8 Siyfa SON POSTA Cei Klmımınıib P —— — — ŞEN GÖNÜL — Duana muhtacız! - dedi - bizi gönülden atma. Derviş, şen bir gönülle mert bir yüreğin yanyana gelişi de- mek olan bu canlı ve heyecan- h manzaradan mütahassis oldu, ellerini göğe kaldırdı, samimt temennilerde bulundu. Sonra on- ları yanına oturttu, Baki Ağa ile —arkadaşlarını da — karşısına — Çocuklarım ! - Dedi- size yol göründü. İstanbula gidecek- siniz. Hep birden bağırdılar: — İstanbula mı? Ne münz- sebet? Biz Edirne çocuğuyuz, bunda doğduk, bunda yaşarız! — Abüdane serpilir, iasanı kısmet gezdirir! Mukadder olan rızkınizi bulmak, yine mukadder olan yerlerinizi tutmak içın sefer edeceksiniz. Doğulan yerde mıh- lanıp kalınmaz. Yaşamak, hare- ket etmektir. —Zaten Edirneli olup ta Edirnede kaldığınız yokya. Her yıl sefere aşıyorsunuz. Bu yıl da,; İstanbula gidin. Yeniçeri Baki, şehirde ikinci olmaktansa köyde birinci bulun- mayı tercih eden meşhur Romalı gibi düşünüyordu.- — İstanbul büyüktü, — Yeniçeriliğin merkezi idi. O şehrin her köşesinde bir dalavere, ünlü bir ere rastlamak mümkündü ve orada tanılmak, anılmak — müşküldü. O sebeple Edirneden ayrılmıya bir - türlü yazi olamıyordu. Sipahi Ahmet, başka cephe-« den bu teklifi mülâhaza edip tereddüt geçiriyordu. Artık hür değildi, karısı vardı. İki canla, girdisini, çıktısını bilemediği bir şehirde nasıl barınacaktı ?,., Öbür hovardalar, Edirnenin bağlarını, bahçelerini, çeşit çeşit su kıyıla- rını göz önünde tutuyorlardı ve her bucağında bir hatıra sak- lJanan bu güzel kasabayı bırak- mak istemiyorlardı. Yalniız üç bostancı ve Usta Bohor, Edirne- den bir ayak evvel uzaklaşmak fikrinde bulunuyorlardı. Yeniçeri Baki, — düşüncesini serbestçe ıbylemcklm çekinmedi: — Savaş için sefer etmek başka, müflis bezirgânlar gibi eli boş İstanbula varmak başka, Bizi bu yolculuktan geri koysan olmaz mı? Devriş gülümsedi: — İyi amma kırk bin sarı Hori seni bekliyor. Büyük şehre gitmelisin ki nasibini alasm. Ah- met Beyin mansabı, şu çelebile- rin hizmetleri hep orada hazır, hatta şu çiftin kısmeti de bir yalı boyunda bekleyip duruyor. Ve sonra ciddileşti; — Gaipten verilen işarete göz yumulmaz, rahmani — hazineden gelen nimetler — geri tepilmez. Şimdi buradan çıkacaksınız. Su- lakçeşme yolunun başına gide- ceksiniz. Orada atlarınız ve her- şeyiniz -hazırdır. Kıııın Gülsüm için de - iyi Iıuylıı. rahvan yürü- BUYÜK TARİHİ TEFRİKAMIZ | BHay bire çıfıt yüşlü beyaz bir katır vardır. Bismillâh deyip yola revan olun. Allaha tevekkül eden kaybet- mez, kazanırsınız. Haydi, dav- ranın ! Sipahi Ahmet, kekeledi. — Ya bu yaralılar ne olacak? — Onları Subaşı Ağa evle. rine taşıtır. Hele siz yürüyün. İster istemez kalktılar, Derviş- le öpüştüler, Subaşı ile belâllaş- tılar, üç hastanın yanına da uğ- rıyarak veda ettiler. Onlara: — Eh, dünya hali bu. Yen- mek te, yenilmek te adamın başına gelir. Bugün biz üst gel- dik, yarın siz gelirsiniz. Boş ye- re üzülmeyin! Demişlerdi. Fakat Kadı Efendinin de, öbürlerinin de gözleri bu garip teselliye