ŞEN GÖNÜL ia — Elimize yapışsın! Fakat o, mahir bir hareketle hendeğin kenarına — pençelerini dayadı, çelikten mamul mütebar- rik bir sütun gibi yavaş yavaş yükseldi, göğsüne bir istinat nok- tası bulduktan sonra kaplan gibi sıçradı ve sıçramasile doğrulması, ayak üstüne gelmesi bir oldu. Bu ustalıklı sıçrayış, o heyecanlı vaziyette bile Yeniçeri Bakiyi neşelendirmekten geri kalmadı, koca ocaklı, kuvvetli yumruğile arkadaşının omuzlarını okşiyarak iltifat etti: — Halis, mublis piresin, Pire Ahmetsin; sana - çelebi diyen diller kurusun | Herkes, ayakları dibinde ya- tan cesetle alâkadar olduğu için ocak kabadayısının bu lâtifesine kulak asan olmadı, o da gür b yıklarını sıvazlıyarak sustu, arka- daşlarına uyarak yere çömeldi, ölüyü tetkika koyuldu. Ceset, filhakika cansızdı. Ne soluğu vardı, ne de harareti, Nabzı kesilmişti eti soğumuştu. Fakat başından ayağıne kadar hiç bir yerinde yare değll kü- çük bir bere yoktu Nasıl ölmüş veya öldürülmüş Olduğu belli de- gildi. Yalnız kaşları, cehren geri çekilmiş gibi, gergindi. Gözleri, tabit denilemiyecek kadar büyü- müştü, dudakları sımsıkı kapan- mıştı. Bu alâmetler onun müthiş bir korku geçirdiğini ifham edi- yordu. Sipahi Ahmetle arkadaşları, bu yarasız. maktulü evirdiler, çevirdiler, inceden İnceye mua- yene ettiler, vakıanın hakikatini gösterecek bir emmare elde ede- mediler ve daha fazla uğraşmayı lüzumsuz görerek cesedi tekrar hendeğe yuvarladılar. Yeniçeri Baki: — İşte erenler buna derler. Öldürür. amma iz bırak- mâz. Diye hüküm savururken Ka- ranfil oğlu bir lânet vecizesi geveliyordu: — Camı cehenneme! İrz ehli- ne sataşmasaydı gebertilmezdi. Arıyan mevlâsını da bulur belâ- sını da! Ceset, çukura iade edilirken Sipahi Ahmet, sormuştu: — Sana sevdalanan bumuydu? ' Matemli gelin, bu suale müs- cevap vermişti, lâkin ağlamak- tan da geri kalmamıştı. Sanki o, başından geçen facianın böyle feci bir safha ile de tetev- vüç etmesinden tedehbüş et- mişti. Yahut nâhoş ve kıymetsiz görüp redettiği bir aşkım ebe- diyen zıyaıı göz yaşlarile teşyi ediyordu. Herhalde — muazzepti, mustaripti, mültemadiyen hıçkırı- yordu, maktül hakkında da ağır bir kelime kullanmıyordu, belki için için rahmet okuyordu! Yeniçeri Baki, kadınlarla çok düşüp kalkmış bir adamdı. Te- adam pöREün . eee ae aa ada üi öi di nimneniğinane a cerimizieliRlE nn lüiye ça ea n eee Aİİİ ŞA AA A T AA ŞĞ ŞEREERR Ş LA GŞ AM n a çe Biz kötü kişi değiliz ki zünde ekseriya bir tebessüm ve bazı- tebessümlerin de © lâtif çehrelerde gözyaşı teşkil ettiğini bilirdi. — Yambaşlarındaki — genç kızın da düşmanının cenazesine göz yaşı döktüğünü görünce da- yanamadı : — Mademki, dedi, acıyacak- tın, zorlu dedene yalvaraydın, herifi buğdurmayaydın. Gülsüm, bu tarize cevap ver- medi, biraz daha bıçkırdıktan sonra niyazını tekrarladı: — Beni evime, halıımıneyinc iletin! Zaten Sipahi Ahmet te, bu me- seleyi ortaya atmak istiyordu: — Evet, dedi, bacıyı götürmek zahmeti yüklensin, Mirim çelebi de ona yoldaş olsun! yerine lâzım! Sinan oğlu bu Ahmet, bir an evvel meyha- neye avdet etmek ihtiyacile sa- bırsızlanıyordu. Felâketzede kızın götürülmesi işini iki arkadaşına bırakmak isteyişi da bu ihtiyaç- tan ileri geliyordu. Yarasız ölü, o dakikada, babayiğit Sipahi için bir biçti, üzerinde tevakkuf etmek caiz olmıyan kıymetsiz bir mevzu idi. Yuvasıma götürülmesi icap eden gelin de bir - hiçti, dinlenmiş ve unutulmuş hikâyeler gibi bir şeydi. Ahmedin nazarın- da o an içinde herşey meyhane- deki dervişti. Onu görmek ve onun feyyaz varlığınden bir şeyler massetmek iştiyakile