174 |Edebt Roman)| İnel BİZİM M Başlarken Derler ki: «Roman hayatın ifadesidir » Şu halde, roman yazmak, antenlerinin uzandığı yerlerden, muharririn yakalayabildik- lerini kafasının omikroskobundan geçirmesi, dikkal perlavsızını şahısların üzerine uzatması demek oluyor. Bir takım edebi ekollerin roman şartlarını, ama fikirlerini bir tarafa bırakalım; roman hayatın madem ki ifadesidir. Muharrir de kafa- sının mikroskobunda gördüğü, dikkat pertavat- zının büyülttüğü hâdiseleri yazacak, mikrosko. bun lameli üzerinde en hurda teferruatina va- rıncaya kadar seçtiği şahaların mahiyeilerini tahlil edecektir. Fakat !. İşte, şu başlangıcı bu fakati cevaplan- dırmak için yamyorum. Görüşlerimiz ayni değildir. Her mikros. kobun ayni derecede hassas, her perlaoszın ay- ni kuvvette olmayışı gibi. Bana garib gelen vak'alar, size tabü, size dikkat verenler, bana gayet makul gözükürler. Siz şu hâdise karşısında bedbinsinizdir, ben ga- yel neş'eliyimdir. Ben filânca telâkkiden kor. karım; bu size wz gelir. Siz baz hâdiseler üzerinde ürperir, tilizlenir, korkarsımız, faraza ben omuz silkerim, Hâleti ruhiyemiz birbirine bir Buharalı le Kalalonyalı kadar yabancıdır. Zevklerimiz yekdiğerine Daladiye ile Musolini kadar sırtını çevirmiştir. Binaenaleyh romancı, romanında hayal hakkındaki hepinizin klâstk gö- rüg ve temayüllerinde karar kılmak zorundadır, Tezsiz roman yazan bir muharrir, cemiyetin ekseriyelinin kabul edeceği makul hâdiseler et. rafında dönüb dolaşacaktır. Bu tezler romanda baştan aşağı değişir. Tezse okuyucunun karşısına sanki bütün bil. diklerini, inandıklarını, zanlarını alt üst etmek, hallâ edebi zevkini dişlemek için çıkarılmış, suralmız bir nesnedir. Çünkü (ex umumiyeile ferdin kafasındaki hayatın ifadesidir. Bu ifade her zaman roman tarifinin söylediği hayatın ifadesi olamaz. SERVETİFÜNUN | No. 2915—330' Z BEKİ BiZ! | azn NUSRET SAFA caştun | «Bizim İçimizde ki Biz!» tezli bir romandır. Tezinedir; ben söylemiyeceğim. Her okuyucu ken- di görüşüne göre bu tezi salırlar arasında bu- lacaktır, Ben yalnız şunu söylemek istiyorum. Romanımdaki tez sizden ayrı görüşlerin, siz- den ayrı teldkkilerin, duyuşların yekinu de- ildir. Evvelâ, belki mevzuu için, <böyle şey ol- maz» diyeceksiniz. Fakat bir dakika gözünüzü cemiyete “çevirin, kulağınızı bir saniye cemiyete verin, gördüklerinizle, igittikleriniz benim yaz- dıklarımın aynıdır. Siz zaten bunları biliyor. sunuz, fakat mikroskobunuzun tedkikinden ge- çirmek, dikkat pertavsızınızı üzerine tutmak lüzumunu duymamışsımazdır. Eğer muharrir bunu size duyuramassa hayatı size göstermiyor demektir. Yapacağı iş elindeki hissiz, odunlaş- mış kalemini sobaya atmaktır. Yeşilköy : 1.2.939 Nusret Safa Coşkun BİRİNCİ KISIM A Müdürü umumi Beyefendi aziz vücutlarını yasla dıkları geniş koltuktan ayaklarını kendisi kadar aza- metli yazı masasına uzatmış, kasası kadar dolgun göbeğini, sanki kucağına bir insan oturtmuş gibi, kalçasından dizlerine uzanan kısma yerleştirmişti. Elinde parmakları kalınlığında bir pro tutuyordu. Ortasından yarılmış bir böbrek enindeki dudakları ara- sından tasasız dumanler fışkırtıyor, diğer eli burnun- da, burun deliklerinin kenarlarından boy göstermek küstahlığında bulunmuş kılları koparıp, koparıp, kol- tağun görünmiyen bir kısmına sürüyordu. Bir müddet üç buçuk kat gerdanı göğsüne yas- lanmış, roes'ut, parıltılı gözleri tavanda, dalgın dalgın dordu. Sonra birdenbire yerinden doğruldu. Kısa, fakat enli bir meşe kökünü andıran kollarını iki yana açarak gerindi, ağzını açabildigi kadar açtı, esnedi, yukarı kaçan yeleğini aşağı çekti, uyuşan bacaklarını silkeledi,