ARLER — Şekertin ELHAMRA — Şen mülüzin BIUVAL — Haydut yarkm FERAH — Parlak bir reve FRANSIZ TİYATROSU —Zenciler turupa GLORYA — Tumua baydustları KİLÂL — Kanlı venadik KEMAL B. — Yaşaaın hayat MAJİK — 6 Numaralı ocak MELEK — Şen mülâzim MILLİ — Aşlı hazretlati oı'f.ılA — Çanakkale — Köçük daktil. mmn MALE — Şarlatan KADIKÖY SÜREYYA—Parla damları altında Resminizi Bize Gönderiniz, * » x4 ı Size Tabiatinizi Söyliyelim... AHMET BEY ; Ağırbaşlı, cidd! ve dü- rüsttür. Muz- melesinde usul ve merasime riayet etmek ister. Lâuba- Hlikten geve- zelikten, hoş> lanmaz. Mih- net ve meşak- kate — taham- mütemayildir. bi mül göstermeğe İyi geyleri taklit eder. L Ki NEVNİHAL H. ; Zeki ve se- Cömertliğe 73. Keskinde NEBAHAT & ; ( Fotağrafınım dereini ııîeııyoı) Mahçup: ve tutuktur. Muhitini bulduğu zaman neşeli olur; çabuk alınır ve saygı sayar. Sevdikleri hakkında. samimi ve - vefakârdır. Muamelâtında tevazue ve sader ' liğe mütemayildir. üzüntüye gele- mez, — daima eğlenmek — ve Eülmek ister, sevgi devamsız — olur. Sür'atle infiale gelir, bırçınik gösterir. Maahaza iğbirarı kinsiz ve devamsızdır. Cömert vo ikramcıdır. Foatağraf Tahlül Kuponunu 11 inci Sayfamızda bulacaksınız. DAKTİLO Bugünün Romanı Vaktile bir daktilam vardı. Zeki mi, zeki. Şeytan mı, şeytan.. Afacan mı, afacam... Ben, endan memnundum; o da ber- den hoşnuttu. Eğer refikam, lüzüumsuz bir kıskançlık meselesi çıkarmasaydı şüphesiz daha uzun müddet onu işlerimde kulla- nırdim. Ya (İskeçe) ve yahut (Kavala) köylerinden birinde doğmuş. Bal- kan harbi esnasında hicrete mec- bur olan ailesile buraya ge- miş. Kendi tabiri veçhile doğruca (Yaprak Hisesi) ne girmiş... (Yap- Bizim (Kevser), |yani bizim sabık daktilo|, az zaman rzar- finda yaprak İisesinde temayüz etmiş. - Bir taraftan, altın gibi sarı tütün yapraklarından deste bağlamakla meşgul olurken diğer taraftan da; Haykanuştan erme- niceyi, Eleniden rumcayı, Mat- mazel Esterden de yabudiceyi mükemmelen öğrenmiş. Hatta bu şeytan kız, arae» sıra — deponun yazıhanesine gi- rip çıktıkça, çıtır. çıtır. işliyen yan — makinesini de — merak | etmiş, tatil zamanlarında daktilo | Matmazel — Rabekanınm — yüzüne gülerek bem lâtince harfleri, hem de şöyle böyle makine ile yazı yazmayı bile bellemiş.. Kevserin basit dimağı bu tekâmülleri geçirirken, şekli ve kıyafeti de tedrici bir inkilâba uğramış. Allı güllü — tülbentten başörtüsü, ipek — şifone, siyah dibetten — yeldirmesi, — gabardin mantoya, altı' çivili| kunduraları, yandan düğmeli iskarpine tebed- dül etmiş. Eh, iş bu kadari bulduktan sonra alttarafı kolaydır. bek attırır ) dememişler... Ken- cevheri Kevser şöylece bir düşünmüş. Hergün tütün tozları içinde ak- kara aksıra çalışmaktansa, Mat- mazel Rabeka gibi yazıhanenin çamekâm arkasında cıtır. cıtır makinede yazı yazmakla para kazanmayı — kafasına — koymuş. Anasının, babasının mümanaat- lanna rağımea