yanıyordu. Fakat bütün arkadaşları da kuvvetli bir me- rak içinde idiler. Onlar da kızın şeklini tarif ettiği dede ile mey- hanedeki derviş arasında sezin- sedikleri müşabehet veya müma- edilmiştir. Her türlü medi mühhürlenir. mühürler fından kurşunla murakabesinde balar ile depoya dinden ve temizliğinden bahsetme! Umumi de camisi sokak Ho. . birahane ve sucularda bulunur. İSTANBULUN EN MARUF VE MEŞHUR Karakulak suyu ve gazozu Muhterem halkın çok zamandanberi mahrum kaldığı (Karakulak) suyunu üç bardaklık ufak şişelerle veya büyük damacanalarla satışa çıkardım, Ayni sudan yapılan gazozlar gayet melis bir surcite ihzar K ve senadan müstağni bulunan SKn_rakulak) suyu membamda damacanalar içine konur ve ağızları Belediye tara- Fabrikada muayene - edilerek edilir. Sonra hiç el dokunmaksızın otomatik ve cam borulu tulum- vazedilerek — filitre — ameliyatı edilmiş akar suda şişeler ayrı ayrı içi ve dışı yıkanır. n etajerlerde kurutulup ve memba suyu ile tekrar çalkanarak hiç el girmeksizin şişeler dolnr ve karılılır. Karakulak suyunun fevai- retmek olacağından darbı. mesel halini alan (Karakulak suyu gibi) demek meseleyi tenvire kâfidir. Ağızları Belediye tarafından ban- drol. ile kapatılmış olan gşişelerin içinde ( Karakulak ) dan başka bir su bulunabileceğini kimse iddia edemez. Şüphe vukuunda en yakın Belediyeo memuruna müracaat edilmesini rica ve aksi sapit uldıîgu takdirde bin lira ikramiye vereceğimi kemali cesaretle arz Ü ve Karakulak suyunu muhterem - halkın zevki selimine vazederim. Hasırcılar Yeni Han No, 11, Şubeleri: Bzyoî:ı Şehzadebaşı V:ııo:llıı No. ül ve bilümum İokanta, gideceğimiz yer kötü olsun silinin doğru olup - olmadıklarini anlamak istiyorlardı. O sebeple, tıpkı Ahmet gibi, biran etvel meyhaneye dönmek emelini bes- liyorlardı ve gelin hanımı şehre götürmek hiç birinin hoşuna gitmiyordu. — Bu külfet, Sinan oğlu ile Mirim çelebiye tahmil olunmak istenilince — somurttular, — Sipahi Ahmedin her emrine seve seve boyun iymiye alışkın bulunmala- rına rağmen itiraz ettiler: — Ayrılma yok. Anca bera- ber, kanca beraber ! Ekmekçi — oğlu şöyle bir düşündü, bu iki adamı kümeden ayırıp şehire gönderemiyeceğini anladı, başka bir şekil tasarladı: — Öyle ise, dedi, meyhaneye dönelim. Bacı da gün doğana kadar bize misafir olsun. Gülsüm Hanım, bu tubaf tek- lf üzerine yalvarmıya yeltendi: — Beni kötü yere götürme- yin. Kanımı dökün, helâl olsun. Fakat ırzımı lekelemeyin! Sipahi Ahmet, âmir ve hâkim bir sesle onu susturdu: — Biz kötü kişi değilizki gi- deceğimiz yer kötü olsun. Boş ye- re üzülmede ardımıza düş. Bu can- lar tende oldukça ne eteğine kir, ne papucuna çamur bulaşır! Ve birdenbire hendeğe atıldı, Ölünün cepkenini, şalvarını, ayak- kaplarını çıkarıp giyindi, kendi kısa kaftanile dolamasını, çiz- mesini bohçalayıp dışarı attıktan sonra sıçradı, dışarı çıktı, boh- çayı Gülsüme verdi: mizlilik, kirlilik keyfiyeti bertaraf edilirse onların bir hımu_dn yapılmış mahlüklar olduğuna ina- nırdı. Hele göz yaşının kadın yü- İstanbul Belediyesinin açılmasına müsande Esterilize lar. b Badehu muhterem halka bildiğini öğ- Ağa f Bu Sütunda Hergün İkâ senedenberi İsmet Hanım Maçkada muhteşem bir apartı- manda oturuyordu. Şişli muhitin- de bu kadının kimin nesi oldu- ğunu bilen yoktu; ancak kocası- nın Galata piyasasında muteber bir tüccar ve az çok zengin ol- duğu söyleniyordu. İsmet Hanım dedikoduyu sev- mez, kimsenin aleyhinde bulun- maz, arkadaşları Hanımefendilerin çay ziyafetlerinden, tuvaletlerin- den bahsetmesini çok sever bir kadındır. Ayni zamanda, ez kaza birisi