Hüseyin Vaktile (B....) şehrine oldukça yakın mesafede; ihtiyar - ıhlamur ağaçlarının ve tozlu fundalıkların tamamen kapadığı küçük kolube- de çirkin bir kız oturuyordu. Der- mansız, sıska vücudunun üzerinde taşıdığı iri kafası ve sarsak yürü- yüşile bütün olvar koraşuların ve zengin ailenin eğlenoelerine ve elle olmakta idi. Daha doğduğu gece çırkinliğinden ötürü annesi evirgemiş, bu şeytan yavrusunu ince bir urganla boğmak istemiş. Sonra komşu kadınların nasihatı- nı dinliyerek; zamanla güzelleşe- ceği kanaatini bile beslemiş. Fakat çocuk büyüdükçe daha fazla çir- kinleşiyor, gözleri yerlilerin sokba- gı üzerine açtıkları iki delik ka- dar manasız ve derin boşluğainil- miş gibi ışık, neş'e ve ızdırabdan uzak bir aleme gömülüyordu. Bir zaman geldiki annesi onu sokağa çıkarmaz olmuştu. Ne vakit şehre inşeler, peşlerine bir sürü baylaz takılır, (Sülün hanım) diyerek alay ederlerdi, Genç kız çok defa se8- siz bir itaatla yürür, ihtiyar anne- si bastonunu kaldırarak; bu küçük yaramazların üzerine atılırdı, İşte o anda çoçukların neşesire payan olmazdı. Bu suretle çeşit çeğit mas- karalıklar arasından; bir karnaval alayı halinde şehrö inerlerdi. Bu, böyle devam edemezdi. Annesi kı- zını bir orman kenarına, yahut dağ eteğine bırakmak lüzumunu his etti. Babaşı bu düşünce kar- şısında; — Budala kadın, diye bağırdı, kendi elimizle çocuğumuzu başka- larına mı birakacağızf.. Biz fakir insanlarız... Kadın bu sözdeki gizli manayı anlamış, şaşkın, şaşkın kocasının yüzüne bakmıştı. Çünkü onu çok iyi tanırdı. Vicdansız bir adamdı. Aylar geçtikçe, karısının düşünce: sine aykırı olarak çocuğunun çir- kinleşmesini ve gülünç bir hal al- masını heyecanla bekliyordu, Ço- cuk yedi, sekiz yaşına geldiği za- man çirkinliğini, o sıralarda şehre inen bir cambaz kumpanyasına, cüzi bir para mukabilinde satmış, ou varyete numaralarında halkın çoşkun kahkahaları arasında sah: neye çıkarmıştı. Seyirciler, artist- ler ve direktör, bu kadar gülünç birmahluk görmediklerini söylü- Hulki'nin b iğ 9 yorlar, tiyatro kasası gün geçtikçe bu slil kızın teşhirinden dolan ha- sılatla kabarıyordu. Güzellik gibi çirkinlikte alâka ve takdir uyan- dırmakta idi. İlk günler kaba zevk: ler ârasında seyredilmek betbaht: lığında bulunan zavallı çocuk, sonraları varidat temin etmemeğe başladı. Sirk kumpanyası müdürü ona bir hüner öğretmek mecburi- yetini duymuş, nihayet meşbur palyaçoyı korkutarak yerlere yu- varlayan ve halkın kasıklarını tu- tarak gülmesine veslle olan revti- de (Küçük Gulyabani) rolünü öğ- retmişti, Zaif ve biçimtiz vücudu- nu sürükliyerek palyonçonun ar- kasından koşuşu, bu kaba insanla- rın keyifle seyrettikleri eşsiz nu- maralardan biri idi ama, bir müd- det sonra alkışladıkları bu gakat mâhluktan bıkmışlardı. Çirkinlik, gülünçlük yüzlerini neşelendir. miyor, küçük yavrunun bece- riksiz müskaralıklarıne, koca ka: iasına, makyajla solgunluğu ve 1Z- dırabı giderilmiş hasta yüzüne ar- tık kimae aldırış etmiyordu. Bir gece onu islıkla, yuhalarla sahne- den dışarı attılar, Sahnenin ke. narına ayağı takılarak: düşmüş, bayılmıştı. Hayatının bu acı te- cellişsi karşısında karanlık kulube- ye dönmek mecburiyetinde kaldi. Ve kârlı işinden kovulduğunu, ba— basına içki parası temin edemeğdi- ği için bir hayli dayak yedi. Sıs- ka vücudu gırtına inen nasırlı yum» ruklar altında eziliyor, kemikleri- nin dağılacağinı zannediyordu. Fakat yaşadı... Her ızdıraba, gö- ğgüs gererek yaşadı.. Bu tarihten iki ay sonra babasını orman kena» rındaki patika yolda ölü olgrak buldular, Sefil adam sarhoşluk ne- ticesinde eve dönmeğe muktedir olamadan, başı su dolu hendeğe gömülü vaziyette yıkılmış, kalmış- dı, Vücudünden keskin ispirto ko- kusu dağılmakta idi. Bir gün an- nesi hastalandı. Çocuğunu yatağı- na oturtarak, bir gece evvel gözü- lerini yummadan vücude getirdiği bir hikâyesi Rİ siyah kumaş parçasını onun yüzü- ne geçirdiği zaman kız kederle bu titrek, damarlı ellere bakmıştı. İh- tiyar kadının ilk ve son sözü şu olmuştu: — Git, ormanda yaşa.. Hayvan- lar insanlardan daha müşviktir. Çirkinliğini görmezler senin!., Şeh- re ineceğin zamanlarda bu örtüyü yüzüne geçirmeği unutma.. Sonra kesik bir hıçkırık boğa- zını tikamıştı. Küçük kız tajiinin mukavemet edilmez acılığı karşı- sında ve çirkinliğinden nefret edi- lir korkusile bir müddet evden çıkmadı, İki reneber ona bakms- ğa tenezzül etmeden insani vagzi- felerini yerine getirmek için an- nesinin ölüsünü alarak götürdüler. Mezarinı bile öğrenememişti.. Bir gün ormanda, dolaşırken oduncu- ların, içinde hortlak ve cinlerin barındığını söyliyerek terk ettik" leri harab kolubeden, ot yatağı, kırık aynası, Etüçük masasını gö- (Devamı 295 inci sayfada) Uykusuzluk Kara gözlerinde naz Huysuzlanan bir çocuk. Yarınlara bırakmaz Gideyim uykusuzluk. Bir gemide susuzluk Gibidir uykusuzluk. Kuştüyü bir döşekte Ölümdür uykusuzlük. Güneşde perde gibi Uykumun rengi uçuk Dalamam ki gıcırdar Odamda uykusuzluk. Refik Fikret SAĞNAN 223 — Servetifünun — 2405