ü ii $ŞONOL koşesi , DEĞER Yazan : Değer, söylerken zorluk çekmediği- miz bu kelimenin üzerinde durmak hakikaten mühimdir. Değer ve de- gersizlik evvelâ nedir? Bunu in- celeyelim. Değer, insanlara cemi: yet içinde üstün, hatta maruf bir şahsiyet olmayı kazandırır. Değer olmadığı vakit, kayliolan yokolan varlıklarımız eksilmiş olur. Değer sizlik, değerli: bunlar biribirinin aksidir. Değersizlik, kıymeti olma- yan, oemiyet içinde kıymeti bilin meyen insan, veya eşya, sanat eserleri hatıra gelir. Değerleri olan bu yeryüzünde binlerce insan, bin- lerce sanat eserleri vardır. Sanat eserlerini değerlendiren cemiyettir. Cemiyet olmasa sanat eserlerinin değeri bilinmez. O halde cemi» yel değerlerin varolmasna ve hatta kabolmasına #ebep olur. Bu iki var: veyâ kaybolmak kuv- veti yine onun elindedir. Türk sa- natının ileri hamle yapmaşı için, eski değerlerin ve eserlerin mey- dana cıkması ön plandâ gelir. Mi. mar Sipanın eserleri Cumhuriyet ten evvel birer harabeydi. Rertâra Şekerci Ahmet Pş. ve Seyit bey, Ali Riza beylerin büyük Türk ressamları olduğu &vcak yine Cum- huriyet devrinde bilinmiştir. Ya- şamış, eser vermiş birçok meçhul- lerimiz bugünkü muharrirlerimizin emekleri ile meydana çıkıyor, Fa- kat bugünde yerinde istifade edebileceğimiz birçok meçhuller var, Günün davası, kenarda köşede kalmış bu meçhulleri meydana çıkarmaktır. Bildiğimiz bir şey varsa: Altı aya yakın bir zaman, nerde ise olacak halâ şu Üsküdar meyda» ninin yapılması bitmedi. Buna âe- bep nedir bilmiyoruz, yalnız şöyle bir mütelaa yürütebiliriz. Acaba işi üzerind almamış olan mütahitin çalışkan olmasımı * Yoksa işçi bu- lanmamasımı? Veya malzemenin) 226 — Servetifünnn — 2405 Salahaddin Korkmazoğlu temini güç olmasındanmı 9 Bilmi- yoruz. Hergün gördüğümüz birşey varda oda şudur: Hakikatte bir değeri olan Üsküdar meydanında- ki çeşme'ye sanki kızılmış, yok olması için bir çare aranmış gibi bir çukurda bırakmak, onun sanat değerini çok küçük, ve hatta dü- şürmek neden 9 Tarihi kıymet taşıyan bu çeş- menin bir iosan gibiolan değerini yoketmek, sanat dehasını düşürmek olar. Dedilerki: çeşmeyi yıkıp yük- selteceğiz, eski haline getireceğiz. İyi bir düşünce. Zor olan güçlük- leri bizler, Türkler yenmesini bi- liriz, Ancak bu çeşme üzerinde yapılacak işlerin selahiyattar bir kimse tarafından yapılması gerek- tir, Aksi takdirde, çukurluktan kur- tarmış değil, koca ölmez bir sanat eserininin kaybolmasına sebep olu- ruz, Sonbahar — 219 inci sahifeden devam -— burada .. Yalnız, harikulade sonba- harlar var... Onları methetmeli, May... Çünki her sonbahar, bir diğe- rini, bir geçmiş olanı yaşatır bize .. Kapuda bir araba durdu, ve ge ce ona binip, uzaktaştı... Şimdi, şehir hergünkü hayatına daldı... Ben mektup yazıyorum... Sen, bütün şiir yazdığım geceler ve sev- diğim şöirler, dilimde. . Bu sonbahar da anmalıyım, bunu da methetmeli- yim, bunun için de birşiir yözmalı- yım... Cavit YAMAÇ Bugünkü şiirimiz — 222 inci sahifeden devam — Bu umumi bir kararla değildir umumi bir istekle oluyor. Çürkü bütün genç nesil böyle yazıyor. Buna alışmağa mecburuz. Anla mak istemek, hüsnüniyet sahibi olmak, bu çeşid şiirlerden hoşlan- mak için kâfi bir kuvvettir. Şimdiye kadar üzerlerinde du: rulub Iğyık oldukları ehemmiyet- le nazarı dıkkate arzedilmemiş şu beş şairden bahsetmek istiyorum; Salâh Birsel, Cahid Saffet, Cahid Külebi, Rıfat Ilgaz, A. Kadir. Bu vazife biraz zor ve mes'u- liyetli olacak. Lâkin, madem ki, ortalıkda bir müvekkid yok, ma- dem ki kimse bu işi mühimsemi- yor. Biz yeniler kendi kendimizi ortaya atmak meoburiyetindeyiz. ye- ni şiiri anlamak istememek» Türk şiirinin ınukâdderatı ile alâkadar olmamak demektir ki, bu da kor- kunç bir hadisedir. Salâh Birsel Son iki sene içinde neşrettiği şiirlerle nazarı dikkati çekti. Fa- kat çok az yazıyor. Bütün mısra- iarın güzel olması için son dere ce dikkatli, Okuduğum şiirleri bande umumi olarak şu kanaati kuvvetlendirdi : Salâh, mümkün olduğu kadar süsten, kaçıyor. Kısa bir izah tarzı ile: şairane bir mısra söylemekten müthiş korku- yor. Biraz aşağıda onun bu belini münakaşa edeceğim. Sonra şiirle- ripde ruhi hayatımızın realist in- tibalarını kavrayış var. Yaşamak- ten duyduğumuz <evkin, tarif edemediğimiz inceliklerini üzerin- de durmadığımız âmillerini şiirine gokmasını biliyor. Toplu yaşamak: tan doğan sevincimizi, cemiyetin içinde hissettiğimiz zevkleri, ko- laylıkla aksettire biliyor. Onun bu sins şiirlerini okuyunca insan, ay- nı hislerle kucak kucağa kendisini buluyor. Meselâ: «Bu mahalle babamındırı «Burada sevdim ilk kızı» «İlk kahveye gittim.» <Burada girdim rüyalara,» «Burada rezil oldum» Mısralarını okuyup zevk alma- mak, bu şiirin hakkını teslim et-