No. 2259—507 UYANIŞ 319 HARB KARŞISIN.. DABİR DÜŞÜNCE Sabahleyin gazetemin sayfala- rını karıştırmış, fakat akşamki rad- yo havadislerinden başka bir haber okumayınca, canım gıkıntılı, gaze- yi elimden bırakmıştım. Dalgın, uzaktaki harbi ve bu harbin hergün çoğalan facialarını düşünüyordum. Bir Iâhza sonra elim, gayri ih- tiyari bir hareketle, yanımdaki etajere uzandı ve bir sıra kitabın arasından rasgele birisini çekti. Hayret ! Ölümü ve ölüm facia- larını unutmak istediğim sırada, elime düşen kitab, Maurice Maeter- linek'in «Büyük süküttan sonra» isimli eseriydi. Olan olmuştu. Artık tesadüfe boyun iğecektim. Nasıl ki, boyun iğdim ve küçük parçalardan mürekkeb olan bu bü- yücek kitabı ortasından açtım. İlk okuduğum parçanın hülâsası şu : «Bizden çok uzakta olanların bu dakikada, sağ mı, ölü mü oldu- gunu kestiremeyiz. Hayatları meç- hul ile karışıktır. Bunların ölmüş olması ihtimalini düşündükçe sar- sılırız. Fakat ne ölümlerine, ne ha- yatlarına kat'i hüküm veremedi. gimizden, varlıklarını bir türlü kendi varlığımızda tam olarak ya- şatamayız. Halbuki sahiden ölmüş olanlar... ölümüne emin olduklarımız... on- lar bizim için, daha az ölüdürler ! Çüvkü içimizde yaşar...» Aşseğı yukarı, okuduğum fikrin tezi bu. Bu tez beni çok derin su- rette benliğimden yaraladı. Harbe gidenlerin, şehirlerde kalan gilele- rini düşündüm. İçinde yaşadıkları kararsızlık, onlar için ne ıztırablı bir hayat! Değil mi ki, uzakta dö- vüşenlerin ne ölümleri, ne sağlık- ları kendilerine kat'i bir hüküm verdiremiyor, o halde onları, filezof Fransiz şairinin dediği gibi, tam olarak içlerinde taşımalarına ihti- mal var mıf Harbe gidenlerin muhtemel ö- lümü, geride kalanlara, bazan, bu- * nun için hakiki ölümden de ha- zindir. Halid Fahri OZANSOY Fikretin ahlâk cebhesi «Fikret, aramızda, halâ en diri, en taze çehresiyle yaşıyor. Çünkü o, basit sistemlerin çerçivesinden ruhunu kurta- ran, insanlığın ebedi manâsına yüksele- bilenlerden biridir. Bütün sistemler bir başlangıçtır. Halbuki, Fikret münteha- dır. Şöhreti, alâyişi, bütün fani saadet- leri çiğniyen; basit kayguların ve ale- lâde gayelerin üstünde, hakiki mükem- meliyete kavuşan bir insan... Sanatkâr Fikret, arkadaşları arasında nihayet, kudretli bir şairdi. Halbuki... Ahlâkcı Fikret, insanlığın zirvesine ula- şan adamdır. Kavganın en güzelini, hiddetin en asilini ve... sükünün, fırtınanın bütün şiirini biz, onda buluyoruz.. O büyük ruhta...» Yukarıdaki satırları üç yıl evvel, ölümünün 21 inci yıldönümünde, Fikret için yazdığım fıkramdan aldım. Yeni Sabah'ın mahut anketi devam ediyor. Bizzat ankete cevab verenler bile, meselenin lüzumsuzluğuna işaret ettikleri halde.. Görüyoruz ki, bitaraf Yeni Sabah'ın (1) bütün çırpınışına rağmen verilen cevablar Fikretin lehinde. An- cak, arada bir falsolu sesler de, duyul- muyor değil, Memleket gençliğinin «ah- lâk» a verdiği büyük kiymeti bilen mütearrızlar, Fikreti bilhassa bu cebhe- den vurmıya çabalıyorlar. Ellerindeki si- lâh da, “Tarihi kadim». Ve dudakla” rında Mehmed Akifin - mahud demi- yeyim, bir ölüye hürmetsizlik etmemek için * malüm mısraları, Yukarya bazı kısımlarını nakletti- ğim, üç yıl evvel gene bu sütunlarda çıkan yazımda, Fikretin sanatinden zi* yade, ahlâk» cebhesi üzerinde durmuş- tum. Evet, o vakit te söylediğim gibi, Fik- ret bizim kıymet hududlarımızın dışında, bir yaradılışa maliktir. Bize gelince.. Her birimiz cemiyetteki mevkiimizi; baş- ka bir anlatışla, kendi «manâ» mizı kafa- mızin hürriyetinde değil, şu veya bu sistemin tahdidinde, tahakkümünde bu- uruz. İşte, bundandır ki Fikreti (o anla- maktan âciziz. Onu kendi insanlık öl- gülerimiz içinde aradıkça, ondan uzek- laşıyoruz. Çünkü, ekserimiz kendimize dahi sahib, değilizdir. Şahsiyetimizi baş” kalarının «izah» ları içinde, idrâk ede: cek kadar. Fikret ise, kendine sahib insandı. Büyük insan oluşu da, buradan geliyor. Kendine malik ve hür. Buna erişebil- mek için, alelâde kaygulardan, hayatın gösteriş ve âlâyişinden ayrılmak, bize vâdedilen küçük saadetlerden fedakârlık etmek lâzım. Birçoğumuzun yapamıya- cağı şey. Fikret, hepimizin üstünde insandı. Onu kavrıyamıyorsak, hürmet edelim. Gavsi Halid Ozansoy Harbin yetim bıraktığı iki Polonyalı çocuk