25 Ocak 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

25 Ocak 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ŞD g Z G e A 10 Sayfa Nakleden: H. R. — Kızım Doktor: Semi Ekreme — o TEMMUZ Umumi Harp Nasıl Patladı ? —T — SON POSTA 1914 Yazan: Emil Ludviş Halk Brüksel Caddelerini “Kahrolsun Harp!,, Sefir öyle hukukçuların kar- şısında bulunuyordu ki, menfur müttefik tarafından böyle bir tehdit —vukuu — halinde — böyle bir tehdide cevaben kendisine aancak kapıyı göstereceklerdi. Fakat bereket versin — sefirin tavsiyesi söyletilmemekle kalınma- dı ve bilâkis İtalyanın yardımila Balkanlarda bir gey kazanıldığı halde İtalyaya bir hisse verilece- ği işcap olundu. Fakat teşebbüs küfi derecede ehemmiyetli yapılmadı ve pek geç yapıldı, çünki İngiltere artık kararını vermiş — bulunuyordu, İtalya nisbeten çok donanmasile bu deryalar Kıralına karşı kafa tutmayı nasıl göze alabilirdi? San Giyulyano bitaraf| kalması için bir teminat istedi ve agzından Trente şehri - çıktı. DB Merey sözünü keserek, dediki: “Uzun seneler — zarfında münakaşalarımızda bazan şiddet ve siyaset noksanı göstermek gibi hatalarda bulunmuş isem kabul edilmek imkânı olmıyan şu teklifinize lâyık olan şekilde ce- vap vermemekle o hatamı Öde- Mi rum. ,, k ıı“Dıııııı..“'n’“tnııfmdıııyı.nlııı tiyat- ro piyeslerinin üçüncü perdelerini andıran bu sahneyi müteakıp Avusturya hükümeti bir yolunu bularak İtalyayı kendisine celbet- mek mecburiyetinde iken bilâkis ona yol vermiş, — kuhramanane bir vaziyetle çekilip İtalyayı düş- manlarının kucağına atmıştır. * * İtalya Kralı Victor Emma- nuel'in kaçamaklı bir ifade ile yazilmış olan telgrafını okuduğu zaman İmparator Kiyom telgra- fin altına sadece: — " Küstah! Alçak!,, keli- melerini yazmakla kalmadı. Bu kendisine bir ilham gibi geldi, ve saffeti hulüs ile şu sözleri söyledi : “Müttefiklerimiz bizi — daha harp başlamadan, çürümüş elma gibi atıyorlar, bu Alman ve Avusturya harici — siyasetlerinin tam bir inhidamıdır. Bu netice, bertaraf edilmeliydi ve kabildi. , Alman — İmparatoru — hiçbir vakit) bu kadar isabetle düşün- memiş ve sözleri bu derece doğru çıkmamıştır. * Fransız Sosyalisti — Yauresin tarihi nutku ile ateşlediği azim Halk kütleleri Brüksel caddele- ritden: — Kahrolsun harp! nidalarile- geçtilderi zaman Alman sefiri Belovo işi tafsilâtile Berline yaz- mıştı. Aynıt sefir dün postadan bü- yük bir zarf aldı, zarfı kendisine Berlinden telgrafla müsaade gel- Kaçak et almayınız. Parça et almayınız , Çünki hastalıklıdır. Nidalarile İnletiyordu Siperde: Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer ÜNSEE L R <A meden evvel açmamaya memur idi. Reichstagın Hariciye cacümeninde İdam kararlarını mahkümlara ceza saatinin hulülünden ancak birkaç —dakika —evvel tebliği düşünecek kadar hassas bir hâ- kim mevkiüinde Almanlar suçluyu uzun zamanlar zalim bir tereddüt — içinde — bırakmadılar. Onun da içini bir şüphe kemi- riyordu. Fransaya karşı zafer kazanmayı, ancak Belçika üze- rinden geçmekle mümkün gören sabık Alınan Erkânı Harbiye Reisi Jeneral Kont Sehlieffen'in şu kadar sene evvel bu maksatla bir Almanlar tara- fınd;'ılıü:ııgl? hğıdilııekiı beraber Belçikalılarca mümkün addolun- muştur. Üç sene evvel Alman Başve- kili Bethmann