lâ- netle mukabele ediyordu ve du- dakları kapalı duruyordu. Hovardalar, Gülsüm, Bostan- cılar ve Usta Bohor, on bir kişi- lik bir kafile halinde medrese- den çıktılar, İstanbula gidecek kafilelerin toplandıkları noktaya geldiler. Herkes, Sipahi Ahmedi Bostancıbaşı sanıyordu. Fakat sekiz kişilik maiyetile salına salı- na geçen bu yüzü şal örtülü devletlinin yanında bir kadın ve bir Yahudi bulunmasına hayret ediyorlardı. O kadın ve bu çıfıt, birer mücrim miydi? Bostancıbaşı Hazretleri, onları Mericin veya Tuncanın bir kıyıcığında boğup suya mı atacaktı? Küçük kafileye tesadüf eden Edirneliler bu şekil düşünceler ve hükümler yürütürken diğer taraflarda da başka çeşit hayret- ler ve dedikodular — başlamıştı. Bir kır ata binmiş olan Subaşı Ağanın üç merkeplik bir katarı önüne katarak sokaklardan ge- çişi, geçenleri şaşkına çeviriyor- du. Bu merkeplerin — Üstünde, hüviyetleri pek te anlaşılamıyan hasta — insanlar vardı ve Subaşı onları mahkemeye götürmüştü! (Arkası var ) Bugün akşam — Saat 21,30 da İş Adâmn bünü ieni se e ll mîm ınbeıu. Tereüme edenm Cumartesi ve ı ““ İmmıı___ YUNAN MİLLİ OPERA HEYETİ Pazar günler tenzilâtlı halk gecesi. Reşat Nuri FRAMSIL TİYATROSUNDA Bu akşam aat 21,30) da LUCİA Dİ AMMERMOOR Yarınki Çarşamba günü matine saat 17 de CAVALLERİA ve PAGLİACCIİ MAJLIK'te: DİŞİ KÖPEK Fransızca filminin 2 son günü JANIE MARESE » MİCHEL SİMON tarafından — tamsil edilen bu filmi ber halde görünüz. e| Güzel heyecan içinde — tutacak zenginliği ile mükemmel b İlk Türkçe sözlü, sesli ve şarkılı muazzam film İSTANBUL SOKAKLARI 7 Kânunusani Yarın akşamdan itibaren « ARTİSTİK SİNEMASINDA LİANE HAID AŞK ve CİNAYET filminde, Bu müessir ve müheyyiç dram feci mevzuu ile sizleri bir taraftan ve fekalâde ve göz kamaştırıcı şarkıları — ve tarafından oynanan işitilmemiş musikisile de hayrette bırakacaktır. ERNST BUDER Perşembe gününden itibaren ALEMDAR SİNEMASINDA RICHARD TAUBER BÜYÜK VARYETE ( Die Grosse >Attraktion ) - filminde Tuhaf Bir Moda FazlaZenginlik,BazanGa rabetle Beraber Yürüyol! Sporcu Bir Kadın, Elbiselerine Dünyâ Şampiyonlarının Resimlerini Çizdirmi Hiç şüphe etmeyiniz ki, moda denilen esrarlı mesele, bugün kadınların elinde bir oyuncak olmuştur. Modanın tabii şekilde- ki tahavvüllerine birşey diyecek | — — değiliz. — Fakat gayrıtabil ve ihtiyaca uymıyan bir tarz veril- diği zamandır ki, moda hakikaten bir. garibe oluyor. Umumi bir benzeyiş, umumi bir ihtiyacın mevlüdü ve neticesi gibi telâkki edilebilir.. Bu arada kütleden ayrılmakla beraber kendilerini beğendirenler de — bulunabiliyor. Nitekim büründüğü kıyafet kim- seye benzememekle beraber ca- zibe noktasından gıpta ile seyre- dilen, hatta başkaları tarafından taklide kalkışılan meraklılar mo- danın esasını tesis etmiş olabili- yorlar. Ancak garip olmamak,daha doğrusu züpbelik denilen nev'e irmemek her balde en dürüst Earekı:t tarzıdır. Bununla bera- ber züppelik nev'inin muhtelif tiplerine ber Zzaman — tesadüf etmek — mümkündür. İşte bir Amerikalı