SERVETİFÜNUN No. 2230—545 VİCDAN AZABI! Yazan Muazzez Kaptanoğlu Titreye titreye cama yaklaştı. Ellerini göğ- süne basdırmıştı. Gözlerini kısarak, dallara ta- kılacak kadar alçalan bulutlara bakıyordu. Diş- İleri arasına sıkıştırdığı dudaklarını kanatacak gibi ısırarak kısık gözlerini büsbütün kapadı. Bu sırada, gökten yere doğru inen bulut- larla, rüzgârın önünde kıvrana kıvrana sarma- şan dalları birbirinden ayıran kızıl bir şim- şek genişledi. Bu bir anlık ışık tufanında yü- zünü gördüğüm zaman korktum. Öyle sararmış- tı ki!... Ağaçların homurtusunu bastıran müt- hiş bir gök gürültüsü odayı sarsdığı zaman, ellerile gayri ihtiyari kulaklarını kapadı. Bü- yük büyük açılan gözleri dehşetle tutuşmuştu. Yüzü korku, ıztırab ve daha anliyamadığım duyguların çizdiği hatlarla buruşmuş gibidi. Şimşekle yarılıp, gürültü ile sarsılan bu- lutlar küçük damlacıklar halinde camlarda tit- remeğe başladığı zaman uykudan uyanır gibi silkindi. Elleri yorgun yorgun yanlarına düş- müştü.. sallana sallana ıskemleye doğru yürü- dü. Yüzü yavaş yavaş eski rengini buluyordu. Çöker gibi oturdu. Alnını, dışında damlalar titreyen cama dayıyarak hareketsiz kaldı., İçini saran korkunç bir düşmanla pençeleş- tiği, bilerek işlenen günahları tekrar yaşıyan insanların azabile dolduğu belli idi. Kırlaşma- ga başlıyan şakaklarından terler sıziyordu. Bal renkli gözlerinin dehşeti ıslak bir hü- zünde erimişti : — Ne müthiş gürültü, ne berbad bir ha- vaı.. Diye söylendi... Sesinde kökleşmiş vicdan azablarının acısı titriyordu. Gene kalktı, elle- rini göğsüne bastırarak gene uzun uzun odada dolaşmağa başladı. Hafif hafif salınad yuvarlak kalçaları, ince beli, mevzun bacaklarile öyle canlı vücudu vardı ki |. Vakitsiz kırlaşan saç- lari ona bambaşka bir güzellik vermişti : — <Ne var diyordum.. yere inen bulutlar- la dehşete düşen bu kadının hayatında ne var... Her çakan şimşek hangi korkunç hâtı- rayı ateşliyor.. Odayı sarsan gök gürültüleri hangi facianın ıztırabını haykırıyor.. Bu kadın bir günahkâr mı ?.. Neden, her şimşek çakışta müthiş bir manzarayı tekrar görmekten kotku- yor gibi kapıyor gözlerini !.. Onu tanımıyo- rum.. Bostancıya yeni taşınan Selmanın uzak bir akrabası... Hasta mı, delimi bilmiyorum. Selma, yabancı olmayan bizleri odasında bıra- karak terzisine gitti.. İki saat bir çok şeyden konuştuk. Hava kapalıydı. Bulutlar sıklaşmağa, hafif hafif esen rüzgâr sertleşmeğe başlamıştı : — Galiba yağmur yağacak : Dedim... O ses çıkarmadan pencerenin önüne doğru yürümüştü... Şimşek çakmağa, gök gürlemeğe başladığı zaman, sakin sakin konuşan kadının yerinde delişetten çılgınlaşmış bir insan gördüm!.. Yağmur sağnak halinde.. dolaşıyor. Birden karşımda durdu. katile gözlerimin ta içine bakarak: — Bu beş senedir böyle, dedi. Beş senedir azab içinde kıvranıyorum.. Her çakan şimşek kinle, nefretle canlanmış bir çıft ölü gözünün korkunç bakışını çızıyor... Her gök gürültüsü, bir ölünün gırtlağını paralıyarak çıkardığı müt- hiş bir sesle: — Kahbel.» Diye bağırıyor.. Yaz günlerinin gürültülü Beş senedir o halâ odada Bütün dik- yağmurundan nefret ediyorum.....