Meyhanede Dua! Şimdi — nasıldır, bilmiyoruz. KARİLERİM Vaktile Edirne, bir neş'e gehri l l:-iıo zebanileri dolıyarak ve el- idi. Suyu bol, çiçeği bol, meyvası bol bir memleketti. Halk, çalışkandı. Çalışkanlık gervet getiriyordu ve servetten neş'e doğuyordu. Umumt refahın, umuml inşirahin tabii bir neticesi de sıhhattir. Edirne halkı, müm- taz tenasüplerile de iştihar etiniş- lerdi. Hepsi dinçti, hepsi yakı- gıklı insanlardı. İstanbul şairleri, bu neş'e şehrinin her cepheden taşıdığı yüksek abeage gipta ederler ve Edirne hakkında sık sık methiyeler vücuda getirirlerdi. Padişahlar bile, Boğaziçinin yeşil dantellerini seyretmekten, Marma- ranın muttarit nağmelerini dinle- mekten bıktıkça Edirneye gider- ler ve bazan Meriç, bazan Tunca, bazan da Arda kenarında bahçe safâğı yaşarlardı. On birinci asrın ilk yıllarında Edimme, işte bu vaziyette idi. Baştanbaşa gülşendi, baştanbaşa rüşendi ve baştanbaşa — şendil Gerçi Macarlarla aramızda harp vardı ve bu harp, uzun yıllar- danberi devam ediyordu. Ana- doluda korkunç — ihtilâller yüz göstermişti. Her gün bir şehir harap oluyordu ve her gün yüz- lerce vatandaşın kanı dökülüyordu. Lâkin Edirnenin güllükleri, ayvalık- ları yine semahatlerini muhafaza ederek altın kıymetindeki mah- süllerini döküyor ve Edirnelileri refah içinde bulunduruyordu. Meyhane - Âlemleri Edirnede de bağ eylencesine meyhane sohbetini, bülbül kon- #erine bağlama nevasını mürec- “SON POSTA,, nın Milli Tefrikası: 1 lerine cehennem alevlerini sara- rak halkın zevkine tahakküm etmek istiyen ham sofuların amansız. murakabesi bu vadide dâima âciz kalıyordu. Birçok kişiler, taassubun av'a- vesine, iki yüzlülüğün şamatasına kulak asmıyorlardı. Bu sebeple su kenarlarında, bahçe kıyılarında ve hattâ şehrin içinde gedikli meyhaneler vücuda gelmişti. Edir- nenin mey düşkünleri, saz muhip- leri küâme küme bu meyhaneler- de toplanarak cem ayinini ihya ederlerdi. Bu keyif ehilleri ayak takımı insanlar değildi. Ekseriya birer suretle bilinmiş, tanılmış kimse- lerdi. Zaten seviyesiz adamların meyhanelere girmesi mümkün- süzdü. Çünki her meyhane Yeniçeri odasından veya Sipahi ocağından bir şube gibi idi. Ünlü Ağaların arargâhları hemen hemen mey- hanelerdi. Beş, on kafa kırıp beş, on yara almamış, yabut başka ","'"ı"ıf Şöhret — kazanmamış kimselerin meyhanelere adım at- ması müşküldü. Hele bıyığinı kulagına — dolayamıyan gençler, meyhane bulunan. sokaklardan bile geçemezlerdi. Bu cür'eti veya gafleti gösteren delikanlılar, çar- şafsız sokağa çıkan kadın gibi ceza ve eza görürdü. Bu sebeple meyhane — âlemleri hususl - bir mahiyet alıyordu ve şehrin bir kısım güzideleri orada toplamı- yordu , İki Rakip Karşı Karşıya On birinci asrın başlangıcında AH, MİNEL AŞK! — Azizim, Jlâmı cimi yok, seni biraz tıraş edeceğim, şuraya beraber girip oturalım, tıraş de- vam ettiği müddetçe istediğin kadar yiyip içebilirsin. bakmıyorum —amma - şaşırdığına eminim. Ben değiştim azizim, hiç o eski Halim değilim, Gel, sen de anlarsın, şaşıp kalacaksın. Hemen de bu söyliyeceklerimi Ki ğına koy. Günün birinde parlak bir roman olur. Halimden anla- mıyor musunuz? İğne ipliğe dön- düm. Seni görür görmez ne dü- şünüyordum, biliyor musün? Ko- lay kolay tahmin edemezsin: Mangal kömürünün teneffüs üze- indeki fennl tesirlerini haya- limden geçiriyordum. İnsan bu | di diye kadar ince eleyip sık dokusa | lağa gelir. z | ! ı MUHARRİRİ: SERVER BEDİ intihar edemez diyeceksin, Val- lahi senin rubiyatların bu işe ne den, bilmem; fakat ben pek kötü haldeyim, dostum, Yahu, azizim, ben, Halim, ta mekteptenberi <a derece mad- diyetperest Halim, ne hale geldim biliyor musun? Adeta dindar :ı!