“5 5 Eylâl — İlkbahardan beri bu takvimin yapraklarını kopar- madım. Koparamıyordum çünkü elim şaçlarımı bile düzeltmeğe varmıyordu. Gölgemin arkasına gizlenerek kendi kendimi ihmâl ettim. O ka- darki, aynı evde oturduğumu bir sene sonra hatırladım. Ev ayni, ev sahibi syni, her gün selâm verdi- gim simalar muhakkak ki eşya değil benim gibi insalardı. Bütün bunların farkına yapraklarını dö. ken ağaçlarda sonbaharı keşfetti- ğim gün vardım, Farkında bile değildim : Sonhahar gelmiş. Hem de her yere. Sayfi- yeden gelen eşyalarda, denizin ti- A K V | mayacak olan Çavit'e, diye gotik bir yazıyla bana gülümseyen bir resmin önünde gecikmekteyim 9 Günler bizi hâtıraya gömmek- te, yıllar mütemadiyen mâzinin tokatlarını suratımıza yapıştırmak- tadır. Arasıra başımı silkip kendime geldiğimde hâtıra denen yükü sir- tımdan fırlatabiliyorum. Fakat bu da uzun sürmüyor. Çünkü günler geçtikçe hâtıralaştığımızı düşün- memek kabil değil. 22 Eyiti. — Senden mektup bekliyorum. Neden-mi 1 Çünkü se- nin mektuplarının her biri benim için tek günlük bayramlar kader sevinç vesilesidir. Sanin yazmıya- M Böyle güneşli bir sonbahar gününde, Şim di kenarlarına isimler oyala- dığın mendil o zaman ku- Tuyan gözya- Yazan: CAVİT şını yoklaya. YAMAÇ lemeğe başlıyacaksın. Yalanlar du- varı arkasına kendi kendini gizli- yerek, bir saadet bahçesinde bu- lunduğunu farzedecek&in, 27 Eylül. — Bir zamanlar-bir sonbahar akşamı idi - benden bir roman istedin. Bu romanda, bütün sıkıntı ve nee kırıntılarımı topla zerindeki siste ve içime dolan şiirde sonbaharın bütün azameti duruyor. 12 Eylil.— Bu sonba- harı da methedeceğim. Bu sonbaharı da içime girdiği gibi defterime de kaydedeceğim. İçine dalıp ta, ağaç- ların yapraklariyle bera- ber dağılmamı istediğim bu yalnızlığın sonbaha- rını da seviyorum. Bunun da arkasından belki bir çocuk ağlayacak ve bir genç kız mendi- linden aşk şarkıları oku- yacak ve bir tarafta bir kapı en hazin gidişlerden birini mühürleyerek ka- panacak. 17 Eylâl. — Bir baş- Nedâmet Nedâmet dolu gökler, arkası nedamet Kurtaramaz kimse beni bu mahpesimden Kollarım beni yalnız zincirlemek için çalışır Ayaklarım sanki birer pranga bu dünyada Kurtaramaz kimse beni bu mahpesimden Sayha sayha nür inerken göklerden Ve kıyamet dolu binlerce fecir Aydınlık ve karanlık ve cesur, hepsi karşımda Duyulur aksisedası bir benliğin ruhlar ötesinde Nedamet dolu gökler, arkası nedâmet Bir sabah minveli değişti dünyanın Sen perişan ve simsiyah, gözlerinle Bir sabah sen bembeyaz ellerinle Tunç ve ağır ağır rakseden fokmağını çalarken Kurtuluşumun şanlı kampanasının Bir sabah minvali değişti dünyanın S.T. yıp sana bir çelenk gibi takdim edecektim. Romanı o zaman ta- mamlayamadım, Şimdi bu akşam intizamsız sa- tırlarımın altına «Son» kelimesini (koyuyorum. Romanımı sang gön- deriyorum. İçinde rast- ladığın sıkıntılı genç günleri sayamıyan kötü- rüm, tokatı atan sinirli, dayağı yiyen sarhoş, de- dikoducu Davut, hepsi, hepsi de, benim. 29 Eyiâli, — Sen ke- derli geyler söyleyenler- den kaç. Benim bu akşam yaptığım gibi. Çünki yü- lecek günlerimiz o kadar az, dünyada ve hayatta ka sahifede de söylediğim gibi bu notları günlerimi saymak- tan İazla senin için yazıyorum. Yazmıya üç seneden beri başladı- ğım bu yazıların bu belki sonum- cusudur, Defterimin yaprakları bit- mekte, gecelerime genin hayâlin azap vermektedir. 20 Eylül — Vantsiz beklemek! işte hâtıra buna derler. Ve ben bununla yaşayıp ölmekteyim. Unutmak ne demek? Bir ân için olsun hâli yaşamak değil mi- dir1 Öyleyse, ben neden müte- mâdiyen: “ Unutmayan ve unut- 268 — Servelfünun — 2357 sağını da biliyorum. Biz insanlar, samimiyetten kaçmasını ne iyi be ceriyoruz. Hâtalarımızı yazıp, en yakınımızdan fikirler soracağımıza, onlarla kendimizi üzmeyi tercih ediyoruz. Biliyorum ki, bu ân, sende ayrı şeyler düşünmemektesin, 23 Eylü!. — Günlerden birinde beni düşüneceksin, O zaman artık şiirlerime gülmek değil, onları ez- berlemiş olacaksın. Şiirlerim hâtıra değil sadece üzüntü olacak. Birden bir gün bir beyitte beni bulacaksın. ise o kadar çok gülüne- cek şey var Kİ... Gül!.. mütemadiyen gül! Ben öyle yapıyorum. Ein bek- lemediğim yerde bir kuyuya ayak- larım kaydığı zaman saatlerce kahkaha atıyorum. En çok emin olduğum insandan bir tokat yiyince tebessümlerle do- layorum. Zararıma gülüyorum... Deliler gibi... 1 Teşrin. — Şurada köşede yağ- mür altında duran genç, yağmuru — Devemi son sahifede —