T K NAaYİ L Behice Kadınefendi Ağzına Geleni Söylüyor, Feyrat Ediyordu “Beni Boşasın, Ben Hü—rrî_yet İstiyorum,, Diyordu NaKILI: - ZİYA ŞAKİR | Bi | Bz Her hakkı mahfuzdur — 149 — Kadınefendi, hakikaten tuza- ğa düşürülmüştü. Sabableyin er- kenden Polis Müdürü Bedri B. Kadınefendinin — evine — gitmiş.. Kendisini (Sarayı hümayundan) ve (Tarafı şahane) den gönderilen Ahmet B. diye takdim ederek Behice Kadınefendiyi görmü:ı. |WKHakam mahlü hazretleri) nin son dercede hasta olmalarna binaen kendisini görmek istedi- gini) söylemiş, Kadinefendi, evvelâ bu tekli- H reddederek gitmek istememiş. Fakat sonra musahip Nazif Ağa da gelerek bütün sultan ve şeh- zadelerin Beylerbeyi sarayma git- tiklerini ve son defa olarak ken- disinin de gidip zevcini görmesi lâzımgeldiğini — tarafı şabaneden söylemesi üzerine Behice Kadıne- fendi hemşiresi Tasvire banımla kalfasını yanına alarak — saraya gelmişti. Behice Kadmefendi, saray rıh- tımına ayak basar basmaz, ağla- malar feryatlar, birçok - telâşlar görüp — işiteceğini — zannederken birdenbire derin ve barit bir sü- künetle karşılaşınca kendisinin bir desiseye maruz kaldığını der- bal anlamıştı. Bilhassa, hemşiresi Tasvire hanımın derhal sarayı terketmesi tebliğ edildiği zaman, artık buna hiç şüphesi kalmamıştı. Tasvire hanım, bu emre mu- kavemet etti : — Hemşiremin yanından bir yere ayrılmam. Diye ısrar gösterdi. Halbuki (İradei seniye), — sarayda yalnız Behice Kadinefendinin kalma- sından ibaretti. Şimdi, çok müşkül bir vaziyet tabaddüs etmişti. Behice kadıne- fendi, çok asabi ve cür'etkâr davranıyor, birçok — tehditlerle etrafına yıldırımlar saçıyordu. Tasvire Hanım, pek küçlükle Behice Kadmefendinin odasından çıkarıldı. Diğer bir odada neza- ret altıma alındı. ÂAyni zamanda vaziyet, Sultan Reşada arzedile- rek (İradei seniye) ye intizar olundu: Akşama doğru Merkez ku- mandanlığı — vasıtasile Harbiya nezaretinden emir geldi. Tasvire Hanımın yalnız bu gecelik sarayda ve hemşiresinin yanında kalmasına müsaade cdil- mişti. R Harem dairesinde soğuk y asabi bir hava esiyordu. Naciye Kadmefendi, büyük sinir bulran- ları geçiriyor, soğuk nöbetler altında tiril tiril titriyor, ayakla- timi tandıra ve sıcak suya koy- malarına rağmen, buz. gibi vü- cudunu ısıtmak kabil olmuyordu. Müşfika Kadımefendi de oda- sına çekilmiş. Mütemadiyen kor- diyal alıyor, bir taraftan da Ab- bülhamidi teselliye çalışıyor. Ab- Behice 'Kıdını]ındlgl getiren istimpot dülhamit, rengi sapsarı, derin bir yeiş ve heyecan içinde, Müşfika Kadınefendinin odasında gezini- yor.. cigara üstüne cigara içiyor. Hazinedar ustalar ve kalfalar bile bizer köşeye sokulmuş.. üçer, dörder kişilik gruplar başbaşa vermiş.. neticenin ne olacağını biribirlerine soruyorlar. Arasıra bir kapı açılıyor. Muhteriz ve endişeli bir baş çıkı- yor. Pembe salondan tarafa uza- nıyor. Dinliyor. Oradan taşan feryat ve figan arasında işitebil- diği birkaç kelimeyi derhal ar- kadaşlarına