kadının spor hevesile düştüğü ifratı size de anlatalım. Bu kadın, resimde görüyosunuz, bir spor heveslisidir. Okadar ki babasının serveti onu herhangi bir iş yapmaktan variste kılmış- tır. Yegâne yaptığı şey sabah akşam spor hareketlerile uğraş- maktadır. Fakat bol servetin temin etliği istirahat ve zevk tatma imkânı, bu kadını tatmin edememiştir. Bu zengin Matma- zel spor kıyafeti itibarile de hemcinslerinden ayrı bir tarz icat etmek arzusuna düşmüş ve bu uğurda bir hayli düşündük- ten sonra aradığını bulmuştur. Matmazel ertesi gün derhal met leketin en meşhur ressamını evil Çağırtmış ve şu emri vermi: — Spor elbiselerimin üstün güzel fırçanızla bütün spor ş piyonlarının resimlerini çiriniz. Ressam bu arzuyu dinleyin bemen fırçasını ve paletini eli ılmış. işe başlamıştır. Şimdi zengin sporcu Matmazelin spül elbiseleri, resimde gördüğünü gibi, bütün dünya şampiyonlar. resimlerile tezyin edilmiş baldedir. | | | n | l ) ü oli Yunan Maçı Ve Sporculai .' (Baş tarafı 1 inci sayfada) Fakat ne dereceye kadar ora- sını tayin kabil değildir? Maama- fih bir galebe bile bu fena mağlübiyete rağmen beni hayrete düşüremez. Taip Servet Bey Darülfünun takımını Rusya seyahatinde idare eden eski sporculardan Taip Servet Bey de dıyor ki: — Ben sporu spor için ta- nıyanlardanım. - Si galibiyet kadar maglübiyet to mukadder- Eski Bir Muhacimin Fikri Eski Millt takımın sol açığı Galatasaraylı Sadi Bey diyor ki: — “ Her iki takım arasında teknik ve klas itibarile bariz bir. fark —yoktur. — Teknik itibarile Türk — takım — Yu- nan takımına — nazaran — tfak bir faikiyet gösterirse de buna mukabil Yunan takımının da at- letik meziyetleri vardır. Bu iki takımdan birinin galibiyeti oyu- nun cereyan edeceği şeraite na- zaran tahavvül edebi'ir. Maçın Yunanistanda yapılmış — olma! Yunanlıların sahaya alışkın © maları — itibarile —Türk — taki mını mağlüp etmiye başlıca b saik olsa gerektir. Yine bund dolayıdır. ki İstanbulda yapıl maçta Türk takımı Yunan mına galip gelmiştir. Önümüzd çarşamba — günü — Yunanistan0 yapılacak ikinci maç ta Türk & kımı sahaya ve muhite biraz alii mış olacağından birinci maç dar Yunanlıların lehine olm caktır. ,, Meçhul Kalmak İstiyen Bir Sporcu bi Di ddu De ü İsminin yazılmamasını istiy€'dir bir sporcumuz da gunları sö) miştir: “ Umumiyetle spor hayatında — nazarıdi celbeden çalışmak tarzımız, mü madi atletik bir sây olmal ziyade sporcularımızın — zamâ! zaman meşgul oldukları saha) intisapları ve bir zaman terketmeleri şeklindedir. Bizde spor, maalesef, hi bir zevk ve alâka şeklinde * bik edilmiyor. Böyle milli © larda yer alabilen uyunculır rupada hayatını tamamile sp vakfetmiş kimselerdir. Bun' bütün zamanları spor meşg tile geçer; bu itibarla bunlaf! ıllehi meziyetleri fazladır. Bizi oyuncularımızda ise en büy” noksan budur. Tekniğimiz değildir. İyi cimnastik yap” çevik, kuvvetli ve nefesli bir © kım tekniğimizle bugünkü mizden çok daha iyi bir n& alabilirdi. bizim — bütü € 'a 'ç Da di por Üy nil n |. l di