DA Âtf Bey, Muamele Ü Sen SÖON POSTA — T YS LAİ 'GÜNLERİ Behice Kadınefendiye İyi Yapılmasını Tavsiye Etti Kanaatine Göre Kadının Asabiyeti Bundan İleri Geliyordu Bugün memleket hastanesi olarak kullanılan Selânikte Alatini köşkü Bu yesim, bir hafta evvel tarafımızdan husus! bir vazıta ile aldırılmıştır ) NAKILI — ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur — 151 — Benim gibi bir kadının siya- setle ne alışverişi olabilir? Bana doğrusun söyleselerdi, daha iyi olurdu. Ben kendim gelirdim... Soruyorum size.. benim burada Ho işim var?.. Benim ne kaba- hatim.. ne cürmüm var ki beni burada hapsediyorlar. Benim gi- bi âciz bir kadın ne siyaset ya- pabilir?.. Şayet öyle birşey yap- mışsam, assınlar beni... Görüyor- sunuz ya, ben asabi bir kadınım. Böyle rütubetli, kârgir binalarda ölüramlamı — iTem benim evradım- | var. Evlâdımdan da ayrılamam. Biliyorum.. ben hepsini biliyo- rum., Beni, (serbeslik ediyor) diye buraya getirdiler. Kuzum, deli miyim ben?.. Benim bir evlâdım varken nasıl serbeslik edebilirim. Bunlar iftira.. Hepsi iftira... Bütün bunları sekinetle dinli- yen doktor, yakın bir zamanda ve Meşrutiyet —kanunları — saye- sinde her hakikatin anlaşılacağımı söylemek istedi. Fakat bu sözler, Kadınefendiyi daha ziyade coş- turdu : — Birakınız efendim o sözleri bu, nasıl Meşrütiyet?.. Eskiden Abdülhamit zulüm edermiş. Şim- dide bu, bir zulüm değil mi?.. Ya- zık değil mi bana.. gürüyorsunuz halimi.. deli olacaçım. İhtimalki biraz sonra. deli oldu diye benim ellerimi ayaklarımı da — bağlıya- caksınız... Doktor, mütemadiyen teminat veriyor, onu yatıştırmağa çalışı yordu. Artık haykırmakdan bo- gulan bir sesle devam etti: — Ben, buraya ateş verebi- lirim..pençerenin camlarımı kıra: tim.. kufesleri açar; bağırır, çağı* tırım., Emin olunuz, bunların hep- sini yaparım.. fakat yapmıyorum. Efendimin derdi kendine yetiyor, Onu birde ben taciz etmiyeyi İyorum... rica ederim, söyleyiniz., iraksınlar beni ..ben evladımın Yanma gitmek istiyorum. Doktor, büyük bir rica tavrı *larak: 'zülmeyiniz efendim.. Bunların hepsi olur.. Rica ede- rim, siz şimdi bir kaşık kordi- yal alınız.. Sonra... Derken, — kadinefendi, doktorun sözünü kesti: — Hayır efendim.. Hayır... Ben, ilâç filan istemiyorum. Hat- ta yaşamak bile lüzumusz geli- yor.. Emin olun ki ben öleceğim. Bunu, ben kendim — istiyorum. Göreceksiniz., Ne bir lokma ye- mek yiyeceğim. Ne bir. yadum su içeceğim. İşte böylece kendi- mi öldüreceğim... Zavallı doktor, pek müşkül bir vaziyette kalmıştı. Tekrar bazı nasihatlerde — bulunduktan gönrn Şömbe odadan çıktı, Doktorun pembe adadan çik- tığını Abdülhamit haber alıral- maz, derhal beni gönderdi. Dok- toru görür görmez sordu: — Kadını görmüşünüz.. Nasıl buldunuz?... Doktor cevap verdi: — İyi bir vaziyette — değil efendim.. Çünkü heyecanlı.. Çok asabi... yine Abdülhamit, — derhal başını sallıyarak mukabele etli: — Yaa.. Ben söylemedim mi?.. Kabil deği! burada olamar. Doktor, vaziyetten çok mü- teessirdi. Biraz sertçe bir tavırla Abdülhamide cevap verdi: — O başka mesele Efendim. Şimdi asıl düşünülecek - cihet, kadın Efendinin sıhhat ve