önünde hafif sözler sarfet- mek cür'etinde bulunsa yüzünü derhal buruşturur. ve öyle bir tavır takınır ki, susmaktan başka çare olmaz. Sonbaharın güzel ve güneşli bir günü idi. İsmet Hanım beş yaşındaki kızı Behire için Lon- dradan yeni getirttiği mürebbiye- yi arkadaşları Hanımefendilere gösteriş olmak için Taksim bah- çesine götürür. Vakit erkendi. Daha kimseler yoktu. Denize nazır bir yere otur- du. Behire annesinin gülümseyen bakışları altında ve İngiliz mü- rebbiyesinin soğuk yüzü karş- sında ufak küreğile çakıl taşlarmı kovasına doldurmağa çalışıyordu. Birer birer arkadaşları İsmet Hanımın yanına geldiler ve yers leştiler. Öteden beriden, havanın letafetinden bahsettikten sonra: — Kocam Behireyi Oksforda tahsile göndermek istiyor. Kü- çükken ingilizceyi — öğrenmesini istiyor, ben de makul gördüm; işte onun için Londradan bir mürebbiye getirttik. Bu krizde İngiltereden mü- rebbiye getirtmek bir mesele. Hanımlar bunu anlamakla bera- ber, kıskandıklarını gizliyemedi- ker. Hepisinin zihninden neden : “Neden benim kocam da İsmet Hanımınki gibi para kazanamı- yor?,, yahut “Benim kocam bu kadar para kazansa ne tuvaletler ne otomobiller neler yapmam, diye düşünüyorlardı. Saat dört oldu, Behireyi alın Faşistler Arasında Şamberi 1 - Tussen yortuları münasebetile sabık İtalyan mu- haripleri, Faşizim ve Faşizim aleyhtarlığından dolayı bir arbe- de çıkarmışlar, birçok kimseler ralanmıştır. Yaralılar arasında İtalyan konsolos muavini ile iki konsolos memuru vardır. İspanyada Bir Tevkif Barselon, 2 — Şehir civarında, Dahste tabancalı dört kişi tevkif edilmiştir. Bu tevkife büyük bir ehemmiyet verilmektedir. Bir Casus Tevkifi Paris, 1 — Şark hududunda, yeni istihkâmlar — mıntakasında bir casus tutulmuştur. Bu adam sabık Bavyera zabitlerinden Ba- ron Fon Berg - Vezeldir. | Ben seni hiç tanıyamazdım, bere- Nakıli : S N —— da eve dönelim matmazel ! diye İsmet Hanım, kuru bir emir verir, “O sırada iki eli pantolon ce- binde, kasketi çarpık, bir hafta- danberi tıraş olmamış, arnavut bozması gibi uzun bıyıklı, harici manzarası nahoş ıslık çala çala ve ufak bir köpekle bir adam geçi- yordu İsmet Hanım, söylendi : — Allahım, ne manzara!?.. Böyle insanların Taksim bahçe- sinde ne işi var?... Bunları bura- ya girmekten menetmeli. Köpek gürupun hizasına gelince, durdu, sahibinin tozlu pantolonunu kok- ladı ve bir hamlede, İsmet Han- miın yanına vararak, ipekli çorap- larını yalayarak dizlerine atladı, ince ince sevinç sesleri çıkar- mıya başladı. Adam, iki eli cebinde, bir bakındı, dikkatle İsmet Hanımın yüzüne gözlerini çevirerek—sanki — tanımağa - çalışıyormuş gibi — ve titreyen sesile : — Dağ dağa kavuşmar, fakat insan insana kavuşurmuş, derler; İsmetçiğim. Bak, tam altı sene oldu bir gün Gedikpaşadaki otur- duğumuz küçük odada beni ve köpeğimiz Cingözü bıraktın kaç- tın, Evvelâ seni çok ara- dım, ağladım... Belki zengin ol- — dun, fakat bilmem, mesut musun? — ket Cingöze. Korkma, İşmetçiğim sana fenalık yapmak istemem. Seni zengin edemedim, ne çare... — Evlenmişindir. - belki.... Keyfini bozmam.... Gel Cingöz... gel... Cingöz gelmek istemiyordu. — Gel Cingöz... gel.... Köpek İsmet Hanımın kuca- gından ayrılmak istemiyordu. Sa- hibinin sert ve meyus bir emrin- den sonra, tereddütle eski hanı- minin okşamalarımı — hatırlıyarak dayak yemiş bir hayvan gibi efen- disinin peşine takıldı ve uzaklaş- tılar. İsmet Hanım, benzi sarar- mış, etrafına bakındı. Kimseler yok. Bahçenin kapısında, arkadaş- ları Hanımefendilerin kahkalarla SONPOSTA ——— Yevmi, Siyast, Havadis ve Halk gazetesi