yetiştiriyor. Behice Kadınefendi, gittikçe artan bir biddetle mütemadiyen bağırıyor, haykırıyor, ağzına ge- leni söylüyor ve bütün bunların arasında şu kelimeler tebarüz ediyor: — Boşasın.. Boşasın beni.. Kabil değil, bu adamın ismini taşımam... Ben hbürriyet istiyo- rum.. Ben, bür yaşamak istiyo- rum... Geçti.. Artık o eski esaret hayatı geçti... Ne hakları var.. Beni desise ile buraya getirmiye ne hakları var?. Alçak.. Hepsi alçak... Ve, hizmet etmek. odadan girmek istiyen kızları ve ağaları | derhal kovuyor! — Çıkın dışarı.. Defolun ora- dan... Hiç kimsenin yüzünü gör- mek istemiyorum. Diye mütemadiyen haykırıyor. Arkası gulml;eıı bu feryat ve figani susturmak için gece Abdül- bamit pembe salona girdi. Fakat girer girmez, kadınefendinin hid- det ve heyecamı büsbütün arttı. Abdülhamit, büyük bir sabır ile büyük bir tevekkül ve seki- netle ona mukabele etti. “Tam bir saat onu teskin etmek için uğraştı. Fakat, hiçbir şeye mu- vaffak olamadı. Abdülhamit, oda dan çıkarken melül ve perişan bir halde idi. — Gözlerinin feri sönmüş- Başı omuzlarının arası- na gömülmüştü. Otuz üç sene, emsalsiz bir azemet ve haşmetle saltanat süren bu mağrur padi- şah, şimdi çılgın bir tehevvürle bi dikilen bu asab! kadının karşısında zelil bir aciz ile eğili- yor.. Bütün müddeti hayatında gâmedîii ve alışmadığı bakaret- lere nasıl mukabele — etmek (â- zmgeldiğini bile kestiremiyordu. (Arkası var) 18 18 Eylüi 1936 Babacığım!.. Hiç bir şeyin bir kararda kalmıyacağını söyliyen- ler, meğer ne doğru insanlarmış. İşte ben bunu, yeni bir. tecrübe ile bir daha tasdik ediyorum. Şuracıkta, — minimini — iğnemin sayesinde yaptığım mütevazı saa- detimin içinde, daha iyi günlerin gelmesini beklerken, meğer tali bu hayatı bile bana çok görü- yormuş. Akıl ve hayalimden geçmiyen bir vak'a, başıma öyle işler açtı ki, içinden çıkabilirsem aşkol- sun bana... Bak babacığım; başıma neler geldi.. Zannedersem on gün dadar oldu. Sabahleyin erkenden kalk- mış, hâtıra defterimi yazıyordum. Kapı hafifçe vuruldu. Başımı çevirmeden — seslendim. — İçeri ( Morli ) girdi. — Bu sabah sesini hiç duy- madım. Seni uyuyor zannettim, Uyandırınıya geldim. Dedi. Ben, yine başımı çevirmeden teşekkür ettim. O, yavaş yavaş yanıma geldi. Elini omuzuma da- yayırak yazdığım yazıya baktı. O güne kadar benim Türkçe yazımı hiç görmemişti. Birdenbire bir hayret nidası koyuverdikten sonra masanın Üstüne eğildi. Bü- SŞARK YILDIZI Holivuta Nasîl K_-aç—lîm... Yıldızlar Arasına Nasıl Karıştım? YAZAN: Selma Z. bana dikdik baktığını da hisse- diyordum. Buna da hiçbir mâna veremiyordum. — Etrafımda, garip ve muannit bir sükün — vardı. Tıpkı, büyük fırtınalardan evvel cereyan eden boğuk, sıkıcı bir hava gibi... Nihayet dün, öğle yemeğine =ıhb"iıın paydos — olmuştu. aber atelyedi duk. Koridor ı..ı.î.