bu plân meselesini Reichstagda Alman Hariciye Na- zırı Gayoro da on beş ay evvel inkâr etmişlerdi. Fakat — cülüs günü münasebetile yapılan mera- sim dolayısile Belçika kral ve kraliçesi Berline geldikleri sırada imparator sofrada öyle bir ima da bulunmuştu ki, hariciye nazırı kıralı avdeti uıık:l'lı gır? kadar teşyi ederken hem de beyhude olarak hep bunun izini silmiye alışmıştı. Belçikada bu hâdise dolayisi- le ve 'y:il zamanda da Almanya- nn sevkülceyşi — yollar — ya; olması, ve Frını:ı cuııılı:ı:: aldıkları kokular — Üzerine bir Alman istilâsı korkusu o dere- cede artmıştır ki Brüksel Er- kânı Harbiyei Umumiye Riyaseti Almanlar tarafından aai — bir hücüm vukua gelmesi ihtimalini düşünerek İngiliz Ataşe Militeri ile müzakereye girişmişti. (Arkarı var) Unutulm ae az z — ak İçin Se&;h;; Eden Bir Prens Paris — Romen Kıralı Karo-3 lun kardeşi Prens Nikola bera- berinde Madam Lüsi Saveanu olduğu halde buraya geldi. Ma- dam Savecanu, Prensin metresi ve evlenmek istediği kadındır, Fakat kıral hanedanına yakışma- dığı iddiasile Kıral Karol bu iz- |' D divaca muvafakat etmemiş, Prens Nikola da kıral! ve ağabeyini dinliyerek gizli nikâh kıydırmıştır. Prens Nikolanın, bu hâdişe - üze- rine Oraviça müstahkem mevkiin- de hapsedilmesi düşünülmüş ise de anasının tavassutu ile bundan vazgeçilmiş, bir müddeat — '—in Fransada |vakit geçirmesi m... . fik görülmüştür. Prens, berabe- rinde metresinden başka sekiz tane de otomobil — taşımaktadır . Bunlardan bir tanesi 3por siste- minde olup kendi yaptığı resim ve tarifat dairesinde inşa edil- miştir. Prens Pariste pek az ka- lacak ve metresi ile — balayı ha- yatı yaşamak Üzere Cenubi Fran- saya gidecektir, f görüşmek — istemişlerse de Prens Nikola itizar beyan etmiş ve ya- pılan taleplere şu cevabı. vermiş- tir: —“Müsaade etsinler, Şimdilik kendimi unutturmak icin sevahat EİKÂYE - Bu Sütunda Hergün Nakıli: M. Feridun DENİZ KIZI Gece eve döndüğüm zaman saat ikiye geliyordu. Odamda masanın üstünde bir telgraf gö- rerek açıp okudum : “ Felâket — içindeyiz. Şevki öldü: Ali- ,, Paltomu, şapkamı çıkarmadan meyus bir koltuğa oturdum. Ali! Bu isim çocukluğumun en tatlı hâtıralarına — karışıyordu. — Bir zamanlar, ben henüz küçük bir mektepli iken babam Maltepede bir ev almıştı. Evimizin yanında Hâdi Efendinin ufak bir çiftliği vardı. Yazın, mektep tatilinde Hadi Efendinin oğlu Ali ile bah- çede kurbağa avına çıkar, çekir- geleri, kertenkeleleri koğalardık. Diyebilirim ki çocukluğumun en güzel günlerini Hadi Efendinin çiftliğinde geçirdim. Seneler geçti. Ali evlendi ve Şevki isminde bir çocuğu oldu. Ben ebeveynimi kaybettim ve sergüzeştlere daldım. Elimdeki parayı bitirdikten sonra Maltepe- deki evi sattım. Bütün bu deği- şikliklere rağmen Ali ile müna- sebetimiz kesilmemişti. Onunla daima mektuplaşıyor- duk.Ali beni hemen her mektubun- da Maltepeye davet ediyordu. Ben köyde on,on beş gün istirahat etmiye çoktan karar verdiğim halde bu kararımı bir türlü tat- bik edemiyordum. Demek ölüm nihayet Alinin bu küçük yuvasını da mateme boğmuştu. Alinin oğlu genç ya- şında acaba neden — ölmüştü? Hasta mıydı? O akşam derhal Aliye uzun bir taziye mektubu yazdım ve bu sefer mutlaka Maltepeye ge- leceğimi söz verdim. İki ay