hayatı meselesidir. Doğrusu — bendeniz çok mütcessir oldum. Çünki ken- disi ilâç almıyor. Açlık ve susuz- Takla kendisini öldüreceğini söye lüye, Haline bakılırsa, bu teh- didi de yapacağa benziyor. Onun için evvelâ, buna bir çare bulmalı, Abdülhamit, doktorun bu ifa- desine karşı telâşlı bir vaziyet aldı. Ellerini ovuşturarak: — Bilmem ki ne yapmalı?,. Evet, Hakikaten öyledir. Dedi- gini yapar. Çok inatçıdır. Biz de biliyoruz; buraya — geldi geleli ağzına bir şey koymadı. Süt gön- derdim.. Kahve gönderdim.. Hiç birini kabul etmedi. Ne yapmalı, bilmem ki ne yapmalı?... Çare yok..Bunu bura- |Eğer beni bir adım dan bir an evyel kaldırtmalı. Artık doktor fena halde si- nirlenmişti, Abdülhamide karşı #deta münfeil bir tavır alarak: — Efendim... Arzettim ya.. O, bilâhare düşünülecek mesele, Şimdi ondan evvel düşünülecek şeyler var. Kadınefendi çok fena bir vaziyettedir. Bu sinir buhra- nile birçok şeler olabilir. Evvelâ bunun önünü almıya çalışmalıdır. Abdülhamit, telâşla sordu: — Ne gibi?... — Bana kalırsa ilk yapıla- cak şey, tesessürlerini izale etmek- tir... Kendileri şimdi çok müte- essirdir. Bunda da hakları var. Çünkü onu, zevci sıfatile buraya nezdhtre göndermişler. Halbuki siz, kabul etmiyorsunuz. Dışar- da kalmasma da hükümet razı olmuyor. Şu halde ne yapsınlar?.. Abdülhamit, düşünüyordu.Dok- tor, bundan istifade ederek de- tti : bi ındileıini kabul etmemek, bu kadar barit muamele göster- mek için ortada mühim bir şe- bep yok. İhıiınl_l ki işitilen sörzler, bir. şayiadan ibarettir. Belki de bir suitefebümdür. (Arkan var) Günün Takvimi BUGÜN — 26 teşrinisani 931, ş;g?ıı;lğekeâ':,mîıwlî teşrinisani GÜNEŞ — Doğuşu 7 Batışı 16,44 t NAMAZ VAKİTLERİ — Sa- bah 4,59, öğle 121 ikindi 14,30, | akşam 16,44, yatsı 18,22. ALKAZAR — — Sfayorita ALEMDAR — — İlühların sevgilisi ARTİSTİK — Hayatını Kazan ASRİ — Aşk Uğrunda Ölüm EKLER — Aşk hirsizi ELHAMRA — — Volga sahillerinde ETUVAL . — Güzellik Kraliçesi rekak — Konser, varyete FRANSİZ TİYATROSU — Bulgar opereti — Meçhul şarkıcı GLORYA KEMAL B. — — Şafak MAJİK — Buse NELEK — Aşka suzamış — Gete sevdaları — Vatan Hainleri — Kınk Kalp HALE — Yaşasın Hayat DARÜLBEDAYİ — Yanar dağ Kadıköy Süreya — Küçük Daktile MİLLİ OPERA | 20 ŞARK YILDIZI Holivuta Nasrırrlşaçtım_. Yıldızlar Arasına Nasıl Karıştım? YAZAN: Selma Z. — Yalnız sıkılıyorsanız size arkadaşlık edebilirim. Omuz başımdan gelen bu ses, beni titretti. Başımı çevirdiğim zaman yılışık bir çehre ile kar- şılaştım. Bu sesin sahibi, — basto- nuna dayanmış, aktörvari bir ta- vur almış, ben- den kkevap bek- liyordu. *Derhal kalk- tım, — yürümeye başladım. Fakat herif bir türlü peşimi bırakmı- yordu. Hem yürü- yor, hem de söy- liyordu: — Gecenin bu vaktinde yal- nız kalmak bir felâkettir. Görü- yorum ki siz de... Hemen dur- dum ve ona dön- düm. Dik bir | sesle yüzüne hay: | kırdım: — Efendi!. vasıla daha takip ederseniz, güzel bir dayak yemeğe hazırlanınız... Ve.. buna da cidden hazırlan- dim. Çünkü canımın acısıni çıka- racak yer arıyorum. Herif, birdenbire durdu. Beni yukarıdan aşağıya kadar küstah bir tavurla süzdükten sonra İspan- yolca