ıî'u.gkm denbire — arkamdan — bir — ses g:ldi. Bu kız, fasih bir Türkçe — Türkler ahmaktır. Dedi. Buna ayni suretle yine Türkçe bir ses ilâve etti: — Yalnız ahmak değil.. Hem de aptaldır. Birden bire geri döndüm. Ya- vaş yavaş kararmıya başlhyan gözlerimle bu sözleri söyliyenlere baktım. İntikam kıvılcımları ile parlıyan birkaç siyah gözle kar- gılaştım. Karşımda, en küstah vaziyet- Terle bana bakan ve bakarken de meydan okuyan üç kız vardı. Artık hiç birşez düşünecek halde değildim. Evvelâ, bunların üzerine atılmak ve saçlarını, başlarını di- dik didik ederek parçalamak is- tedim. Fakat bu hareketimin ba- na pek pahalıya mal olacağını ve belki de karşımdaki kalabalığa <Ü Holivutta Bir artist barı yük bir taaccüple yazdığım sa- tırları göstererek: — A.. Bu ne Silva?.. Ne ka- dar çok tuhaf yazı, Bu.. Herhal- de bir Avrupalı yazısı değil. Diye sordu, Morli, Mis Valey- den biraz Fazla coğrafya bildiği için benim memleketim olduğunu iddia ettiğim (Romanya )nın Av- rupada olduğunu ve Romanyalı- ların da (L&tin) barflerile yazı ADEMİ İKTİDAR, KUVVET ve GENÇLİK GLANDORATİN DİKKAT: Erkeklerin bütün kudreti şebabe- tini iade eden yegâne devadır. Almanyanın en meşhur profesörleri- nin uzun &C zaratı kimyeviye ile tertibatım elde ettikleri işbu deva akameta uğramış kudreti serian İade ve — maraz asabiyetten mütevellit kâffel emrazı teskin ve sıhbi ahengi tıbbiyesine rica eyler. Bir tecrübe ispat eder. Her kutu derununda Türkçe sureti istimali vardır. Deposu: İstanbul Bahçekapı No, 81, “ZAMAN, &cza Başlıca eczanelerde satılır. melerdenberi dakik istib- | iddiamız B deposudur. İiğ yazdığını biliyordu. Ben. biraz bozulmakla beraber hiç tereddüt eseri göstermeden ve başimıda yazıdan kaldırmadan cevap verdim: — Sevgili — Morlil. — Bizim memleketimizde böyle yazı yaz- masını bilenler de vardır. Dedim. Morli, bu meseleyi tamik etmedi. Ve bu hâdise, hiç bir ir bırak- dan böylece geçti. Son günlerde, Morliyi daima dalgın, — hatta bana karşı biraz ı çekingen gibi gördüm. Fakat, buna fena bir mâna verdim. Bel- ı ki kendisine ait yuhi bir buhran geçirdiğine bi ti Aym | zamanda — atelyec kızların mukavemet edemiyerek mağlüp olmakla çok müşkül bir vaziyette kalacağımı — düşündüm. Derhal sükünet kesbettim. Karşımdaki üç kızı hakaretle yukarıdan aşa- ğgıya kadar süzdükten sonra ağır bir sesle şu cevabı verdim : — Türklerin ahmak ve budala olduğunu siz söylüyorsunuz. Fakat, sizin de Türklere karşı birer hayin ve nankör olduğunuzu şu sözleriniz ispat ediyor. , İngilizce olarak verdiğim bu cevap, etrafımızda toplanan ve muhtelif milletlere mensup olan kızlar üzerinde bir önde düşündü- rücü bir tesir yaptı. Ben, onların şaşkınlığından ve etrafımızdakilerin düşünmesinden ıstifade ederek derhal geri döndüm ve yürüdüm. Yemekten avdet eltiğim za- man, hiç bir şey olmamış gibi hareket ettim. Tamamen «serin kanlılığımı. muhafaza enerek di- kişlerimle meşgul oldum, Yalnız, banı kızların srasıra biribirinin kulağına eğilerek fiskos ettikleri- ni göz ucu ile görüyor ve benim hakkımda bir şeyler döndüğünü hissediyordum. (Arkası var)