sonra sıcak bir yaz günü iki saattenberi tozlu şosayı takip eden bindiğim araba Ali- nin çiftliğinin önünde durdu. Ali beni kapının önünde karşıladı. Ya- nında duran karısı ağlıyordu. Es- ki arkadaşımla kucaklaştık. Beni geniş bir odaya alarak bir bar- dak buzla şerbet —ikram etti. Biribirimize anlatacak okadar çok şeyler vardı ki bir müddet ağzı- mızi açamadık. — Sıcakta uçan sineklerin vızıltısı olmasa idi tam bir süküt içinde kala- caktık. Nihayet ben gayrete gelerek sordum: — Ne oldu, anlatsana ?.. Bu çocuk, Şevki, neden öldü ? Har- ta mıydı? ” Ali içini çekti: * — Hasta değildi, dedi, on yedi yaşında gürbüz bir delikanlı idi. Bak, sana Şevkinin ölümüne sebep olan vak'ayı anlatayım: Geçen sene bu aylarda yine bu- günkü gibi swcak bir gündü. Şeyki ile şu pencerenin önüne oturmuş dinleniyorduk. Bir ara- hk kulağımıza iyi — işlemiyen motör sesi geldi. Eğilip bak- evin önüne doğru hemen yerinden fırlayarak kapı-, nın önüne indi, Bir müddet son- | ra yamıma dönerek dedi ki: “— Baba otomobil bozulmuş. Tamir edilmeden yoluna devam edemiyecekmiş. İçinde de - bir kadın var. Diyor ki.., Fakat bheyecanından cümlesini bitiremedi. Yüzü pancar gibi olmuştu. Beni dışari — sürükledi. Bir de bak- tim — yeşil, uzun — yılan — gibi bir — otomobil, içinde huri gibi güzel bir kadın var. Bu kadının gözleri deniz gibi yeşil, saçları altın gibi sarı idi. Şoför arabayı tamir edinciye kadar biz de biraz istirahat etmek istediğini söyledi. Tabit derbal içeri girmesini rica ettim. Ara- basından inerek eve girdi. Şarkı söyler gibi — konuşuyor, dana eder gibi yürüyordu. Bizim taraflarda böyle bir kadına rasgelinmez. Başka yor- lerde de böylesi nadir görülüyor ya.. kendisine elimizden geldiği kadar ikram ettik. Şevki gözlerini ondan ayırmıyordu. Misafirimiz yelpazesile sinekleri kovarken bir aralık kolu yanına düşerek derin bir uykuya daldı. Bir mlüd- det #onra, şoför arabanın tamir edildiğini haber verdiği zamar yavaşça uyandırdık. Bize teşek- kür ederek yeşil — otomobiline binip gitti. O gündenberi Şevki — iştah- tan kesildi. Ne yiycr, ne içiyor, ne de uyuyordu. Dalgın, işe yaramaz — bir halde — ötede beride dolaşıyordu. Oğlan Adeta aptallaşmıştı. Bir otomo- bil sesi duysa hemen kap- nn Önüne çıkar; sağına solune bakınırdı. Yegâne alâkadar ob- duğu şey kavımızın önünden bir şerit gibi geçen tozlu yölde. Ben meseleyi çoktan anlamış- tım, Şevkiyi yanıma çağırarak nasihat ettim. Beni dinlemedi ve kendini göz göre göre yiyip bi- tiren bu uğursuz aşkı inkâr etti. Şevki günden güne harap olu- yordu. Nihayet bir sabah...,, Burada Alinin boğazına birşey tıkanarak sustu. Onu söyleterek fazla müteessir etmek istemedim. Şevkinin sön günlerini görür gibi oluyordum. Cahil çocuk belki kendimi ©o güzel kadının gözle- rine benzeyen bir dereye atarak buğulmuştu. Alinin ısrarına rağmen o gece onun evinde, bu matem havası esen evde kalmak istemedim ve bir arabaya binerek |tozlu şoseyi takiben oradan uraklaştım. O esrarengiz kadın bu yoldan gelmiş ve bu yoldan gitmişti. Fakat bilinmiyen — seylerin — cazibesini, erişilemiyecek — saadetlerin baş döndürücü havasını da beraber getirmiş ve Alinin ozlunu bun- larla zehirlemişti, Matbuat Balosu 9 Şubat 932 MAKSİMNE

Bu sayıdan diğer sayfalar: