P e r 1 223 üncü sahifeden devam türüp yerleşti, Artık tamamile yal- Diz kalmış, kabuğuna çekilen bir sümüklü böcek gibi içini dinleme- ge alışmıştı. Yağmurlu ve karan- lık günlerde üzüntüsü azalmıyor- du amma, ilk baharın o parlak güneşli ve ılık rüzgürlarla sallanan kokulu ağaçların serin gölgeli man- zarası karşısında tabiata kapana- rak ağlıyordu. Bazan sık dallar arasında sıçrayan <ın gözlü sin- caplar; onun karşıdan geldiğini duyunca, rendi güzelliklerini gö- rübde içlenmesin diye koyu yeşil- likler içine saklanırlar, maymun- larda yolu üzerine Hindistan ce- vizi fırlatıp «Bizim kadar güzel» diyerek bağrışırlardı. Çirkin kiz küçücük orman kuşlarının ötüşle- rine kulak kabartır, ağaç kurula. rının dalları kemireli çıtırtılarını dinlerdi. Yabani tavşanlar kül renkli fundalıkların arasından fır- .lıyarak önüne çıkıyorlar, sonra a- yakları üzerinde doğrularak bu- runlarını titretiyorlardı, Hayvanlar ezeldenberi insanlardan daha müş- vik ve düşünceli idiler, Çünkü 26- kâlarını işletmeğe lüzum görme» mişler, yüksek medeniyete erişe- memişlerdi, Hiç bir zaman genç kızın çirkinliğini batırlatacak; en ufak bir imada bulupmadılar, bi- lâkin çirkinliğinde güzel ve iyi ta- rafları olabileceğini anlatmak is- tediler,. Fakat onun; ormanın de- rinliklerinde bulduğu huzur ve ra- bata mukabil; kulubesi karanlık ve kasvetli idi. Gün ölürken, hat- te şövkatin ilk temizliklerinin ya yıldığı çefinf ışık ortasında yata- gına kapanır ağlardı. Mehtabsız gecelerde yarasalar pençeresi önü- De gelerek künat çırparlar, rahat uyuyup uytmadığını tetkik eder lerdi. Kulubesindeki küçücük du- var aynasını, gözü takılır korku- sile tersine çevirmiş, pencere cam- larının tozlarını silmemişti. Dost örümcekler onun düşüncelerini ve kederlerini çok iyi bildikleri için caralara ve parlak eşya üzerine ağ kurmuşler, çirkin hayalini gös- termemeğe çalışmışlardı. Her sa- bah uyandığı zaman sanki ezeli bir kuvvet yüzünün biçimsiz hat- larını düzeltecekmiş gibi mukave- met edilmez bir istekle gözlerini aynaya çevirir, sonra inos parmak- larını; şeffaf derisini kaplayan ka- 00 mz , bartılar üzerinde dolaştırarak hiç bir şeyin değişmediğine ve değiş- miyeceğine, kadere boyun eğmek mecburiyerinde olduğuna bir defa daha inanırdı. Gıdasını orman ye- mişlerile nebatları teşkil ediyor, hiç bir canlı mahluka el sürmü- yor, hayvanlara karşı içi sonsuz bir iyilik ve şevkatle dolu bulu- uuyordu. Küçük ardıç kuşları sa- bahleyin erkenden odasına gide- rek onu kıvrak ötüşlerile uyandır- dıkları zaman sevincinden coşardı. İnsanların hakaretine ve kaba şa- kalarına uğrayan çirkin yüzü; en hakir hayvanların karşısında bir neş'e ve alâka kaynağı oluyor, ızdırablarını unutturuyordu, Anne» sinin, hayatında iken hiç bir za- man çıkarmamasını tenbih ederek; yüzüne geçirdiği siyah örtüyü ar- tik takmaeğa bile lüzum görmemiş» ti, Öyleya o maske insanlar içindi.. Yerde gurünen sefil mahiuklardan tutunuz da, ormanın en şerefli ve cesur canavarlarına varıncaya kâ- dar her hayvan çirkin kıza alıştı, Onun dostu ve bamisi oldu. Bir keresinde; pençesine diken sapla- nan bir ayının yarasını temizlemiş, sarmıştı, Hasta ihtiyar hayvanla ra şevkat ve ihtimamla bakıyordu. İnsanlar içine çıkmağa cesaret 6- demeyen varlığı ortasında iyilik ve dostluğunun o yüksek sevgisi- De sığındı. Yalçın dağ yamaçis- rında bir birlerile döğüşen (parslar) onu görünce ayrılıyor, barışıyor- lardı, İnsanlara karşı duyduğu kin ve nefret o derece büyümüştü ki; aralan avcılarının kurduğu tuzak- ları bozuyor, onların ilim ve hik- met namına yaptıklarını söyledik- leri adi hareketlere set çekiyordu. Tamam beş sene ormanda bu çe- kilde yaşadı. Medeni insanlar €6- miyetinden uzaklaşmış tabiata, hur- (Devamı gelecek sayıda) Günün kitabı — : Celâl KARASAPAN Filistin ve Şark - &l - Ürdün — İki büyük cilt — Günün en mühim mevzularım- dan biri olan bu iki yakın şark memleketine dair büyük bir tiina ve tilizlikle yazılmış büyük dokü- maniler bir eser Tavsiye ederiz KISKANÇ — 218 inel sahifeden devam — maya gittikleri bir hakikattır. Anadoluda bir yerde oynatılan bir yerli film hadise olur. Halkın duyduğu bu kadar derin bir alâ- kayı ve sevgiyi körletmemek Jâ- zımdır. Tutunacak büyük film, halkın ruhunda izler taşıyan, türk topluluğundan alınma eserlerden meydana gelecektir. Şimdiye kadar çevrilen yirmi küşur filmden hangisine karakte- ristik bir tarafımız aksetti 1,. Yok- sa film sanayiinin faydalanacağı dekor, mevzu, tabiat elemanların dan mahrum bir yurda mı mali- kiz 9.. Neden senaryo arandığı za- man bir kere olsun Hüseyin Rah- mi, Akagündüz ve diğer romancı- iarın milli karakteri olan eserleri hatıra gelmedi ?,. Bu milli davada sempati ve antiyapati meşelesinın hakim olduğunu kuvvetle tahmin edebiliriz. Sinema, sadece bir fizik oyunu değildir. Roman gibi, resim gibi onun da bir “şahsiyet, i vardır. Tecrübe ve yadırgama devrelerini goktan aşması icap eden filmeili- ğimizin henüz milli bit karakter sahibi olmadığını itirafta mecburuz, Devrinin hususiyetlerini tagı- yan, gelecek nesillere intikal eden piyesler, romanlar, resimler oldu- ğu gibi, vesika değerinde İilmle- rimizde olabilir. (Fakat beylik mevzuları bir kenara birakmak şarttır. İşte bir misğl: “Şehvet kurba- nı, bda cinsi hislerine kapılıp evi- ni, barkını unuten, mahvolan bir baba ele slınmıştı. “Kıskanç, da da şehvetine kurban olan, bizmet- çisini almak bahasına hayatını fe- da eden bir baba ile karşılaşıyo- ruz. Filme çevrilmekte olduğunu eşittiğimiz Yesarinin “Sürtük, ad- lı karakter komedisinde de evl»e hizmetçi aldığı bir sokak sürtüğile evlenen bir insan var Görülüyor ki, şu üç müteakıp filmin mevzuları zenci halkaları bi... Filmdeki acılar kendi öz acılı- Kını; meşeler, sevinçler an'apavi neşemiz oolmadıkca filmde her jest suni, her nükte sathi kalmak- tan ileri gidemez. Ve film amil- leri bugünkü anlayışlarında İsrer edecek olurlarsa büyük masraflara mal olduğunu söyledikleri filmle- rin hiç bir kör getirmediğini ber zaman göreceklerdir. Enver Naci GÖKŞEN 225 — Servetifünun — 405 di n p eği