ıdıım be ?..HNorede ise na:ıı lacağım... er gece yatari Allaha dualar ediŞomm.anıbî tün başka bir herif oldum ves- selâm. Gel şu köşeye oturalım. Ha şöyle... Ne içersin? Tered- düt etme sakın, bende hasisli- yin zerresi kalmadı, istediğii Ha a) — hei Bi ya, eskiden on para eksik ver- garsonlarla gırtlak girte irdim; sen de bana der- POSTA SÖON lük turpu Mahmutla arkadaşı Avcı Burhan idare ediyordu, diğerinin başında Ekmekçi oğlu Sipahi Ahmetle Züpte Bey bulunuyordu. Çöplük turpunun avnesi zengin- lerden mürekkepti, bütün hamle- lerinde — paraya d,ıyımyollüfd" Beri taraf kısmen zekâye, kıs- men de kol kuvetine istinat edi- yordu. Her iki köy, meyhaneler- de söz sahibi olmak, şehirde parmakla — gösterilip — tanınmak gayesini — güdüyordu. Vidinden gelen bir saz şairini konuklamak, İstanbullu — bir köçeği inhisar altına almak, bir sünnet düğünün- de müdür olmak, bu iki kümenin paylaşamadığı şereflerdendi. Bu sebeple sıkısık kavgalar yaparlardı, | ” ” bıçaklaşılardı, bıçalaşırlardı tom- ruğa girip çıkarlardı. Kümeler arasındaki mücadele gün geçtikçe Ekmekçi oğlu Ah- met partisi lehine cereyan alı- yordu. Çünkü halk, paradan zi- yade kol kuvvetine temayül gös- teriyordu. Devrin fikri terbiyesi, |Ğ hommalı esaslara istinat ettiği için kuvvetli bir yomruk, dolgun bir keseden ziyade göz kamaş- tırıyordu. Binaenaleyb Ekmekçioğlu Ahmet |3j takımı, tedriden kuvvetleniyordu ve Edirnenin gözünü budaktan sakınmıyan a 1 rer o kümeye giriyordu. Sinan- zade Mustafa çclıbı! 'ıhr.m çe- lebi, Karanfil oğlu gibi yiğitlerin iltihakile sarsılması Bl_üş!:ül bir kütle hâlini alan parti, yeniçeri elebaşılarından Baki ağanım da bi Hasis adam.' Hipisin ki, “senin için roman yazacağım; yoksa bu hallerine tahammül etmek kabil değildir. » Fakat işin kötülüğüne bak ki ben Şimdi cömert bir Jdum, senin belki de bu ::::nc: alâkanı kaybettim. Of... Bırakalım bunları... Fena canım | azizim, fena... Ölüyo- ::ıku:ı,ıy;:mybrum. demin.. —Haydi şerefine.. * .. İyi ki sana rastgeldim, biraz kafa ütülüyo- rum amma kusura bakma.. Val- lahi başımdan geçenler hoşuna gidecek, belki de bir roman ya- azizim - of bu azizim f:ıi'..k;'.'ı'.ı., nereden dilime ta- kıldı, dünden beri h;_p liunu kul- lanıyorum - dostum, bir kere şunu hıhyı:' vereyiim ki, ben âşıkım. Geberiyorum. Anladım mı iki gö- züm, cançekişesiye, ölesiye, ge- beresiye, zırdeli olasıya fşıkım. Bilmiyorsan — bil, biliyorsan iki defa bil ki bu benim ilk aş- kimdır. | girmesile bir kale metanetini iktisap etmişti. kabadayıları, birer bi- (ÖM “ Halim, okadar orijinal | Ben eskiden maddi bir adam- TARİHTEN CANLI BİR SAHNE yıkılması mümkünsüz Artık Edirne meyhanelerinde söz Ekmekçioğlu Ahmedindi ve Cöp- lük turpu Mahmut takımı, mey- | ganelerin önünden zırha bürünüp geçebiliyordu! n tatanlar tabiatile vardı. Dil- | Edirne Eşbehleri, iki raktp kömeye| Ortadan Kaldırmak İstiyordu ayrılmıştı. Bu kümelerin birini Çöp-| — Rakiplerini