ağır bir küfür savurdu ve sonra da yanımdan defoldu. An- cak o zaman etrafıma bir göz gezdirdim. Ortalık enikonu ten- halaşmıştı. Saatime baktım. Ge- ce yarısını geçiyordu. İlk tesadüf ettiğim tramvaya atladım. Pansi- yona can attim. Kapıyı güçlükle açtırdım. Odama girer girmez soyunmuya bile lüzum görmeden hemen yatağıma uzandım. * Gözümü açtığım zaman öğle vakti yakiğtmıştı. Bu, uykudan ziyade, beni ezen bir ağırlıktı. l Bilirsin ya babacığım; esasen ben böyleyimdir. Ne zaman bir elem ve kederim olsa, fena bir ağırlık altında ezilirim. Zaten er- ken kalksaydım ne yapacaktım.. nereye gidecektim ?.. Yattığım yerde, hiç kımılda- madan düşünmiye başladım. Şimdi ne olacaktım.. nerede iş bulacak, nerede çalışacaktım ?.. Vâkıa, birkaç param vardı. Fakat arkası gelmezse, bu para beni ancak birkaç gün idare edebilecekti. Pansiyonla her hafta sonunda hesap görmiye mecburdum. Aksi | gibi tam da haftanın sonu idi. | Ben bunları düşünürken ya- | vaş yavaş kapı vuruldu. Kalktım; açtım, Hizmetçi kızla karşılaştım. — Gudbay — Gudbay — Sizi biraz görmek istiyor. Yüzümden hafif bir ateş ta- bakâsı geçti. Cevap verdim: — Şimdi geliyorum kızım. Misis Kılçır, pansiyon sahibi idi. Ve şüphesiz para istiyordu... Yıkanmak için lâvaboya gider- ken kapmın yanında gözüme beyaz birşey ilişti. Bir de bak- tım ki, bir mektup... Misis — Kılçır Bu mektup, kapının aralığın- | Amerikada “can kurtaran,, denilebilecek bir varsa o da telefondur. dan içeri sokulmuştu. Hemen eğildim, aldım. Yazıya baktım. Morlinin yazısını derhal tanıdım. Zarfı açtım. Morlinin yazdığı satırları okumıya başladım. Ha- yatımın en büyük acılarından bi- rini hissettiren bu mektubu, ibret olsun diye buraya aynen kayde- diyorum : ' Silvaz. Dün, atelyede cereyan eden hâdisede biraz benim de alâkadar olduğumu — aöylemek — lüzumunu hissediyorum. Bunun sebebine gelince: Bir hafta kadar evvel, senin yazdığın karışık bir yazı çok nmazarı dikkatimi celbetmiş ve beni, senin milliyetin hakkında şüpheye — sevkeylemişti. — Bunu, lâkırdı arasında atelyede bazı kızlara anlattım. Dün sanâ taarruz eden kızlar da © esnada orada ü. Onlar, #sgsen Şarklıdır. . Der- hal senin Türk Olduğuna hük- mettiler ve Türkler hakkında da birçok şeyler söylediler. Zaten bunlar, her zaman bize anlatır- lardı; siz, medeniyet maskesi al- tında yaşıyan zalim birer cana- yarmışsımız. Sizin, ne dostluğu- nuza, ne muhabbet ve vefakâr- lığınıza hiç güven olmazmış. Na- sıl olsa, günün birinde en sevgili bir dostunuzun bile bir damlacık olsun kanını akıtmak sizin ve milli ve dini bir borcunuzmuş. Eğer bir damla hıristiyan kanı dökmeden ahrte giderseniz, — (Cennet) ten ebediyen mahrum kalacağınıza itikat edermişsiniz. Mis Valey tarafından bir ye- timhanden alınan ve onun hima- yesi altında büyüyerek — şimdi atelyede çalışan o kızlar, senin hakikaten bir Türk olup olmadı- ğinı anlamak — için arkandan sana o suretle hitap ettiler. Eğer sana söylenen o sözlerle hiç alâ- kadar olmasaydın, onlar, yaml- dıklarına zahip olarak susacak- lardı. Fakat sen, derhal muka- bele ettin. Bu suretle, yüzünd-ki maskeyi bizzat kendin indirdin, (Arkası S