üç ay kadar (Nav- man) müessesesine devan - ettik- ten sonra mükemmel bir daktilo olmuş. Hem de — nasıl?.. Haniya öyle ( Ameli hayat ) tan mezun olanlar gibi değil.. Şöyle lâhzada dört beş sayfa yazıyı şakır şakır yazı vererek bir tarafa atıveren bir daktila... Mamafih iş, bu — kadarla da kalmamış. (Navman) da üç ay bulunduğu müddetce, bir - taraf- tan makine Üe yazıyı öğrenen Kevser, diğer taraftan da ikinci bir kıyafet istihalesi geçirmiş. Hatta, çocuk — yaşındanberi — tırnaklarını boyıyan koyu karluzı şaplı kana- Tevek- | keli ( Keskin zekâ keramete gö- | OEKEELANN | AAA Yazın: Z. Şakir yı, parlak ve sedef rengi — bir maniküre — teplil etmiş. — Artık bötün — manasile bir, ( daktile Kevser Hanım ) oluvermiş... Fakat (iş )?... Bu da, düşü- nülecek şey mif.. —Hiç Kevser gibi bir kız, iş bulmak için sıkıntr çeker mi?... Çenesi, sin- ger dikiş makinesine, parmakları da sanki otomatik yazı makine- sine benziyen — Kevser, — eline ( sertifika ) sızı aldığının ertesi günü, hayata atılmış.. — Birkaç gön zarfında yeni zenginlerder bir inşaat müteahhidinin yazıha- nesine otuz. beş lira maaşla ka- pağı atmış. Güzellikten ziyade, cazibesi var dır. Yorulmaz, Üşenmez, bıkmaz, usanmaz. Âyni zamanda da uy saldır. Fakat uysal olup ta öyle çılbırıni şunun - bunun - eline ve- renlerden değil.. Bilâkis uysal görünüp te karşısındakina — yine kendi düşüncesini yaptıran kur- mazlardandır. * Şimdilik Kevseri bu kadar tarif etmek kâfi. Gelelim hikâ- yenin esasına.. Tam bir hafta evvel Kevser- den bir mektup aldım, Hatta imzasının Üstünde, ( sizin sabık daktilonuz) diye izahat vermemiş olsaydı, onu tanıyamıyacaktım. Çünki bu mektupla (bizim sabık daktilo ) arasında hiçbir. münase- bet bulamazdım. Evvelâ bu mek- tubu aynen şuraya kaydediyorum Muhterem B. Efendi; Hali hazırdaki buhran, ma- Kümu âlinizdir. Büyük dünyadaki mali ve ticari müessesat iskambil kâğıdımdan arka arkaya dirilen askerler gibi birer birer deviilip gidiyar. İlâsı, iflâs takip ediyor. Yüzlerca va binlerce tüccar, sıkı muharebelerdeki batarya ateşleri gibi bep birden top atıyor. Fik- hakika cariyeniz ne bir büyük müdür müessesei — maliyenin | umumisi ve ne de mühim bir ti- disinde zekânın en kıymetli bir | bulunduğunu keşfeden | caretanenin sermayedarı değilim. Fakat ne de olsa şu köbne dünya üzerinde yaşıyan bir fert oldu- gum için bittabi ba umuml ve- ziyetter ben de — müteessirim. Buna bir çare düşünürken, iyi bir şey hatırladım. Fakat bunu yalız başıma — yapamıyacağım. Buna binaen sizin kıymettar muavenetinize muhtacım. Refika- nız. hanımefendinin kıskançlığını tahrik etmiyecek bir şekil ve mahalde iki saat kadar mülâkae- tımızın mümkün olup olimadığını soarmıya cesaret ediyorum. Lütfen kabul buyurursanız, derhal bana yazmanızı rica ederim, Sizin sabık. daktilomnuz Kevser Arkamn var) Ekmeğinizi tartırınız. Narh tartı üzerinedir. Aldanmayınız !..