Bi mühim — surette zedelemiş olan Ekmekçioğlu, son bir hamle ile onları büsbütün ortadan kaldırmağı — kuruyordu. Eğer bu hamleyi yapabilirse Edirnenin eğlence âlemleri tama- men kendi emrine bağlı kalacak, dilediği yerde dilediği gibi hü- küm sürecekti. Kalem ehli tara- fırdan “Mir Meclisi,, ve külüani- Beynelmilel klâvye ile mücehhez İZE TAKDİM EDİYORUZ: ler tarafından “Meyhane Efendi- si, diye anılan Ekmekçizade bu son teşebbüsünü kararlaştırmak için mulassal bir sofra tertip etmişti, günlerdenberi usta Bo- horun meyhanesinde arkadaşla- rına şarap ikram ediyordu. İdare ettiği partinin kodamanları, bu sofrada misafir bulunuyorlardı. Yeniçeri Baki, Sinanzade, Mirim çelebi, Karanfiloğlu, Züpte Bey ziyafetin birinci gününden itiba- ren meyhaneden bir yere kıpır- damamışlardı. Bedeli herhangi bir kazançtan gsonra verilece': binlik testilerin üçü gidip beşi geliyordu. Meybaneci Bohor, dilsiz bir tahammül ve tevekkül içinde bu sonu gelmiyen sofrayı faaliyette tutuyordu. Bu, onun - varifesiydi. Çünki Ekmekçioğluna küçük bir çehre ekşiliği gösterse meyha- nesinin ateşe verileceğini biliyor- du. Zavallı Bohor, yese düşerek bu cezaya da belki rıza gösterebi- lirdi. Lâkin zorlu müşterilerinin meyhaneyi ateşe verirken kendi- sini de çıra dibi kullanmaları pek muhtemel olduğu için ister iste- mez tahammül gösteriyordu. ( Arkası var ) ı l olup gayet müsait ve 4 tenzilâth — bir fiatle müessesemizde satılmaktadır. Z 4 Yazı işlerinizin sürat ve sühuletle yapılmasım AEG YAZI isterseniz, bu fırsattan istifade ederek YENİ MODEL BİR MAKİNESİ BOURLA BİRADERLER ve Ş siğ Galata — Voyvada dım. Paralan başka bana herşey vızgeliyordu: Aşk mn;k.. Bunlar bana çoluk işi, şairane mairane — şeyler — gibi — gelirdi. * Züpbelik! , der, — çıkardım. Yahut ta yufka yüreklilik.. Var mi parra.. Bunları kaydet ha... Roman yazacaksan teferruat de- yip geçme. Mangal kömürü me- selesini de yaz. Böyle deli dolu söyleniyorum amma yaşamıya ta- hammülüm kalmadı. Binde bir küçücük bir ümidim var. O ol- mazsa bu dünyadan fertiği kıra- cağım. Ciddi söylüyorum. İnan bana. Yani, şimdi ben binde dokuz yüz doksan dokuz ölüme mahküm bir adamım. Çok fena haldeyim, fena seviyorum — azi- zim, hem ne ahlımakça ne Ümit- siz, ne gülünç aşk.. Anlatayım da bak 9ı.ldınn:ı.,k güzel ığy:ıuı açık kalir, Dinle. Sen benim evlendiğimi biliyor mısın? Bilmiyorsun ha?.. Aman efendim, senin hiçbir şeyden caddesi 36 - 42 No. Eş haberin yok, Dostum! — Senin karşında, bugün, bambaşka bir arkadaşın vı. — Hayatlım allak bullak ol- . Haydi şu kadehini bitir de L n dinle. Bugün, Uun, iki sene, üç ay ve yirmi ikinci gün, Bak hesa- bıni nasıl biliyorum, görüyorsun ya... Bostancıda bir ahbabımın evine gece yalısı misafirliğine - gittim ve ertesi gün, öğleden sonra, İstanbula — dönmek için trene bindim. Vağonda, tek başına bir kadın oturuyor. Ben yalnızlıktan çok ürkerim. Kalabalığa, faaliyete, harekte, hayata alışığım. ddi adamdım, diyorum ya... Sessizlik, yalnızlık, buşluk beni boğar. Ken- dimi büyük bir denizin ortasında ve bir tahta parçası üstünde his- sederim. Vayonun bu tenhalığı da beni ürküttü. S’oıhın:i bir gizli mak- gsatla deği, yalnız kalmamak için idip bu kadımıa karşıaına otur- Sııı ve hemen cebimden geazete- mi çıkararak okumiya başladım. (Arkası Var) Ka